bugün
- uludağ sözlük aktrollerinin uçurulması9
- kocasına kahvaltı hazırlamayan kadın kusurludur12
- evlendikten sonra çok daha iyisiyle karşılaşmak12
- kadir mısıroğlu mezarı17
- ankarayı sel aldı11
- içinde hiç'a harfi geçmeyen bir cümle yazınü19
- fethullah gülen8
- aşkım ben hiç osurmuyorum bizde genetik diyen kız14
- güçlü kadınların ortak özellikleri22
- okula gidiyorum sözlük10
- yazarların cinsel tercihi15
- hangi sözlükçüyü dövmek istersiniz21
- peygamberlerin yahudi olması9
- zalbert ramstein18
- herkesle iyi geçinmek10
- bugün yaşadığınız en üzücü olay13
- anın görüntüsü11
- şanlıurfa da damattan istenilenler listesi15
- dini eleştirmeyi dün düşmanlığı ile bir tutmak8
- elini cebine atınca en az 5000 lira olmalı14
- meral akşener14
- albay kemal21
- karıncaları öldürmeden evden uzaklaştırma yöntemi15
- sokak ortasında ilişkiye giren muhafazakar çift22
- kablosuz sütyen20
- icardi190537
- arkadaşlar sizce yakışıklı mıyım31
- müge anlı ile anadolu irfanı8
- seni allaha şikayet ediyorum erdoğan8
- meral akşener'in sarı saçları10
- gizli samyel23
- 6 haziran 2024 meb ile ilgili skandal iddia25
- kuresel ikinma'nın sözlüğe dönüşü10
- estetikle 30 yaşına dönen teyze8
- belediye otobüsüne kaçak binme yöntemleri10
- türklere peygamber gönderilmemiş olması19
- türk tarihinin en büyük komutanı rte dir18
- kadınlar konusunda bilmek istediğiniz ne var12
- ronaldo'nun fenerbahçe'ye gelme ihtimali12
- kadir mısıroğlu üstadın hoplattığı oğlanlar18
- zalbert ramstein'in kürt olması15
- jose mourinho27
- sarılma ihtiyacı8
- havalar ısınınca orospu gibi giyinen kadınlar19
- kaç tane gerçek istanbullu tanıdınız17
- biz bu hayata çalışmaya mı geldik8
- sözlüğün bağımlılık yapması11
- 48 cm penisi olan adam12
- türk kadınlarındaki en büyük sorun19
- türk polisinin güzel kızlara karşı olan nezaketi21
şöyle bir kıyaslamanın, yurdumdaki halini anlatabileceği nesne;
(bkz: kitap) (22)
(bkz: ajdar anık) (257)
(bkz: kitap) (22)
(bkz: ajdar anık) (257)
yaz günü pencerenin kenarında oturmuş kitap okuyorum. dışarısı cıvıl cıvıl. babam "oğlum manyakmısın çık dışarı sokak çocuk dolu" demişti. bende " baba benim manyaklığım birşey değil ne manyaklar var, bir-iki günde okunacak kitabı beş yılda yazıyor demiştim." babam beni anlamamış ve büyükler ile nasıl konuşulacağı hakkında bayağı birşeyler söylemişti.
kutsal bilgi kaynagi.
insanı en uzağa götüren gemi. *
yaşamaktır kitap. arka sokağında neler olduğunu tahmin edebilmektir. kendi üçgenin dışında evreni görebilmektir.
hayatın ta kendisidir.
hayatın ta kendisidir.
okuyana ve anlayabilene herşey bir kitaptır.
zor bir olgudur.
yazma sürecini ele alalım mesela, bilhassa bizimki gibi ülkelerde asla karın doyurmayan bir uğraş olduğu için muhtemelen kitabı yazarken dünyevi işlerini kayyuma devretme şansın olmaz. iki arada bir derede yazarsın hatta çoğu zaman.
sonra, bastırma süreci vardır. ki en zoru budur. üç yıl boyunca elinde dosyasıyla, sanki adliye koridorunda idamı bekler gibi yayınevi kapılarında bekleyen abilerim var mesela benim. şanslıysan, en az bir en çok üç-dört yılda bir yeri bulup, iyi kötü bir sözleşmeye imzanı atarsın. sonrası yayınevine kalmış, ki belki bulma sürecinden bile uzun sürecektir basılma süreci.
ve en son olarak, bunun duyurulması vardır ki, kolay olduğu kadar rezilce bir iştir. kırk yıllık arkadaşlarından bile çekinir insan, kişisel facebook hesabında ikinci kez yazmaktan çıkarttığı kitabın duyurusunu. ama el mahkum, çok tanıdık bir isim olmadığın için olması gereken şey (yeni çıkanlar rafı'na konulması) değil de, gelen kolinin direk türüne göre bir rafa konulması hadisesiyle karşı karşıya kalmışsındır. yapacak bir şey yok, kendi çabanla duyurmaya çalışırsın. ki bu çok tehlikeli bir süreç olacaktır: bu süreç yüzünden yirmi beş yıl önce şiir yazmaya tövbe eden bir tanıdığın varken hele, bilirsin, ucu nereye kadar gidebilir...
yazma sürecini ele alalım mesela, bilhassa bizimki gibi ülkelerde asla karın doyurmayan bir uğraş olduğu için muhtemelen kitabı yazarken dünyevi işlerini kayyuma devretme şansın olmaz. iki arada bir derede yazarsın hatta çoğu zaman.
sonra, bastırma süreci vardır. ki en zoru budur. üç yıl boyunca elinde dosyasıyla, sanki adliye koridorunda idamı bekler gibi yayınevi kapılarında bekleyen abilerim var mesela benim. şanslıysan, en az bir en çok üç-dört yılda bir yeri bulup, iyi kötü bir sözleşmeye imzanı atarsın. sonrası yayınevine kalmış, ki belki bulma sürecinden bile uzun sürecektir basılma süreci.
ve en son olarak, bunun duyurulması vardır ki, kolay olduğu kadar rezilce bir iştir. kırk yıllık arkadaşlarından bile çekinir insan, kişisel facebook hesabında ikinci kez yazmaktan çıkarttığı kitabın duyurusunu. ama el mahkum, çok tanıdık bir isim olmadığın için olması gereken şey (yeni çıkanlar rafı'na konulması) değil de, gelen kolinin direk türüne göre bir rafa konulması hadisesiyle karşı karşıya kalmışsındır. yapacak bir şey yok, kendi çabanla duyurmaya çalışırsın. ki bu çok tehlikeli bir süreç olacaktır: bu süreç yüzünden yirmi beş yıl önce şiir yazmaya tövbe eden bir tanıdığın varken hele, bilirsin, ucu nereye kadar gidebilir...
bir romanı, bir öyküyü okumaya başladınız mı tasalarınızdan kurtuluverirsiniz.
okunan her kitap, insana güçlüklerle mücadele etme yolunda ipuçları verir.
üç beş kitap ookuduktan sonra düşüncelerinin olgunllaştığını, iç dünyasının zenginleştiğini fark etmeyen yoktur.
kitap, siz istediğinizde sizle konuşan, istemediğinizde susan, hiçbir zaman size küsmeyen bir doosttur.
okunan her kitap, insana güçlüklerle mücadele etme yolunda ipuçları verir.
üç beş kitap ookuduktan sonra düşüncelerinin olgunllaştığını, iç dünyasının zenginleştiğini fark etmeyen yoktur.
kitap, siz istediğinizde sizle konuşan, istemediğinizde susan, hiçbir zaman size küsmeyen bir doosttur.
tutkudur. bu tutku damarlarınıza girdiğinde emek ister, okumaktan bahsetmiyorum o işin en zahmetsiz tarafı, yeni çıkan kitapları takip et, sahafları dolaş yeni baskısı olmayan eski kitapları incele, tozlarını yut, kokularını tüm bedenine çek, o kitabı senden önce kimler nerede hangi ruh haliyle okumuş düşün, kitapçı da unuttuğun zaman kavramını için randevularına geç kal, bekleyen dostların seni anlayamadıkları için seni bırakıp gitsinler ve satın aldığın uykusuz gecelerinin arkadaşı ile eve döndüğünde okuyup binlerce kitabının içine koyacağın yeni dostuna odasını göster..
En gereksiz içeriklisinin bile birilerinin derdine derman olabilecek kudrete sahip olduğu gürültülü sessizliktir.
Yolculuk, kafa dinleme sebebi, geniş bakış açısı kazanma yardımcısı.
"Beni oku! içimdeki gölgeler ayınlansın. Beni oku! Ben okundukça kitap, sen okudukça insansın!"
Ne kadar çok iyi kitapla tanışırsan, birlikte olmaktan zevk aldığın kişilerin sayısı o kadar azalacaktır.
Ludwig Andreas Feuerbach
Ludwig Andreas Feuerbach
hepsi birer hikayedir boy boy kitapların. aynı hayatta yaşayanlarının bile farklı cümlelerde nefes aldığı beyaz sayfalardır bunlar. bildiklerini, hissettiklerini saklayarak paslanır, yaşlanırken birinin dokunuşuyla bayram eder her bir yaprakları. bildiklerini aktarmanın zevkiyle irkilir eskimiş ciltleri. hepsinin ağzında aynı şiir vardır kulak verenlerin fısıltılarını duyabileceği:
ne çektiysem bir bana her gün sert hamlelerle dokunanlardan
bir de raflarda tozlar içinde yaşlanırken yüzüme bile bakmayanlardan.
ne arkadaşlarımı gördüm okunup ellerde dolaştıktan sonra ateşlerde yakılan,
ne akrabalarım gitti üzerlerine dokunan sivri kalem uçlarıyla, kanamalardan.
ben bir korkarım yırtılmaktan, haşlanmaktan,
bir de korkarım çocukların ellerinde sayfalara ayrılacak yem olmaktan.
soyum gelir ağaç soyundan da, ben fotosentez yapamam;
tüm suçum bu mudur acaba bu kadar kötü hikayelere baş kahraman olmam?
biri çıksa yine alsa beni kucağına, tüketse içimdekileri paylaşımlarıyla;
ama benimle uyuyup ezip yırtmasa tenimi, kolumu, kanadımı acımasızca.
neden kimse yıkamıyor beni kuru bezlerin yumuşaklığında?
ya da neden kimse altın, gümüş madalyalar kadar değer vermiyor bana?
alınan her ödül benim sayemde sanırdım ben de bilmezce,
halbuki ne bir genç ne bir yetişkin gördüm, adımı anan ulaştığı yüksek mertebelerde. *
ne çektiysem bir bana her gün sert hamlelerle dokunanlardan
bir de raflarda tozlar içinde yaşlanırken yüzüme bile bakmayanlardan.
ne arkadaşlarımı gördüm okunup ellerde dolaştıktan sonra ateşlerde yakılan,
ne akrabalarım gitti üzerlerine dokunan sivri kalem uçlarıyla, kanamalardan.
ben bir korkarım yırtılmaktan, haşlanmaktan,
bir de korkarım çocukların ellerinde sayfalara ayrılacak yem olmaktan.
soyum gelir ağaç soyundan da, ben fotosentez yapamam;
tüm suçum bu mudur acaba bu kadar kötü hikayelere baş kahraman olmam?
biri çıksa yine alsa beni kucağına, tüketse içimdekileri paylaşımlarıyla;
ama benimle uyuyup ezip yırtmasa tenimi, kolumu, kanadımı acımasızca.
neden kimse yıkamıyor beni kuru bezlerin yumuşaklığında?
ya da neden kimse altın, gümüş madalyalar kadar değer vermiyor bana?
alınan her ödül benim sayemde sanırdım ben de bilmezce,
halbuki ne bir genç ne bir yetişkin gördüm, adımı anan ulaştığı yüksek mertebelerde. *
güncel Önemli Başlıklar