bugün

niye eksiliyorsunuz ki -400 tane başlık açmşım yarısını da hatırlamıyorum bence sen de yazma,
-seni de anlamak güçtür.
dün tartıldım sözlük tam tamına 48,6 kg geldim. daha fazla ne kadar zayıflayacağım bilmiyorum. o değil mevsim değişiyor havalar rüzgarlı uçmaktan korkuyorum.
itiraf ediyorum;

sözlükte mesaj sayımı, george orwell'ın en sevdiğim eseri olan 1984 sayısına ulaştırmakçün bir sürü insanla mesajlaşıyorum. boş gezenin kalfalığını yapıyorum, evet.
görebileceği tüm sosyal medaya iletişim araçlarında aynı mesajı kullanıyorum yine de anlamıyor öküz.
akşam face e bakarkan gördüm, doğruluğundan emin değilim, ama içim kanadı, olay şu: gata da bir doktorun anlatmasıymış yanarak şehit olan askerin annesinden dna için kan alınırken, anne doktora: saçları da yanmışmıdır, yanmadıysa ben kokusundan tanırım demiş...
Allahım ne desem ne düşünsem bilemedim, kendimi çok çaresiz hissediyorum.
Allahım bu aileye sabır ver, dayanma gücü ver. çok üzüldüm, tamam ben üzüldüm ama ya o çocuğun annesi babası...
şehitlik çok büyük bir mertebe ancak bu çocukları öldüren, ölmesine sebebiyet veren, göz yuman kişiler cenneti yüzü görmesin, allah belalarını versin,kendi kanlarında boğulsunlar inşallah.
o kadar öfkeliyim ki tarifi yok.
birde kalbim kırık gerçekten çok kalbim kırıldı, böyle çaresiz kalmak falan çok acı, o anaları babaları babasız kalmış çocukları düşünmek çok acı,biz düşünürken acı çekiyoruz peki ya onlar.
düşünsenize siz evladınızı (ya da ileride anne baba olursak), saçlarından, kokusundan evladımızı tanımaya çalışmak falan,offff Allahım kimseye yaşatma...
Allahım bu acının sebebi olan insanları helak et inşallah.
sonbaharı hiç sevmiyorum. hele kasım ayından nefret ediyorum. ben bütün ayrılıklarımı o ayda yaşadım. ilkokul aşkımı başka bir şehre gönderirken de, ilk işimden ayrılırken de, aldatıldığımı öğrendiğimde de, küçük kedimin ofisten kaçtığında da ben hep kasım ayındaydım.

bu da benim 2012 sonbahar güncem olsun. bu kasım ayı neyden ayıracaksın beni?
alternatifsizlikten doğan bir ilişkinin adı konulmamış kahramanı gibi hissediyorum kendimi.
bu hiç iyi değil. etrafıma bakınca görüyorum ki; ilişkilerin çoğu alternatifsizlikten doğmuş. insan hala nasıl bir varlık olduğunu itiraf edemiyor ya kendine. dürüstçülük oynamaya devam...
bir ortamda yeni tanıştığım insanların hepsi edebiyat okuyor olmama çok şaşırıyor ve istisnasız hepsi iletişim radyo sinema falan okumam gerektigini söylüyor abimde senden iyi radyocu olur demişti zaten iletişim seçmediğime her zamn pişman oluyorum diğer insanlarda böyle söyleyince kafa mı taşlara vurasım geliyor.
sonbaharı seviyorum.
kilo vermem lazım, yemek yemek ihtiyacında da olmasam da o tatlıları görünce hayır diyemiyorum sözlük, o baklavanın cevizi, şekerparenin şerbeti, künefenin içinde uzayan peynir, katmerin katları, supanglenin o çikolatalı volkanı beni benden alıyor, çok üzgünüm, evet itiraf ediyorum, ben tatlı yemeyi seviyorum.
15 gün önce sigarayı bırakmaya kalkıştım sözlük. ilk haftası sancılı ve yüksek dozaj alkollü geçti ama ikinci hafta oldukça rahat geçti. önümüzdeki haftadan çok tırsıyorum sözlük. malum üniversite başlayacak ve her gördüğüm piç "keçi al lan yak bi tane" diyecek.. ilk hafta okula gitmesem mi ne yapsam?!!?1..
iliklerimi kadar işleyen mevsimin ilk dozu hücrelerimde.
bi' diğerine açık açık götüm yemiyor.

bu mevsime kadar seni saklayan ruhumu 20 liranın altına düşmeyecek şaraplarla şımartıyorum.
yalnızlık iyi ama bazen iyi demiştim.
hakkını veriyor kelimeler.
dört adet dörtte dört kopya martılar, "mimikler bile aynı intiharda"..

seni sevmek sen olmasan da olacak bi' şey.
ne denli bi' yok oluş götürür ki seni benden.

ne denli bir itiraf yok edebilir ?
bu kadar zaman sonra çok iyi geldi... belki beklediğim şey olmayacak ama her şeye rağmen mutluyum. buruk ama mutlu.
sayfayı yenilediğimde karşıma en fazla çıkan konu.
Dün otobüste yaşadığım bir olay;

Önce güne nasıl başladığımı anlatıyım, arkadaşlarla resident evil 5 izlemeye gidilinir. Sonra güzel bi kafede monopoly oynanılır, her zaman ki gibi 1. olunur filan. Gayet güzel bir gün geçirilmiştir yani. Ve artık ayrılma vakti gelmiştir, herkes evlerine dönmek için ayrılır.

işte olay burada başlıyor. Kel kafalı otobüs şöförüne, otobüsün nereden geçtiğini sordum. Cevap vermedi. 2. kere sordum, bu seferde baştan savma bir şekilde "he, geçiyo he" dedi. Şöföre uyuz olmaya başlamamın ilk saniyeleridir bunlar. Ve tüm günümün zehir olmasnın başlangıcı.

Sonra yolculuğa başlanılır, yaklaşık 30 dakika sürecek yolculukta, kel şöförün ehliyeti mahalle bakkalından aldığı anladım. Bindiğimiz araç, otobüs mü, gondol mu belli. Herneyse buraya kadar hoş karşılanabilir, şimdi asıl olaya geçiyorum. 20-25 dakika kadar sonra otobüse 2 yaşlı kadın, 4-5 yaşlarında bir çocuk ve bir tanede bebek arabasında özürlü bir çocukla binerler. Yaşlı kadınlardan birisi(özürlü çocuğun bakıcısı olan) 2 kere akbile bastı ve arkaya doğru ilerledi. Ama kel kafalı otobüs şöförü 2 dakika sonra otobüsü durdurdu, kadını yanına çağırdı ve bebek arabası için bi daha bas demeye başladı. Yaşlı kadının çocuğun özürlü olduğunu anlatmasına filan hiç müsade etmeden, car car bağırmaya başladı kuş beyinli otobüs şöförü, kendisinden belki de 20 yaş büyük bir kadına.

Yaklaşık 1 dakikalık tek taraflı tartışmadan sonra, kel kafalı, pislik otobüs şöförü yaşlı teyzelere inin otobüsten diye bağırdı. Yaşlı başlı kadının gözlerinin dolmaya başladığını fark ettim. O sırada bakıyorum, otobüsde ki ağır abilerimizden yada başka yolculardan olaya müdahele edecek olan var mı diye fakat bu millet tavuk resmen. Kimsenin gıkı çıkmıyor, kuzu gibi izliyorlar tüm olan biteni. Otobüsün orta kısmında bulunan ben, en öne yürüyüp teyzenin yerine bastım bi kere pasomla ve ardından kel kafalı, pislik şöföre "sıkıysa banada aynısını de lan, hıyar salatası" bakışımı attım. Ve ardından olay kapadı(mı?).

Olayın özeti; Kel kafalı otobüs şöförünün 1 lira için yaşlı başlı kadınlara demediğini bırakmayıp, otobüsten atıcak olması. Kimsenin buna sesini çıkarmaması. Son derece barışçıl bir insan olan benim neredeyse, o şöförün kafasını direksiyonun arasına sıkıştırıp "sür lan" diyebilecek kadar sinirlenmem. Tüm günün zehir olması.
hayatımın sonbohar-kış sezonunu sümüklü geçirmekten nefret ediyorum. bak eylül daha çıkmadı benim burun başladı yine. sürekli akıntı halinde.

çantada tuvalet kağıdı rulosu taşıyacağım, kırmızı burnumla gezeceğim günler hoşgeldiniz, gözüm yollarda kalmıştı.
böyle itiraf mı olur yada buraya yazılacak kadar kıymetlimi bilmiyorum ama erkan tan denilen adamın durup durup bağırarak konuşmasına tahammül edemiyorum. ağzının ortasına şapalağı vurasım geliyor televizyonu izlerken.
ben mutlu olunca konuşamıyorum sözlük.
aklım takıldı şarkısına bağladım 2 gündür. ne yeşil gözlü sevgilim var, ne aşk acım. ama sürekli dinliyorum.
sırf birinci nesil olabilmek için ytü sözlükten üyelik aldım hem uludağa üyeyim neden kendi okulumunkine olmayayım ki ?
aşk acimla, ya da her neyse, yaşarken asktan mahrum oldugum zamandan daha mutluydum.
beyaz conversten sonra ilk defa bir ayakkabıya aşık oldum bugün almadım ama haftasonu seni alıcam zımbalı siyah babet .
bügün sırf bir insana inat psikyatriye gittim. o bana git diyordu ben gitmiyordum bugun gittim evet yaptım bunu. hastaymışım öyle dedi doktor. herşeyi birbir anlattım bir ara ağzından kaçırdı iyi keriz yerine koymuş dedi. kızdım ama haklıydı aslında. ben bir bağımlıyım sözlük. o kızın bağımlısı bonsai bağımlısı antidepresan bağımlısı. aslında bütün arkadaşlarım çok güçlü olduğumu söyler, hasımlarım benden korkardı. ama ben ağlıyorum sürekli, onlrin sandığı gibi güçlü değilmişim bunun farkına yeni vardım. yıkıldım sözlük.
sarılıp yattığım yastık bile bana diğerlerinden daha çok şefkat gösteriyor...
çaresizlik kötü be sözlük... durdurun dünyayı inecek var.