bugün
- en sevdiğin pozisyon11
- menemen soğanlı mı yenir soğansız mı18
- hacca gitmek çok mu önemli21
- gurbetçilere olan nefretin sebebi12
- hangi dizinin başrollerinden olmak isterdiniz11
- sizin köyünüzden 34 insan bombalansaydı15
- cennette ne var16
- 4 bin türkiyeli siyonist gazze'ye gitti18
- et yemesinler ot yesinler diyen gurbetçi11
- uyku problemi çeken yazarlara tavsiyeler14
- cenk tosun14
- başı açık erkeklere cehennemde büyük azap var17
- okumak istediğiniz kitaplar11
- 10 liralık simiti 500 liraya kakalayan adam14
- arda güler29
- anın görüntüsü20
- 26 haziran 2024 çek cumhuriyeti türkiye maçı27
- benim burada ne işim var denilen anlar8
- islam düşmanlarının ikiyüzlü olması9
- allah istese enflasyonu sıfırlar11
- barış alper yılmaz17
- galatasaray lobisi15
- türkiye de herkesin torpil kovalaması11
- manyak olmaya karar verdim9
- ölümden korkanlara bir söz bırak9
- gideon reid morgan jj25
- bel çantası kullanan erkek13
- diyanet işleri başkanlığı24
- kazara evlilik teklif etmek9
- türkçe ezan zulmü13
- sözlüğün en hanımefendi yazarı48
- karınızın kapanmak istemesine ne dersiniz31
- etle beslenmenin her zaman ucuz olması19
- kuranda tomurcuk göğüslü kızlar ifadesi geçmiyor14
- butun erkeklerin ayni olmasi22
- özgür özel'in giydiği akp ceketi18
- true yu izmir'e bırakıp kaçmak8
- ismi uğur olanların uğruna inanmak11
- kimseyle konuşmak istememek19
- arkadaşlar sizce bu pantolon nasıl8
- astrolojiciler bi bitmediniz amk10
- zengin bir kayınbaba bulup piyasadan çekilmek8
- sporcu motorcu müzisyen uzun boylu olmayan erkek10
- sevgilisi olduğunu belli etmeye çalışan insan15
- rafa silva9
- bik bik ve insan olmaya ceyrek kala dansı16
- bir isme yazılmış en güzel şarkı10
- onu çok seviyorum ne yapmalıyım14
- whatsapp da engellenen kişi durumu nasıl görür9
- geri dönülmek istenen tarih10
ihsan oktay anar'ın kanımca en zayıf eseri olmasına rağmen sizi alıp tekrar masal diyarlara götüren kitap. sadece karakter isimleri başlı başına bir romandır.
aslında en zayıf eseri gibi görünmesine rağmen iyi bir kitaptır. en azından alet ve edevat icadı bakımından, ya da işin muhayyile kısmının ufkunu açması açısından. keyiflidir ne olursa olsun üstadın anlatımı bambaşkadır. suskunlar üzerinden 4 yıl 2 ay geçmesine rağmen yeni kitabı ile okurlarına halen daha bir jest yapmamış olması başlıbaşına üzüntü kaynağıdır.
gayet güzel, sürükleyici ve keyif verici aynı zamanda güzel fikirlerin de işlendiği ihsan oktay anar eseri.
eğer kitaptaki makina çizimleri anar'a aitse bu zat-ı muhteremin ne kadar zeki biri olduğunun kanıtıdır. ayrıca kullanılan kelimelere, terimlere bakılırsa çok ciddi bir araştırma yapmış ve ciddi miktarda bilgi biriktirmiştir anar.
açıkçası kitabın üç bölümü içerisinde gerek konunun ilerleyişi gerek karakterler gerek makina fikirleri olarak en beğendiğim bölüm ilk bölümdü, hatta anar'a saygısızlık etmek gibi olmasın ama ilk bölümden sonra diğer iki bölüm zorlama gibi bile kalabiliyor.
vehasıl-ı kelam, okuyun efendim güzeldir. lakin calud'un maslahatının üzerinde fazla durulması yer yer rahatsız edebilir. *
eğer kitaptaki makina çizimleri anar'a aitse bu zat-ı muhteremin ne kadar zeki biri olduğunun kanıtıdır. ayrıca kullanılan kelimelere, terimlere bakılırsa çok ciddi bir araştırma yapmış ve ciddi miktarda bilgi biriktirmiştir anar.
açıkçası kitabın üç bölümü içerisinde gerek konunun ilerleyişi gerek karakterler gerek makina fikirleri olarak en beğendiğim bölüm ilk bölümdü, hatta anar'a saygısızlık etmek gibi olmasın ama ilk bölümden sonra diğer iki bölüm zorlama gibi bile kalabiliyor.
vehasıl-ı kelam, okuyun efendim güzeldir. lakin calud'un maslahatının üzerinde fazla durulması yer yer rahatsız edebilir. *
Kitab-ül Hiyel, ihsan Oktay Anarın ikinci, benim ise okuduğum üçüncü kitabı olma özelliğini taşıyor. ihsan Oktay Anar, Kitab-ül Hiyelin kaleme alınmasını 10 Mart 1993 yılında tamamlamış. Kitabın ilk baskısı 1996 yılında iletişim Yayınları tarafından yapılmış.
--spoiler--
ihsan Oktay Anar, yine bir Kostantiniye macerasına atıyor bizleri Hayatında boyunca üç sefer gittiği istanbulu onun kadar iyi tasvir edebilecek biri daha olmadığını bir kez daha kanıtlıyor. Üstelik bu sefer zamanı da belli etmeyi ihmal etmiyor. Kitap Vaka-i Hayriye, Tanzimat Fermanı gibi olayları kitaba serpiştirerek olayların hangi zamanda geçtiğini bize gösteriyor. Kısaca kitap üç nesil hiyelkârların yaklaşık 120 senelik bir öyküsünü anlatıyor. Yâfes Çelebi, Kara Calud ve Üzeyir Bey iktidarın kaynağını hiyel ilminde arıyor.
Üç hiyelkârın izinde, çağımız silah teknolojisinin Osmanlıya özgü çıkış hallerini görüyoruz. Tank ile özdeşleştirebileceğimiz Debbâbe; denizaltı ile kıyas Tahtelbahir gibi icatları ve bunun Osmanlı saltanatına kabul ettirilme hikayesini okuyoruz. Okurken Osmanlının teknolojiye ne kadar açık olduğunu da Uzun ihsan Efendi yoluyla gözlemlemiş oluyoruz.
ihsan Oktay Anar, icatları hem herkesin anlayabileceği bir üslupla anlatıyor, hem de kendi elinde çıkma çizimlerle anlaşılır olmasını sağlıyor. Makine işlevlerinin ayrıntılı bir şekilde, üstelik çizimlerle okuyucuya sunulması, karmaşık bir yapıya sahip olan makinelerin anlaşılabilir olmasını sağlarken, ihsan Oktay Anarın da mekanik konusuna ne kadar hakim olduğunu gözler önüne seriyor.
ihsan Oktay Anar söz konusu olunca hikayenin tabanında felsefi bir metaforun olması kaçınılmaz oluyor. Yazar, Hiyel aleminden bahsederken bunu iktidar ile özdeşleştiriyor ve insanın iktidar hırsının manasızlığını gözler önüne seriyor. iktidarın para, son teknoloji icatlar ve büyük bir ordu ile değil de, hayal gücü ile sağlanabileceğini anlatıyor, yani bir nevi hiyeli, hayale dönüştürüyor. iktidar taşına da sadece bunu düşleyenlerin ve masumların ulaşabileceğini vurguluyor. Davudun demirler ile oyun hamuru gibi oynayabilmesi, hayal ederek demirden kuşlar yapması ve demirden yapılan bu kuşların sonunda canlı bir varlığa dönüşmesi bu durumu gözler önüne seriyor.
ihsan Oktay Anar, daha önceki kitaplarında olduğu gibi filozoflara, bilim adamlarına da yer veriyor. El-Ceziri ve Galilei bu isimlerden bazıları. Galilei karşımıza Gailevi olarak çıkıyor. El-Ceziri ise tam adıyla ve kitabıyla karşımıza çıkıyor.
--spoiler--
ihsan Oktay Anar, her zaman ki anlatım tarzıyla, yine bir Kostantiniye hikayesi ile karşımızda daha önce okuduğum Puslu Kıtalar Atlası ve Suskunlar kadar olmasa da, yine hikayenin içene çekmeyi başarıyor ve bir solukta okunulan bir roman ile bizimle buluşuyor. Bu dönem Türk edebiyatının en başarılı isimlerinden olduğu düşüncesini kalbime yerleştiriyor.
--spoiler--
ihsan Oktay Anar, yine bir Kostantiniye macerasına atıyor bizleri Hayatında boyunca üç sefer gittiği istanbulu onun kadar iyi tasvir edebilecek biri daha olmadığını bir kez daha kanıtlıyor. Üstelik bu sefer zamanı da belli etmeyi ihmal etmiyor. Kitap Vaka-i Hayriye, Tanzimat Fermanı gibi olayları kitaba serpiştirerek olayların hangi zamanda geçtiğini bize gösteriyor. Kısaca kitap üç nesil hiyelkârların yaklaşık 120 senelik bir öyküsünü anlatıyor. Yâfes Çelebi, Kara Calud ve Üzeyir Bey iktidarın kaynağını hiyel ilminde arıyor.
Üç hiyelkârın izinde, çağımız silah teknolojisinin Osmanlıya özgü çıkış hallerini görüyoruz. Tank ile özdeşleştirebileceğimiz Debbâbe; denizaltı ile kıyas Tahtelbahir gibi icatları ve bunun Osmanlı saltanatına kabul ettirilme hikayesini okuyoruz. Okurken Osmanlının teknolojiye ne kadar açık olduğunu da Uzun ihsan Efendi yoluyla gözlemlemiş oluyoruz.
ihsan Oktay Anar, icatları hem herkesin anlayabileceği bir üslupla anlatıyor, hem de kendi elinde çıkma çizimlerle anlaşılır olmasını sağlıyor. Makine işlevlerinin ayrıntılı bir şekilde, üstelik çizimlerle okuyucuya sunulması, karmaşık bir yapıya sahip olan makinelerin anlaşılabilir olmasını sağlarken, ihsan Oktay Anarın da mekanik konusuna ne kadar hakim olduğunu gözler önüne seriyor.
ihsan Oktay Anar söz konusu olunca hikayenin tabanında felsefi bir metaforun olması kaçınılmaz oluyor. Yazar, Hiyel aleminden bahsederken bunu iktidar ile özdeşleştiriyor ve insanın iktidar hırsının manasızlığını gözler önüne seriyor. iktidarın para, son teknoloji icatlar ve büyük bir ordu ile değil de, hayal gücü ile sağlanabileceğini anlatıyor, yani bir nevi hiyeli, hayale dönüştürüyor. iktidar taşına da sadece bunu düşleyenlerin ve masumların ulaşabileceğini vurguluyor. Davudun demirler ile oyun hamuru gibi oynayabilmesi, hayal ederek demirden kuşlar yapması ve demirden yapılan bu kuşların sonunda canlı bir varlığa dönüşmesi bu durumu gözler önüne seriyor.
ihsan Oktay Anar, daha önceki kitaplarında olduğu gibi filozoflara, bilim adamlarına da yer veriyor. El-Ceziri ve Galilei bu isimlerden bazıları. Galilei karşımıza Gailevi olarak çıkıyor. El-Ceziri ise tam adıyla ve kitabıyla karşımıza çıkıyor.
--spoiler--
ihsan Oktay Anar, her zaman ki anlatım tarzıyla, yine bir Kostantiniye hikayesi ile karşımızda daha önce okuduğum Puslu Kıtalar Atlası ve Suskunlar kadar olmasa da, yine hikayenin içene çekmeyi başarıyor ve bir solukta okunulan bir roman ile bizimle buluşuyor. Bu dönem Türk edebiyatının en başarılı isimlerinden olduğu düşüncesini kalbime yerleştiriyor.
lüzumsuz bir sikiş sokuş muhabbeti var. varlık-yokluk üzerine kurduğu, sonsuz gücü anlattığı kısmı gölgede bırakacak gibi olmuş. farklı fantezileri varsa demek...
kara calud karakterinin fiziki halleri ve üreme olaylarıyla dolu olan bölümleri nedense kitabı daha bir canlı okumama sebep oldu. ve keşke yafes çelebi en azından bir iki mahsülünü görebileceği icadını sunabilseydi padişaha da adam eli boş gitmeseydi dedirtti. kitabın arkasında yazan 'okuyanın okumayana anlatamayacağı bir kitap' şeklindeki yazıyla şu paylaştığım yazının ne kadar da benzer olduğunu belirtmeme sanırım gerek bile yok..
kitaplığımda yer alan ama beni açmayan bir kitaptır.
kitabın beğendiğim kısmı ilk bölümü olmuştur.
hatta marmaraya doğru sürüklenirken "aha yazık oldu" diyerek kendimi bir an onun yerine koydum. zaten diğer iki bölümün şahsımca ilk bölüm kadar sevilmemesinin sebebi de benim kitaplarda bulunan karakterleri ve olayları film şeridi gibi sayfalarda resmetmemden geliyor.
kitabın ikinci bölümünde celud'un maslahatı şöyle şükela böyle şükela diye diye zamanının brazzers'taki kel adamı olduğunu düşündürmüştür ancak bunun saçları var.
kitabın üçüncü bölümünde ise zavallı üzeyir'in kafasında döllenmesi gereken kısmın tasviri "hadi az kaldı* bitecek" dememi sağladı. o nasıl bir duygu / düşünce...
tabii kitaptır, emek harcanmıştır, değerlidir.
hatta marmaraya doğru sürüklenirken "aha yazık oldu" diyerek kendimi bir an onun yerine koydum. zaten diğer iki bölümün şahsımca ilk bölüm kadar sevilmemesinin sebebi de benim kitaplarda bulunan karakterleri ve olayları film şeridi gibi sayfalarda resmetmemden geliyor.
kitabın ikinci bölümünde celud'un maslahatı şöyle şükela böyle şükela diye diye zamanının brazzers'taki kel adamı olduğunu düşündürmüştür ancak bunun saçları var.
kitabın üçüncü bölümünde ise zavallı üzeyir'in kafasında döllenmesi gereken kısmın tasviri "hadi az kaldı* bitecek" dememi sağladı. o nasıl bir duygu / düşünce...
tabii kitaptır, emek harcanmıştır, değerlidir.
ihsan oktay anarın bir kitabı.
Özellikle yafes çelebinin uzun ihsan efendiyi tehdit için gönderdiği çocuğun u.ihsan efendi ve yeniçeriye yefes çelebinin olduğu yeri göstermesi boşluğuma gelip beni kahkahaya boğmuştur. Uslubunu hiç bozmasın dediğim adam sıradan olaylar bu kadar güzel anlatılabilinir herhalde.Anneanne yatağı gibi huzurlu ve aksi bir dede gibi sert.
Özellikle yafes çelebinin uzun ihsan efendiyi tehdit için gönderdiği çocuğun u.ihsan efendi ve yeniçeriye yefes çelebinin olduğu yeri göstermesi boşluğuma gelip beni kahkahaya boğmuştur. Uslubunu hiç bozmasın dediğim adam sıradan olaylar bu kadar güzel anlatılabilinir herhalde.Anneanne yatağı gibi huzurlu ve aksi bir dede gibi sert.
Hiyle ilmîni, teferruatı ile yazdırılan kitab-ı Mukaddes...
güncel Önemli Başlıklar