bugün

üniversitenin 2. yılındaydım. hiç kuramadığım arkadaş ortamını kurmuş, kötü geçen 1. senenin ardından umutla başladım 2. öğretim yılına. trabzon standartlarına göre standart üstü bir sitede güzel bir ev tuttuk, evimizi dayadık, döşedik. belki tam eşyaları oturtamadık, geceleri sadece mandalina yiyip, aramızda 3 erkek muhabbet döndürüp, gülüp eğleniyorduk. komşular edinmiştik, erkek muhabbeti yapıyorduk ama ben halimden çok memnundum. bu hayatta en keyif aldığım şeydi belki de erkek muhabbeti. bu karısızlıktan değil, karıların triplerindendi kendimden biliyordum.

maç izliyordum mesela keyifle. sayıp sövüyordum. fenerbahçe'nin aykut kocaman'lı dönemleri... Oyunu kendi sahamızda kabul ettiğimiz ve sürekli atak yiyip, kontra atakla gol aradığımız sezon.. kendimi sadece fenerbahçe maçları için hazırlayıp, sadece haftasonu eğlencem olan maç izleme aksiyonuyla kendimi tatmin ediyor, ufak şeylerle mutlu oluyordum. kabullenmiştim trabzon'da böyle yaşamam gerektiğini.

büyük şehirden gelip, burda aykırı bir yaşam olmayacağını, sürekli pompa peşinde koşup, gecemizi gündüz edemeyeceğimizi farketmiştim.

bir fenerbahçe maçıydı yine bizi bir araya getiren mesela. düşünüyorum da hayallerim de hep bu yöndeydi. fenerbahçeli olucak, küfür edicek, ufak şeylerle mutlu olucak, beni çok sevmese de, bana hep doğruyu konuşup, saygı duyan bir insan olucaktı sevgilim diyeceğim kişi. ama hiç sevgili olmak yoktu mesela kafamda..

geldin ve 1.5 sene iyisiyle kötüsüyle bir şekilde geçti. birlikte maç izledik, ankara'ya gittik 10 kasımda. bazen geceleri çıktık, bazen hiç evden çıkmadık. belki de ilişkimizin çoğu benim odamda geçti.
ama sonrası?

sonra bir anda gittin. gidişinin üzerinden 6 ay geçicek. 3-4 günü falan var... ama biz o zaman ayrılmamışız mesela.
hatta biz hiç ayrılmamışız sanki. hep varmışsın gibi hâla.. biz seninle, ekim'in kendini ufaktan hissettirmeye başladığı, havanın inceden soğuk olduğu bir günde ayrılmışız. benim senin babanı arayarak yaptığım öküzlük sonrası ayrılmışız. o zamana kadar sanki, hep gelicekmişsin gibiydi.. hep özlücekmiş, hep var olucakmış gibiydi..

şimdi bitti evet, bitti ama ben de bittim. artık uzatmaları oynuyorum gibi geliyor bana.
çünkü ben dibe batarken, senin şahlanışını hissediyorum iliklerime kadar... ben bölümümü yine uzatırken , senin derslerinin iyileşmesini görüyorum, hayatının ne kadar güzel gittiğini hissediyorum. arada gördüğümde, elim ayağım titrerken buluyorum kendimi. ölüyorum.

ve ben hayatım boyunca, en büyük hastalalıklarımda bile hastahaneye gitmeyi reddeden ben, kendi isteğimle psikolojik destek görmek için randevu aldım şu aralar. haftaya çarşamba günü, psikiyatri ile görüşücem. anti depresansa, anti depresan... artık düşünmek, artık üzülmek istemiyorum. artık uyumak da istemiyorum. rüyalar çünkü beni bitiriyor. gördükçe yaşlanıyorum, ölüyorum farkında olmadan...

ve bunların hepsi yaşanırken, sen her gün gününü gün edip, gülüp eğleniyorsun...

sahi yahu, sen niye geldin ki?
niye benim hayatımın odak noktası olup, ev arkadaşlarımın önüne geçip, beni bu durumdayken bırakıp gittin... sana benden sonraki yaşamın için sunduğum bu hayatın karşılığı, bu olmamalıydı..

ilk tanıştığımız gün söylediğim kelimeleri yine yazıcam buraya..

" her zaman ben olmayacağım yanında, arkadaşlarınla görüş, takıl, gül , eğlen, gez ben bunların hiçbirine karışmam.. hiç bir zaman ben odaklı yaşama... çünkü olur da ayrılırsak, çok sıkıntı yaşarsın... "

ben bunları sana anlattım ama kendim aynı boku yedim... sen gittikten sonra, ben yapayalnız kaldım. hiç kimsem yok gibi hissediyorum. bir yanım hep eksik. bir yanım hep boş...

sahi yahu, sen niye geldin ki?

oysa ne kadar da mutluydum sen yokken.. tek sıkıntım, evdeki mandalinanın bitmesiydi belki de.. ya da , bim'deki yemek takımı almak için girdiğimiz sırada, bize " yemek takımı kalır mı" acaba tripleriydi en büyük derdim...

niye geldin be allahsız, niye ?
köprüleri atmaya, gemileri yakmaya, her şeyi bitirmeye.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar