bugün

Bazı şeyleri sadece zaman geçirmek amaçlı yapıyorum.

Zaten bu hayatta yapılan her eylemin asıl amacı "zaman geçirmek."

Zaman geçsin ve dünyadaki rolümüzü oynayıp sessiz sedasız gidelim.

Yaşamanın hiç bi anlamı yok.
Hayatımı hiçbir zaman kontrol altındaki aya çalışmadım. Yapmam gereken birşey varsa, yaptım kenara çekildim. Ha yapmamam gereken birşey varsa onu da yaptım yine kenara çekildim. Çünkü çevremde hep gördüğüm şey şuydu: sen ne için kıçını yirtarsan yirt, olması gereken herşey pat diye oluveriyor. Yani o Tv'de, kişisel gelişim kitaplarında, Hollywood efektli filmlerde anlatılanlar yalan olum. Hayatın kendi içinde bir gerçeği var, Sen ne yaparsan yap.
Bugun belki de cok uzun zaman sonra ilk kez kalbimin kırılma sesini en yuksek tonda duydum. Ne kadar uzgun oldugumu kelimelere dokemiyorum.
Ben cok farklı sekilde dusunurken karsılastıgım sey o kadar baskaydı ki hayal kırıklıgının tasviri bu olsa gerek.
Aylardır kendi icimde muhasebesini yaptıgım , kafa yordugum , uzun uzun dusundugum seylerin karsımdaki insan icin bir oneminin olmayısı beni derinden sarstı. Oysa gercekten sevmek deger vermek bu degildi.
Olmadıysa olmadı deyip hayatına devam etmenin ,  o insanı gormezden gelmenin bir gercekligi yok.
Bir insanı geride bırakmayı ben de cok iyi bilirim ama paylasılan duygular bu kadar kolay bırakılmıyormus bunu bir kez daha anladım.
Sanırım imkansızlıgından oturu erteledigim seyin artık hic bir zaman gerceklesmeyecegini kendime iyice telkin etmeli ve butun duyguları silip supurmeliyim.
küçükken annem karda kaymama izin vermedigi için bi kaç saatliğine ortadan kaybolmuştum, eve dönüp annem nerdeydın dıye sorduğunda, anne doktora gittim doktor dedi ki bi poşet al ve tepeden kay ya da iyileşmezsin

annemin kahkahalarını hala hatırlarım.
Bizim sıpaya rc midir ne zıkımdır uzaktan kumandalı bi araba aldım, bi düz duvara çıkmadığı kalıyor arabanın öyle zalım bişey. Böön erazide epey bi sürdük. Ulan Nası zevkli var ya. Samimi söylüyorum ben daha çok mutlu oldum lan. Nası olmam biz küçükken naylon arabaların kaybolan tekerinin yerine havuç takan bir neslin mümessiliyiz. Amossörlü araba bu boru değil!
ama hiç unutmadım mahalle başında cenaze arabasını beklerken, kafam yere bakarak parke taşlarına gülümsemeye çabalayan halimi.
şu aile saadeti yerinde olan, pazar günü mutlu mutlu kahvaltılar yapan insanlara deli gibi özeniyorum. aslında ne kadar ulaşılabilir bir şey değil midir basit bir pazar kahvaltısı? ama olmayınca olmuyor işte. babamla annem ayrıldığında 13 yaşındaydım, erkek çocuğusun, özgürlüğü ve serkeşliği seviyorsun diye babayla yaşamayı seçmiştim. babam bir giderdi 3 hafta yok, 13 yaşında bi çocuk ne kadar yaşayabilirse o kadar yaşıyorsun o hayatı. o gelene kadar bıraktığı harçlığı tahmini geleceği gün sayısına böler ona göre harcardım. sonra babam bir gün yeniden çıktı ve bidaha gelmedi, 15 yaşındaydım. anneye de ‘anne ben yanına geliyorum’ diyecek yüzün yok, yalnız başına nasıl yaşayacaksın? gururumu bacaklarımın arasına alıp istanbul’a gittim ama annemin yanına değil. 4 kişilik bir öğrenci evi bulmuştum şirinevler’de, aralarındaki tek liseli bendim diğerleri üniversite okurdu. başlarda nadir de olsa annemin yanına uğrardım, güzel kızıyla mütevazi bi hayatları vardı. nedendir bilmem ama, ben küçükken misafirliğe gidilecekse gittiğimiz yerde yemek yemeye utandığım için ‘anne yiyelim de gidelim nolur’ derdim. annemin evinde de bunu yaşadığım günü hiç unutmuyorum, halbuki senin evin orası.. o kadın annen, o kız da kız kardeşin.. çok rahatsız etmemek için günübirlik gider dönerdim. lise böyle geçti, üniversiteyi şehir dışında yazıp anasının gözündeki şehirleri yazdım uzaklaşmak için.
yine bir öğrenci evi, bulaşık sırası, kırçıllı taş zemin, ince ve ucuz paspaslar, yine pazar kahvaltısı aileyle değil.
üniversiteyi bitirince içimde inanılmaz bir anne, kardeş özlemi oluştu. düşününce gözlerim doluyordu. benim onlardan uzaklarda ne işim vardı ki? 13 yıl önce özgürlüğü için anneye rest çekmiş bi fırlamanın büyüme zamanı gelmişti belki de. okulu bitirip istanbul’a gittim fakat ilk hafta büyük bir kavga yaşadık anneyle. ne eve giriş saatim, ne çıkış saatim belliydi. ‘burada benim kuralarım geçerli ‘ dedi anne, o zaman keyfinize bakın ben gidiyorum deyip gereksiz yere bir kez daha parçaladım yeni yeni onarılan bağları.. bu soruyu kaç kez sordum bilmiyorum ama gerçekten ne gereği vardı?
cumartesi günü aldığım biletle kıbrıs’a otele çalışmaya geldim. epey uzun zaman oldu, izne gittim gitmesine ama hep kısa kısa gitmek zorunda kaldım, pazar günü kahvaltı masasına oturamadık..
burnumda tütüyorlar. eğer ölmezsem 17 şubat pazar günü annem ve kız kardeşimle pazar kahvaltısı yapıcam, belki birçoklarının umurunda bile değil pazar kahvaltıları ama ben 12 yıldır yaşayamadım o duyguyu.

pazar kahvaltılarını es geçmeyin dostlar, afiyet olsun.
uçağı kaçırdım, sıradaki sefere 600tl fark ödesem mi ödemesem mi diye düşünürken sıradaki seferide kaçırdım. boktan bir gün beni bekliyor..
eskilere özlüyormuş gibi takılsam da. hep ona kızdığımdan. eskiye dair kim gelirse gelsin, umrumda olmaz.
sevdiğim insanla eskisi gibi olmayı özlüyorum. barışamadığım insanı özlüyorum. eskisi gibi olamadığım.

napayım ben içmeyi sevmem ki. en sonunda o da olacak.
abartıyorum sanıyor, büyütüyorum.
dediklerimle bazen yaptıklarım bile tutmuyor.

insanın gururunun ona engel olması kötü şey.

yine çıkacağım dışarı.

ben bu havada dışarı çıkmayı sevmem ki.
ama dört duvar arasında yapamıyorum.

caddeye arabayla gidip sonra manyak gibi yürüyerek bir aşağı bir yukarı yürüyüp duracağım.
Kebaba tövbe ettiğim şu lirik günlerimde kendi çapımda iki göbek bacak çalışayım dedim çarpılmış arabaya döndüm. Yüzme gibi güzide bir spor varken sağa sola bükülmekten kas gevşeticiyle haşır neşir oluyorum ya başka da birşey demiyorum kendime.

Şu sıralar hayata aldığım kaloriler kadar yükselesim var.
gerçekten değişebileceğime inanmıştım. insanlarla vakit geçirebileceğime, onları sevebileceğime. hayatımın son iki senesini şu boktan şehirde en iyi anlaştığım iki dostumla geçirdim. ama şu an yan odada olmalarına rağmen o kadar uzağım ki onlarla. bi de hayatımda ailem dışında gerçekten sevdiğim tek insan olan sevgilim var. çok sevdiğim, yanında çok mutlu olduğum ama bir o kadar da yalnız hissettiğim sevgilim. eğer onsuz mutlu olabileceğimi ya da onu özlemeyeceğimi bilsem bırakacağım sevgilim. her hafta kendime aynı sözleri verip duruyorum. 'insanlarla daha çok vakit geçireceksin seko', 'insanları sevmeyi öğreneceksin seko' , ' senin de kusurların var insanların kusurlarını görmezden gelmeyi ya da o şekilde kabul edeceksin.' gibi sözler. ama sonuç hep aynı. herkesi ilk hatasında silip arkama bile bakmıyorum. o aptal düşünceler geri geldiler. ailemi utandırma korkusu, hayallerimi gerçekleştirememe korkusu, yine her şeyi bırakıp kaçıp gitme düşüncesi. ama bu sefer biliyorum ki ikinci bir şansım yok. kalıp savaşmak zorundayım. başarabilir miyim bilmesem de.
Sabah sabah anlık hava durumu -15 olur mu.
50 derece kombi yanarken insan soğuktan uyanır mı? Hoş geceden belliydi böyle olacağı.

An itibariyle afyon 1, kayseri -3, ankara -1, erzurum -6, sivas -13 derece.

Günün soğuk rekorunu biz kırıyoruz galiba.
Erkek adam üşümez diyebilirsiniz ama bal gibi de üşüyor valla. Herkes aynı durumda burada. *

Antalyalı bi sözlük kızı yok mu davet edecek. Sıcak olsun kafi her memleket olur. *
Çok soğuuuuuk.. (!)

Yalnız amaç ölümse.
Söyleyin füze atsınlar böyle sadece sürünüyoz. *
Mutluluğunu Kıskandım.
Halbuki bir rüyadan ibaretti.
insan kendi mürüvetini kuracağı evi dizayn ederken, farklı bir duyguda oluyormuş. Yapılan işler gönülden gelerek yapılınca, Yorgunluk, her hangi bir sıkılma ve bunalma gibi durumlar söz konusu olmuyor.
Geçmişte yaşayamadığım aşklardan dolayı aşka küstüm. Hiç içimden gelmiyor şu an aşk meşk işleriyle uğraşmak o yüzden.
Hayatın en güzel yıllarını karamsar olarak geçirmek, pozitif olmaya karar verince ortada pozitif bakacak pek de bir şey olmadığını görmek; hatta bu olumlu şeyleri de kullanamadığının yahut yakın zamanda elinden gideceğinin farkına varıp artıları da eksiye çevirmek. Sonrasında hayatındaki küçük bir olayla yeniden pozitif bakmaya başlama şeklinde sürüp giden kısır döngüden fazlasıyla yoruldum.
Bugün bir şey fark ettim çok üzüldüm.
Ne olduğunu anlatmak isterdim ama üşendim gidip kenarda üzüleceğim. itiraf bunun neresinde derseniz anlatmadığım şeyin içinde. itiraf etmek kolay değil.
BiR GÜN TÜM CESARETiMi TOPLAYIP HER ŞEYi BURAYA YAZACAĞIM BiLiYORUM. BiR YERDE iÇiMi DÖKMEM LAZIM. HER GEÇEN GÜN iÇiMDE BÜYÜYOR BU DURUM. BiR SÜRE SONRA KALDIRAMAYACAĞIM.
çat kapı gelen misafir istemiyorum artık.
gerçeklerden korkuyorum. ama gerçeği söylemekten değil.
bazen insanları çok acımasızca eleştiririm ve aynı şekilde dönüt almaktan da çok korkarım. değersiz bir varlık olmayı kaldıramıyorum asla. ama değer verdiğim şeyler ideallerime ters düşünce ondan da vazgeçebiliyorum ne yazık ki (tabi keşke böyle olmasaydım.)
insan bazı şeyleri yaşarken durumun vahametini idrak edemiyor. bulunduğum noktadan şimdiki aklımla bazı geçmiş arkadaşlıklarıma ve duygusal ilişkilerime bakıp diyorum ki ulu tengrim beni nasıl bir ateşin içinden çekip çıkarmışsın.
Hala rüyalarımda onu görüyorum. Etkisi de epey bi süre geçmiyor. Nasıl bir hata yaptıysam silinmiyor bir türlü izleri aklımdan. Ben bu cezayı fazlasıyla hak ettim. Ama sormadan da edemiyorum. Ben ne zaman yeniden başlayacağım? Yalnızlıktan zamanında olmayacak bir sevdaya kalkıştım, şimdi unutamıyorum. Hiç başlamamalıydım.

Bi an önce toplarlanıp yeniden başlamalıyım. Pişmanlığı geride bırakmalıyım.
Telefondan kopyaladığım yazı resim vs her neyse gerekli yere yapıştırana kadar işaret parmağımı dik tutuyorum. Sanki bir yere dokunursam parmağımın ucundan kayıp gidecek gibi bir his yaratıyor bende.
an itibariyle 2019 zammımı öğrendim, beklediğimin üstünde güzel bir zam aldım.
insan çabasının karşılığını er geç mutlaka alıyor. 1,5 yıl önce çalıştığım şirkete gelirken bir önceki işimden daha düşük bir maaşla başladım. ama çalışma arkadaşlarım, ortamım, saatleri vs tam istediğim gibiydi, elimden geldiğince işimi layıkıyla yapmaya çalıştım. 1,5 yılda karşılığını insan ilişkilerim, çevrem, çalışma koşullarımla fazlasıyla aldım. Yaptığının göze gelmesi çok güzel bir duygu.
hayatın her alanında sizin yaptığınızı görmezden gelip, kendisini gereksiz şişiren insanlar size daima zarar verecektir.
Sıkıldım artık bir şeylerin patlamasıyla karşı karşıya kalan taraf olmaktan,kafanıza göre insanlara bağırıp,çağırıp herhangi bir şeyin acısını çıkartamazsınız ya.Yeter yahu gerçekten sıkmaya başladınız!