bugün

hayatın monotonlaşması.
Modern olduğunu sanması.
kendimi post-modern insan olarak tanımladığım bu kategorizasyonda bu soruya cevap vermem mümkün değil. modern insan 2000'lerin başında kaldı. çağ çok hızlı değişiyor. belki de sorun budur.
latte mi americano mu?
(bkz: içki)
Trafik.
Lüks yaşama arzusu.
sanal alem.
Tahammülsüzlük, empati yapmamak, saygı duymamak, sosyal medya, bir şey bildiğini sanıp ben oldum yanılgısına düşmek ama hiçbir şey bilmemek...

Bu liste böyle uzar gider.
kahvemi kimin yapacağı sorunsalı.
Ego ego ego.
Ölümsüz olduğunu sanmasi ve dunyaya cok kapilmasi.
abartılmış hümanizm, para= entelektüel insan, din= ahlaklı-erdemli insan algısı, tanrıyla yarışma çabası, üst insanın yanlış kavraması, okuyup öğrenmek,olanı anlamak ve keşfetmek yerine hazlarına yenik düşmek ve bomboş bir hayat sürmek.
Başkaları için yaşaması.
Geçmişte yaşamış samimiyetin, şimdilerde modernleşip ölmesi.
sosyallikten uzak olması.
Sosyal iliskiler sebebiyle kibar olmaya calismak, icindeki hayvani baskilamak.
"Rica etsem, tuzu uzatabilir misin acaba size zahmet olacak ama ehe ehe" diye yalandan kivirmacalar falan.
Bu yuzden yakin arkadaslarin yaninda daha rahat edersin " Lan sikik Şu tuzu uzatsana hele" dersin ve her şey normal devam eder.
Akıllı telefon olmadan sıçamamak.
Halbuki atalarımız öylemiydirler. Çatır çutur bir teneke dolusu sıçıyorlardı.
marx'a göre yabancılaşma, nietzche'ye göre seküler bilginin kutsanması (bilim adamı=rahip), weber'e göre dünyanın büyüsünün bozulması (inanç kaybı), durkheim'a göre, aracı kurumların kaldırılıp siyasi erk karşısında bireyin tek başına kalması (anomi) varoluşçulara göre can (varoluş) sıkıntısı, foucault'ya göre bireyin iktidar formlarıyla üretilip kontrol edilmesine rağmen, bir özgürlük illüzyonuna hapsolması, voegelin'e göre metaxy dengesinin bozulması (insanın irrasyonel tarafının reddi), heidegger'e göre teknolojinin varlık'ı bir alana hapsedip unutturması, gadamer'e göre dilin gelenekten kopması, adorno'ya göre (frankfurk ekolü) aklın araçsallaşması, bana göre tavla ve çayın yeterince önemsenmemesi.
Doyumsuzluk.
Kitlelerin sürekli üst akıllar tarafından "ehilleştirilmesi" ve bunun modernlik ve çağdaşlık olarak bize yutturulması.

Birazcık daha açmak gerekirse Kadının ve erkeğin rolünden tut giyim kuşama zevklere ve cinsel yönelimlere kadar manipule edilmesi. Ve "modern insanın" da bu değişimlerin farkında olmadan en büyük ve gönüllü savunucusu olması.
Sorunun kaynağını bulamamak. Daha doğrusu bildiği halde işine gelmediği için kabullenmemek. üstelik ortada baya bi sorun olduğunu bildiği halde ve bu sorunların büyük bir kısmının da kendinden kaynaklandığını çok iyi bilmesine rağmen. Trajikomik bir durumsal. Kalan kısmı ise bu dünyaya ot gelmiş saman gidiyor misalidir. Dünya yansa hasırı yoktur onların. Menfaati yoksa yaralı parmağa işemezler.
Dinsizliği, mezhep genişliğini ilke edinmek olsa gerek.
kendidir. Çünkü modern insan hem kendinden önceki insandan daha çok boş zamanı olması, daha çok bilgi alabileceği kaynağa sahip olması hem de ne kadar aksini iddia ederse etsin daha seküler olması nedeniyle bir varoluş problemi yaşar. Zaten modernizmin de bence en büyük problemi budur? Varoluşa adam akıllı bir cevap veremedi ve eski kurumların yerine koyduğu yeni kurumlar gidenlerin boşluğunu tam olarak dolduramadı. Nietzsche'nin bahsettiği "tanrının ölümü," öyle bir noktaya geldi ki bu "tanrının intikamına" dönüştü. Zaten bu yetersizliği postmodernizmin ortaya çıkmasına neden oldu da diyebiliriz. Yani bir geriye dönüş var ama bu geriye dönüş "geleneksel" değil, "postmodern" bir geriye dönüş.
Modern kölelik, diğer bi deyişle kimin kölesi olacağımıza azda olsa kendimiz karar veriyoruz.