bugün

Türk kızlarına bok atan bazı beylere gelsin;

Tayvan yasalarına göre damadın akraba ya da arkadaşlarından biri gelinin bekaretini alarak; damadı sıkıcı ve istenmeyen görevden(!) kurtarıyor.

Guam'da erkekler için değişik bir meslek var. Bu mesleği yapan erkekler şehir şehir gezerek bakire kızlarla para karşılığı ilişkiye girer ve bekaretlerini bozarlar. Bunun nedeni ise Guam yasalarına göre bakirelerin evlenmesinin kesinlikle yasaklanmış olması.

Haydi Türk erkeği çık yola!!! (Onlar gitsin, Türk kızı rahat etsin.)

http://www.enteresan.com/...ginc-bilgiler.wt.4.1.html
buyrun okuyun.
kimse bana hoş geldin demedi...
yeni bir sayfa açmaktır. evet.
gün içinde girilen ilk itirafın normal itiraf başlığına 2. itirafınsa buraya girilmesi gerekmekte sanırım, yoksa bizim çılgın moderatörlerin bu başlığı çoktan yönlendirmesi gerekirdi. yoksa tek başlık kasmaya mı başladı sayın yetkililer?
anne olmak istiyorum sozluk.
avucundaki minicik cizgilere kadar inceledigim, her sabah ilk isim babasini optugum bebegin besiginin yaninda bulmak istiyorum kendimi, anne sutu icerken ki huzurunu gozlerime tesekkur eder gibi bakisindan gormek istiyorum. agladiginda kucagima alip kulagina en guzel ninnileri fisildayip onu rahatlatmak istiyorum. gunun yorgunlugunu onu izleyerek atmak, o uyurken saatlerce onu izlemek istiyorum. ona banyo yaptiracagim kucuk bi kuvetin icine mis gibi bebek sampuani dokmek banyo sonrasinda yorgun dusen gozlerini izlemek istiyorum. ilk adim atisini, ilk anne deyisini deli gibi heyecanla beklemek istiyorum. resim cekerken flashtan etkilenmesin diye dusunmek istiyorum. bebek yagiyla vucudunu ovarken, yeni cikmis ufacik disleriyle bana gulumsesin istiyorum. gozleri. babasi gibi baksin, saclari mis gibi koksun istiyorum.
-cahil profesor'ün genelde asabi olduğunu söylüyorlar. haklılar. gün içerisinde elimden geldiğince okumaya öğrenmeye çalışıyorum

-cahil profesor'ün sürekli kendini yenilemesi ve diri olması gerekiyor çünkü- bilmediğim konularda ise bilmiyorum demenin erdemini yaşıyorum. ne demiş sokrates: "bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir." ancak bu aşamada, bilmediği halde ahkam kesen, haliyle de olayı yanlış öğretip tutarsız davrananlara katlanmakta sıkıntı çekiyorum.

-sözlükte nasıl bir karakter yarattıysam artık kimisi cahil profesor'ü bayağı yaşlı falan sanıyor.
dün birisi sen 20 yaşındasın hııı ben öğrendim dedi. ne 20 si ulan 16 yaşına girdim daha dün doğum günü pastamda 16 mum vardı dedim.
gerizekalı, 2 ay önce adam gibi konuşuyordu oysa kendisi. aklını sikeyim birader.

bu karaktere hayran belli bir kitlenin olduğunun da farkındayım. hatta bu kimlik bazen üzerime işliyor. evet bu kimliğin de günlük
hayatta katkılarını görmüyor değilim hani. neticede burada da insan var, dışarıdaki hayatta da..

-asıl hesabında, cahil profesor ile arası bozuk olup, fake hesabı ile konuşmaya çalışanların da farkındayım. oyunu bozmamaya çalışıyorum artık. sen de eğlen tatlım sıkıntı yok..

-ota boka fake paranoyasını da ben başlattım sanırım sözlükte. bilmediğim konuda ahkam kesmem. zamanında gerçek hesabından abi gibi değer verdiğim birisi fake hesabından bana geçirmeye çalışınca ifşa ettim. akabinde başarılı tespitlerim de oldu. ama arkadaşlarım ikide bir; cahil, bu senin fake in mi diye salakça sorular sormaya başlayınca milletin ne mal olduğunu anladım. mk benle 1 yıldır muhabetin var fake im olsa niye senden saklayım.
ikincisi online olma zamanlarına ve yazım tarzına bak. fake yazar anlaşılır. anladıysan karşılaştır. bunu yapamayacak kadar gerizekalı mısın!?

- hatrı sayılır, psikoloji ve sosyoloji eğitimi de aldıktan sonra insanları gözlemek çok hoşuma gidiyor. tepkileri, heyecanları, duyguları..
nşada (22.4 santigrat derece ve 1atm basınç altında), özellikle de kadınların kimden hoşlandığını kime ilgi duyduğunu rahatlıkla görebilecek psikanaliz yapmak hoşuma gidiyor. bazen dil yalan söyler ama vücut dili asla yalan söylemez. hele ki mevzu kadınlar ise asla!
-eskiden mevzu teknoloji-bilgisayar olduğunda çözülemeyecek mesele yok derdim. artık bunu insanlar için de diyebiliyorum rahatlıkla.

-makineleri seviyorum. onların duyguları yok ama ruhları olduğunu düşünüyorum. bu size realist gelmeyebilir ama insanlar en çok hatalarını duygusal anlarında yaparlar. makinelerin hata yapma şansı yok en fazla bozulur.

-son 2 senedir eylül-ekim aylarında depresyona giriyorum, kasımda bir formatlama aralık ayındaki güncellememle özgüvenimi-moralimi resetleyip kendime geliyorum. bunlar teknik konular. mücadele hayatın her anında var. hangi konuda eksik isen o onuda ilerlemen gerek..

-günde max 9 saatten fazla uyuyan uyuşuk ve tembel insanları sevmeme eğilimim var. dünya'ya 1 kere geliyoruz birader, kuala mısın da ömrünü uyumakla geçiriyorsun!?

-beynimi ve bilincimi diri tutmak için alışkanlıklarımı değiştiriyorum sürekli. eskiden saat sol kolumda idi. şimdi sağ koluma taktım ve bilen bilir, barda filmindeki ayran dökme-dökmeme muhabbeti gibi (http://www.youtube.com/watch?v=5ZEGOvXauas#t=5475 linke tıkla veya 1.31.04 e al zamanı) artık reflekslerimi kontrol altına almaya çalışıyorum.
eve gelirken farklı yollardan gelmek, diğer tercihlerden yalnızca bir tanesi. çünkü inanın en büyük zaafı alışkanlıklarıdır.

mesela ergenekon davası yüzünden hapse giren ve yeniden mahkumiyet kararı verilen mustafa balbay'ın, hapiste iken sağ eli yazmasına rağmen diri kalmak adına sol elle yazmayı öğrenmesi de bu verdiğim örnekle eşdeğer.

özellikle de şehir hayatında ne yaptığını ne için yaşadığını bilmeyen amaçsızca yaşayan insanlar var.. insanın bir yaşama sevinci hayata tutunma hevesi olur birader! tıpkı, sert girilen virajda esp'si kapatılmış ve kontrolden çıkıp yalpayalarak giden arabalar gibi hareket eden insanlar.

-öğrencilik yaptığım akyaka günlerimi de özlemiyor değilim. bayağı da güzel günlerdi gerçekten. sabah 7 de kalkar, spor duş kahvaltı haberler köşe yazıları sözlükleri takip derken öğlen olur. kısa bir uyku molasının ardından içilen kahve ile üne başlardım. sosyal hayatı ve dersler de idare ediyordum başarılı bir şekilde. idare edemem anne idare edemem!

hafta içi filmler, belgeseller izleniyor kitaplar okunuyor, hafta sonları, özellikle de pazar günleri ev arkadaşım ve doktora yapan bir arkadaşımla geleneksel kahvaltımızı yapıyor, ki arkadaşımın biri şey demişti:
-bre cahil, şu krebi şu kahvaltıyı kız arkadaşım bile hazırlamadı bana şimdiye kadar.

ev arkadaşım da haftada 6 gün çalıştığı için pazar günü kendisi kral gibi oluyordu.
kahvaltının ardından sahile tavla oynamaya gider akabinde gayet keyifli bir şekilde güneşi batırırdık...

okuldan çıktığımda sırf macera olsun diye otostop çekerdim. birkaç keresinde kadın şoföre bile denk gelmiştim. muhabbetimi beğenmiş olmalı, beni evime kadar bırakmıştı. (bkz: otostop çekerken dikkat edilecek hususlar)

başka zaman ise otostopa araba dururdu, kavşakta indiğimde çektiğim ikinci otostopa motor denk gelmişti. ulen gta gibiydi oyun gibiydi resmen.
geçen dans kursundan çıktım, atm den para çekerken arkadaş denk geldi gel bırakayım istersen seni diye. motoru var. eyvallah dedim, motora bindiğimde otostoplu günler aklıma geldi birden.

çektiğim filmim:
"otostopçu turistler"
http://www.youtube.com/watch?v=Z6X3FMUzqu8

-duygusal insanları pek sevmiyorum. sonradan haklısın lafları işitmek istemediğim için. rasyonel olun ne bileyim prensipleriniz olsun eyvallah. dedim ya insan en kötü kararları duygusal anında veriyor çünkü.

-evet kadınlardan çok şey öğrendim..

-imla hatası yaptı diye ayar vermeye çalışanların amına koyayım. oğlum gerizekalı mısınız lan adam 1 sayfa döktürmüş sen hala elizabeth!

-sözlükte kimle rakı içtiysem hiçbirinden pişman olmadım. rakı içtiğim insanlar gerçekten muhabeti hoş aklı başında insanlar.

-gerçek hayatta mı? eski ev arkadaşlarımın 2 si ankaralı idi ve bunlar yakın arkadaşlar. bir keresinde batak oynadık yenilen 1000 lik rakı alacak falan. neyse yenildim aldım rakıyı kurduk sofrayı. yani o sofraya oturmazsan melekler sana günah yazar öyle güzel sofra kurmuştuk. bu iki salak, rakı bardağı da bir tane olunca rakı bardağında ben içeceğim diye tartıştılar. sonra biri gitti, hay böyle işe diye sofradan kalktı diğeri de buna atar yaptı kaldım başıma. ulan pavyonlardan çıkmıyoruz diye hava atan bebeler (angaralılar bebe, la ve gardaş kelimelerini çok kullanır) saçma sapan hareketlerde bulundular.
neyse ertesi gün de sabah yola çıkacaktım. rakıdan 2 kadeh içtim mezeler falan derken 1000 lik şişenin yarıdan fazlasını lavaboya boşaltıp kalan kısmı masaya koydum. ertesi gün sabah yola çıktım. sonraki hafta ise;
ooo cahil 1000 lik rakıyı tek başına götürdün maşallah ha diyerek omuzlarda taşıdılar mübarek. aslında onlara ders vermek istemiştim sadece. rakı masasında asla kadeh yarışı yapılmaz. rakı ansiklopedisi yeaaaaa.

-gene başka bir seferde masada kızlı erkekli oturuyoruz, bu bebenin biri gene rakı bardağında içeceğim diye tutturdu (ulan masada 10 kişi varız bir tek bu rakı bardağından içmek istiyor).

cahil: yasin, olm bak rakı bardağında içme herkes çay bardağında içiyor ortama ayak uydur.
yasin: yok gardaş ben bunnan içicem!
cahil: olm bak o bardak yalan olur gel etme koy kenara.

beni dinlemedi ve rakıyı doldururken, şişenin arkası ile kendi rakı bardağının ağzına yanlışlıkla vurmasıyla bardak kırıldı.
yasin: cahil mına koyum gözün kaldı di mi bardakta!
cahil: olm sana demiştim. bir şeyde gözüm kalırsa kötü oluyor sonra.

yazarların tc kimlik no ezber kombinasyonları başlığına ciddi ciddi entry girenlere, "gerizekalı mısın?" diye mesaj atıp sorgulatma yapsam yoo diyecek yazarlar mevcut.

-sözlüğü sosyal deney için kullanmak. hakkaten aynen öyle. özellikle uludağ sözlük'te nabız yoklamak için entry girdiğim zamanlar oluyor. yani sen user olabilir, kullanıcı adın ve şifrenle normal bir siteye giriş yapmaktan öteye geçemeyebilirsin belki. kavun yiyip kaldırım taşına oturup "bugün kakam çok cıvık geldi galiba cırcır oldummm" diye entryler girebilirsin ama ben sözlük yazarıyım. her türlü bilgiyi elimden geldiğince öğrenmeye çalışıyorum. bu bilgiler sana yani insana ait de olabiliyor haliyle. insanlar can sıkıntısında neler yapıyor gibi vesaire.

son olarak: saat tam 00:00'da itiraf giren ilgi manyaklarına kafam girsin. bi bitmediniz mk. adam kanser olsa gene 00.00, anası ölse gene 00.00

al sana sosyolojik çıkarım:
ilgi alaka ajitasyon acı, dijitalleşmeyle gelen benliğin ve manevi değerlerin kaybı. ohooo.
ilacın yetişkin günlük dozu 108 mg üzerinde denenmemiş, cansın en cansını arayayım da ben denedim bi şi olmadı şimdilik diim amk.
eski sevgilimi çok özledim 3 aydır neler yapmadım barışmak için ama affetmedi, affetmiyor işte.
çok yanlış olmayacak insanlardan hoşlanıyorum. (bkz: olacak işe bakalım)
Bugün yürüyen merdivene adım attığımda merdiven beni geri tepti. Oysa ki tek amacım usulca aşağı inmekti. Meğer merdiven yukarı çıkıyormuş.
Gören varsa takmıyormuşçasına birlikte gülmek için telaşla etrafa bakındım.
Neyse ki pek işlek bir istasyon değildi.
Hiçbir şey olmamış gibi olay yerinden uzaklaştım.

Umarım mobeselere yakalanmamışımdır. Son dakikalarına haber bulamamış bültenlerde '2014 ocak ayından gülümseten kareler' adı altında yayınlanmak istemiyorum.
kendimden 4 yaş ufaklarla askere gideceğim,çok pis sinirliyim.
kendimle yüzleşmeyi seviyorum. sorunlarımı çözmeye çalışmak benim en sevdiğim şey.
o rus bu rus derken ben galiba başka bisey oldum ,balım bir tek seni seviyorum bal böceğim benim .
Hep bir aslanım olsun, sonra onunla boğaz köprüsünde durup arabanın camından kafamızı çıkarıp boğaza karşı kükreyelim istemişimdir.
yarın ki iş görüşmemin olumsuz geçmesinden tırsıyorum hafiften.
Sigara içmesene dedi.
Neden demedim.
Tamam da demedim.
O günden beri tek bir sigara içmedim.

Böyle bir adam var sözlük ağzını yüzünü yiyaaacaaaağğğmm, zor tutuyorum kendimi.
karmaya denen kavram çok garip, yaptığım yanlış (sizlere göre) ve yapamam gereken (sizlere göre) tavırlar sebebiyle bu tür bir inanış beni etkisi altına almaya başladı. lanet mi ediyorlar küfür mü bilmiyorum, dış dünya ile pek etkileşime geçmemeye başlamam da buna etkin olabilir.

son günlerde nedense pek evden dışarıya çıkmamaya başladım, son 2 ayda 12 kilo verdim, nedeni anlamsız biliyorum yine kendim velhasılı kendime bu eziyeti yapmak amaçsız bir şekilde bana zevk veriyor ya da vücudum mutlu oluyor. zor günlerin bitmeye başladığı anda tekrar başım sıkışıyor. zihnimde problemler oluşmaya başladı, çok garip, ben kendimi düşünmemeye başladım, sanki bir kukla gibi olmaya başladım, içimdeki güç erimeye, yok olmaya başladı, eski azim kalmadı. bir amacım kalmamış gibi hissediyorum, intihar fikri bile geldi.

kısacası, biri beni görsün, biri beni duysun. biri bana amaç versin, gerçek ve şerefli.
http://galeri.uludagsozlu...n-itiraflar%C4%B1-556552/ insanlığa nefret kusan dehşet dolu bakışları hemen farketmişinizdir. işte bu piç beni ısırdı sözlük.

hem de tam yerinden. ısırıldıktan sonra hemen komplo teorileri üretmeye başladım tabi. çocuğum olur mu? olursa havlar mı? büyüyünce çükü kalkar mı? çükü köpek görünce mi kalkar? felan filan...

yalnız şaka maka hayvan 2 milim yukarıyı ısırsaydı belki de topları patlatacaktı*. ucuz yırtmışım harbiden.
sözlük sigara gibi arkadaş. başlayınca bırakamıyon. ama hep bi pişmanlık.

vay amk.
sınav zamanları insanlıktan çıktığım doğrudur.
h3n2 den nefret ediyorum.
O'na güvenemiyorum artık.
Kırıldıkça keskinleşiyor gardımı alıyorum. Kaybetme korkumu da yitirdim.
yoruldum. ilk haftalarım her gördüğüm yiyeceği canım çekerek geçti. ben de üzmedim bebeğimi de kendimi de, yedim. ancak son 7-8 gündür tükendim mide bulantısından. günü sadece bir ya da iki tostla geçirir oldum çünkü tek yiyebildiğim o. yıllardır bayıla bayıla yediğim her şeyden nefret eder oldum. bir av köpeği misali en ufak kokuyu bile alıyor, en küçük şeyden bile tiksiniyorum. birilerinden duymuştum elbet bu tip şeyler olacağını. ama duymakla anlaşılır tarafı yokmuş hiç bu hamilelik denen olayın. bütün bedeninde aynı anda bir sürü şey olur ama sen bile anlayamazmışsın. finallerim var yarın iki tane. bu saat oldu durduramadım bulantımı. yanına bir de baş ağrısı ekledim, sanırım ağlamaktan. uyusam ders çalışamamanın vicdan azabı, ders çalışmak için çabalasam midem ve başımın birlikte bana savaş açmış halleri. 10 gündür yemek yapamadığım için fastfood ile beslenen kocama karşı vicdan azabı. biliyorum hepsinin sorumlusu hormonlar. biliyorum birkaç hafta sonra kolaylaşıp son üç ay yine zorlaşacak hayat. ama sonucu düşünüyorum, düşünmeye çalışıyorum. anladım ki hamileyken en zoru insanın iç motivasyonunu koruyabilmesiymiş. belki hissedince kıpırdanmasını daha kolay olur, daha kolay dayanır insan. çok karışığım. midem ile beraber beynim de bulanıyor. ama şanslısın diyorum kendime sık sık. bunu yaşamak için yıllarca uğraşan ve asla yaşayamayacak olan insanlar var. şükret diyorum kendime.
bugün etik dersinden sınav oldum ve sorulardan biri bir vaka verilip bunun etik kodlara göre tartışılmasıydı. vaka; 28. gebelik haftasında ultrasonda anensefalik bebeği olan bir ailenin gebeliği sonlandırmalı mı sonlandırmamalı mı kararıydı. yani bir hamilenin karşısına çıkabilecek en adi sınav sorusuydu. bütün psikolojimi bozdu. hayatımda ilk defa sınav kağıdının altına not yazdım.
not: hamile bir insan olarak bu soruyu cevaplamak yeterince zordu. fakat benim düşünceme göre kalitesiz bir yaşam yaşam değildir. bu sebepten hamileliği sonlandırmaları yönünde fikir beyan ettim. bu kararı hamile halimle aldığımı bilmenizi istedim. saygılar.
sınav kağıdına not yazmak disiplin suçuymuş. bilmiyordum. yüksek lisansta da bana disiplin cezası verirlerse bunun için zaten sokayım öyle okula.
yatayım dimi artık? evet yatayım ben. ders de çalışamıyorum zaten. yarın liderlik ve örgütsel iletişim hakkında atıp tutar çıkarım. hayırlısı.
herkes askerliğin zorluklarından, komutanların acımasızlığından yakınıyor, yakında askere gideceğim gram korkum çekincem yok.
özlüyorum.