bugün

sol frame'de sürekli ismini görünce artık öldü mü ki diye heyecanladığım zat.büyük ressam kenan van gogh*
suratına ölüm sinmiş, korkudan gözleri belermiş, bir türlü gidemeyen kişi. hani intihar edecekti? ee can tatlı geldi dimi?
nasıl vereceksin sen o insanların hesabını, nasıl?
hakkında ne kadar şey yazılsa yine de yetmeyecek kişi.
bir insanın ölmesini istemek ibnelik olarak algılanıyor, ama bu adama insan demek mide ister...
hayır bir de adam ölüm döşeğinde, şudur, budur deniyor... aslında onun hakettiği çok daha fazlası ve bunu bile yakıştıramayanlar var.
bu kadar savunanların amcası, babası, dayısı vs. bunun emriyle asılsaydı o zaman da paşam, komutanım, ölme sen, we love you vs. yazabilirler miydi acaba?
türk gençliğinin apolitik ve korkak yetişmesinin baş sorumlusu, 17 yaşında bi genci idam ettirmek için yaşının büyütülmesine göz yuman katil. yatacak yeri yok öldüğünde ne yapacaklar bakalım, böylesini toprak bile kabul etmez.
iyidir, kötüdür bu tartışılabilir ama zamanında görevini yapmıştır. ülkeyi bir kaosa sürüklemekten kurtarmış, bunuda askeri yöntemlerle yapmıştır. anayasal haklarını kullanmıştır. askerlikte demokrasiden çok ülke çıkarları önceliklidir, mantık ve çıkar vardır. ama keşke gençlerimizi siyasetten uzak tutmaya sebep olmasaydı, daha güzel günler yaşıyor olabilirdik.
(bkz: durumdan vazife çıkartmak)
kendisi için ariel şaron tarzı bir sonu arzu ettiğim ex-general. böyle girsin komaya yıllarca can veremesin, hem hümanistliğimizden de bir şey kaybetmemiş oluruz değil mi? ölümüne sevinmemiş oluruz.
öldüğü gün bence dinciler arkasından atıp tutmak yerine dua etmelidirler çünkü onları palazdıran bu abimizdir. bir de abd'de bayraklar yarıya indirilmelidir çünkü atatürk'ün bağımsızlıkçı ordusunu amerikan yalakası yapmış bir generaldir.
bi de bu çıktı damına koyim, "rahat ölemesin", "ölmesin sürünsün", "resim yaptığı fırçalar bilmemneresine..." yahu ne kin dolu insanlarmışsınız.

eğer bir caniyi elinize geçirdiğiniz zaman o caninin başkalarına reva gördüğü muamelede bulunabilecekseniz hiç öyle vicdanlı, haysiyetli insan numarası yapmayın.

böyle eline fırsat geçenin bir diğerinin .na koyduğu bir sistem olsun, herkes birbirini kovalasın.

vicdanınıza tüküreyim sizin.
sağlam bir kaynaktan alınan bilgiye göre, sicilinin kabarık olması yüzünden, cehenneme transfer işleminde biraz gecikme olduğu bildirilmiştir. evrakların tam olarak incelenmesinden sonra sevk işlemi yapılacaktır. bu arada odunlar fırınlara verilmiş durumda. sıcaklık 800 santigrat derece.

(bkz: azrail)
suçsuz olduğunu bile bile
artık karar verildi şimdi geri çekemeyiz diyerek ölüme gönderdiği genç gibi 100lercesinin,gelmesini heycanla bekledikleri ne idüğü belirsiz yaratık.
orda kendisine iyi bir karşılama töreni yapacaklarındanda eminiz çok şükür.
bilmem ne kanaması geçirmiş, kalbi durmuş bişeyler olmuş adam.
o zaman ne denir bu durumda ,

(bkz: baksana talihe)
Hastaneye kaldırılmış olmasına üzülmeyenlerin vatan haini, haysiyetsiz, insanlıktan nasibini almamış kişiler olarak yansıtılmaya çalışıldığı faşist canlı. ben bu şahsiyete "insan" diyemiyorum abi... içimden gelmiyor işte. Öncelikle; kenan evren hastaneye kaldırıldı diye kimsenin üzülme gibi bir zorunluluğu yoktur. o yüzden kendi götünüzden element uydurmayın. sevmiyorum işte kardeşim sevmiyorum. amerika'nın desteği ve piyonluğu ile gerçekleştirdiği "faşist askeri darbe"* ile türkiye'yi uçsuz bucaksız karanlıklara sürüklemiş, binlerce insanın ölümüne neden olmuş, türkiye'yi tamamen amerika'ya bağlamış ve dinci cemaatlerin ülke üzerinde büyük söz sahibi olmasını sağlamış bu şahsiyeti sevmiyorum ben... yani bu herifi sevmemek için o kadar çok nedenim var ki; ulusum, ideolojim, idam cezası ile yargılanıp 104 yıl ceza almış ve ömrünün 7 ayını diyarbakır cezavinde zulümler, işkenceler ile geçirmiş en sevdiğim dayım, katledilen binlerce devrimci ve hepsinden önemlisi insan oluşumdur.

bu şahsiyetin Francisco Franco'dan, Augusto Pinochet'ten, Yorgos Papadopulos'tan hiç bir farkı yoktur benim gözümde... zaten olaylara tarafsız, sadece ìnsan olarak bakabilen herkes için bu öyle olmalıdır. ispanya'da, şili'de, yunanistan'da faşizm - diktatörlük ise türkiye'de hiç bir farkı yoktur. Bunu böyle bilesiniz. Yani sırf ordu şakşakçılığı yapalım diye bu iğrenç zihniyeti, binlerce insanın katilini savunabiliyorsunuz ya sizin için söylenecek çok bir şey var mı bilemiyorum. faşisttir, darbecidir, diktatördür, amerikan uşağıdır.

(bkz: our boys have done it)

hatta; http://tr.wikipedia.org/wiki/12_Eyl%C3%BCl_04.00

okumayı biliyorsundur bence.

Sonra bu şahsiyetin ailesi varmış, sevenleri varmış, hastaymış bir hasta için ne olursa olsun "geçmiş olsun" demek gerekiyormuş. peki erdal eren'in, Necdet Adalı'nın, Serdar Soyergin'in, Ahmet Saner'in, Kadir Tandoğan'ın aileleri, sevenleri, bekleyenleri, sevgilileri yok muydu? evet vardı...

kim mesela bu isimler biliyor musun? hayır bilmiyorsun. çünkü 12 eylül ile birlikte sizin zihnize okumama, araştırmama, her şeyi kabullenme güdüsü empoze edildi. bak mesela ahmet saner ve kadir tandoğan bugün müslüman alemine kan kusturuyor diye lanetlediğin amerika'nın, cia'nın türkiye'de bulunan ve bir çok olayda parmağı bulunan ajanlarını öldürmüşlerdir. hani bizim insanımız asla hata yapmaz, kimseyi öldürmez deyip yaşanılan her olayı yüklediğiniz dış güçler var ya onların ajanlarıydı işte. idamları nasıl gerçekleştildi peki biliyor musun? Vietnam Kasabı olarak bilinen Commer'in Türkiye ziyaretinden sadece üç gün sonra 25 Haziran 1981'de asılıyorlar. anlayacağın sevgili Cuntanız, bu iki gencin hayatını, ölümüne karşı olduğunuz ABD ile ilişkilerine kurban etmişti.

ibrahim Ethem Coşkun, Necati Vardar ve Seyit Konuktan bahsedeyim mi peki? haklarındaki idam kararları, 1 Mayıs 1981'de verildi. işçi olan bu üç genç mahkeme salonunda Yaşasın 1 Mayıs dedikleri için cezalarından herhangi bir indirim yapılmadı ve bu sebepten dolayı asıldılar.

yüce türk mahkemesi(!) bu üç işçi gencin idam kararında şunları söylüyordu;

Sanıklar duruşmanın düzenini bozarak 1 Mayıs işçi bayramını kutlamıştır. Bu durumu dikkate alan mahkememiz, TCKnin 59. maddesinin kullanılmasına gerek bulunmadığına karar vermiştir denildi. Üç genç işçi, 1 Mayısı kutladıkları için asıldılar yani.

peki ibrahim'in, necati'nin, seyit'in ailesi yok muydu? anneleri yok muydu? vardı değil mi...

peki ya erdal eren? bu elleri kanlı, binlerce insanın kanı ile ressamlık yapmaya çalışan bu şahsiyeti savunurken hiç mi erdal isimli çocuk aklınıza gelmiyor? hiç mi utanmıyorsunuz? hiç mi vicdanınız sızlamıyor? henüz 17 yaşında görmediği işkence kalmamış ve sonunda "suçsuz" olmasına rağmen idam edilen erdal var ya o işte...

bak erdal eren'in son sözleri neler olmuş;

sevgili annem, babam ve kardeşlerim; sizlere bugüne kadar pek sağlıklı mektup yazamadım. ayrıca konuşma olanağımız ve görüşmemizde olmadı. zaten dışarıdayken de birbirimizi anlayacak şekilde konuşamadık.(bu konuda sizlere karşı büyük oranda hatalı davrandım. ancak bunu size karşı saygı duymadığım, bu nedenle böyle davrandığım şeklinde yorumlamamanızı dilerim) bu nedenle sizlere anlatacağım, konuşacağım çok şey var. ancak olanak yok. düşüncelerimi bu mektupla anlatmaya çalışacağım. şu anda ne durumda olacağınızı tahmin ediyorum. ama çok açıklıkla söylüyorum ki benim moralim çok iyi ve ölümden de korkum yok. çok büyük bir ihtimalle bu işin ölümle sonuçlanacağını çok iyi biliyorum. buna rağmen korkuya, yılgınlığa, karamsarlığa kapılmıyorum ve devrimci olduğum, mücadeleye katıldığım için onur duyuyorum. böyle düşünmem, böyle davranmam,halka ve devrime olan inancımdan gelmektedir. ölümden korkmadığımı söylemem, yaşamak istemediğim, yaşamaktan bıktığım şeklinde anlaşılmamalı. elbette ki hayatta olmayı ve mücadele etmeyi arzularım. ancak karşıma ölüm çıkmışsa, bundan korkmamam, cesaretle karşılamam gerekir. biliyorsunuz ki bu ceza işlediğim iddia edilen suçtan verilmedi. asıl amaçlanan böyle bir olayla gözdağı vermek ve mücadeleyi engellemek hedefine dayalıdır. bu nedenle sizinde bildiğiniz gibi, kendi hukuk kurallarını çiğneyerek bu cezayı verdiler. cezaevinde yapılan (neler olduğunu ayrıntılı bir biçimde öğrenirsiniz sanırım) insanlık dışı zulüm altında inletildik. o kadar aşağılık, o kadar canice şeyler gördüm ki, bugünlerde yaşamak bir işkence haline geldi. işte bu durumda ölü korkulacak bir şey değil, şiddetle arzulanan bir olay, bir kurtuluş haline geldi. böyle bir durumda insanın intihar ederek yaşamına son vermesi işten bile değildir. ancak ben bu durumda irademi kullanarak, ne pahasına olursa olsun yaşamımı sürdürdüm. hem de ileride bir gün öldürüleceğimi bile bile. sizlere bunları anlatmamın nedeni yaşamaktan bıktığım yada meselenin önemini, ciddiyetini kavramadığım gibi yanlış bir düşünceye kapılmamanız içindir. bütün bu yapılanlar,başımdan geçenler, kinimi binlerce kez daha arttırdı ve mücadele azmimi körükledi. halka ve devrime olan inancımı yok edemedi. mücadeleyi sonuna kadar, en iyi bir şekilde yürütmek ve yükseltmekten başka amacım yoktur. mesele benim açımdan kısaca böyle. ancak sizin açınızdan daha farklı, daha zor olduğunu biliyorum. anne, baba ve evlat arasındaki sevgi çok güçlüdür, kolay kolay kaybolmaz. ve evlat acısının da sizin için ne derece etkili olacağını biliyorum. ama ne kadar zor da olsa bu tür duygusal yönleri bir kenara bırakmanızı istiyorum. şunu bilmenizi ve kabul etmenizi isterim ki, sizin binlerce evladınız var. bunlardan daha niceleri katledilecek, yaşamlarını yitirecek, ama yok olmayacaklar. mücadele devam edecek ve onlar mücadele alanlarında yaşayacaklar. sizlerden istediğim bunu böyle bilmeniz, daha iyi kavramaya çaba göstermenizdir. zavallı ve çaresiz biriymiş gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. bu konuda ne kadar güçlü, ne kadar cesur olursanız, beni o kadar mutlu edersiniz. hepinize özgür ve mutlu yaşam dilerim. devrimci selamlar

oğlunuz erdal...

bak o sadece 17 yaşındaydı bunları yazdığında. o ufacık yaşına rağmen bu kadar kötü şey yaşamış, işkenceler görmüş, o yaşında annesinden uzak kalmış, ve bugün 17 yaşındaki insanlar ergen diye nitelendiriyorken erdal bunları yazabilmiş, bu cümleleri kurabilmiş. çünkü erdal eren insandı... kimsenin katili olmayan gencecik, suçsuz bir insan. peki ya sizler? işte o zaman aklıma bir sürü soru işareti geliyor. sizler iğrenç bir zihniyeti, ölümüne sebep olduğu binlerce insanın kanları ile ete kemiğe bürünmüş bir şahsiyeti savunabilecek kadar insanlığınızdan vazgeçebiliyorsunuz.. tekrar diyorum işte erdal insandı...
iğrenç bir varlık. acı çekerek gebermesini istediğim insan, böyle düşündüğüm için hiç de öyle haysiyetli ve vicdanlı değilsem varsın olmayım. zalimler için yaşasın cehennem.
ölmesinden korktuğum insan. çünkü ben vuracaktım kendisini, tanrı biraz daha önce davrandı.

öyle bir insan ki kendisi; bir kuşağa korkunç acılar çektiren, insanları istediği gibi yargılayan, cuntacı, faşist köpeğin teki. resimler yaparak motive oluyormuş, sanatla uğraşıyormuş aynı zamanda. "bre dürzü, sen sıçıp batırdığın ülkenin resmine baksana?" der insan.
son yaşadığı rahatsızlıkla halkı derin bir üzüntüye sürüklemiş büyük insan..
büyük insan çünkü misafir perveliğini her daim korumuş, gençlerimizi hapishanelerde aylarca yıllarca konuk etmiştir.. misafirperverliğini yurdumun kapılarını ardına kadar amerika'ya açarak da göstermiştir..
büyük insan çünkü 'asmayalım da besleyelim mi?' diyerek o dönem zaten kıt kaynaklara sahip olan ülkemizden birkaç boğaz olsun eksiltmek için bir çok insanımızı asmış, yurdumuzu kıtlıktan kurtarmıştır..
büyük insan çünkü herzaman hepimizin şikayet ettiği bürokrasiyi zaman zaman ortadan kaldırmış, 17 yaşında gençlerimizin asılmasına engel bürokratik engelleri bir gün içinde ortadan kaldırarak yaşını 18 e çıkardığı gençlerimizi de asabilmiştir.
daha sayacak o kadar çok icraatı vardır ki onu unutulmaz kılan.. gözlerim doluyor anlatamıyorum.. gözlerim doluyor nasıl olur bu büyük insan benim, sıradan, halktan bir insanın da yakalanabileceği sıradan bir hastalıktan ölebilir? gözlerim doluyor nasıl olur da bu adam sıcak bir yatakta can verebilir? derin bir üzüntü içindeyiz, bir an önce iyileşmesini, ölümü farklı zamanlara, farklı şekillere ertelemesini dilemekten başka bir şey gelmiyor içimizden..
bu 'büyük' insana yaşadığı hayatı özetler bir ölüm yakışır..
--spoiler--
"radyoda genç bir kadın haberleri okurken, yoğun bakıma kaldırıldı diyor. 20 li yaşlarında olmalı kız. cıvıl cıvıl bir sesi var. hiç düşünmeden, otomatik olarak ekliyor haberin sonuna:

acil şifalar diliyoruz!
niye? ben dilemiyorum. dilemeyen bir ülke dolusu, ölü ve diri insan var. ama kızın sesi dümdüz başka bir habere geçiyor, yine cıvıl cıvıl. bu yüzden de dilemiyorum şifa zaten.
çünkü bu ülkede, geçmişte ve şimdide, ne olup bittiğinden habersiz milyonlarca insan var, milyonlarca daha insan olacak. tıpkı radyodaki kız çocuğu gibi diktatörlere şifa dileyen çocuklar yaptılar bu ülkenin ölülerinden. daha akıllı çocuklarından daha aptal çocuklar yaptılar. işkencecileri kahraman; faşistleri sevimli dedeler sanan çocuklar yarattılar."
--spoiler-- *
şu an yoğun bakımda olan büyük türk ressamı.
acı çekerek ölmesini dilediğimiz faşist.
irtica belasını türkiye nin başına saran kişilerin maşası olan kişidir.
kenan evren gibi adamlar, yaşamlarına rağmen yaşamadan ölen insanlar kategorisinde yer alan adamlardır.
insansın ve ölüyorsun işte gün geliyor ölüyorsun ve arkandan bir dünya dolusu küfür ve nefret.
kenan evren budur işte küfür ve nefret.
oysa bir ressam olabilirdi ne bileyim edebiyatçı olabilirdi ama o küfür ve nefret olmak istedi,bir çoğumuz gibi.
bir çoğumuz küfür ve nefret olarak yaşarız, küfür ve nefret olarak ölürüz.

sende ölerek yaşanyanlardansın inandığın öbür taraf varsa hesabı sorula...
#3148703
yanlış hatırlamıyorsam penguenin bir sayısında kenan evren boş bir tuvalet kan sıçratarak resim yaparken şöyle bir söz sarfetmişti. "gerçek bir sanatçının acı çektirmesi lazım."

hazzetmediğim bir şey eaaa insan.
(bkz: hastaymış vah vah ailecek çok üzüldük)
hala yargılanmaması sinirime dokunan diktatör.
ben seviyom lan bu adamı. çetecilik oynamayı seven çocukların pisliğini temizledi.