bugün
- kürt milliyetçiliğinin çok komik olması15
- yazarların bira içme rekorları11
- bir hafızın ateiste karşı müthiş açıklamaları8
- tatvan belediyesinde rte'nin resminin indirilmesi29
- zalbert ramstein11
- aziz yıldırım ve ali koç'un canlı yayına çıkması38
- jose mourinho18
- irem derici'nin erkek sevdası12
- akp nin iktidardan düştüğü gün13
- sözlükten hatun kaldırmak9
- maca sekiz10
- ankarayı sel aldı27
- iskilipli atıf hoca8
- erkek sünnetine 18 yaş sınırı getirilmesi20
- ali koç ve aziz yıldırım başkanlık seçimi8
- tezgahtarlık yapan doktora mezunu30
- gideon reid morgan jj10
- bik bik'in gece kapısına gidip serenat yapmak13
- meral akşener16
- giden gider9
- kemalist rejimin astığı hocalar8
- vallahi de kemal'in düşmanıyım10
- anın görüntüsü13
- dünyanın en güzel kızıyla karşılaşmak10
- kıza iğne batıran türbanlı14
- kendini bir görsel ile anlat22
- uludağ sözlük köpek avlama timi18
- allah'ın bizi yobazlarla imtihan ettiği gerçeği8
- saraca silsüpüroğlu12
- hafta içi avm kafelerinde oturan menopoz karılar13
- kızılcık şerbeti 2 nci sezon finali11
- aktroll yazarları donuzlayıp umursamamak10
- evlendikten sonra çok daha iyisiyle karşılaşmak21
- xdearm10
- herkesle iyi geçinmek18
- sözlükte kendinize yakın hissettiğiniz kişiler10
- aşkım ben hiç osurmuyorum bizde genetik diyen kız16
- gizli samyelin moderatör olması13
- kuresel ikinma'nın sevgilisi19
- dünyanın en güzel kızını tarif et16
- icardi190540
- sekse doymuş erkek12
- dem parti'nin tc kürdistan da işgalci açıklaması9
- en ilginç bilgiler11
- gizli samyel13
- küresel ıkınma9
- dinlilerin dinsizlere sürekli lakap takması12
- namaz kılmayan türk değildir12
- dem parti'nin valiyi ölümle tehdit etmesi8
- albay kemal14
bir cahit koytak şiiri. altı bölümden oluşmakta.
ı
gençtim şiire hevesim vardı
büyük sözlerden utanmıyordum henüz
alnım kırış kırıştı daha o yaşta
bir nalbant çırağı kadar sıkıntılıydım
atların toynaklarını yonta yonta
çöl gemileri yapıyordum
uçan gemiler
bej üstüne lacivert duygular
bırakan ruhumda
yelkenlerine su renginde atlar koşulmuş
içimizin karanlığından türemiş
sayısız hayaletin
mağripli cinlerin isimsiz ifritlerin
kum üstünde iterek yürüttüğü
can sıkıntısı ve boğuk neşidelerle yüklü
sahra gemileri
kaleleri yıkan
şehirleri ehramları yutan
şiir sefineleri...
ı
gençtim şiire hevesim vardı
büyük sözlerden utanmıyordum henüz
alnım kırış kırıştı daha o yaşta
bir nalbant çırağı kadar sıkıntılıydım
atların toynaklarını yonta yonta
çöl gemileri yapıyordum
uçan gemiler
bej üstüne lacivert duygular
bırakan ruhumda
yelkenlerine su renginde atlar koşulmuş
içimizin karanlığından türemiş
sayısız hayaletin
mağripli cinlerin isimsiz ifritlerin
kum üstünde iterek yürüttüğü
can sıkıntısı ve boğuk neşidelerle yüklü
sahra gemileri
kaleleri yıkan
şehirleri ehramları yutan
şiir sefineleri...
ıı
eğilip taşgemiden bakıyorum şimdi
bozbulanık akşam saatlerinden geçen
silinmiş istim almış - iskelede
bekliyor gemi
çelik kasların sabrıyla öyle masum ve davetkâr
bütün yükümüzü almaya hazır
yüzlerimizi çukurlaştıran hüznü
zırhlarımızı ağırlaştıran
önce kuşlarımızı uçurup dallarımızı budayıp
gövdelerimizi soyan
sonra her boya uygun
bir çarmıh mıhlayan.
(çarmıh mı dedim, bağırdım mı?
bunu yolcular duydu mu?
göğüslerine indirip kafataslarını
mahzende uyuklayan şehirliler:
mezar komşularımız
beşkırkbeş vapurunun lahûtî figürleri
şişko tezgâhtarlar ebedî kızlar daktilolar
terziler hünsa çıraklar simsarlar
memurlar kâhinler duahanlar
gözlemci melekler
ve öteki ruhaniler
ufuktan belâlanmış kavimler geçiyorlar
yoksul günümüzün dumanları içinde
kaynıyor yukarda kazan
kaynıyor ve taşıyor - melekler
sirkeciye açılan sokaklara boşaltıyorlar onu
insan eti kokan ucuz otellerden
piyango gişelerinden plakçılardan
sızan cinneti
yarı bizans yarı taşra kılan akşamı
bu borulara üflenen dakikalar
kanallardan üstgeçitlerden taraçalardan
toprağın altından, ta yedi şehir aşağılardan
sızan fışkıran akan şehirliler
mezar komşularımız
ne serin avlularda göç-ricat hutbeleri
ne inzarcı divaneleri kavmin
ne de 'şehrin ta ucundan koşarak gelen haberci'
hiç biri
uykunun karanfil kokulu
şerbetiyle ıslanmış bıyıkları
şehre inince küçülen omuzları
ve sıkılgan elleriyle
insanın dayısına benzettiği
köylüler de yok artık
hepsi geminin karanlık mahzenine gömüldü
topkapı minibüsleri yuttu onları.
eğilip taşgemiden bakıyorum şimdi
bozbulanık akşam saatlerinden geçen
silinmiş istim almış - iskelede
bekliyor gemi
çelik kasların sabrıyla öyle masum ve davetkâr
bütün yükümüzü almaya hazır
yüzlerimizi çukurlaştıran hüznü
zırhlarımızı ağırlaştıran
önce kuşlarımızı uçurup dallarımızı budayıp
gövdelerimizi soyan
sonra her boya uygun
bir çarmıh mıhlayan.
(çarmıh mı dedim, bağırdım mı?
bunu yolcular duydu mu?
göğüslerine indirip kafataslarını
mahzende uyuklayan şehirliler:
mezar komşularımız
beşkırkbeş vapurunun lahûtî figürleri
şişko tezgâhtarlar ebedî kızlar daktilolar
terziler hünsa çıraklar simsarlar
memurlar kâhinler duahanlar
gözlemci melekler
ve öteki ruhaniler
ufuktan belâlanmış kavimler geçiyorlar
yoksul günümüzün dumanları içinde
kaynıyor yukarda kazan
kaynıyor ve taşıyor - melekler
sirkeciye açılan sokaklara boşaltıyorlar onu
insan eti kokan ucuz otellerden
piyango gişelerinden plakçılardan
sızan cinneti
yarı bizans yarı taşra kılan akşamı
bu borulara üflenen dakikalar
kanallardan üstgeçitlerden taraçalardan
toprağın altından, ta yedi şehir aşağılardan
sızan fışkıran akan şehirliler
mezar komşularımız
ne serin avlularda göç-ricat hutbeleri
ne inzarcı divaneleri kavmin
ne de 'şehrin ta ucundan koşarak gelen haberci'
hiç biri
uykunun karanfil kokulu
şerbetiyle ıslanmış bıyıkları
şehre inince küçülen omuzları
ve sıkılgan elleriyle
insanın dayısına benzettiği
köylüler de yok artık
hepsi geminin karanlık mahzenine gömüldü
topkapı minibüsleri yuttu onları.
ııı
nasıl da tükenmişiz biz yolcular
mağrur perçemlerimizden tutulmuş
göğüslerimiz kurumuş
erimiş hançeremiz
göz oyuklarımıza
batan şehirlerin kumu dolmuş
asık suratlarla geçiyoruz koridorları
yorgun / inançsız
günbatımının tabanıyla ezilmiş
gözden çıkarılmış
peygamber katleden kavimler gibi
ve eriyip akıyoruz
sulardan dışarı
yorgun develerimizin
biçimsiz atlarımızın üzerinde
mağlup omuzlarımıza sitemle
göğün ağırlığını indiren
gözdağı veren
meş'um çığlıkları içinde
sahra kuşlarının
nasıl da tükenmişiz biz yolcular
mağrur perçemlerimizden tutulmuş
göğüslerimiz kurumuş
erimiş hançeremiz
göz oyuklarımıza
batan şehirlerin kumu dolmuş
asık suratlarla geçiyoruz koridorları
yorgun / inançsız
günbatımının tabanıyla ezilmiş
gözden çıkarılmış
peygamber katleden kavimler gibi
ve eriyip akıyoruz
sulardan dışarı
yorgun develerimizin
biçimsiz atlarımızın üzerinde
mağlup omuzlarımıza sitemle
göğün ağırlığını indiren
gözdağı veren
meş'um çığlıkları içinde
sahra kuşlarının
vurucu hem de çok vurucu bir cahit koytak şiiri. sözleri ile bir an bile olsa bilincimizin kendini bulmasına izin vermiyor. muhteşem kelimesini sonuna kadar hakeden bir baş yapıt.
güncel Önemli Başlıklar