bugün

26. istanbul film festivali'nde gösterimde olacak olan 104 dakikalık film.
104 dakikasının yaklaşık bir yarım saati müzikle tamamıyla müzikle dolu, hoş film.
yeni melek'teki gösteriminde salon tıklım tıklım dolmuş, izleyenlerin büyük kısmı hoşnut bir şekilde salonu terketmiştir.

ayrıca;
(bkz: Ed Harris)
(bkz: Diane Kruger)
(bkz: Nicholas Jones)
beethoven i anlamak olarak cevirilmis film. oyuncular: ed harris, diane kruger, ralph riach tir.
beethoven, anna holtz'a, ona karşı olan her türlü aksiliğine rağmen, neden kendisiyle birlikte kalmaya devam ettiğini sorar ve anna holtz'un, "...çünkü bu bana benim doğru müziği takip ettiğimi hissettiriyor" cevabını vermesi üzerine de şu anlamlı sözleri söyler:

"müzik... havadaki titreşimler, tanrı'nın nefesidir insanın ruhuna hitap eden. müzik, tanrı'nın dilidir. biz müzisyenler tanrı'ya en yakın olan insanlarız. o'nun sesini duyarız, dudaklarını okuruz. o'nun ismini söyleyen tanrı'nın çocuğunu dünyaya getiririz. işte biz müzisyenler böyle insanlarızdır. ve böyle değilsek hiçbir şey değilizdir..."

oldukça etkileyici bir film. özellikle 9.senfoninin bir bölümünün performansının sergilendiği sahne çok etkileyici. mutlaka ama mutlaka izlenmeli...
söylenildiği gibi, 9. senfoninin bir bölümünün icra edildiği sahneleriyle insanı büyüleyen film.
beethoven'in, "tanrı kimilerinin kulağına fısıldar benimkine bağırdı ve sağır oldum" sözleriyle beni benden alan filmdir.
sessizliği dinlemek, o sessizlikte tanrının nefesini duymak, müziğini yapmak ve o müzikle ruhları birleştirmek.. vesaire, vesaire, vesaire..
herkes gibi benimde en çok 9. senfoni sahnesinden etkilendiğim güzel film. özellikle senfoninin sonunda beethoven ın alkış seslerini duyamaması hüzünlendiriyor insanı.
klasik müzik deyince birçok insan gibi aklıma gelen ilk isimdir beethoven. film esasen katibi anna holtz ve beethoven arasında müzikle oluşan bağı konu almış. beethoven tasviri de; oldukça huysuz, kibirli ve ufaktan kafayı sıyırmış bir bestekar şeklinde olmuş. bu özelliklerinin yanında da müziğin hayatını nasıl kapladığını, onu nasıl hissettiği de güzelce anlatılmaya çalışılmış.

anlatım dili farklı olsa da amadeus dan birçok sahne esinlenmiş gibi duruyor:

--spoiler--
bestekar ve ona benzemek isteyen diğer bestekar, usta bestekarın ona benzemeye çalışan hariç diğerleri tarafından pek anlaşılmaması, uzun bir senfoni dinletisi (kulaklarımız bayram etti) ve ölüm döşeğindeki asıl bestekarın diğerine eserini yazdırması sahneleri.
--spoiler--

bu film amadeus dan daha kasvetli ve biraz daha yavan kalıyor duyguları hissettirmekte bence. ama on dakikalık müthiş 9. senfoni dinletisi her şeye değer diye düşünüyorum.

diane kruger ı pek beğenmedim rolünde, rolde hiç sırıtmasa da kendinden de bir şeyler katamamış. ed harris iyiydi.
Kıçımız eğlenmeye beynimizden daha yatkındır

Ayakkabıların kirlenmeden başın asla bulutlara değmez.

Sanatçı kendisine güvenmeyi öğrenen kişidir

gibi notlar alınabilecek pek hoş bir film..
türkçeye "beethoven'ı anlamak" olarak çevrilmiştir. filmin konusu ise söyledir:

büyük besteci beethoven, hayatının son yıllarında yeni besteler üretmek konusunda sıkıntı çekmektedir. başarı elde eden son çalışmasının üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen hala üzerinde çalıştığı besteyi bitirememekte ve zaten sıkıntılı olan durumuna bu, daha da çok sıkıntı eklemektedir. sağırlığının gittikçe artması ve buna bağlı olarak da kendini çok daha fazla yanlız hissetmesi, içinde olduğu bunalımı daha da arttırmaktadır.

bu sıkıntılı durumda, son bestesini söz verdiği tarihte bitirebilmesi için çalışmalarını kopya edecek bir kişiye ihtiyaç duyar. o kişi ise genç ve güzel anna holtz olacaktır.
beethoven' ın narsistliğini " herkese bahşettiği zevki -benim eserlerimi dinleme zevkini- bana vermiyor " diye tanrıya kızarken anlıyoruz.
yeni izledim ama çoğu insan gibi adını duyuyordum bu filmin.beethovenı anlamak tanımak bir yana dursun her insana cesaret verebilecek düzeyde hoş bir film.alkolik babası tarafından dövülerek sağır edilen bir insan..ve buna rağmen bir orkestrayı yönetebilen!"deli olmak pahasına istemek "herşeyin başı..merak edenlere öneririm ayrıca dönemin kıyafetlerine yakışır tarzı da çok ilgi çekici bir detay.
beethovenın, acımasızca elestırdıgı muhendısın "sana bu hakkı kım verıyor?" sorusu uzerıne verdıgı cevapla dokturdugu fılm.

"sana soyleyeyım bana bu hakkı kımın verdıgını. sen kara parcalarını bırlestırmek ıcın kopru yapıyorsun, bense ruhları bırlestırmek ıcın. bu hakkı bana Tanrı verıyor. Tanrı bazılarının kulagına fısıldar. benimkine bagırıyor. işte bu yuzden sagır oldum. sende kor oldugun gun bayım aynı hakka sahıp olacaksın. yargılanmadan, yargılamaya."
"o değilde devam filmi yok mu bunun" dedirtecek güzellikte bir film.
özellikle filmin başlarında beethoven'ın, anna ile geçen diyaloğu ile hatrımda yer edinmiş filmdir.

beethoven'a ait eserle ilgili olarak;

beethoven: yaptığımı onaylıyor musun?
anna: bence harika olmuş. hepsi olağanüstü.
b: beğendin mi?
a: hem de çok...
b: yani yüce tanrıya diyorsun ki "dünyayı yaratırken bence harika bir iş çıkardın. özellikle güney amerika'ya bayıldım. şekli çok güzel..."

not: replik biraz daha farklı olabilir, aklımda böyle kalmış...

bir de şu kısım vardı tabi aynı şekilde (bkz: #3688147)
hem ele aldığı konu, hem de oyunculuk performansıyla (ed harris ve diane krugerepey) pek kıymetli olan biyografik film.

beethoven aşka gelince zalımlığını, kabalığını ve dahası egosunu kaybediyor. aşk insana neler yaptırıyormuş bir kez daha gördük!

anna holdz'un koroyu yönettiği sahnede müziğin ritmine kendini kaptıran herkes inanıyorum ki kendini onun yerinde bulabilir. en azından bana öyle oldu itiraf ediyorum. bir yandan koruyu yönetiyor bir yandan da beethoven'ın yanlış yapmamasını diliyordum seyrederken. *
bethoveen'ın yaşlı komşusunun yerinde olmak isterdim ama alt komşusunun yerinde olmayı asla. nasıl bir yıkanma anlayışıydı o dönemde öyle. bildiğin pislik!

neyse demem o ki seyredin bu filmi, daha fazla mahrum kalmayın. dvdsi de var artık nasılsa.
imdb'deki 6.8lik da puanına aldırmayın. ama ben aldırdım evet. hıhh ne anlar onlar sanattan! *
harika bir film. insanı gerçekten o devre götürüyor ve gelmiş geçmiş en büyük bestecilerden biri olan beethoven'ın ruhuna biraz olsun yakınlaşma fırsatı veriyor.
yönetmeni meşe odunu ile dövülesi film

beethoven gibi bir dahinin müziklerini, ed haris gibi bir oyuncuyu ve diane kruger gibi bir tanrıçayı bir araya getirip de film diye bunu sıçan adam sopayı hakediyor çünkü.

not : dün yazacaktım bunu vazgeçtim. kısfmet başlık canlandı.
beethoven'ın aslında çok şey söylemek istediğini ama söylemediğini aslında bunuda müzikle yaptığını ve kendisini bir az olsun tanıma fırsatı, anlama fırsatı veriyor.
2006 yapımı olan ve daha öncesinden de izlemiş olduğum ve aslında fenada bulmadığım filmdir.
--spoiler--
hemen önünde bir hareketini bekleyen bir orkestra, orkestranın arkasında kalabalık bir koro...
hemen arkasında ise o gece nelere şahitlik edeceğini bilmeyen elit kalabalık...

beethoven, gözleri kapalı derin bir nefes alır ve mırıldanarak bütün geceyi aslında en başından özetler...

"Now music changes forever..."

--spoiler--

http://www.youtube.com/watch?v=J3F0SD_zIkw
beethovenın hayatının bir kısmının işlendiği harika film. özellikle konser sahnesi insanın tüylerini diken diken eder.
harikulade bir filmdir. tanrının sesleri insana bahşettiğini düşünen ve sağır olduğu halde beste yapıp onu prömiyerde çalınması için yönetebilen bir müzisyen karakteri sunmuştur.
2006 yapımı 104 dakikalık biyografi/dram/müzik filmi, 6.8 imdb puanına sahip görsel

beethoven'in 9'cu senfoniyi besteleme evresini konu edinen filmde, ed harris sadece konuşurken ve huysuzluk yaparken iyi bir performans sergiliyor. Onun dışında malesef yetersiz kalıyor, kafamdaki en uygun beethoven profiline uyan oyuncu hala gary oldman*

Filmin o 10 dakikalık(9'cu senfoni) dinleti ve bir kaç harika repliği dışında akıcılığı yok, beethoven hayranı olmayanlar için izlemesi pek kolay değil. Bu film beni duygulandıramıyor, oysa ben ay ışığı sonatını ya da her hangi bir beethoven eserini duyunca gözleri dolan bir insanım. Sanırım yeterince etkili oyunculuk ve başarılı bir atmosfer olmadığı içindir, filmi severek izlememin üç nedeni vardı. 9'cu senfoni, arka fonda çalan harika besteler ve iki replik.