bugün
- sözlük yazarlarının taytları8
- galerinizde bulunan en saçma fotoğraf11
- true'nun ölmesi8
- gozlerinmeyhanesi'nın vefat etmesi27
- profilinizden karakter analiz ediyorum toplanın16
- sözlükte birbirine yakıştırdığınız yazarlar11
- sözlükteki ruh hastaları24
- true neden evlenemiyor10
- sözlük yazarlarının yapmayı en çok istediği meslek10
- yazarların çektiği çiçek fotoğrafları15
- mantı8
- nervio abla36
- anın görüntüsü12
- akp belediyesinin 85 milyon liraya konser vermesi12
- larisalisa öldü mü11
- en son ne yediniz13
- 1 milyon dolar'a ismet'in tırnaklarını yer misiniz8
- seküler yaşamın faşist bakış açısı15
- larisalisa17
- sabah ereksiyonu olamıyorum11
- yaşı geldiği halde evlenmeyen insan11
- kız kardeşini date'e hazırlayan abi22
- wolverine gibi tırnakları olan kız8
- rusya nükleer güç kullanılır mı sorusu23
- gece dışarıdan gelen hav hav hav sesleri11
- an itibarıyla yazarların nerede olup ne yaptığı34
- chatgpt ile yazarların görselleri14
- güzel erkek isimleri11
- etek giyersen tecavüzü hakedersin10
- erkeklerin erkeklere taktığı kırıcı lakaplar13
- ellerim bos gonlum hos11
- kürdüm 5000 yıllık tarihim var var mı diyeceğin19
- amerika'nın icat ettiği bir şey söyleyin13
- geceye bir şarkı bırak8
- gecenin şarkısı12
- insan olmaya ceyrek kala23
- hayatı seviyorum eylemleri14
- doktorların hastalara sevgi göstermemesi8
- true'nin iki kadın arasında kalması16
- 200 tl lik banknot16
- hobileriniz10
- yüz yıkama jeli kullanan erkek21
- ak parti'nin gideceğini sanan enayi15
- namaz16
- 20 cm in üzerinde tam 4 saat zıplamak16
- escortların tehlikeli olması17
- diana luna hekate8
- abdülkadir selvi21
- bulunduğunuz yerin hava durumu12
- sözlük yazarlarının akşam yemekleri8
entry'ler (939)
Uzay - Zaman (bkz: reserved)
Fizik - Fizik. *
Bilimin "henüz" açıklayamadığı gerçekler olarak değiştirilmesi gerekir bu başlığın, velhasıl bilimin açıklayamayacağı gerçek yok. Tüm evren fizik yasaları ve matematik ile açıklanabilir lakin keşfedilmeleri lazım.
(bkz: Sicim Teorisi)
(bkz: Gravitasyon)
(bkz: Sicim Teorisi)
(bkz: Gravitasyon)
Nihayet kadıköye taşınıyorum. Umarım yıllardır hayalini kurduğum tarzda, en azından bir kaç yıl geçirebilirim.
Taksimde cafe-bar tarzı bir yerde, benim doğum günümden 1 gün önceydi. Akşam üzeri olmuştu, hafiften yağmur yağıyordu. Biz yarı açık kısımda oturmuştuk, birbirimizin ellerini ısıtıyorduk. Hiç bir şey planlamadan, düşünmeden kendiliğinden olmuştu.
Tüm dünyanın hacı olmasına sebebiyet verir. (Verir mi?)
Yakında kadıköyde eve çıkacağım. Kiralar uçuyor, emlakçıya para yedirmek istemiyorum. Şimdi yarın ki elektro manyetik teori finalime kasıyorum. Umarım güzel bir hayatım olur.
ilk sevişmem.
Elektro Manyetik Teori ödevini bugün bitirip iki gün rahat ediyorum. Bu gece planın hayata geçip geçemeyeceğini göreceğiz. Öptüm.
Varsayalım ki epsilon 0 dan büyük, en küçük reel sayı olsun. Cevap: 1 - epsilon
Not: Ödülüde varsayımsal olarak alıyorum herhalde.
Not: Ödülüde varsayımsal olarak alıyorum herhalde.
Bugüne kadar hep bana hayran kalan kızlarla sevgili olduğumu fark ettim. Hayran kalınacak bir tarafım var mı bilmiyorum, biraz idealistim sadece. Belki bu yüzden hiç birisi kalıcı olmadı. Sadece bir tanesi derin iz bıraktı ve hala içtikçe aklıma geliyor, konuşasım, yazasım, ayaklarına kapanıp özür dileyesim, hüngür hüngür ağlayasım geliyor. Başka bir kızın kollarındayken onun için ağladım, belki 10-15 dakika boyunca hıçkıra hıçkıra ağladım. Kendi kötülüğüme, onun mutsuzluğuna, hayatın adiliğine ağladım. Sonra yorgunluktan uyuyakaldım.
Keşke her şey çok güzel olsaydı, ben içip içip yazmasaydım buralara, onun yerine senin dizlerinde uyuyakalsaydım. Sen beni uyandırıp hadi yatalım artık, geç oldu deseydin. Nefes alıp verişini dinleyerek mutlu olsaydım sana beli etmeden. Kalp atışlarım hızlanınca sana belli etmemeye çalışıp uyuyor taklidi yapsaydım, beni izlediğini bile bile. Sonra birden bire öpüp şaşırtsaydım seni. Geçen gün birlikte hiç vapura binmediğimiz geldi aklıma, hüzünlendim. Sonra daha çok sende kalmadığım için hüzünlendim, ne olurdu sanki derse yetişeceğim diye erken çıkmasaydım evden, uzun uzun kahvaltı etseydik. Seni sigaraya başlattığım için üzüldüm sonra da, sırf ben içiyorum diye. Bazen düşünüyorum, arada bir yaktığın sigaralarda ben geliyor muyumdur acaba aklına? Ya da her kedi sevişinde, ya da ayvalık tostu yiyişinde.
Sana bir şiir yazdım ve kapağında istiklal caddesi olan bir defteri doldurdum sadece seninle ilgili. Sürekli yanımda taşıyorum belki bir gün tesadüfen karşılaşırız da sana veririm diye. Çokta utanıyorum. Öyle şeyler yazdım ki. Geçenlerde doğum günündü, sensiz geçirdiğim 3. doğum günün. iyi ki doğdun. Aynı gün metroda bir kız gördüm, gördüğüm her kızı sana benzetiyorum artık, emin olamıyorum gerçekten. O yüzden bir arkadaşıma seni gösterdim, ben mi benzetiyorum diye. Gerçekten benziyormuş ama sen değişmişsin. Arkadaşlarım sana aşık olduğumu düşünüyor, aşık olmasam böyle şeyler yapmazmışım. Yapardım. Aşık olmasam da yapardım, olsam da yapardım. Çünkü sen tüm tanımlamaların, duyguların ötesinde bir şeysin benim için. Şey diyorum çünkü hiç bir kelimeye sığdıramıyorum seni. Yine geçenlerde çok saçma sapan bir yerde bir fotoğrafını gördüm. Belki o yüzden içip içip yazıyorum buralara. Bilmiyorum. Çok yorgunum. Uyuyamıyorum, her gece 3-4 gibi yatıp sabah 6 gibi anca uyuyorum. Sürekli bir asansörden düştüğüm kabuslar görüp uyanıyorum, 8 gibi de okula yollanmak üzere kalkıyorum.
Aradan 2 yıl geçti ve ben hala senin hakkında şeyler düşünüp yazıyorum. Okula giderken her gün mecidiyeköyden geçiyorum ve orda olmadığını bildiğim halde her gün dikkatle insanlara bakıyorum. Belki bir ihtimal diye. Kendime bunu neden yapıyorum? Kuantum mekaniği, elektro manyetik teori, klasik mekanik ödevlerim birikti. Kendimi dünyadan, her şeyden soyutladığım, sıkıntı mutsuzluk hissetmediğim nadir anlar bilimle uğraşırken, bir de kitap okurken geçirdiğim anlar. Geçenlerde metrobüste suç ve cezayı okurken bir kız elime dokundu, bilerek. Sen sandım yine. Benimle aynı durakta indi, biraz takip ettim. Sonra ne saçmalıyorum ben diyip önden yürüdüm, bu seferde o beni takip etti. Sonra kendimi evin önünde buldum, kız yoktu. Raskolnikov'a bağlıyorum bazen.
Bugün çok yağmur yağdı, umarım üşütmemişsindir. Ben bir aydır iyileşemedim, tam iyileşecek gibiydim ama yine hasta oldum. Kendime dikkat ediyorum ama elimde değil, ölümüm gripten olacak sanırım. Kaç aydır, orhan pamuk - masumiyet müzesini okumak istiyorum ama korkudan başlayamıyorum bir türlü. Okuduğum kitaplardan çok etkileniyorum biliyorsun. Suç ve cezayı okumak için Raskolnikov ile aynı yaşta olmayı bekledim. Tutunamayanları bile aldıktan 4 sene sonra okudum, biliyorsun. Belki bir 4 sene daha beklemeliymişim. Böyle disconnectus erectusa bağlar mıydım acaba yine?
Dün gece bir kız onun selim ışığı olmamı istedi. Ben hak ediyor muyum gerçekten böyle sevilmeyi? Bu kadar kötülük yapmış bir insan, seni terk etmiş bir insan, tanımadığın bir şehirde daha 18 yaşına yeni girmişken yapayalnız bırakan bir insan neyi hak eder ki? Deliriyorum, belki de bunu hak ediyorumdur. Eskiden inançlı bir insanken senin için dua ederdim, onun mutsuzluğu benim olsun, o mutlu olsun diye. Şimdi ne kadar inançlıyım bilmiyorum, sadece eğer her şeye gücü yeten ve kontrol eden bir yaratıcı gerçekten varsa sana hak ettiğin mutluluğu vermesini istiyorum. Yoksa da umarım çok mutlu olursun çubuk krakerim.
Keşke her şey çok güzel olsaydı, ben içip içip yazmasaydım buralara, onun yerine senin dizlerinde uyuyakalsaydım. Sen beni uyandırıp hadi yatalım artık, geç oldu deseydin. Nefes alıp verişini dinleyerek mutlu olsaydım sana beli etmeden. Kalp atışlarım hızlanınca sana belli etmemeye çalışıp uyuyor taklidi yapsaydım, beni izlediğini bile bile. Sonra birden bire öpüp şaşırtsaydım seni. Geçen gün birlikte hiç vapura binmediğimiz geldi aklıma, hüzünlendim. Sonra daha çok sende kalmadığım için hüzünlendim, ne olurdu sanki derse yetişeceğim diye erken çıkmasaydım evden, uzun uzun kahvaltı etseydik. Seni sigaraya başlattığım için üzüldüm sonra da, sırf ben içiyorum diye. Bazen düşünüyorum, arada bir yaktığın sigaralarda ben geliyor muyumdur acaba aklına? Ya da her kedi sevişinde, ya da ayvalık tostu yiyişinde.
Sana bir şiir yazdım ve kapağında istiklal caddesi olan bir defteri doldurdum sadece seninle ilgili. Sürekli yanımda taşıyorum belki bir gün tesadüfen karşılaşırız da sana veririm diye. Çokta utanıyorum. Öyle şeyler yazdım ki. Geçenlerde doğum günündü, sensiz geçirdiğim 3. doğum günün. iyi ki doğdun. Aynı gün metroda bir kız gördüm, gördüğüm her kızı sana benzetiyorum artık, emin olamıyorum gerçekten. O yüzden bir arkadaşıma seni gösterdim, ben mi benzetiyorum diye. Gerçekten benziyormuş ama sen değişmişsin. Arkadaşlarım sana aşık olduğumu düşünüyor, aşık olmasam böyle şeyler yapmazmışım. Yapardım. Aşık olmasam da yapardım, olsam da yapardım. Çünkü sen tüm tanımlamaların, duyguların ötesinde bir şeysin benim için. Şey diyorum çünkü hiç bir kelimeye sığdıramıyorum seni. Yine geçenlerde çok saçma sapan bir yerde bir fotoğrafını gördüm. Belki o yüzden içip içip yazıyorum buralara. Bilmiyorum. Çok yorgunum. Uyuyamıyorum, her gece 3-4 gibi yatıp sabah 6 gibi anca uyuyorum. Sürekli bir asansörden düştüğüm kabuslar görüp uyanıyorum, 8 gibi de okula yollanmak üzere kalkıyorum.
Aradan 2 yıl geçti ve ben hala senin hakkında şeyler düşünüp yazıyorum. Okula giderken her gün mecidiyeköyden geçiyorum ve orda olmadığını bildiğim halde her gün dikkatle insanlara bakıyorum. Belki bir ihtimal diye. Kendime bunu neden yapıyorum? Kuantum mekaniği, elektro manyetik teori, klasik mekanik ödevlerim birikti. Kendimi dünyadan, her şeyden soyutladığım, sıkıntı mutsuzluk hissetmediğim nadir anlar bilimle uğraşırken, bir de kitap okurken geçirdiğim anlar. Geçenlerde metrobüste suç ve cezayı okurken bir kız elime dokundu, bilerek. Sen sandım yine. Benimle aynı durakta indi, biraz takip ettim. Sonra ne saçmalıyorum ben diyip önden yürüdüm, bu seferde o beni takip etti. Sonra kendimi evin önünde buldum, kız yoktu. Raskolnikov'a bağlıyorum bazen.
Bugün çok yağmur yağdı, umarım üşütmemişsindir. Ben bir aydır iyileşemedim, tam iyileşecek gibiydim ama yine hasta oldum. Kendime dikkat ediyorum ama elimde değil, ölümüm gripten olacak sanırım. Kaç aydır, orhan pamuk - masumiyet müzesini okumak istiyorum ama korkudan başlayamıyorum bir türlü. Okuduğum kitaplardan çok etkileniyorum biliyorsun. Suç ve cezayı okumak için Raskolnikov ile aynı yaşta olmayı bekledim. Tutunamayanları bile aldıktan 4 sene sonra okudum, biliyorsun. Belki bir 4 sene daha beklemeliymişim. Böyle disconnectus erectusa bağlar mıydım acaba yine?
Dün gece bir kız onun selim ışığı olmamı istedi. Ben hak ediyor muyum gerçekten böyle sevilmeyi? Bu kadar kötülük yapmış bir insan, seni terk etmiş bir insan, tanımadığın bir şehirde daha 18 yaşına yeni girmişken yapayalnız bırakan bir insan neyi hak eder ki? Deliriyorum, belki de bunu hak ediyorumdur. Eskiden inançlı bir insanken senin için dua ederdim, onun mutsuzluğu benim olsun, o mutlu olsun diye. Şimdi ne kadar inançlıyım bilmiyorum, sadece eğer her şeye gücü yeten ve kontrol eden bir yaratıcı gerçekten varsa sana hak ettiğin mutluluğu vermesini istiyorum. Yoksa da umarım çok mutlu olursun çubuk krakerim.
(bkz: fizik bölümü)
duruma göre 12 saat-16 saati bulabilir. Tıp kadar kasıp, 5% i kadar bile saygı görmemkte cabası olur. Toplumsal baskıya, parasızlığa, aşağılamalara, atomu mu parçalıyonuz ehi ehi tarzı espirilere maruz kalmaya göğüs germeyi kaldırabilecek en güzel duygunun insanlarının yaptığı şeydir.
duruma göre 12 saat-16 saati bulabilir. Tıp kadar kasıp, 5% i kadar bile saygı görmemkte cabası olur. Toplumsal baskıya, parasızlığa, aşağılamalara, atomu mu parçalıyonuz ehi ehi tarzı espirilere maruz kalmaya göğüs germeyi kaldırabilecek en güzel duygunun insanlarının yaptığı şeydir.
Sadece masumiyet.
http://www.youtube.com/watch?v=d_P2qP8v1Lk
bakkala diye çıkıp sana gelesim var
bakkala diye çıkıp sana gelesim var
Eski mail adresimde ne mailler birkmiş bir bakayım derken karşıma çıkan, 3-4 yıl önce yolladığım maildir. Şimdi benim için en ufak kıymeti kalmadığından paylaşmakta sakınca görmüyorum. (isimler kısaltılmıştır.)
(bkz: Durumumuz yoktu okuyamadım)
-------------
Bu gerçekten garip bir yazı olacak, kendini hazırla. Nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Hiç durmadan yazacağım, parmaklarımdan dökülebildiği kadar. Öncelikle, birazdan okuyacaklarının seni geri kazanmak için filan yazdığım şeyler olmadığını bilmelisin. Yazıyla anlatınca biraz dramatikleşiyor sanki, neyse neşelen sonu güzel biticek. Bunları, buluşup yüz yüzeyken söylemeyi tercih ederdim ama böyle olacağı varmış artık. Uzun süredir içimde bir sıkıntı vardı aramızda ki garip durumdan ötürü ve bunları okuduktan sonra ikimizinde daha rahat edeceğini düşündüm. Senin için neden bu kadar çok çabaladım?
Bunu anlaman için önce biraz kendimden bahsetmelitim. Çocukluğumdan beri ne zaman ilişkiler hakkında düşünmemi tetikleyecek bir şey olsa, hep "O" kişiyi bulacağımı hayal ettim. Bunun sebebi ne bilmiyorum ama böyle olması gerektiğini hissediyordum. Başka bir seçenek yoktu, sadece "O" olmalıydı hayatımda. Aşk diye bir şey varmı, yokmu bilmiyorum fakat gerçekten var olmasını istiyorum. Bu yüzden birkaç şansı geri çevirdiğim de olmuştur. Çevremizde ki insanların 2-3 hafta süren, saçma sapan ilişkilerine karşı nasıl bir tutumum olduğunu zaten biliyorsun. işte benim ki öyle olmamalıydı, "O" kişi ile birbirimizi bulup, "sen ve ben" olarak değil, "biz" olarak devam etmeliydik hayatımıza. Her neyse, şimdi seninle tanışma hikayemize gelelim. Hayatıma nasıl girdin? Hiç düşündün mü? Ben neyin neyi tetiklediğini, neden-sonuç ilişkisini hep sorgularım. Kaderi sorgularım, neyin neden olduğunu ve bir şeyi değiştirmek gerçekten her şeyi değiştirir. Birazdan okuyacakların başta saçma gelebilir fakat okumaya devam et. Ne kadar geriden almalıyım emin değilim, çok daha eskiye dayanıyordur fakat 7 sene öncesinden başlamak istiyorum. tanışma hikayemize.
Yıl 2005, Bir arkadaşımın aldığı level dergisi ile ragnarok online isimli bir oyunu öğreniriz. Daha o zamanlar adsl yaygınlaşmamış tabi, 146 ile bağlanıyoruz internete.
Yıl 2008, 3 senedir bu oyunu oynuyorum. Oyunla ilgili forumlarından birinde dolaşırken birisinin imzasında ki küçük gifte, bir kaç animenin ismini görürüm(Tabi daha o zamanlar, anime nedir onu bile bilmiyorum.) aralarında "Death Note" ismi ilgimi çekti nedense. Bende araştırmaya başladım ve animenin ne olduğunu öğrenirim. Death Note'u bitirdikten sonra, animelere merak saldım.
13 Nisan, 2009. internette animeler ile ilgili siteleri gezerken anime.web.tr ye rastlarım, hoşuma gider ve üye olurum. Bu nasıl animeci olduğumun ve anime.web.tr'ye üye oluşumun hikayesiydi. Çok daha fazla etken vardır ama bu kadarını hatırlıyorum.
Şimdi başka bir kola ayrılıyor hikaye.
Yıl 2010, lise 4. sınıf yeni bitmiş. Yaz zamanı ve ben salonda oturmuş annemin sofrayı kurmasını beklerken tv de kanalları geziyorum. Tam 14. kanala geldiğimde (cartoon network) samurai jack çizgi filmini görüyorum. Daha önceden izlediğim bir çizgi film olduğundan ilgimi çekiyor ve orada "Farkındalık" kelimesini duyuyorum. Farkındalık kelimesini duymam beni başka bir arayışa sürüklüyor ve yüzüklerin efendisi ile ilgili üye olduğum bir forumda, bir yazımda farkındalığımı arttırmak istediğimden bahsediyorum. Bunu okuyan başka bir arkadaşım, bana özel mesaj atıyor ve böylece ona uzun bir yazı yazması için destek veriyorum. Yazısının ismi "ölüme giden yol" her neyse, arkadaşım yazısında, firavunlar, mısır piramitleri vs den bahsediyor bir kaç yerinde ve bu da beni illuminatiye götürüyor. illuminati ile ilgilenmeye ne zaman başladığımı bilmiyorum fakat araştırmalar yapmaya ilk o zaman başladım.
Yıl 2011, namık kemal üniversitesini kazanmışım, ingilizce hazırlık okuyorum ve tekirdağda yurtta kalıyorum. (Merak etme asıl olaya geliyorum yavaş yavaş, bağlantıları takip etmeye çalış :D ) Orada yurttan bir arkadaşım vardı, ve oda illuminati ile ilgileniyordu. Bir gün öyle yurda doğru yürürken bana michaelsikkofield'ın blogundan bahsetti. Fakat tam olarak ismini bile anlamadım, bende sadece bir kulak aşinalığı oluşturdu o blog'un ismine.
Sonra, geçen yaz haziran aylarında filan onun bloguna rast geldim bir yerde tesadüfen(Artık ne kadar tesadüfse). Kulak aşinalığım olduğundan olsa gerek, baktım yazıları hoşuma gitti, film incelemeleri vs illuminati ile ilgili. Banada Blog açma cesaretini verdi aynı zamanda bende yaptığım araştırmaları bir yerde biriktirmek istiyordum zaten. Ama blog'u açmadan önce ve açarken benim birisiyle tanışmama vesile olacağını hissediyordum hep, hatta biliyordum. Sonraaa ağustos 2011 de blogu açtım ve yazmaya başladım. Anime.web.tr de de paylaştım blog köşesinde ve çoğu kişi okudu, staem de okudu ve çok beğendi. Sonra onunla arkadaş olduk filan, o da seninle arkadaşmış ve sanada blogumu okutmuş.(Seninle ilk bağlantımız burada başlıyor.) Staem bana, "seninle blogunu okuyan bir kızı tanıştırıcam" diyip duruyordu. Senmişsin o işte.. Ama staem tanıştırmadı bizi... Facebook da ki anime.web.tr grubuna davet edildim ve orada tesadüfen üyelere bakarken, istanbul üniversitesinden birisini gördüm. Aaaa aynı okuldaymışız ne güzel ekliyim dedim ve o kişi tahmin edersin ki sendin. Sonra staem'in benimle tanıştırmak istediği kişinin sen olduğunu öğrendim. Velhasıl kelam benim yıllaaar önce çocukluk arkadaşımla okuduğumuz bir dergiden öğrendiğim oyundan, üye olduğum oyun forumundan, o forumda imzasına o gifi koyan adamdan ve anime.web.tr'ye üye oluşumdan, annemin sofrayı kurmasını beklerken, kanalları gezip tesadüfen samurai jack çizgi filminde duyduğum bi "farkındalık" kelimesiyle başlayan yolculuğum, beni nereye getirdi.
Eğer o arkadaşımla, o dergiyi okumasaydık, ben o oyuna başlamasaydım, o foruma üye olmasaydım, o adam imzasına o gifi koymasaydı, ben animelere başlamasaydım, anime.web.tr'ye üye olmasaydım yada annemin sofrayı kurmasını beklerken kanalları gezmeseydim yada 1 önce ki kanalda dursaydım yada annem sofrayı 15 saniye önce kursaydı.... yüzüklerin efendisi forumunda ki arkadaşım o yazıyı yazmasaydı yada ben farkındalığı araştırmasaydım, illuminatiye hiç bulaşmasaydım, tekirdağda ki o arkadaşım michaelsikkofield'ın blogundan bana bahsettiği o 5 saniyelik konuşmasını yapmasaydı yada yada yada... böyle uzar gider, eğer bunlardan birisi bile farklı olsaydı, tek bir şey bile değişseydi yada olmasaydı seninle tanışamayacaktık. Her şey seninle tanışmamız için aylarlanmış, sanki tesadüflerden bir köprü inşaa edilmiş gibiydi benim için. Bunun birde senin için gerçekleşen tarafı var. Senin nasıl benimle tanıştığının hikayesi.
(Not: Bir kerede, ne zaman olduğunu hatırlamıyorum sanırım 2011'in mayıs ayıydı. Anime.web.tr de albüm başlığında gezerken, senin göl kenarında ki resmini görmüştüm. Neden bilmiyorum ama bir şeyler hissetmiştim, aramızda bir şeyler olacağını. Nasıl bilmiyorum, bazen böyle şeyleri hissediyorum işte. Aynı o blog'u açmamın birisiyle tanışmama sebep olacağını hissettiğim gibi. Özel mesaj atıp tanışacaktım seninle o zamandan, fakat sonra vazgeçtim. Eğer kaderimde varsa, tanışırız bir şekilde demiştim. Öyle de oldu.)
Aralık, 2011 de seninle tanıştık. Her şey çok güzel gitti, çok iyi anlaştık. Her gece sabaha kadar konuştuk. Birbirimizi tanıdık. En fazla 2 aya, sevgili gibi konuşmaya başladık. Senin gerçekten kaderimde ki kişi olduğunu düşünmeye başlamıştım. "O" kişi sanmıştım seni. Sırf sen sevmiyorsun diye yıllardır bağımlısı olduğum pepsiyi bile bir anda bıraktım. Çaya 8 küp şeker atan ben, bi anda şekersiz çay içmeye başladım. O kadar kolay geldi ki, hiç zorlanmadım. Yeter ki beni daha fazla sev diye her türlü fedakarlığı yapmaya hazırdım. En büyük hayallerimden bile vazgeçerdim eğer isteseydin. Sana "E., biz ne yapıyoruz?" diye sorduğumda verdiğin cevabı hatırlıyor musun? "Ortak zevklerimiz baya fazla, çok iyi birisin, kültürlüsün. Benzer şekilde düşünüyoruz." demiştin. Tam, benim de sana söylemek istediğim şeylerdi bunlar.
Her neyse böyle, 1 ay kadar daha devam ettik gün içerisinde olur olmadık biribimizi öptüğümüzü yazmaya, güzel şeyler söylemeye. Şubat aylarının sonlarına doğru, fazla samimi olmuştuk ve buluşunca sap gibi kalmamamızı istediğimden seni kendimden biraz soğutmaya çalıştım. (Çok GERiZEKALICA bir düşünceydi bu, kabul ediyorum ama kabul edersin ki seninde biraz hata payın vardı bunda.) Şefkate ihtiyacım var demiştin bana bir keresinde. O kadar çok şey söylemek istemiştim ki, kendimi tutmak... Seni sevmiyormuş gibi davranmak hayatımda yaptığım en zor şeydi. Bu tahminlerimin dışında, çok daha büyük, çok daha kötü bir etki yaptı ve 3 hafta boyunca soğuk davrandın ve sonunda arkadaş olarak devam edelim yazdın. Ve 1 haftada öyle geçti. Özellikle bu 1 ay hayatımın, hiç tartışmasız en kötü dönemiydi. O kadar üzgündüm ki 2-3 haftada(özellikle son haftada günde 1 öğünü zorla yiyebildiğimden) 6 kilo verdim. Arkadaş olarak kalalım dedikten sonra ki hafta, günde en fazla 2 saat uyudum. Zombi gibi gezindim ortalıkta resmen, sokakta yüzüme bir kere bakan, bir daha bakar oldu. Bazı günler hiç uyumadım. Uykum olmadığından değil. Uykusuzluktan öldüğüm halde, korkudan uyuyamıyordum. Çünkü ne zaman, 5 dakika bile uykuya dalsam rüyamda seni görmeye başlamıştım. Dışarıda gördüğüm her kızı sana benzetmeye başlamıştım...
3 Nisan gecesi, sabaha doğru artık dayanılmaz hale geldi bu acı. Eskiden saçma bulurdum fakat şimdi intihar eden insanları daha iyi anlıyorum, bazen acı öyle dayanılmaz hale geliyorki, bitsin de yerine başka nasıl bir acı gelirse gelsin kabul edecek hale geliyorsun. Yeter ki o acı bitsin, yeter ki bitsin artık. Hayatımda ilk defa bu kadar ciddi olarak intiharı düşündüm, gecenin 3:30'unda camı açtım ve 5. kattan mermere, kafa üstü düşsem kesin ölür müyüm onu hesaplamaya başladım. "Hava serin, mermerde soğuktur şimdi..." işte ben böyle bir haldeyken, daha fazla dayanamadım içimde ki bu acıya ve ya sonlandıracaktım yada, bir mesaj yollayacaktım sana aramızın neden açıldığını soran. Tekrar mesaj hakkı aldım. Sanırım 3:50 civarıydı mesajı çektiğimde, sabah oldu ve cevap gelmedi senden. Öğlen oldu cevap gelmedi. D. ile konuşmaya başladık msn'de. Ona biraz bahsettim seninle aramızda geçenlerden. Sonra sana göndermek isteyipte, gönderemediğim yaklaşık 50 küsür mesajdan birisini seçtim taslaklardan ve yolladım. Sonunda senden bir cevap geldi. "Sabah mesajını gördüm, sınavdan çıktım gelince uyumuşum. Bu pink floyd nasıl bir grup abi yaaa." buna benzer bir şeydi cevabın. O kadar yazdığımdan sonra, umursanılma miktarım buydu. Bir keresinde, daha seninle ilk tanıştığımız hafta sanırım. Sevginin zıttının, nefret değil, umursamazlık olduğunu söylemiştim. Hatırladın mı? Tamam sevmeyebilirsin, napıyım. Boğazını sıkıpta neden sende beni sevmiyorsun, sende sevsene diye zorlayamazdım ya... Ama umursamaz davranışlar, işte bu çok canımı yakıyordu. Sonra mesajı baştan okudun ve bir cevap daha yolladın. "6. his gibi bir şey" demiştin neden aramızın olmayacağını hissettiklerinle ilgili. (Tabi seni soğutmak için söylediğim aptalca şeylere kırıldığından hiç bahsetmiyorsun. Belki sende daha o zaman bilmiyorsun neden benden soğuduğunu, üzerine hiç düşünmemişsindir bile. Değil mi?)
Bundan sonra, yeni bir mesaj hazırladım. Taslaklarda bekleyen diğer 50 küsür mesajın aksine bu bi veda mesajıydı. Gerçekten artık yapacak bir şeyim olmadığını kabulleniyordum. Hani artık içimde, acaba şunu denesem bir şeyleri değiştirebilirmiydim diye şüphe kalmayacaktı. 30 sms uzunluğunda, sessiz harflerden kısarak sığdırabildiğim kadar çok duyguyu sığdırmaya çalıştım. Yolladım. Ve bunun ardından gerçekten beklemediğim bir şey oldu ve "şu geç kalınmış buluşmayı yapalım artık." dedin. O kadar çok duygudan, duyguya atladım ki...
(Bu yazdıklarım nereye gidiyor bilmiyorum, hiç duraklamadan yazıyorum. Ama korkma, artık seni sevmiyorum.)
Buluşmadan önce ki, geçen 2 haftada, bir konuşmamızda seni ilk gördüğümde güzel bulmadığımı ama hoşlanmaya başladıkça gözüme güzel göründüğünü söylemiştim. Bunu bir iltifat olarak söyledim çünkü bir insanı olduğu kişi olduğu için sevmek, sevginin gerçek haliydi bana göre. Ama buna çok alındın sanırım... Sonradan öğrendim ki(Nasıl olduğunu sorma, öğrendim bir şekilde.) Zamanında burnuna estetik ameleyat bile yaptırmışsın. Güzelliğine önem verdiğini bilmiyordum bu kadar. Bunu öğrendikten sonra sana söylediğim o söz aklıma gelince, resmen kaynar sular döküldü başımdan, seni ne kadar üzdüğümü anladım. Benden ilk vazgeçişinin sebebi, seni kendimden soğutmaya çalışmamdı. 2. si de bunu söylemem oldu sanırım... Keşke öğrenmeseydim dediğim bir kaç şey daha öğrendim, benle tanışmadan önce, çıktığın bir kaç kişi. Aynı kampüste olduğun, lisedeyken aynı okulda olduğunuz, hoşlandığın çocuk filan... Olabilir, birilerinden hoşlanman çok normal, sonuçta insansın. Hoşlanırsın yani. Beni üzen şey bu değildi. Daha önceden sevgilin olup olmadığını sorduğumda bana bunlardan bahsetmemen de değildi, belki çok ciddi bir şey olmadığı için bahsetme gereği bile duymadın. Önemli değil zaten, asıl beni üzen şey, başkaları için uğraşmış olmandı. Benim için hiç uğraşmadın, yalan mı? Bana karşı hep umursamaz oldun. Hani olsa da olur, olmasa da olur gibiydim. Bu çok canımı yakmıştı işte. Buluşmaya bile gelmeyecektin neredeyse, onun için bile son 2 gün kala yalvarmaya başlamıştım. Buluşmamızdan 1 gün önce, 5 saat uğraşarak çizdiğim resmini sana verdiğimde ilk tepkin ne oldu hatırlıyor musun? "Bunla mı uğraştın, gerizekalı" demiştin. "Gerizekalı" kısmını duyduğuma inanamamıştım, görmezden gelmiştim. Bi an görünce, şaşkınlıkla söylemişsindir belki. O kadar önemsemedim. Ama toplam 2 saniye baktın resme. Şu an nerede? atmışsındır bile belki. Neyse bunuda aradan çıkardım, içimde kalmasın artık. Sana karşı nefret beslemek istemiyorum içimde, bu çok büyük bir yük.
Geçen seni telefonla aradığımda açmama bahanen olarak ders çalıştığını söyledin. 3 haftadır hiç bir şekilde görüşmediğin ve bir zamanlar hoşlandığın birisi arasa insan ne olursa olsun açar o telefonu diye düşünmüştüm ilk. Yine üzülmüştüm önemsenmediğimi bir kere daha hissetmiştim. Çünkü o telefonu açmakta ki amacım gerçekten, boluya dönmeden önce bir kez buluşup aramızda hiç bir kırgınlık kalmamasıydı. Yeniden çok iyi arkadaş olmamızı istediğimi söylemekti. Ama sonra, 1 saat geçti ve gerçekten tesadüfen(artık tesadüf diye bir şey var mı sen söyle) maillerime bakmak için ç.dışı olarak msn'e girmiştim. ki o sırada oturum açtın. Benim telefonlarımı açmayıpta, msn'e girebilecek kadar vaktin vardı. Aklıma ilk gelen şey bu oldu. "Telefonda konuşacağım altı üstü 1 dakikaydı en fazla." Ama sonra aklıma bir şey daha geldi, telefonlarımı açmamanın gerçek sebebinin ne olduğu. Msn'de ki tavırlarından "Napıyorsun sen ya?" "Beni deli etme" gibi laflarından yola çıkarak, benim de U. gibi filan olacağımı zannettin değil mi? Yalvaracağımı filan. O yüzden moralin filan bozulmasın diye açmamıştın. Ama seni yargılamıyorum, ne yapmış olursan ol senin yaşadıklarını yaşamadan buna hakkım yok.
Her neyse, buraya kadar yazdıklarımın hiç bir önemi yok aslında. Bunların hepsini sana, yüzyüzeyken söylemek isterdim ama böyle olması gerekiyormuş sanırım. Yani tüm bu uzun yazıdan anlayacağın seni kaderim sanmıştım ve bu yüzden bu kadar çabalamıştım seni geri kazanmak için. Ama "O" kişinin sen olmadığını nihayet anlasam da, aramızda ki arkadaşlığın yine eskisi gibi olmasını istiyorum, bitmesini istemiyorum. Bir çok kötü şey yaşadım, en güzeli sendin. Seni unutmak istemiyorum. Seninle tanıştığıma hiç pişman değilim, seninle geçirdiğim tek bir saniye için, tek bir an için bile pişman değilim. iyi ki girdin hayatıma. Bundan sonra gerçekten umuyorum ki, eskisinden bile daha yakın arkadaş oluruz. Umarım sende benim gibi hissediyorsundur, sende bunu istiyorsundur. Benimle konuşurken kendini kötü birisi gibi hissettiğini söylemiştin ya bir keresinde, artık kendini böyle hissetmene gerek yok E..
Seni affediyorum.
--------
(bkz: Durumumuz yoktu okuyamadım)
-------------
Bu gerçekten garip bir yazı olacak, kendini hazırla. Nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Hiç durmadan yazacağım, parmaklarımdan dökülebildiği kadar. Öncelikle, birazdan okuyacaklarının seni geri kazanmak için filan yazdığım şeyler olmadığını bilmelisin. Yazıyla anlatınca biraz dramatikleşiyor sanki, neyse neşelen sonu güzel biticek. Bunları, buluşup yüz yüzeyken söylemeyi tercih ederdim ama böyle olacağı varmış artık. Uzun süredir içimde bir sıkıntı vardı aramızda ki garip durumdan ötürü ve bunları okuduktan sonra ikimizinde daha rahat edeceğini düşündüm. Senin için neden bu kadar çok çabaladım?
Bunu anlaman için önce biraz kendimden bahsetmelitim. Çocukluğumdan beri ne zaman ilişkiler hakkında düşünmemi tetikleyecek bir şey olsa, hep "O" kişiyi bulacağımı hayal ettim. Bunun sebebi ne bilmiyorum ama böyle olması gerektiğini hissediyordum. Başka bir seçenek yoktu, sadece "O" olmalıydı hayatımda. Aşk diye bir şey varmı, yokmu bilmiyorum fakat gerçekten var olmasını istiyorum. Bu yüzden birkaç şansı geri çevirdiğim de olmuştur. Çevremizde ki insanların 2-3 hafta süren, saçma sapan ilişkilerine karşı nasıl bir tutumum olduğunu zaten biliyorsun. işte benim ki öyle olmamalıydı, "O" kişi ile birbirimizi bulup, "sen ve ben" olarak değil, "biz" olarak devam etmeliydik hayatımıza. Her neyse, şimdi seninle tanışma hikayemize gelelim. Hayatıma nasıl girdin? Hiç düşündün mü? Ben neyin neyi tetiklediğini, neden-sonuç ilişkisini hep sorgularım. Kaderi sorgularım, neyin neden olduğunu ve bir şeyi değiştirmek gerçekten her şeyi değiştirir. Birazdan okuyacakların başta saçma gelebilir fakat okumaya devam et. Ne kadar geriden almalıyım emin değilim, çok daha eskiye dayanıyordur fakat 7 sene öncesinden başlamak istiyorum. tanışma hikayemize.
Yıl 2005, Bir arkadaşımın aldığı level dergisi ile ragnarok online isimli bir oyunu öğreniriz. Daha o zamanlar adsl yaygınlaşmamış tabi, 146 ile bağlanıyoruz internete.
Yıl 2008, 3 senedir bu oyunu oynuyorum. Oyunla ilgili forumlarından birinde dolaşırken birisinin imzasında ki küçük gifte, bir kaç animenin ismini görürüm(Tabi daha o zamanlar, anime nedir onu bile bilmiyorum.) aralarında "Death Note" ismi ilgimi çekti nedense. Bende araştırmaya başladım ve animenin ne olduğunu öğrenirim. Death Note'u bitirdikten sonra, animelere merak saldım.
13 Nisan, 2009. internette animeler ile ilgili siteleri gezerken anime.web.tr ye rastlarım, hoşuma gider ve üye olurum. Bu nasıl animeci olduğumun ve anime.web.tr'ye üye oluşumun hikayesiydi. Çok daha fazla etken vardır ama bu kadarını hatırlıyorum.
Şimdi başka bir kola ayrılıyor hikaye.
Yıl 2010, lise 4. sınıf yeni bitmiş. Yaz zamanı ve ben salonda oturmuş annemin sofrayı kurmasını beklerken tv de kanalları geziyorum. Tam 14. kanala geldiğimde (cartoon network) samurai jack çizgi filmini görüyorum. Daha önceden izlediğim bir çizgi film olduğundan ilgimi çekiyor ve orada "Farkındalık" kelimesini duyuyorum. Farkındalık kelimesini duymam beni başka bir arayışa sürüklüyor ve yüzüklerin efendisi ile ilgili üye olduğum bir forumda, bir yazımda farkındalığımı arttırmak istediğimden bahsediyorum. Bunu okuyan başka bir arkadaşım, bana özel mesaj atıyor ve böylece ona uzun bir yazı yazması için destek veriyorum. Yazısının ismi "ölüme giden yol" her neyse, arkadaşım yazısında, firavunlar, mısır piramitleri vs den bahsediyor bir kaç yerinde ve bu da beni illuminatiye götürüyor. illuminati ile ilgilenmeye ne zaman başladığımı bilmiyorum fakat araştırmalar yapmaya ilk o zaman başladım.
Yıl 2011, namık kemal üniversitesini kazanmışım, ingilizce hazırlık okuyorum ve tekirdağda yurtta kalıyorum. (Merak etme asıl olaya geliyorum yavaş yavaş, bağlantıları takip etmeye çalış :D ) Orada yurttan bir arkadaşım vardı, ve oda illuminati ile ilgileniyordu. Bir gün öyle yurda doğru yürürken bana michaelsikkofield'ın blogundan bahsetti. Fakat tam olarak ismini bile anlamadım, bende sadece bir kulak aşinalığı oluşturdu o blog'un ismine.
Sonra, geçen yaz haziran aylarında filan onun bloguna rast geldim bir yerde tesadüfen(Artık ne kadar tesadüfse). Kulak aşinalığım olduğundan olsa gerek, baktım yazıları hoşuma gitti, film incelemeleri vs illuminati ile ilgili. Banada Blog açma cesaretini verdi aynı zamanda bende yaptığım araştırmaları bir yerde biriktirmek istiyordum zaten. Ama blog'u açmadan önce ve açarken benim birisiyle tanışmama vesile olacağını hissediyordum hep, hatta biliyordum. Sonraaa ağustos 2011 de blogu açtım ve yazmaya başladım. Anime.web.tr de de paylaştım blog köşesinde ve çoğu kişi okudu, staem de okudu ve çok beğendi. Sonra onunla arkadaş olduk filan, o da seninle arkadaşmış ve sanada blogumu okutmuş.(Seninle ilk bağlantımız burada başlıyor.) Staem bana, "seninle blogunu okuyan bir kızı tanıştırıcam" diyip duruyordu. Senmişsin o işte.. Ama staem tanıştırmadı bizi... Facebook da ki anime.web.tr grubuna davet edildim ve orada tesadüfen üyelere bakarken, istanbul üniversitesinden birisini gördüm. Aaaa aynı okuldaymışız ne güzel ekliyim dedim ve o kişi tahmin edersin ki sendin. Sonra staem'in benimle tanıştırmak istediği kişinin sen olduğunu öğrendim. Velhasıl kelam benim yıllaaar önce çocukluk arkadaşımla okuduğumuz bir dergiden öğrendiğim oyundan, üye olduğum oyun forumundan, o forumda imzasına o gifi koyan adamdan ve anime.web.tr'ye üye oluşumdan, annemin sofrayı kurmasını beklerken, kanalları gezip tesadüfen samurai jack çizgi filminde duyduğum bi "farkındalık" kelimesiyle başlayan yolculuğum, beni nereye getirdi.
Eğer o arkadaşımla, o dergiyi okumasaydık, ben o oyuna başlamasaydım, o foruma üye olmasaydım, o adam imzasına o gifi koymasaydı, ben animelere başlamasaydım, anime.web.tr'ye üye olmasaydım yada annemin sofrayı kurmasını beklerken kanalları gezmeseydim yada 1 önce ki kanalda dursaydım yada annem sofrayı 15 saniye önce kursaydı.... yüzüklerin efendisi forumunda ki arkadaşım o yazıyı yazmasaydı yada ben farkındalığı araştırmasaydım, illuminatiye hiç bulaşmasaydım, tekirdağda ki o arkadaşım michaelsikkofield'ın blogundan bana bahsettiği o 5 saniyelik konuşmasını yapmasaydı yada yada yada... böyle uzar gider, eğer bunlardan birisi bile farklı olsaydı, tek bir şey bile değişseydi yada olmasaydı seninle tanışamayacaktık. Her şey seninle tanışmamız için aylarlanmış, sanki tesadüflerden bir köprü inşaa edilmiş gibiydi benim için. Bunun birde senin için gerçekleşen tarafı var. Senin nasıl benimle tanıştığının hikayesi.
(Not: Bir kerede, ne zaman olduğunu hatırlamıyorum sanırım 2011'in mayıs ayıydı. Anime.web.tr de albüm başlığında gezerken, senin göl kenarında ki resmini görmüştüm. Neden bilmiyorum ama bir şeyler hissetmiştim, aramızda bir şeyler olacağını. Nasıl bilmiyorum, bazen böyle şeyleri hissediyorum işte. Aynı o blog'u açmamın birisiyle tanışmama sebep olacağını hissettiğim gibi. Özel mesaj atıp tanışacaktım seninle o zamandan, fakat sonra vazgeçtim. Eğer kaderimde varsa, tanışırız bir şekilde demiştim. Öyle de oldu.)
Aralık, 2011 de seninle tanıştık. Her şey çok güzel gitti, çok iyi anlaştık. Her gece sabaha kadar konuştuk. Birbirimizi tanıdık. En fazla 2 aya, sevgili gibi konuşmaya başladık. Senin gerçekten kaderimde ki kişi olduğunu düşünmeye başlamıştım. "O" kişi sanmıştım seni. Sırf sen sevmiyorsun diye yıllardır bağımlısı olduğum pepsiyi bile bir anda bıraktım. Çaya 8 küp şeker atan ben, bi anda şekersiz çay içmeye başladım. O kadar kolay geldi ki, hiç zorlanmadım. Yeter ki beni daha fazla sev diye her türlü fedakarlığı yapmaya hazırdım. En büyük hayallerimden bile vazgeçerdim eğer isteseydin. Sana "E., biz ne yapıyoruz?" diye sorduğumda verdiğin cevabı hatırlıyor musun? "Ortak zevklerimiz baya fazla, çok iyi birisin, kültürlüsün. Benzer şekilde düşünüyoruz." demiştin. Tam, benim de sana söylemek istediğim şeylerdi bunlar.
Her neyse böyle, 1 ay kadar daha devam ettik gün içerisinde olur olmadık biribimizi öptüğümüzü yazmaya, güzel şeyler söylemeye. Şubat aylarının sonlarına doğru, fazla samimi olmuştuk ve buluşunca sap gibi kalmamamızı istediğimden seni kendimden biraz soğutmaya çalıştım. (Çok GERiZEKALICA bir düşünceydi bu, kabul ediyorum ama kabul edersin ki seninde biraz hata payın vardı bunda.) Şefkate ihtiyacım var demiştin bana bir keresinde. O kadar çok şey söylemek istemiştim ki, kendimi tutmak... Seni sevmiyormuş gibi davranmak hayatımda yaptığım en zor şeydi. Bu tahminlerimin dışında, çok daha büyük, çok daha kötü bir etki yaptı ve 3 hafta boyunca soğuk davrandın ve sonunda arkadaş olarak devam edelim yazdın. Ve 1 haftada öyle geçti. Özellikle bu 1 ay hayatımın, hiç tartışmasız en kötü dönemiydi. O kadar üzgündüm ki 2-3 haftada(özellikle son haftada günde 1 öğünü zorla yiyebildiğimden) 6 kilo verdim. Arkadaş olarak kalalım dedikten sonra ki hafta, günde en fazla 2 saat uyudum. Zombi gibi gezindim ortalıkta resmen, sokakta yüzüme bir kere bakan, bir daha bakar oldu. Bazı günler hiç uyumadım. Uykum olmadığından değil. Uykusuzluktan öldüğüm halde, korkudan uyuyamıyordum. Çünkü ne zaman, 5 dakika bile uykuya dalsam rüyamda seni görmeye başlamıştım. Dışarıda gördüğüm her kızı sana benzetmeye başlamıştım...
3 Nisan gecesi, sabaha doğru artık dayanılmaz hale geldi bu acı. Eskiden saçma bulurdum fakat şimdi intihar eden insanları daha iyi anlıyorum, bazen acı öyle dayanılmaz hale geliyorki, bitsin de yerine başka nasıl bir acı gelirse gelsin kabul edecek hale geliyorsun. Yeter ki o acı bitsin, yeter ki bitsin artık. Hayatımda ilk defa bu kadar ciddi olarak intiharı düşündüm, gecenin 3:30'unda camı açtım ve 5. kattan mermere, kafa üstü düşsem kesin ölür müyüm onu hesaplamaya başladım. "Hava serin, mermerde soğuktur şimdi..." işte ben böyle bir haldeyken, daha fazla dayanamadım içimde ki bu acıya ve ya sonlandıracaktım yada, bir mesaj yollayacaktım sana aramızın neden açıldığını soran. Tekrar mesaj hakkı aldım. Sanırım 3:50 civarıydı mesajı çektiğimde, sabah oldu ve cevap gelmedi senden. Öğlen oldu cevap gelmedi. D. ile konuşmaya başladık msn'de. Ona biraz bahsettim seninle aramızda geçenlerden. Sonra sana göndermek isteyipte, gönderemediğim yaklaşık 50 küsür mesajdan birisini seçtim taslaklardan ve yolladım. Sonunda senden bir cevap geldi. "Sabah mesajını gördüm, sınavdan çıktım gelince uyumuşum. Bu pink floyd nasıl bir grup abi yaaa." buna benzer bir şeydi cevabın. O kadar yazdığımdan sonra, umursanılma miktarım buydu. Bir keresinde, daha seninle ilk tanıştığımız hafta sanırım. Sevginin zıttının, nefret değil, umursamazlık olduğunu söylemiştim. Hatırladın mı? Tamam sevmeyebilirsin, napıyım. Boğazını sıkıpta neden sende beni sevmiyorsun, sende sevsene diye zorlayamazdım ya... Ama umursamaz davranışlar, işte bu çok canımı yakıyordu. Sonra mesajı baştan okudun ve bir cevap daha yolladın. "6. his gibi bir şey" demiştin neden aramızın olmayacağını hissettiklerinle ilgili. (Tabi seni soğutmak için söylediğim aptalca şeylere kırıldığından hiç bahsetmiyorsun. Belki sende daha o zaman bilmiyorsun neden benden soğuduğunu, üzerine hiç düşünmemişsindir bile. Değil mi?)
Bundan sonra, yeni bir mesaj hazırladım. Taslaklarda bekleyen diğer 50 küsür mesajın aksine bu bi veda mesajıydı. Gerçekten artık yapacak bir şeyim olmadığını kabulleniyordum. Hani artık içimde, acaba şunu denesem bir şeyleri değiştirebilirmiydim diye şüphe kalmayacaktı. 30 sms uzunluğunda, sessiz harflerden kısarak sığdırabildiğim kadar çok duyguyu sığdırmaya çalıştım. Yolladım. Ve bunun ardından gerçekten beklemediğim bir şey oldu ve "şu geç kalınmış buluşmayı yapalım artık." dedin. O kadar çok duygudan, duyguya atladım ki...
(Bu yazdıklarım nereye gidiyor bilmiyorum, hiç duraklamadan yazıyorum. Ama korkma, artık seni sevmiyorum.)
Buluşmadan önce ki, geçen 2 haftada, bir konuşmamızda seni ilk gördüğümde güzel bulmadığımı ama hoşlanmaya başladıkça gözüme güzel göründüğünü söylemiştim. Bunu bir iltifat olarak söyledim çünkü bir insanı olduğu kişi olduğu için sevmek, sevginin gerçek haliydi bana göre. Ama buna çok alındın sanırım... Sonradan öğrendim ki(Nasıl olduğunu sorma, öğrendim bir şekilde.) Zamanında burnuna estetik ameleyat bile yaptırmışsın. Güzelliğine önem verdiğini bilmiyordum bu kadar. Bunu öğrendikten sonra sana söylediğim o söz aklıma gelince, resmen kaynar sular döküldü başımdan, seni ne kadar üzdüğümü anladım. Benden ilk vazgeçişinin sebebi, seni kendimden soğutmaya çalışmamdı. 2. si de bunu söylemem oldu sanırım... Keşke öğrenmeseydim dediğim bir kaç şey daha öğrendim, benle tanışmadan önce, çıktığın bir kaç kişi. Aynı kampüste olduğun, lisedeyken aynı okulda olduğunuz, hoşlandığın çocuk filan... Olabilir, birilerinden hoşlanman çok normal, sonuçta insansın. Hoşlanırsın yani. Beni üzen şey bu değildi. Daha önceden sevgilin olup olmadığını sorduğumda bana bunlardan bahsetmemen de değildi, belki çok ciddi bir şey olmadığı için bahsetme gereği bile duymadın. Önemli değil zaten, asıl beni üzen şey, başkaları için uğraşmış olmandı. Benim için hiç uğraşmadın, yalan mı? Bana karşı hep umursamaz oldun. Hani olsa da olur, olmasa da olur gibiydim. Bu çok canımı yakmıştı işte. Buluşmaya bile gelmeyecektin neredeyse, onun için bile son 2 gün kala yalvarmaya başlamıştım. Buluşmamızdan 1 gün önce, 5 saat uğraşarak çizdiğim resmini sana verdiğimde ilk tepkin ne oldu hatırlıyor musun? "Bunla mı uğraştın, gerizekalı" demiştin. "Gerizekalı" kısmını duyduğuma inanamamıştım, görmezden gelmiştim. Bi an görünce, şaşkınlıkla söylemişsindir belki. O kadar önemsemedim. Ama toplam 2 saniye baktın resme. Şu an nerede? atmışsındır bile belki. Neyse bunuda aradan çıkardım, içimde kalmasın artık. Sana karşı nefret beslemek istemiyorum içimde, bu çok büyük bir yük.
Geçen seni telefonla aradığımda açmama bahanen olarak ders çalıştığını söyledin. 3 haftadır hiç bir şekilde görüşmediğin ve bir zamanlar hoşlandığın birisi arasa insan ne olursa olsun açar o telefonu diye düşünmüştüm ilk. Yine üzülmüştüm önemsenmediğimi bir kere daha hissetmiştim. Çünkü o telefonu açmakta ki amacım gerçekten, boluya dönmeden önce bir kez buluşup aramızda hiç bir kırgınlık kalmamasıydı. Yeniden çok iyi arkadaş olmamızı istediğimi söylemekti. Ama sonra, 1 saat geçti ve gerçekten tesadüfen(artık tesadüf diye bir şey var mı sen söyle) maillerime bakmak için ç.dışı olarak msn'e girmiştim. ki o sırada oturum açtın. Benim telefonlarımı açmayıpta, msn'e girebilecek kadar vaktin vardı. Aklıma ilk gelen şey bu oldu. "Telefonda konuşacağım altı üstü 1 dakikaydı en fazla." Ama sonra aklıma bir şey daha geldi, telefonlarımı açmamanın gerçek sebebinin ne olduğu. Msn'de ki tavırlarından "Napıyorsun sen ya?" "Beni deli etme" gibi laflarından yola çıkarak, benim de U. gibi filan olacağımı zannettin değil mi? Yalvaracağımı filan. O yüzden moralin filan bozulmasın diye açmamıştın. Ama seni yargılamıyorum, ne yapmış olursan ol senin yaşadıklarını yaşamadan buna hakkım yok.
Her neyse, buraya kadar yazdıklarımın hiç bir önemi yok aslında. Bunların hepsini sana, yüzyüzeyken söylemek isterdim ama böyle olması gerekiyormuş sanırım. Yani tüm bu uzun yazıdan anlayacağın seni kaderim sanmıştım ve bu yüzden bu kadar çabalamıştım seni geri kazanmak için. Ama "O" kişinin sen olmadığını nihayet anlasam da, aramızda ki arkadaşlığın yine eskisi gibi olmasını istiyorum, bitmesini istemiyorum. Bir çok kötü şey yaşadım, en güzeli sendin. Seni unutmak istemiyorum. Seninle tanıştığıma hiç pişman değilim, seninle geçirdiğim tek bir saniye için, tek bir an için bile pişman değilim. iyi ki girdin hayatıma. Bundan sonra gerçekten umuyorum ki, eskisinden bile daha yakın arkadaş oluruz. Umarım sende benim gibi hissediyorsundur, sende bunu istiyorsundur. Benimle konuşurken kendini kötü birisi gibi hissettiğini söylemiştin ya bir keresinde, artık kendini böyle hissetmene gerek yok E..
Seni affediyorum.
--------