bugün

itirafıma saygı duymayıp eksi verenleri kınadım az önce.
sözlüğe girer girmez şukela butonu ile sevişmeye başlıyorum.
hani diş macunu ya da deterjan reklamında her 10 doktor/uzman'dan 9'u o ürünü tavsiye eder ya, işte ben hep "o ürünü tavsiye etmeyen uzman acaba niye tavsiye etmedi? demek ki herifin bir bildiği var" diye düşünür ve onun şimdi nerede ve ne yapıyor olduğunu çok merak ederim.
(bkz: hasta ruh)
ilkokuldayken edisonla ediz hun'u aynı kişi sanıyordum..*
birtek annem olsa yeter bana bu dünya...
kişilik sorunları yaşıyorum.
bazen iki, üç kişi oluyorum. kendi kendime oturup sohbet ediyorum. okey atmaya kalktığım bile oluyor; okeyin aranan dördüncüsünü yine kendim tamamlıyorum.
tek başına 10 kişilik bir ordu olma yolunda emin adımlarla ilerliyorum.
bir kere olsun acil çıkışı kullanmak istiyorum.
yangında ilk kurtarılacak eşyaların kurtuluşunu seyretmek istiyorum.
viyadüklerin gizli buzlanışına şahit olmak istiyorum.
bir çocuk kundaklamak istiyorum.
yangında üçüncü öncelikle kurtarılacak malları kurtarma timine acıyorum. insan canı bu kadar mı değersiz?
günlerdir hiç evden çıkmıyorum. hatta bakkala bile gitmiyorum. bahane olarakda ayağım ağrıyor diyorum. arkadaşlarımın telefonlarına bile çıkmıyorum. evden arayanlara anneme uyuyor dedirtiyorum. cepten arayanları açmıyorum. kendimi iyi hissetmiyorum. tanımadığım insanların olduğu bir yerlere gitmek istiyorum. ama sonra burdan ayrılamayacığımı düşünüp vazgeçiyorum.
bütün bunların sorumlusu olarak da tek bir kişiyi görüyorum. ona da arada küfürleri sallıyorum. kendime büyük zarar verdiğimi bilmek biraz olsun içimi rahatlatıyor. bu da ayrı bir konu tabi.
hayatım boyunca evden çıkmayacağım diyorum. sonra sorumluluklarım olduğunu hatırlayıp bundan da vazgeçiyorum.
bir sihirli değnek olsa da her şeyi değiştirse diye saçma düşünceler içinde buluyorum kendimi. hayatın çok adaletsiz olduğunu böyle olmaması gerektiğini ve ne yaparsam yapayım bunu benim değiştiremeyeceğimi bilmekden nefret ediyorum.
annemin benim için endişelendiğini, üzüldüğünü de bilmek istemezdim. ama maalesef artık bunu da biliyorum.

uyuyup uyanmamak istiyorum. ağlamaktan değil, gülmekten gözlerimden yaş gelmesini istiyorum. eskisi gibi neşeli olmak istiyorum.

nedenini bilmediğim bu umutsuzluktan bir an önce kurtulmak istiyorum...
libidomu baskılamak için sabahın ilk ışıkları ile egenin soguk sularına donla atladım.
artık sanal alemden çok sıkıldım.
sadece bu başlığı sol frame de gördüğüm zaman okuyorum .o da gün içinde yazılanlar oluyor sadece.
şu başlığa ilk defa entry giriyorum. aha itiraf ettim.
kaybettiğinin yerine ne koysan dolmaz boş bırakıcam yerini
hep bomboş...
bazen sonsuza kadar bulunduğum anda kalmak istiyorum. ama bu durum her zaman mükemmel zamanlar olmayabiliyır. mesela otobüse binip hep devam etmesini istiyorum, yada dinlediğim şarkı hep çalsın ben hep dinleyeyim. galiba huzur istiyorum ama bunu sözlüğe itiraf edebilirken kendime itiraf edemiyorum.
arkadaşınızyeni filizlenen aşkını anlatırken "o sana aşık gerizekalı!" demenin hazinliğini telefonu kapattıktan sonra hissedersiniz. çünkü aşk haznenizde bir yudum su bile kalmamıştır ve bu gerçek yüzünüze kendi sayenizde tokat gibi iner.
acıtır da.
itiraf ediyorum sözlük yarın onu görmek için yine orada olacağım .
kurduğum hayallerin hala gerçek olabileceğine inanıyorum.
aşk, eti sıkmak istemekle karıştırılıyor. ben karıştırıyorum yani.
pratik tariflerle yepyeni tatlar elde ediyorum,
çalkalamadan içiyorum.

ilk görüşte aşka inanıyorum.
akşama kadar milyon kere aşık olup can sıkıntısı atıyorum.
ziya'yı tanımıyorum ama şehir kalabalık.

midesizim. öküz gibi yiyorum.
pembe sıçıyorum, toz pembe.

uyurken gözlük takıyorum.
güzel rüyalar görmek istiyorum.

katır tırnağı gibi tırnaklarım var.
hayatımda hiçbir kerataya ihtiyaç duymuyorum.

belimde gamze var.
ama sırtımla gülmeyi bir türlü başaramıyorum.

yatağa uzanmayı sıradan buluyorum.
boyuma göre yatak eni bulamıyorum.

bulaşık yıkamaktan nefret ediyorum.
tosta platonik aşk besliyorum.

evde karınca besliyorum.
bakımlarını aksatıyorum.

her gece erken uyumak için kendime söz veriyorum.
her sabah geç uyuduğum için kendime küfrediyorum.

tam üç gündür söylemiyorum: bekarım.
Unutmak! yaşadığım herşeyi geride bırakmak istiyorum. kendimi dinleyecek kadar boş zamanım olsun önce, sonra yeniden hiç tanımadıklarımla, hiç yaşamadıklarımla, hiç anlatmadıklarımla başlamak istiyorum. sanki bilmediğim bir yere ve bir zamana ışınlanıp herşeyi keşfetmek gibi. sanki hafızasını yitirmiş bir hasta gibi. bir gecede üstlendigim bütün yorgunluklardan kurtulmak, unuttuğum bütün güzellikleri hatırlamak, kaybettiğim bütün masumluklarımı geri almak...
böyle sözlük. yalnızlığıyla demlenip, gözyaşlarında boğulan bir ben değilim elbet ama bu içimi de rahatlatmıyor. aksine midemi bulandırıyor. insanların günden güne yalnızlaşması, sapkınlıkların olağanlaşması, ıssızlaştıkça isyankarlaşıp becilleşmek ve sadece kimliğin belirsiz bir sekilde yazıya dökebilmekten başka paylaşımların bir önemini yitirmesi fazlasıyla midemi bulandırıyor.
en kötüsüde yaşanıcak daha çok şey varken doymuş olmak, hayal kurmak bile istemiyecek kadar sıkılmak ve bunları en güzel yaslarında hissetmek.
bir hatunu tanımlarken kullanılan "fırlama", "cadı", "çatlak" ve benzeri bilumum tırt sıfatlar yasaklansın artık. göynüm bulanıyor, canım gider gibi oluyor. lütfen ama ya.
bugün yaşlandım ben.
bireysel emeklilik zımbırtısından yaptırdım. bir taneyle yetinmedim hem de tam iki tane yaptırdım. iki ayrı hesabım var evet. 2xyaşlanmak. ve fark ettim ki, insan yaşlandığını fark ediyor bu sayede. işin hadi hazin tarafı, ikinci hesap için bir planım yok. ölürken bile. evet bu hazindi.

"ne kadar acı, ne kadar komik ve bana ait değil mi?"

"gülme, incinirim!"