bugün

misir adana kebap skender içli köfte yiyecekler olarak kizlar olarak rus polonya fransiz kizlari itiraf ettim lan en son.
Piskolojim cok bozuk. Durmadan sacma sapan seyler dusunuyorum.
Vizelere saatlerce çalışıp 5 para etmez notlar alacak kadar malım, en acısı dersle alakadar olmayanlardan bile kötü almam..
itiraf ediyorum sözlük,
insanlara fazla güveniyorum galiba.
Fakat bunu hep sonradan anlıyorum malesef.
Koray avcı nın şarkıda dediği gibi,
hep sonradan gelir, aklim başıma,
hep sonradan, sonradan...
Kızlar beni sevmiyor evet .
Aslinda babami sevmedigimi dusunurdum yani sevmemek degil de olmasa da olur diye dusunurdum. Ama simdi yok tansiyon yok anjiyo falan derken aslinda babami ne kadar sevdigimi fark ettim her ne kadar fazla anlasamasakta pek bir sey paylasmasakta yalnizca var olmasi bile yetiyormus. Daha hissettigim seylerin hicbirini soylemedim babama buyuk ihtimalle soylemeyecegim de o yuzden bari burdan soyleyeyim. Baba iyi ki varsin ...
itiraf ediyorum türkiye-hollanda maçında hollanda'ya oynamıştım .
bitince ne oluyordu ? sonrası niye olmuyordu?
çok uzun bir aranın ardından, sözlüğe döndüğünde ne yapacağını bilemez halde donup kalmak.
hayır yani nasılsın sadece merak ettiğim bu.
kuru söze bu canımı yaktırmam.
Sınıfın en suskun ve görünmeyen çocuğuna aşığım.
Facebookta fotografimi az kisi begenince kendimi ezik hissediyorum.
Çok özlüyorum.
Geceleri huzurlu uyuyamiyorum.
Amk 6-0 gerideyken penaltı kaçırdı dzeko biri şuna kg var oynadığımı söylesin.
Kırgınlıklarım var, biraz da kızgınlıklarım.
içimde kendimi susmayan zorlayarak biriktirdiğim o kadar çok şey var ki..
Çoğu zaman gözlerim doluyor, kirpiklerimin gözyaşlarımla ıslanmasını istemiyorum şimdilerde.
Öyle insanların eksikliği ile sınanıyorum ki, içim acıyor. Burnunun direği sızlıyor devamlı, içimde öyle bir kasvet..
Aslında kelimelerim gayet iyidir. Ama bu acıya söylenecek kelime bulamıyorum.
istenmeyen bir sessizlikle sevdiğin kişinin ardından veda etmek,suskunlukla gidişine seyirci kalmak..
Gözlerinde gördüğün acıyı sesinde hissederken ona eşlik edememek..
Tutunmak için çırpındığın ellere, acının eşiğinde dokunamamak can yakıyormuş.
Gidişlere tutunmayın, tuttunduğunuz ya da sığınmak için çaba sarfettiğiniz şeyler size umut veren şeyler olsun unuduğunuza arkanızı dönmek zorunda kaldığınız bir anda gitmemek için direnin..
Korkmayın.
Korkan birisi olarak bunun pişmanlığı ile yaşamak çok zor.
Gidemediğim insanın gidişini izlemek işkence gibi.
Yaşadıklarımız aynı olmasada kaybolduğumuz hiçlikler hep aynı.
Aynı acı, keder ve bilindik yokoluşlar..
Gidenler, gitmeye zorlananlar belki içimizdeki acıyı hiç tatmayacak, bilmeyeceksiniz..
Güneşli bir günde esen rüzgarda bulduğunuz o küçüklük anılarınıza olan özlemlerinizin gün yüzüne çıkıp kendini hiç unutturmayan bir zaman dilimindeyiz bizler, kalanlar ve gidişlere tanık olanlar.
Hiçbir şey kolay değildir elbette, ama acının yerleştiği yer sol memesinin altı olan insanlar kolay şeyler yaşamamıştır.
Tüm bunları unutmayın ve unutturmayın.
Etrafım geri zekalı kayniyor. Hanı ben de zeki değilim kendimi biliyorum, hatta dalağın önde gideniyim tur bile bildiririm ama sağlamlık ayrı ger zekalilik ayrıymis arkadaş. Hanı ben bu ssalaklikla salaklikla kapiciya iki ay önce vefat etmiş annemle gelecek olan imza karşılığındaki evrakları alma yetkisi vermez, sonra da lan n bok yiicez diye gecenin bu saatinde milleti ayağa kaldirmam. Düşün yanı bunu salak ben bile yapmazken bunu yapanlar var.
chopin dinlerken bi anda 'öf' diyip gülşen bi fırt çek açıyorum. onu dinlerken de 'aaay' diyip depeche mode açıyorum. şimdi; akıl sağlığım hakkında konuşmak isteyen varsa konuşsun ya da sonsuza dek sussun.
Yok mu sarilan. Bu videolarda gozlerini baglayip birbirine sariliyorlar ya hani, cok ihtiyacim var lan.
bir kız vardı fakültede birinci sınıflarda. gözüme gözüme bakıyordu. hatta gözleriyle yiyordu. baktım çok hoş bakıyor. nereye gitsem dönünce gözüme gözüme bakıyor. arkadaşlara bahsettim, git konuş dediler. hatta sırtıma falan vurmalarını söyledim. gaz verin dedim. sonra bir gün gaza geldim. kütüphaneye sadece kızla konuşmak için gittim. kızı aradım buldum. merhaba, biraz konuşabilir miyiz dedim. kız da bir şey demedi kalktı. hoş bir kız olduğundan ondan dolayı muhabbet etmek, tanışmak istediğimden bahsettim. biraz konuştuk. kızı güldürdüğüm vakitler oldu. daha ilk seferden kızın ön dişlerinden birinde bir leke fark ettim. yeşil mi desem biraz dikkat çekici ve hoş bir görüntü değil. o an içimi yavaş yavaş bir soğukluk kaplamaya başlamıştı zaten. ama kıza hemen bir şey de diyemedim. kız biraz konuşmamdan da etkilenmiş olsa gerek. bu sefer bayağı o etrafımda dolanıyor falan. nasıl yapacağımı bilemedim. anladım ki gaza gelmemek, bir insanı üzmemek adına da iyice gözlemlemek gerekiyormuş. gerçekten bir diş çok mu önemli derseniz malesef kendimi kandıramam. ileride problem olacak çünkü şimdi olmasa bile.
Biz seviyoruz buraya yazmayı sanırım.
2 ay içinde hayatımın yönü değişti, okul bitti işe başladım.
Kahrolası bir yere yerleştim evet evet batının doğusu dediklerinden.
Hayal kırıklığı diz boyu.
Yaptığım işten keyif almadığımı hissettiğim an arkama bakmadan kaçıp gitmek istedim ama nafile yaşıyoruz işte.
Kaş çatmayı, sesimi yükseltmeyi öğrendim bu süreçte.
Küçücük çocukların duygularınızı nasıl suistimal edebileceğini gördüm.
Gözyaşlarını sildim bir çocuğun sonra.
Sarıldım kimisine sımsıkı sarıldım.
Ağladım sonra.
Yoruldum.
Hocaaaaııım sizi kaçırayım mı tekliflerine çılgınca görmezden gelmeyi öğrendim.
Bakalım daha başımıza neler gelecek.
Mutluyum yahuu.
unutmasam da alışıyorum. hayat sensiz kesinlikle daha güzel arkadaş kalmak sacmaligi neydi öyle ya. huh! rahatladım gerçekten
insanların bu 'sevmek' denilen eylemi fazla abarttığını düşünüyorum. hele sevgiyi kutsal gören bir ezici çoğunluk var ki, aklım almıyor. en sevdiklerine en kötü şekilde davranan insanların yaşadığı toplumda, kim kimi neyle kandırıyorsa.

ben mesela 'doğa'yı sevmem. basbayağı sevmiyorum, tipik bir şehir insanıyım, medeniyet seviyorum. estetik algılarıma hitap ediyorsa seyrediyor ve zevk alıyorum. ancak doğaya, doğal olana, insan eli değmemiş bir alana sırf 'doğal' olduğu için bir hayranlığım falan yok. çevremde ise doğa hayranı olduğunu söyleyen bir ton insan var. dağlık bir alana gidiyoruz, ben oksijen zehirlenmesinden ve yükseklikle aram pek de iyi olmadığından dolayı öyle çok da zevk almıyorum ortamdan. yanımdaki kişiler ölüp bitiyor, aman şöyle güzel böyle şahane diye sözümona kendilerinden geçiyorlar. elbette bunda hiçbir sorun yok. ancak aynı kişiler, o çok sevip hayran oldukları alana çöp atmakta bir tuhaflık görmüyorlar. ortada hiçbir neden yokken böcek ve türevi küçük canlıları öldürüyorlar. e şimdi ne oldu doğa sevgisi? sevdiğin yeri kirletip, hayran olduğun yere ait canlıları öldürünce doğa aşığı mı olunuyor? hayatımda kendimden başka 'ben doğa sevmem' diyebilen bir insanla hiç karşılaşmadım. ancak hayatımda ne yere çöp atmışlığım var, ne de şehrin göbeğinde bile büyük ya da küçük canlıları öldürmüşlüğüm. sevmediğim şeye zarar verme gereği duymuyorum. dahası, zarar vermeye de resmen karşıyım. sen çok seviyorsun ama senin doğaya verdiğin zararı benim sülalemin tamamı bir araya gelse veremez. ne anladım ben şimdi bu işten? sevme, daha iyi.

bu sevme işini kutsamayı acilen bırakmamız gerekiyor. sevmek matah bir şey değildir. kutsal hiç değildir. bir kişi, şey ya da durum karşısında doğru düzgün davranmamız için sevmek gerekmiyor. hatta ne kadar seviyorsak o kişiye/şeye o kadar zarar veriyoruz. dediğimin sağlamasını yapmak için, en sevdiğinizi hissettiğiniz kişilere nasıl davrandığınızı şöyle bir düşünmeniz yeterli olacaktır. bir de bahane geliştirmişiz kendimize 'sevmesem umurumda olmaz, sevdiğimden yapıyorum/kızıyorum' diye. sanki umurumuzda olunca aptal aptal davranmamız şartmış gibi.

hayatta hiçbir şeyin, kişiye en çok sevilen şeyler/kişiler tarafından verilen zararlar kadar zarar vermediği gerçeği ise bir başka başlığın konusudur.