bugün

bir kadın olarak söylüyorum, 2 kadın patronla çalışmak bir işkence! kaprisleri, algıları, evde kalmışlıkları, suratları pörsümüşlükleri, götten bacaklı oluşları vs vs beni deliiiiiii ediyorr!
bugün sözlük çok sıkıcı.
erkekler kuma olabiliyor mu acaba? bir şey deneyeceğim.*
erdemli insan olayım derken insanlıktan tiksindim,toplum düşmanı oldum.
sözlükte çok fazla kız yazar var. bu kadar yazarın namusunu korumak da biz imanlı sözlük erkeklerine düşüyor, onlar bizim helalimiz.
kendimi bon jovi it s my life klibinde ki çocuk gibi hissediyorum.
bu kadarını hak etmedim ben. bu kadar acı çekmeyi hak etmedim.
Fazla kilo nedir bilmezdim simdi bi hayvan oldum.
sınavım geçse de odamın evin şeklini dekorasyonunu değiştirip evin ağzına sıçsam diyorum. yatağın altında onlarca, kedimin öldürüp bıraktığı hamam böceklerini toplamak zorunda olacağımdan da tiksiniyorum azcık. neyse ya şu sınav geçsin tanıştığım 2 güzel amerikalı hatunu da çeşmeye götürcem zaten. yok arkadaş olarak.
öğlen saatlerinde doktorlar, akşama doğru akasya durağı, akşam saati arka sokakları izleyen bir babam var. bu babanın cep telefon müziği cangıl cangıl aynı yoldaaaan geçmişiz biz diye devam eden akp milli marşı. ne diyebilirim ki babamı seviyorum.
yanlış hatırlamıyorsam az önce bundan iki sayfa öncesine kadar olan entry lerin hepsine artı oy verdim can sıkıntısı işte . *
bazen kendime '' senin ne işin var ki bu dünyada ? '' diye soruyorum. evden çıkmak istemiyorum. kalabalığa karışmak istemiyorum. gerçek hayatta ya da sanalda bir tane insan görmek, telefonda insan sesi duymak istemiyorum. ne yapacağımı bilmiyorum. gelecek konusunda zaten bir kez bile düşünmedim. düşünmeyeceğim de. artık korkuyorum.
yıllarca alttan aldım. anlayışla karşıladım. sustum. ne zaman sorgulamaya, eleştirmeye, kankacılık yapanları, ikiyüzlüleri sorgulamaya başladım, işte o zaman hemen kötü insan ilan ediliverdim. kendi futbol takımının topu sarı kartı varken yere çarpan kaptanını eleştirmeyen adam, ben melo' nun, engin' in agresifliklerini eleştirirken hem de, onun takımının yanlışını söyledim diye beni fanatik ilan ediverdi. saçmasapan geyik muhabbetlerine, şamatalarına, kankacılıklarına katılmadım diye insanların deli ilan ediliverdim.
artık kimseye açıklama yapmak istemiyorum. sadece kendime ve başkalarına zarar vermeden, mesleğimi yapmak için çok çalışıp, huzurlu, saçmalıklardan, saçma davrananlardan uzak yaşamak istiyorum. bıktım. yemin ediyorum bıktım, usandım. yettiniz be !
4-5 Yaşlarımdayken yan taraftaki komşumuzun bahçesindeki şeftalileri arkadaşlarımla toplanıp çalardık.
utanarak sıkılarak gireceğim bu itirafı.. ciddi ciddi utanarak..

7.nesil olarak girdim bu sözlüğe. hatta 2010 yılının haziran ayında sözlük dediğin nedir tam olarak fonksiyonları nelerdir pek bilmezdim.. herkes kadar bilgi sahibiydim.. o tarihte 10-12 kadar entry girmişim, girdikten 1 saat sonra unuttum bile uludağ sözlüğü..

aradan 2 yıl kadar geçti ki 2012 yılının mart ayında mail kutuma bi e-posta geldi. zall msj atmış ''neden yazmıyorsun'' diye soruyordu. * ''ne diyo ule bunlar'' diyip giriş yaptım ki yazarmışım ben meğersem 2 yıllık.

amanın nasıl sevindim, nasıl mutlu oldum o zamanlar bir görseniz, ağzım kulaklarımın kapı komşusu. * sağda solda söyledim hemen ''beni uludağ sözlüğe yazar olarak kabul ettiler''.. bi hava atıyorum ki sormayın gitsin.. ilk günler formata uyma çabası, tanım girme mücadelesi bende.. nasıl ciddiye aldım ama..

nerden bileyim o zamanlar her ''selamün aleyküm'' diyenin buraya alındığını. *

tabi 1 haftada anladık olayın ne olduğunu.. diğer yazarlarla kurulan dialoglar, makaralar, gelip dertlerini anlatanlar, kavgalar, gümbürtüler ve sonra atılan iftiralar vs vs..

ciddi ciddi mahalle gibiydi burası.. birbirinin yüzüne gülüp dedikodusunu yapanlar mı ararsın, birbirinin kuyusunu kazmaya çalışanlar mı.. baktım herkes burayı gerçek hayatı gibi yaşıyor, inanılmaz ciddiye alıyor.. gerçek hayatında kendini o kadar savunmuyordur.. ama burası insanın içini gösteren röntgen filmi gibi.. gerçek hayatında ne olamadıysa burda oydu herkes..

envayi çeşit insan tanıdım en delikanlısından en puştuna kadar.. 4-5 tane gerçekten düzgün ''dost'' diyebileceğim insanda gördüm ama onlarında çoğu silinip gittiler bu cadı kazanında..

ule ben ne itiraf edecektim konu nerelere geldi he. *

demem şu ki bir takım nedenlerden dolayı 2-3 ay sonra yazarlığımı bitirmeyi planlıyorum, bitirmeden önce bilmediğim bir konuyu buraya yazmak istedim. ama taşak geçmece yok bak baştan söyliyim he.

''görsel nasıl eklenir'' bilmiyorum ule ben. valla bir defa kurcalarken ekleyebilmiştim onuda unuttum gitti. aha o da bu. (#18450572)

bunuda nasıl eklemeyi becerdiğimi hatırlamıyorum valla. *

''1,5 yıl onunla bununla çene çalacağına öğrenseydin ya la'' diyor olabilirsiniz doğrudur.

''eşşek kadar 7.nesilsin utanmıyor musun bunu öğrenmemeye'' diyende vardır mutlaka. öğrenmenin nesli yok işte. *

yardımsever bi yazar kardeşimiz öğretir elbet, alır hayır duamızı çerçeveletip duvarına asar.
mabel matiz'i, mabel çikolatalarından yola çıkaraktan siyahi bir kadın şarkıcı sanıyordum. Amerikalıdır, caz söylüyordur herhalde diyordum. ulan ne siyahi, ne kadın ne de Amerikalı çıktı. bunu bir de bugün öğrendim. hem kızardım utançtan hem de kendime epey güldüm.
kalp açlığı ve karın açlığı... ikisi bir arada hiç gitmiyor.
ibnelere en çok yakışan meslek diye bi başlık var. Hatta şu anda solda görebilirsiniz. Birisi anketörlük demiş. Kötü oldum lan. Sabahtan beri güneşin altında ayakta çalışıyorum. Niye. Cebime 3 5 para girsin de üniversitede zorluk çekmiyim diye. Paramı alacağım da belli değil. Sonra giriyorum sözlüğe neymiş efendim anketörlük gay mesleğiymiş. Ayıp ya.
evlenmek istiyorum anasını satayim. bir yuvam olsun Boy Boy çocuklarım olsun gece eşime sarılıp huzurla uyuyayım istiyorum. ama yok. evlenecek güvenilecek insan kalmadı amk. ***
hayatımda bir değişiklik yapmaya karar verdiğim zaman,
sözlüğün temasını değiştiriyorum.
ilk defa gördüğüm ve en son olan, babasının vefatı ile ağlayan babam; bugün Kızılay'da Ethem Sarısülük, Medeni Yıldırım, Ali ismail Korkmaz , Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert için gözyaşlarını tutamadı, "burada senin resmin de olabilirdi, ateş düştüğü yeri yakar tabi." Dedi. Söyleyecek bir şey yok, allah bu çocukların ailelerine bu acıyı yaşatanların belasını versin.
kendimi gazladım sözlük...

yaklaşık bir yıl önce elime biber gazı spreyi geçmişti. tek düşündüğüm şey ''bir olay çıksa da birine sıksam''dı. olmadı sözlük, hiç olay çıkmadı.

aradan geçen bir kaç ay sonra ''öeeeh nasıl çalışıyor yahu bu meret'' diye kurcalarken basıvermişim spreye. ortalık toz duman tabi...

gözler dolu, öksürerek kaçtım odadan. bir havlu tuttum ağzıma burnuma, gözüme de deniz gözlüğü taktım. savaşa gidercesine ''allah allah'' diyerek koşarken havluyu ıslatmadığım için bu girişimim de başarısız oldu.

bir şekilde odaya girdim, pencereleri açtım. ama yok! resmen yatağa sinmiş gaz, çıkmıyor! kendime saydıra saydıra odadan çıkarken bir öksürme aksırma sesi duydum.

''noluyo lan'' diye korkarken bir de ne göreyim! bizim deli kedi muhtemelen ''bre ne oluyor o odada'' diye merak ederek girmiş odaya, e haliyle de gazın etkisiyle ilginç ilginç sesler çıkarıyor. az önceki pencere açma operasyonunun başarıyla sonuçlanmasının verdiği özgüvenle kediyi kapıp balkona attım. ben de biraz soluklanmayı ihmal etmedim tabi.

bütün evin pencerelerini açtıktan bir kaç saat sonra gitti tabi.
olur da eline biber gazı spreyi geçerse nasıl çalışıyor bu yahu diye merak etme, hele kapalı ortamda hiç merak etme sözlük.

sözün özü:''insanın başına ne gelirse ya meraktan ya ... ''
-lisedeyken sınıfımızdaki engin adındaki bir çocuk daha okulun ilk yıllarında bana şöyle bir cümle sarf etmişti, "sen güzelsen, herkes güzel demektir. aynanız mı yok la evde?"
o günden sonra aynalara küsmüştüm. ne yaparsam yapiyim, hiç bir zaman güzel olamayacağımı düşünüyordum.
yine aynı çocuk yıl sonunda yapılan bir piknikte de ayaklarıma laf etmişti. "o ne biçim ayak diye" ayaklarıma küsmüştüm,evet. yaz aylarında bile çorap giyesim geliyordu. he bana bunları söyleyen çocuk yakışıklı falan da değildi, zaten yakışıklı olsa ehemmiyet vermezdim.
sonra yine aynı sınıfta sıramın tam yanı başındaki sırada oturan fikri adındaki arkadaşımı bana bakarken yakaladım. hayırdır, manasında kaşımı gözümü oynatınca, "güzele bakmak sevaptır demişler, sevaba giriyorum" demişti. ben de, ben güzel miyim ki, onca güzel var sınıfta; yalana bak, demiştim. sonra bir kahkaha patlattı, ön solda 3 numerolu dişi yoğudu, gülerken benim de gülesim geliyordu. ben gülünce, "dalga mı geçiyorsun" dedi. hayır, dedim; çok ciddiyim. ve aynen şöyle bir cümle kurdu, "sen çirkinsen, çirkinler ne? aynanız mı yok kızım evde?"
aynı cümleler ama farklı içerik. ısrarla güzel olmadığımı iddia ediyordum. en sonunda dayanamayıp, "sana aşık falan değilim, aşık olsam ondan güzel geliyor bu kız bana derdim. ama ben başka birine aşığım, ama sen güzelsin." dedi. sonrasında abime "ben güzel miyim" diye sormuştum. ergenlik ne mal bir şey. abim de "sen dünyadaki en güzel kızsın" demişti. abi tabi öyle der, diye düşündüm. sonra işte bu engin malıyla yine bir araya gelmiştik sonradan. ben de bana bu dediklerini hatırlattım, o da "sana aşıktım da, sen bana bakmazsın diye kötülüyordum seni" diye dangoz bi açıklama yaptı. tövbe yarabbi, gel de öldürme bunu.
ayaklarımla barışmam öyle kısa süre içinde olmadı. üniversite yıllarında yaz ayında bütünleme sınavları vardı, okuduğum üniversitede. belalı da bir ders, neredeyse tüm sınıf kaldık. tüm sınıf bütünlemeye gelmişti işte, sınav sonrası da gezeriz demiştik. ama o kadar huzursuzum ki, gezmek istemiyorum. çünkü ayağımda sandaletlerim var ayaklarım görünüyor. ciddi bu mallığı yaptım ben. neyse işte, güç bela yine de kırmamak için katıldım. sonra birden sınıf arkadaşlarımdan bir çocuk, "enurchem, senin ayakların ne şeker öyle ya, minicik" demez mi?
hiç güzel değildir benim ayaklarım ama sağol yine de,demiştim. "daha ne olacağıdı, sen de alemsin he" dedi. ayaklarımla da bu sayede barıştım. gerçi hala güzel olduklarını düşünmüyorum. ama hayatın bu gibi şeyler için harcanmaması gerektiğinin farkına vardım.
güzel bir kadına sırf kıskançlıktan güzel demeyeceğim tutuyorsa, inadına dedim, güzelsin türkan şoray gibisin, diye. ama kendimin güzel olup olmadığı, ayaklarımın çirkinliği vs vs umrumda değil. ben böyle çok mutluyum.

-kıskanç biriyim. cidden çok kıskancım ama fena bastırıyorum. güzel bir kadını kıskanıyorum. sevdiğimi zaten kıskanıyorum. benim yapacağım espriyi benden önce yapanı bile kıskanıyorum. bazen ben bile bu halime hayret ediyorum.

-bu aralar kafam çok dalgın. çok fazla düşünmekten işte. uzun süredir eski dostlar bir araya gelememiştik, geldik işte. tabi benim kafa hiç yerinde değil. ne yapılan komikliklere gülebiliyorum, ne de komiklik yapabiliyorum. hatta en yakın arkadaşım tatlı tatlı espriler yaparken içimden "nasıl bu kadar güzel espri yapabiliyor" diye düşündüm hatta. sonra biri çıkıp, sana ne oldu pek neşesizsin, dedi. o gün öylece yapılan esprilerin orjinalliğine hayret ederek geçti. ertesi gün daha bir felaketti tabi. ama sonrasında kendi neşemi buldum. sonra o neşemi bulunca, yine aynı arkadaşım, bir kadın neşesi her şeye değer, dedi. artık o gün onları nasıl bi kasvete bürümüşsem.
he bu paragraftaki itiraf ne, söyliyim. kendimi hep birilerini güldürmek zorundaymışım gibi hissediyorum. komiklik yapmam lazımmış gibi geliyor hep. zaten etrafımdaki insanların tavırları da hep bu yönde oluyor. "çok komiksin enurchem, çok eğlendim enurchem, zeki esprileri bunlar enurchem" gülmediğimde ya da bir gün güldüremediğimde bu insanlar etrafımdan uzaklaşırsa?

-bu entry muhtemelen böylece aylar sürecek şekilde bekliycek, çünkü kendi nick altımda yazmak istediğim halde yazmadığım onlarca yazılar var. yine aynı şekilde çok sevdiğim bir yazarın da nick altına yazdığım bir entry eklenmeyi bekliyor, aylardır. ara ara ekliyorum oraya, bu entrye eklemeler yaptığım gibi.

-çocuklar her yere koşarak gider ya. ben de öyle bir çocuktum işte. evin kapısı çalar koşarak "ben açıcam ben açıcam" diye giderdim. eğer keyfim yerindeyse, yine koşarak açmaya gidiyorum. biricik kankamın dediği gibi, "büyümemek güzel".

-kalbimin acıması çok tuhaf. nefretlik hatta. ne bu be, iğrenç bir şey.

-diş hekimlerinden nefret ediyorum!
nefret ediyorum diş hekimlerinden!
ediyorum nefret diş hekimlerinden!*
-insanları süzüyorum. nasıl oluyor bilmiyorum. fark edince utanıyorum kendimden.

-ve yine diş hekimlerinden nefret ediyorum.

-iki gün sonra çok sevdiğim arkadaşlarımdan biri memleketi bergama'ya dönüyor. kendimi yapayalnız hissediyorum. aklıma geldikçe kalbim sıkışıyor. "yolcu etmeye gelirim" dedim ama gidemem, gitmiycem muhtemelen. vedaları hiç sevmem ben.

-kuzenlerime yalan söyledim. sürekli aradılar telefonlarını açmadım. mesajlarına da cevap vermedim. "mesaj hakkım yok" dedim ve geçiştirdim. halbuse yalan, gayet de mesaj hakkım var. neden yaptım? işte.

-bu güne dek içimden gelerek ne yaptıysam, hep başıma geçti o yaptığım şey. salağım ya ben, aynı şeyi sonucunu bildiğim halde on kere yapıyorum. neden? salağım çünkü.

-dangoz kelimesini kullanmayı çok seviyorum, her yere yakışıyor.

-sinirlendiğimde susuyor olmaktan nefret ediyorum. ama daha çok sinirlendiğimde ağlamaktan nefret ediyorum. bazen sinirlenince böyle çatır çatır saydırıyorum karşıdakine. ama bazen öyle bir hal oluyor ki, böyle dudağımı ısırıyorum ve o an artık tek kelime edemez hale geliyorum. ağzımdan çıkan ilk harf zaten göz yaşlarımın süzülmesiyle kelimeye dönüşemeden son buluyor. sonra o dilimin ucuna geldiği halde söyleyemediğim o kelimeleri, ben bunları nasıl söylemem diye hatırladıkça sinirlenip bi daha ağlıyorum.

-günlerdir her yerim ağrıyor. salak gibi ota süte ağlıyorum. daha kötüsü gizli saklı yerlerde ağlıyorum. küçükken çalıkuşu'nu okurken öğrenmiştim, böyle ağlamaktan kızarmış yüze göze bol bol soğuk su çarpmak iyi geliyor kimse anlamıyor cidden öyle olunca. bunu söyleyebildiğim kimse de yok. birine söyleyeyim edim, o da uzmanıymış gibi fibromiyalji
olabilir dedi. bir bu eksikti zaten. ben de kendimi fibromiyalji olduğuma inandırdım. ama cidden ne gece uyku var ne gündüz.

aklıma geldikçe yine biriktirir yazarım. şimdilik bu kadar.
meğer insanlara yardım etmek değil de oldukları gibi bırakmakmış gereken. kendini parçalasanda mutlu oldukları şeyleri yapmak için yine de nafile çabalarmış. yargılandığın şey senin tipin, veya kaslı olmayan vücudun olduğu sürece sen bir hiçmişsin. sevilmeyecek olanmışsın. halbuki ben kendimi iyi bir insan zannederdim de şimdi fark ettim. ne kadar kötü, ne kadar gereksiz bir insanmışım.

bunu fark edip insan düşünüyor işte. bundan sonra ne yapmalı peki?
şu 1 haftayı kazasız belasız atlatırsam o zaman rahata ererim gibi geliyor ama. hayırlısı artık...
itirafımdır;
Bu başlığı sol frame' de ne zaman görsem, merakla
'' acaba kim ne itiraf etmiş'' diye okuyorum, camdan sarkan meraklı mahalle teyzesi gibi hissediyorum kendimi, lakin durduramıyorum okuyorum efenim.**