bugün

aglarken gorulmekten nefret ederim.
aglamaktan da nefret ederim

o yuzden dusun altinda sessizce aglar, gülümsemeye devam ederim.
(bkz: meyve suyu kutusu patlatmak) ile ilgili bir başlık gördüm ve bilinçaltımdan dahi silmeye çalıştığım bir kirlilik hatırıma geldi...

şöyleki;

ilkokul 1. sınıfın ilk günleri siyah önlük giyilen zamanlar, eğitim gördüğüm sınıf okulun -1. katında karanlık bir yer...

yaramazız çocuğuz, tenefüste koşup oynuyoruz. sırada 3'erli oturuyoruz 60 kişilik sınıf. okulun açılışının 2. haftasında falanız...

vakur bir duruşla gayet olgun tavırlarla kasvetli okulun ortamına adapte oldum...

yine bir teneffüste kara tahtanın önünde yerde duran süt kutusunu ayağımla patlatmak için kuvvetlice abandım. içinde süt bitmemiş olacakki süt duvara doğru fışkırdı. Duvar ve yer süt oldu....

ben buna henüz bir çözüm üretemeden öğretmen geldi, yerime geçtim. korkuyorum, endişeliyim.

öğretmen yerde sütü görünce deliye döndü bağırıp çağırmaya başladı.

''ve ben son derece şirin bir çocuktum'' derken...

- kim yaptı bunu çıksın tahtaya?

inanılmaz korkuyordum. çaresizce çıktım. o güne kadar yemediğim bir tokat yedim, 60 kişilik sınıfın ortasında okulun ilk günlerinde...

çık dışarı paspas bir şey bul temizle dedi öğretmen.

çıktım ne yapacağımı bilmiyorum çaresizim ve çok ürkeğim. hademenin yanına gittim pas pas istedim. ne oldu diye sormadı bana paspası verdi.

girdim içeri... 60 kişilik sınıfın ortasında öğretmen ders anlatırken o sessizliğin içerisinde ürkek ve titreyerek temizlemeye çabaladım...

ilk defa içimde hızlıca açılıp kapanan değişik reaksiyonlar hissettim...

kimseye bir şey diyemedim...

ilkokul 3.ve 4. ve 5. sınıflarda zaman zaman okuldan kaçtım. ben sabahçıydım.. sabah evden önlükle okula gidiyorum diye çıktım, siyah önlüğümü biryerlere gizledim, öğlenci olan mahalledeki çocukların sabah oyun oynamak için evden dışarı çıkmasını sabahın sessizliğinde bekledim...

yıllar geçti bir şekilde okudum. okulu sevmeden okumayı severek okudum. nitekim lise 2 de iken bir dönemde 4 olmak üzere 8 zayıfım varken. Öss'de %10'a girerek üniversiteyi kazandım. okudum bitirdim. kariyer anlamında başarılı bir hayat sürdürüyorum,bastırılmış duygular yaşanmamış çocukluk heyecanı ve anıları olmayan bir ilk ve ortaokul dönemlerinden sonra...

şimdilerde değişmiştir belki ancak 90'lı yılların henüz başlarındaki eğitim sisteminin ve benim eğitimcilerimin gelmişini... geçmişini....
eski fotoğraflara baktım da, çocukluğumda gözlerim 100 mumluk ampul gibi bakıyormuş. şimdi gece lambasından hallice.
üzülüyorum be sözlük.
kim söndürdü ışıkları?
bulunduğunuz duruma şükür etmek isterseniz sizden daha zor durumda olan insanları görmeniz de fayda var. başkalarının zorluğu sizi mutlu eder demiyorum ama onların mutluluğu sizin de mutlu olabileceğinizi hatırlatır.
-ergenliğim rutinden daha rutin geçti benim.
-kısıtlı imkanlarla okuldan eve, evden okula geçen bir ergenliğin görünmez zincirlerini ve prangalarını kıransa, meşin yuvarlağa sahanın her yerinden yapıştırdığım sol ayağımdı.
-güzel top oynardım ben. çok güzel ara paslar atıp, çok güzel muz ortalar yapardım. hatta bir keresinde, liseler arası turnuvada, yaşadığım ilin en iyi orta saha oyuncusu seçilmiştim. ödül falan vermemişlerdi. öylesine bir kağıt sadece. şimdi nerededir bilmem.
-güzel şiir de yazardım ergenliğimde. sadece kendim için olsa iyi, tüm sınıftaki, hatta okuldaki erkeklerin aşk mektuplarını ben yazardım. onlarca aşk saklıdır içimde bir yerlerde.
-güzel yaşama düşüncesiyle, hiçbir şeyi tercih etmedim. hiçbir şeyi tercih edip de o uğurda kapalı gözlerle koşmadım. tek bir hedefe odaklandığımda diğer tarafta daha güzel şeyler geçebilirdi.
-en yoğun duygularla ve hislerle bağlı olduğum her şeye, iki adım geri çekilip, oradan bakmayı öğrendiğimde "gerçek" kavramıyla yüzleştim. sertti. ve keskin.
-ilk midem bulandığında, alkol almamıştım. sadece aşık olduğumu sanmış, sınıftaki o çilli kıza bir yazı yazmış, onun çantasına bir beden eğitimi dersinde koymak isterken yakalanmış, ve onun "hırsızzzzz" diye çığlığıyla müdür yardımcısının odasında bitmiş, işte orada kusmuştum.
-insana ve kendime dair ilk kırılmalarım, 17 yaşımın bir sonbaharına denk gelir. bu yüzden çok üşürüm ben. en çok da ellerim ve ayaklarım üşür. ellerim dokunduğu için. ayaklarımsa gittiği için. sanırım.
-düşünce üzerine öğrendiklerimin ve bildiklerimin hepsinin, birilerine hizmet etmek olduğunu öğrendiğimde yıkıldım. dibine dinamit döşenen gökdelenler gibi. olduğum yere. içime çöktüm.
-hiçbir konuşmama "şu yazar, böyle demiş" diye başlamadım ben. tam tersi, en kral cümleleri ve aforizmaları bile alsam da hep üzerine bir şeyler ekledim. öyle sundum karşımdakine.
-insanlarla bağım koptuğunda başka bir şehirde, ailemden ayrıydım. ki bunu bilinçli bir şekilde istemiştim. ve yine bilerek, küçük bir şehir istemiştim. minimalize edilmiş hayat ve minimalize edilmiş duygular. pastorize aşklar.
-kendi çoraplarımı yıkadığım ilk gün, artık ailemin yaşadığı eve canlı halimin değil de ancak ve ancak ölümün dönebileceğini hissettim.
-7 yıl görüşmedim ailemle.
-bir kış gecesi eve döndüğümde, babam yoktu evde. ve ben, 17 yaşında küçük bir çocuk olarak çıktığım eve, 24 yaşında koca bir adam olarak dönmüştüm. sesim kalınlaşmıştı, sakallarım sıklaşmıştı. fakat ümidim ve hayallerim zayıflamış, iradem seyrelmişti.
-babam sigara kokar benim. bağımlı olduğundan değil. ne bileyim, sigara kokar hep. soğuk kış geceleri o eve gelmezden önce, nikotin kokusu girerdi içeri. 7 yıl sonra yine içeri girdiğinde de ondan önce sigara kokusu girdi.
-babamı 7 yıl sonra gördüğüm ilk an hiçbir şey hissetmedim. sadece boynuna sarılıp, ağladım. ben üniversiteyi kazandığımda benim için horoz kesen teyzem, ve başka bir şehire gittiğimde çeyrek altın takan yine o kadın, sadece "neden?" dedi. "bu azap neden?" ben de cevap verdim; "bilmiyorum."
-ilk başlarda geri dönüşümün şerefine sabah kahvaltım ayağıma gelirdi. geceleri annemle babam başucumda konuşurlardı. ben ise onlara sırtımı dönüp, ucuz amerikan filmlerindeki gibi dinlerdim. söyledikleri her şey delip geçerdi kulak zarlarımı.
-annem ağlardı. babamsa her şeyin düzeleceğini söylerdi. her ikisi de yanıldı. ben hala aynıyım. ve o ayrılığın 7 yıl sonrasında bir 7 yıl daha ekledim aralara bir yerlere.
-mükemmel hayatlar, mükemmel suçlar üzerine inşa edilmiştir. ama ne yazık ki benim durumum ters. tersim ben.
-7 yıl sonra gittiğim ailemin yanından ayrıldığım sabah, annem boynuma sarıldığında içimde hiçbir duygu yoktu. ve babamsa, her zamanki gibi yine sigara kokuyordu.
-yeniden başlamaktan bahseder birileri. her şart ve her durumda. bazen öyle olmuyor ama. kişinin içinde ölmeye ve öldürmeye dair muhteşem bir açlık varken, diğer tarafta ise yaşamaya dair, aşka, sevgiye, şehvete ve şefkate dair muhteşem bir açlık varken kolay olmuyor yeniden başlamak. ya da yaşamak. her neyse artık.
Sabah erkenden kalkıp işe gitme olayı aklıma geldikçe Allah canımı alıyo valla.
11-12 yaşındayken morgun içindeki boş tabuta yatmıştım. hiç de korkmadım. çoğu insanın aksine ölümden ve ölümle ilgili kavramlardan korkmuyorum.
geçen gün avmden çıkarken kızılayın kurduğu kan bağış yerinden birisi beni yanına çağırdı. bak hayat kurtaracaksın, sen kan vermezsen kim verecek gibisinden bir sürü laf etti.

kanımda pıhtılaşmayla ilgili bi sorun olduğu için kan vermem imkansız. ama gelde anlat bunu o adama.

diyorum ben kan veremiyorum. aspirin kullanıyorum diye. adam zorla diretiyo olur diye.** herif biz ayrıştırıyoruz onu diyo.* sanki vermek istemiyorum da bahane buluyomuşuma döndü olay. devamında sana zorla bi şey satmaya çalışan pazarcılar gibi konuşmaya başladı. bir sürü insan vardı bi de orda. zaten vicdan azabı çekiyorum kan veremediğim için. bi de kendimi orospu çocuğu gibi hissettirdi adam.

tamam kabul güzel bi iş yapıyosunuz. ona lafım yok. ama öyle her kan vermeyene böyle davranırsanız olmaz öyle. düşüncesizce laflar etmenin gereği yok yani.
Cok sinirliyim. Herkese sinir oluyorum.
sınıfımızda 47 yaşında azmış bir öğrenci var.
erkek öğrencilere "kız ayarlayın bana" diye yalvarıyor.
üstelik 7 sene terörle mücadelede çalışmış bir faşist.
bugün utanmadan arkadaşımla beni tehdit etti.
çok cahil olmasına karşın bizimle konuşmak istediğini, buralarda terör örgütü üyesi varmış dikkat edin vs diye gözümüzü korkutmaya çalıştı.
herkese abilik taslayıp yaşına başına bakmadan kızda tavlamaya çalışıyor.
iğrendim, nefret ettim.
bugün çok utandım sözlük. niye mi? telefonumdan sözlüğe giremiyorum lan çünkü. uzun zamandır sözlüğe uğramıyordum bugün bi kaç bişe okuyum dedim ve bi baktım ki herkes mobilden yazmış. harbiden pis içerledim sözlük teknoloji acayip hızlı ilerlemiş amınakoyum.
Bazen sırf unutmak zorunda olduğun için unutursun.
bu iş bu gece bitecek sözlük.
Duygularıma esir oluyorum seni görünce.
gene uykusuzluk kol geziyor ha burakoyim.
çalışma konusunda çok ciddi sıkıntılarım var. önceleri ayağıma tonla iş gelir gitmezdim, şimdilerde böyle olmayacak bu iş desem de iş bulamıyorum. okula da bıraktım. galiba tek yok sınavlara yeniden hazırlanıp, mutlu olabileceğim bir tercih yapmak.
işsizim lan. böyle önümde kafamı yoracağım iş güç olmayınca kendimi çok aptal hissediyorum. benim çalışmam lazım, kafamın dolu olması lazım. boş boş vakit geçirmek bana göre değil, olmadı hiçbir zaman.
sabah 2 dersim olmasına rağmen ben inatla buralardayım sözlük. Başka bir konu olsa bu kadar azimli olur muydum diye düşünmüyor değilim.
Bazen aklıma annemin öldüğü gün geliyor,gözlerim doluyor.
Geçen gece 4 suları gene aklıma geldi.dur şunu bir öpeyim dedim o uyurken.kadın karanlıkta öyle korktu ki gerçekten gidiyordu.
bana git dedi, bitti dedi ama ben ne gidebildim ne bitirebildim. ne olacak bu halim sözlük çok seviyorum. ne olur yani geri gelse? hep dediği gibi ''bu yaptığı insanlığa sığar mı?''. bitmesin diye yaptığım o kadar fedakarlık boşunaymış. nefret ediyor olmam gerek aslında ama edemiyorum. yine onun dediği gibi ''çok çirkin ve aptalım, keşke ölsem.''.
bugün kendimi xsmall boxer giymiş gibi hissediyorum.
bu saatte yarım porsiyon adamın kahrını çekiyorum.
anasını sikeyim, servisi kaçırdım. bir gün izin yazıp kafama göre takılacağım.
"Ben hayatin maglubuyum, buyuk sevdalari beceremedim maglubum".