bugün

velev ki öyle olsun!

olurmu lan öyle şey, siyasal islam bu kadar içimize işleyebilir mi?

kipanın siyasette etkin rol oynaması kadar saçma bir şey. din ayrı devlet işleri ayrı! / yalannnnnnnn!!!

türban bildiğin siyasal simge, türkiye siyasetinde büyük yüzdeye sahip bir imgedir. türk gençliği sağ siyaset tarafından türban konusunda korunur, sol siyaset tarafından dışlanır. kimin, neyi nasıl savunduğu hususu yirmi yıldır bilinmez ama devlet içinde başı kapatmak her zaman, her şartta tartışma konusudur.
ülkemizin nedense en çok büyütülen sosyal meselelerinden biridir.

öncelikle türban siyasi bir kavramı mıdır? değil midir? sorusuna gelelim. bu soru gereksizdir. çünkü bir insan ben bu başörtüsünü inancım öyle emrettiği için takıyorum dediği andan itibaren bu durum kişisel tercih kapsamına girmektedir. kimileri bunun kişisel bir özgürlük olmadığından dem vururken mesela bikinili kadınları rahatsız eden insanlara tepki gösteriyorlar. çok yüzeysel de olsa arada bir fark göremiyorum ben. çünkü ikisi de bir tercihtir. nedeni niçini hiç önemli olmamalıdır.

başörtüsü takan ama hristiyan vs. olanlar vardır. ama olmaları ya da olmamaları neyi değiştirir ben onu anlamıyorum. takke, kara çarşaf, şalvar, boxer don bunların hepsi elbisedir. bu kadar. o zaman islami öncelikleri için bu elbisenin giyilmesi veya rahat hissediyorum diye böyle bir kıyafete bürünmek başkalarını zerre kadar ilgilendirmemelidir.

devlet veya herhangi bir güç insanların inançlarını baskı altına alamaz. bu zorunlu sünni islam dersleri almaya zorlanan alevi vatandaşlar için de geçerlidir, başörtüsü, çarşaf vs. giyiyor diye devlet dairesine sokulmayan insanlar için de geçerlidir.

önceden belirttiğim gibi insanların içinde bulundukları ortama göre bir inanç ve yaşayış tarzı oluşturdukları aşikardır. bu noktada bir insanı doğduğu ortamdan dolayı eleştirmek ve hatta bu doğduğu kültürel çerçeve içinde yaşamasını hakir görmek faşizan bir tavırdır.

ben sevmiyorum kardeşim, ne o öyle arabın yalellisi gibi diyebiliriz. ama bunu bir politika olarak insanlara dayatmamalıdır rejim. aksi taktirde baskı altında olan insanlar, mevcut rejimle bir alıp veremedikleri de varsa iyice çözümsüzlüğe itilirler ve hatta bu insanlar kalkıp "tamam da ben senin kıyafetine, yaşayış tarzına müdahele ediyor muyum?" diye sorarlarsa onlara "eee kamusal alan, laiklik desem?" gibi gevelemelerle yanıt verilemez. bu hakkaniyetli bir davranış olmaz.

yıllardır tartışılagelen bir mesele olmasına rağmen neden demokrasi ve kişisel hak perspektifinden değerlendirilmediğini halen algılayabilmiş değilim. yapılan baskıların nedenlerini gerekçelerini de haklı bulmuyorum. rejim kıyafetle tehlikeye giremez, girmemelidir. rejimin kendini koruması elbette çok doğal bir reflekstir. ama cumhuriyet dün kurulmuş gibi davranmak paranoyaklık seviyesine gelmiştir. bu ülke siyasi rejiminin adını koyalı yıllar oluyor. bizler bu sistemin içinde doğmuş 4., 5. nesilleriz. halen bir rejim probleminin olduğunu iddia etmek mümkündür elbette. ama somut kantılar ortada yoktur.

akp iktidarı bile kendini merkeze çekmeye çalışarak, içinde doğduğu milli görüş ekseninden sıyrılmaya kitlelerle buluşmaya çalışmıyor mu? bu sosyolojik bir süreçtir. aynı başörtülü kızların üniversite sıralarına gelip müspet bilim eğitimi görmek istemeleri gibi. biz bu insanların rejimle buluşmalarını neden engelleyelim? bu insanların cumhuriyeti yıkmaya yetecek güçleri var mı sanıyoruz? ya da rejimi yıkmak gibi bir emelleri olduğundan ne kadar emin olabiliriz?

bu soruların cevaplarını en sağlıklı biçimde yanıtlamak için seçim sonuçlarına bakmak yeterlidir. milli görüşün laik demokratik hukuk devletinin felsefesine aykırı bir akım olduğunu kabul edebiliriz. bunun emarelerini hep gördük ve göreceğiz. ama bu akımın aldığı kemik oylara bakarsak % 3-5 civarında olduğunu görebiliriz.

iktidar ortağı oldukları dönemde dahi tepki oylarıyla %20'lere gelebildiler ve hatırlayanlar olacaktır, sistemle dalaşmaya başladıkları an sivil muhalefet bunlara hadlerini bildirdi. bu işler öyle kolay değil arkadaşlar. nitekim alaşağı edildiler ve o dönemden beri rejim tartışmaları eski yoğunluğunu kaybetmiştir.

recep tayyip erdoğan ve takipçilerinin mevcut sistemi yıkmaya çalıştıkları zorlama bir yorumdur. onlar da bilmektedirler ki bunu yapamazlar. zaten bu nedenle refah, fazilet ekseninden koparak yeni bir parti kurdular. kadrolaşma vs. sanki diğer iktidarların hiç başvurmadıkları bir şark kurnazlığıymış gibi sürekli kaşınıyor. elbette bu eleştirilecek bir tutum. ama gelin görün ki bu gibi bir bozukluğu akp başlatmadı. bu iltimas geçme, kayırma konuları bizim toplumsal bir arızamız. başka partiler hiç yapmamış gibi sadece bunun üzerinden akp' yi rejim karşıtı göremeyiz.

neticede ne denirse densin bu mesele gerektiğinden fazla önemsenmiştir. bu meselenin sürekli kaşınması kesinlikle rejim karşıtlarının ekmeğine yağ sürmüştür. çünkü bunu kullanıp cumhuriyete ve laik sisteme sürekli saldırılmış mazlum edebiyatı yapılmıştır. bu konuyu böyle değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.
velev ki diye başlayan bir cümle kurmayacağım. Zira kemalist jargonun ağzına sakız yaptığı türban diye bir şeyin varlığını kabul etmiyorum. Başörtüsüdür, o kadar.
bir üniversitenin panolarını en komünist ve en faşist afişler süsleyebiliyorsa,
baş örtüsüne de kimsenin karışmaması gerekir. baş örtüsü siyasi bir simge değildir.
ama ne yazık ki hala belli inanışları, siyasi simge olarak görenler de var.
siyasal simge olsun diye takılan baş örtüsünden;
başörtüsünü siyasal simge olarak takmayıp siyasetle ilgisi olmayan, insanın dini tercihlerine saygısızlık yaparak siyasi bir simge haline getiren siyasetçiden - siyasetçi destekçisinden;
türkiye' de siyasetin sadece başa örtülen bir aksesuarın yandaşları ve karşıtları olarak ikiye ayrılmasından,
bu durumu fark edemeyip hala iki tarafıda sadece bu "simge" üzerinden savunan - suçlayandan bir bok olmaz arkadaş.
(bkz: velevki)
türban özgürlüğüne karşı olanların sebep gösterdikleridir. siyasal olduğu için giyemez. ulan sende göster kurtlu üç hilalli tişört giy ona bakarsan atatürk posteri de siyasal simge. böyle aptalca muhabbetlere gerek bile yok. isteyen giysin yeter ki bana karışmasın çocuğunu zorlamasın inanca.