bugün

ölüm döşeğinde hayatın bir film şeridi şeklinde gözünün önünden geçerken son nefesin alındığı andır.
1 milyarlık kuponun tek maçtan yattığı andır.
uzun süredir peşinde koştuğunuz kızın evli olduğunu öğrendiğiniz andır.
caminin avlusunda musalla taşının görüldüğü anlardır.
sigara yakmak için elini uzattığında paketin boş onlduğunu anladığın andır.
Her sevilene "aşkım" demek. Hem aşkı hem de hayatı anlamsızlaştırmaktır.
kendinle baş başa kaldıgın an.
yalnız bırakıldıgın an.
mutsuz ve kendi haline terk edildigin an.
an
an
an anan anan anan. liseli. liseli.
bence kesinlikle yakın veya sizin için degerli olan bir insanın aniden olumunun meydana gelip cenazesine gittiğinz anda hissedttiginz hissiyattır bos dunya dedirtir orda bulunan herkese.
iyi bir şey olmasını beklemek. içinde yaşama gücünü bulamamak. işte o an anlamsızlaşır her şey, solar renkler...
2045'te emekli olacağını öğrendiğin an.
kimse tarafından sevilmediğini sandığın an.
sevdiklerini kaybettiğini görüp birşey yapamadığın tüm zamanlarda.
eğerki gözünüz bulanık görmeye başladıysa...
cribs'in herhangi bir bölümünün izlendiği an.
senelerce verdiğin emeklerin hiçbir b.ka yaramadığını gördüğün an.
(bkz: üniversite)
size göre çok uzun ve sizin için çok değerli olan zaman diliminizi ayırdığınız amaç,hedef vs. yok olduğunda ya da sizi hayal kırıklığına uğrattığında içinde bulunduğunuz acziyettir.en çaresiz anınızdır.boşlukta gibi hissedersiniz kendinizi.ne yapacağım şimdi her şey bomboş diyerek bulanık bulanık geçen günlerden sonra kafanızı toparlayabilirseniz belki hayat anlamlaşmak için elinizden tutabilir.
ben de son zamanlar da oluşan bir duygudur.nasıl çıkılması bilinmemekdedir, belki de çıkmasam iyi olur.anlamsız hayatta anlamsız adam.
aşkın bitişi, sevilen kişinin gitmesi vs. hayatı bir derece olsun anlamsızlaştırır fakat ölüm bu anlamsızlaştırmanın en tepesinde duruyor.. özelllikle de genç bir ölüm.. her ne kadar kaçınılmaz bir son/başlangıç olsa da ölüm her zaman insanı üzmüş içerisinde bulunduğu durumu sorgulamasına neden olmuştur.. alışılacak bir şey olmadığı için de hayat bir süre manasız hale gelir..

kolay değil yahu gencecik bir adamdan arta kalan bedeni görmek..
(bkz: belediye sabahın köründe hoparlörden ilan yaparken)
bir hapın etkisini göstermesini beklemekten veya iradenin sınırlarını zorlamak. o an geçmez. beynini meşgul edecek şeyler fayda etmez. sadece o acı veya ağrıya kilitlenirsin. bunlardan önce yaşadıkların anlamını yitirir. bencilliğin doruk noktası. sonrası sahte bir mutlu son...
o an kendini sıkarsın zorlarsın, bir amaç uğruna. sonra düşünürsün... "neden uğraşıyorum? amacıma ulaştığımda ne olacak? hepsi kısır döngü değil mi? bu amacıma ulaştığımda çok mu mutlu olacağım? uğrunda harcadığım emeği ve çektiğim sıkıntıyı telafi edecek kadar mutlu edebilecek mi beni? peki aslında ben bunu içimden istiyor muyum? yoksa sadece kendimi ayak uydurduğum sürünün bir parçası olarak gördüğüm için, böyle hissetmem gerektiğini düşündüğüm için mi istiyorum onu? belki her şeyi bir kenara bıraksam ve kimsenin sözüne bakmadan, gitsem burdan mantığımı ve tereddütlerimi bir kenara bırakıp gitsem acaba her şey daha mı iyi olur? peki nereye? nasıl? ne bende o cesaret var ne de gidebileceğim böyle bir yer var..." denir ve hayat tekrar, yavaş yavaş o eski klişe anlamını üstüne giyer...
aşksızlıktan bunaldığı andır.
hayatının anlamının kendisi olduğunu anlamamak tamamıyla hayatı anlamsızlaştıran anların ilkidir.
siklen(e)meyen adam olmaktır.
boş final kağıdına boş boş bakmak.