bugün

bataklıkta son nefeslerini kahkaha atarak tüketen tek insan olma riskin var.
aldatıldın diye her kızı onun gibi kaşar düşünme artık. evet iki kere aldatıldın, birincisi lisedeydi ikincisi ise 5 senelik ilişkindi. sorun sende belki, kolay kazanıyorsun kızları ama kolay kaybediyorsun. biraz kendine çeki düzen ver, yeni bir ilişkiye hemen başlama, biraz ilişkilerle ilgili kitap filan oku.
evet kaybetmemek için herşeyi yaptın, çiçek sepeti.com dan 100 tl değerinde olan güllerden kimbilir kaç kere gönderdin mutlu olsun diye, seni bırakmasın diye. demekki çok fazla değer vermekte işe yaramıyormuş, çok fazla değer verme kimseye dicem sana ama sen yine aynısın sevince gözün görmüyor, seni daha çok sevmesi için elinden geleni yapacaksın. öyle de yap boşver, elbet birisi bunların kıymetini bilecektir, bilecek birini bulacaksın elbet. sen bu tip kızlar yüzünden umudunu yitirme, genelleme yapma, kendi karakterinden ödün verme, onlar gibi orospu, bazı erkekler gibi piç olma. sen böyle değilsin, öyle olmaya çalışıyorsun hayat böyle diye ama olma hayat onların yaşadığı gibi bir hayat değil, sadece yanlış yola saptın kısa bir süreliğine, artık ana yola dön, elbet o şuanda ana yolda biyerlerde, tali yollara saparak bu kaşarların yolundan gitme. sevileceksin bir gün, senin değerini elbet birisi bir gün anlayacak.
çok çabuk unutuyorsun atılan kazıkları, yapılan hataları, bir affet sözü unutturuyor her şeyi sana.
sonra hiçbir şey yokmuş gibi devam ediyorsun hayata ve o hataları tekrarlamaları, seni üzmeleri için insanların ekmeklerine yağ sürüyorsun böylece.
devam et devam, aferin sana. ayakta alkışlıyorum bu salaklığını...
artık her şeye ağlamak istemiyorum. dirençli, kararlı, iyi niyetsiz, anlayışsız olmak istiyorum. başkalarını mutlu etme çabalarımdan bıktım. birazda kendim için yaşamak istiyorum. kötü olmak, kötü düşünmek istiyorum....
yazıyorum; yazmazsam kanlı bıçaklı olacağız biliyorum. yazıyorum; çünkü senin benden başka kimsen yok.
yazıyorum; yazmazsam kızacaksın, sıkılıp daralacaksın. bakınacak bakınacak kimseyi bulamayacaksın...ölmek isteyeceksin şikayet edeceksin ağlayacaksın... karakız hala aklın başına gelmediyse bu benim suçum mudur? söyle.
ben seni seyretmekten bıktım, yaralarından sızan kandan sessizliğinden hayattan soğumuşluğundan yaşlanmışlığından unutulmuşluğundan bıktım ben kıymetsizliğinden hakir görülmelerinden yalnızlığından bıktım sen umut etmekten bıkmadın. ben hayretler içinde beşikten şimdiye getirdiğin dert yükünü sevgisiz geçen yılların işkencesini kimsesizliğini artık emin ol hiçbir zaman gülmeyecek olan yüzünü görmekten bıktım be karakız... bıktım, sen içten içe inanmaktan beklemekten bıkmadın.
ne oldu peki? böyle hayat olmaz olsun dediğimde beni karamsarlıkla suçlayan çok güçlü kadın ne oldu söyle. niye ağlıyorsun yine, nerde tılsımların masalların ve beyazların?
sana çok kızgınım, ama bir hayat bu kadar mı boktan olur bunu da aklım almıyor doğrusu. bu karayazı için kimseyi suçlama ama. kendini bile suçlama. ya da kendini suçla, dibine vur karamsarlığın. bazen nasıl yaşadığına ben bile şaşırıyorum çünkü... ne umarak bu saatten sonra?
artık anla be karakız artık anla. avut kendini ahirette belki de bütün bunların karşılığı, mutlaka güzel bir şeye inanacağın varsa buna inan... mutlaka bir sevmek istiyorsan o'nu sev işte. o'nun seni sevdiğiyle tutun hayata. sus yine, kendine çekil, beklemezsen gelmeyenler incitmez çünkü... artık anla.
yine de aptallığına gülmekten kendimi alamıyorum. nasıl inandın be safım benim, nasıl inandın karakızım nasıl inandın iki gözüm? sana güzel günler mutluluklar doğacağına nasıl inandın??? işte böyle yırtılırsın iki damla nefeslenmek için, böyle evet ve şunu kafana sok ki hiç kimsenin sikinde değilsin. dost acı söyler, senin benden başka kimsen yok. annem annem diye kendini paraladığın kadıncağız da yok, her şeyden ve herkesten bir cüzzamlı gibi uzaksın. uzak durmalısın.
ve bu hayatta sana bu kötülükleri yapanlara da kızma artık, evet bugüne kadar sesini yükselterek hiçbir suçlamada bulunmadın bütün isyanın ağlamak ve yazmak oldu ve susmak. ama bunu da yapma. sus yaşa gitsin işte zaten ne kadar devam eder belli bile değil bu yaşamak işi. bırak aksın gitsin sevgi senin neyine be neyine... beni duy artık anla. benden başka kimsen yok bana dön...
ağlama ama. nasıl bitmez bu gözyaşları nasıl kurumaz gözpınarların bilmiyorum ama ağlama. evet sen hep bütün gücünle temiz kaldın hep sadece o bitmeyen aptalllığınla saflığınla gerçek bir sevgi bekledin sevmeye öyle hazır öyle hazırdın ki... sevilmeye açtın ama açlıklara alışkındı ruhun öyle ya, sevgi dilencisi... arsız sokak köpeği... evet sevgi dilencisi gibi görünüyorsun bu an gözüme. yıkıl...
geberip gitsen bari artık o olsa, kurtulsan...
ne çok üç noktalı cümle kurdurdun bana. yapma gözüm yapma. ben senin yıkılmalarını syeretmekten yoruldum sen ümit etmekten yorulmadın. ben senin iteklenmelerini seyretmekten yoruldum sen yeniden denemekten yorulmadın. ben senin yaşayamadıklarından ve sana yaşatılanlardan yoruldum sen yorulmadın. artık yorul artık durul artık öl. öl aq.

seni sevmiyorum karakız. biliyorsun. benden başka kimsen yok ama yine de seni sevmiyorum. seni ben sevmiyorum ki başkası sevsin. sevda senin neyine umut senin neyine yarın senin neyine,,, senin için yarın ölüme bir adım daha yaklaşmaktır hepsi bu. unutma bunu...
ve onu hevesle arzuyla bekle ki bütün bunların çıkış kapısı ancak ölmektir senin için. sabrı öğren hiç değilse, sükutu, metaneti, teslimiyeti ve beklemeyi öğren.
hiç değilse güzel öl güzel yaşayamadığın bir hayatın son perdesinde.
bütün geceler bütün senin kadar yalnız ve tükenmiş ruhlar seninle olsun karakız... iyi geceler. hep geceye sürülen yazgına ve bana bile tek söz etme bu saatten sonra. iyi geceler...
seni ben sevmeyeceğim de kim sevecek!?.
sen ne salak bir adamsın yahu, iyilik yaptığın, değer verdiğin herkes seni sırtından mı bıçaklamak zorunda? uğruna emek sarfettiğin arkadaşların, sevdiklerin hep seni aptal yerine mi koymak zorunda? seneler evvel kaybettiğin nişanlının değerini her an tekrar mı anlamak zorundasın? yaşadığın sıkıntılarda hep mi sana köstek olunmak zorunda?

evet gerizekalı evet... sen böyle olduktan sonra, yedi kat yabancını bile düşünüp fedakarlıklar yaptıktan sonra, için dışın bir olduktan sonra maalesef evet!!! galiba artık çekip gitmen gerekiyor... sessiz, sakin ve yanlızlığa alışarak... bu şerefsiz dünyadan nefret ediyorum...

o kadar çok polyannacılık oynamışım ki, ondan bile nefret ediyorum... hayatı ve insanları bu kadar çok seven bir insanı bu hale sokanlar için;

sizi allah' a, inanmayanları da taptıkları putlara, maymunlara, havaya suya ne boksa onlara havale ediyorum...!!!
kendine gel kendine , dön de bir bak haline .
odamdayım. saat 6 yirmi beş. yatağım pencereye karşı. içeri mart güneşi giriyor. perde, esen ılık yelden arada havalanıp iniyor. bir yandan araba sesleri. anasından güzel doğmuş bir gün. yatağından zor kalkmış bir ben. kahvaltıdayım. kahvaltıdayım dediysem. bir iki kase kahvaltılık, bir bardak çay. reçel kasesi öylece duruyor. dibi kireç tutmuş ısıtıcıda ısıttığım suyla yaptığım çay da masada. zaten bu şehrin suları çok kireçli. bazen, böbreklerim tıkanacak diye düşünüyorum. saçma salak doğranmış salatalıklar tabakta. yeşil zeytinler de duruyor. ben duruyorum. bıraksalar yıllarca o masada duracak gibiyiz zaten. zeytinler ve ben. çay dumanı tüterek duruyor. siyah zeytin kendi halinde. gözüm perdede duruyoruz. sadece duruyoruz. düşünceler bile yavaş. bıraksam onlar da duracak. duvardaki saat çoktan durmuş. en iyisi. tamirhane dolmuşu bir durak ötede. durmuş, yolcu alıyor. sonra da harem-gebze... öff onlar sürekli duruyor zaten. neyse. kahvaltı. yumurtanın da bir tür ölü bebek olduğunu düşündükçe yiyemiyorum. plasentalı eski bir canlı. su bardağı duruyor. çatal duruyor. erzurum şekerleri sakin. çay bardağının içinde duruyorlar. ne kadar karıştırsam da. erzurum'un köşeli dikdörtgen prizması şeklindeki şekerleri. zor eriyenlerden. ben de duruyorum. düşüncelerim duruyor. her şeyi, sağır eden bir yavaşlık kaplıyor. benden ötede, dünya zevkten çıldırmış, daha hızlı dönüyor. evet bu duygu işyerinde de karşıma çıkıyordu. ben duruyorum. herkes konuşuyor, gülüyor. hararetli hararetli birşeyler anlatıyor birbirine. kulak kabarttığımda hiç te gülünesi gelmiyor zaten. onlar nasıl gülüyor ama. bana baktıklarında duruyorum. yalandan alaycı gülüp bozuntuya vermiyorum. duruyorum sonra. bir keşmekeş, bir düzensizlik. bazen o karşımdaki tahta duvarlar üstüme üstüme geliyor ya. işte o zaman. kulaklıkların sarmal kabloları çelik zincirler gibi duruyor. hani haliç'e çekilenlerden. kulaklıklar boynuma asılı duruyor. tasmalar gibi. çekip kopartasım geliyor. off kafam bomboş. ben niye duruyorum. kalkayım en iyisi... ama kalkasım yok. kim gidecek işe. saat daha 6 buçuk. servis kaçta alıcaktı ki beni. 7 çeyrekte. kırkbeş dakika var. neyse biraz daha durayım. neden bahsediyodum. ha evet. bu aralar garibim. bazen çok detaycıyım. bazen umursamıyorum dünyayı. deprem olsa çıkasım yok. öylece duruyorum. keşke olsa. ölürdüm ne güzel. kimseye yük olmadan. intiharın utancını ne aileme ne kendime yaşatmadan. olmuyor. hani deprem kuşağıydı burası. neyse. bu şansla deprem olsa da ölmem zaten. bazen de dikkatimi toplayamıyorum. işyerinde adam telefonda konuşuyor. ben duruyorum. öyle bi an geliyor ki zaten. niye duruyorum ben burda. bu adamlar kim. en iyisi kalkıp bi mola yapayım diyorum. lan daha geleli 40 dakika olmadı mı. oldu. alt tarafı 3 tane 10 dakikalık molam 1 tane yarım saatlik yemek molam var salak. 8 buçuk saat nasıl dayanıcaksın buna. ilaçlar. içersem düzelir miyim? nereye düzelirim. dizlerimi titretiyorlar sadece. yok ama. mal gibi ediyorlar beni. evet. getirdim mi ilaçları? dur bi bakayım. zaten duruyorum. burdalar. ya ben niye ağlıyorum şimdi? eminim çok komik gözüküyorum şunlara. ya bırak şunları arkadaş. hepsi yalandan gülümsediğin yabancılar. içlerinden sorsan 1000 kişinin hepsi 10 numara arkadaşım ama. 10 tanesi gerçek dostum. saat kaç oldu ya. 45 dakika olmuş daha. ya ben kaç saattir nerde duruyorum arkadaş. bu zaman niye geçmiyor. başım mı ağrıyor benim ya. evet. dün gece uyutmadı zaten. sağ tarafımda şakak kısmı. saat 4 buçuğa kadar yatakta dönüp durdum. millet horul horul uyurken. içtiğim ilacın haddi hesabı yok. acaba hastalık hastası mı oldum. yok ya. ciddi fena ağrıyor. ne yapsam. en iyisi televizyona bakayım. oturma odasına mı gitsem. yok mutfak iyi. saat. saat durmuş. televizyonun saatine bakayım. zaman geçmiyor ki. yok abi iyi değilim. maaş zamanının hiç gelmemesi ama faturaların son ödeme tarihinin hemen gelmesi gibi. defolup gitsem. nereye gideceğim ki. dışarı çıkıp servisin gelmesini ayazda kalmış itler gibi bekleyeceğim. ağlayasım var ya. midem gıdıklanıyor. acı bi gıdıklanma. yalancı gülümsemelerimde bile yüreğime milyon tane toplu iğne batırıyorlarmış gibi his. televizyon da boş. yatsam. yok. gitsem.. yok. dursam. duruyorum zaten. ilacımı içtim mi? saat kaçtı. demin neye baktım ben. 5 kırkbeş. kahvaltı hazırlasam. evet. iyi bi kahvaltı düzeltir beni herhalde. çay suyu. yok önce yumurtayı haşlayayım. salatalıkları doğrayayım. zeytinler. reçel kasesi. toz şeker mi, erzurum şekeri mi? erzurum şekeri. çay suyunu koyayım. odamda mis gibi bir kahvaltı. odamdayım. saat 6 yirmi beş. yatağım pencereye karşı. içeri mart güneşi giriyor. perde, esen ılık yelden arada havalanıp iniyor. bir yandan araba sesleri. anasından güzel doğmuş bir gün. yatağından zor kalkmış bir ben. kahvaltıdayım. kahvaltıdayım dediysem. bir iki kase kahvaltılık, bir bardak çay. reçel kasesi öylece duruyor. dibi kireç tutmuş ısıtıcıda ısıttığım suyla yaptığım çay da masada. zaten bu şehrin suları çok kireçli. bazen, böbreklerim tıkanacak diye düşünüyorum. saçma salak doğranmış salatalıklar tabakta. yeşil zeytinler de duruyor. ben duruyorum. bıraksalar yıllarca o masada duracak gibiyiz zaten. zeytinler ve ben. çay dumanı tüterek duruyor. siyah zeytin kendi halinde. gözüm perdede duruyoruz. sadece duruyoruz. düşünceler bile yavaş. bıraksam onlar da duracak.

blogumdan
nasil bi kaybetmektir bu kendini, bulamiyorsun hala. ne bir hayal kaldi ortada, ne bir amac, ne de bir umut hayata dair. vücudun sadece günlük yasamin gereklerini yerine getiren bir organizma. ruhun ise hala kayip..

sen, ailenin inatci, güclü kizi, kafasina koydugunu yapan, burnunun dikine giden insan. sen yillarca ailenin uzaginda yasamayi secmis, kendi ayaklarinin üzerinde durmus, her zorluga katlanmis insan. ne oldu sana? nasil bir rüzgar vurdu da böyle kaybettin dengeni, savruldun km.ler öteye ve döndün bi kis ortasinda baba ocagina, ailenin sefkatli kollarina.

ne kalmak istiyorsun bu sehirde, ne de gitmeye gücün var. ne istedigini de bilmiyorsun ya hos.. bir yili gecti, daha ne kadar devam edebileceksin böyle? bir adim, sadece kücücük bir adim at! ama olmuyor de mi? uyusmussun, kalkmak istesen de kalkamiyorsun, bedenini hareket ettirmek istiyorsun da olmuyor bir türlü. kosmak istiyorsun da ayaklarin bagli birbirine sanki. ailen senden de saskin, seni hic böyle görmemisler ki daha önce, bekliyorlar bir sabirla düzelecek diye.. arkadaslarin, dostlarin, ailenden sonra iyi ki var dedigin insanlar, seni hayatta tutanlar, sarsiyorlar seni iki kolundan tutup, yeter artik kendine gel diye, el uzatiyorlar oldugun yerden cekip cikarmak icin. ama ise yaramiyor..

ruhun darmadagin, ruhun kücücük bir cocuk hala. disardan bakan biri görmüyor icinde ne firtinalar koptugunu. disarda gülüyosun, egleniyosun, hatta kahkahalar atiyosun zaman zaman. güzel bir gülüsün var sevilen, kendine maske ettigin, ardina sigindigin. kimse görmesin ardindakileri istiyorsun cogu zaman.

sen büyümüs, ama ruhu cocuk kalmis, disarsan belli olmasa da icinden türlü darbeler almis insan, ne zaman iyilesecek bu ruh, ne zaman direnmeye baslayacaksin tekrar ve herseye sil bastan baslayacak gücü nasil bulacaksin kendinde yeniden?

bilsem sana sormazdim zaten..
kendimi seviyorum.
çekilir dert değil yaşamak. gidip biraz uyusam iyi olur.
salaksın. açık ve net salaksın. sen kıza o kadar teklif edip reddedildikten sonra arkadaşınmış gibi davranmaya devam et. bir aya kalmaz koluna birini takar seninle tanıştırır. o zaman yine benim kafamı düdükleme oğlum. şimdiden belirle tavrını. ne demiş michael jackson zamanında the girl is mine. hah işte adam ol. hadi yürü bakayım.
bir daha bir or*spuya selam bile verirsen s*ksinler seni.
Çok değil sadece 2 gün önce bir hayalinin daha üstünü örttün. Yaş 26, kendin için yaptığın hiçbir fayda yok. Ailen gözünün içine bakıyor ama bir şey diyemiyor, demek istemiyor. Çünkü biliyorlar ki elinden geleni yaptın. Sadece şanssızsın! Artık bir şeyler için karar alma vakti geldi. sen astsubaylık sınavını kazan, her aşamayı geç yedek sıralamada kal ve sıran gelmesin. Her sene tüm yedeklere gelen sıra sana gelince önünde 40-50 kişi kala bitsin. Ne bu şimdi şans mı şanssızlık mı? Sözüm sana necronom, artık doğru düşünüp mantıklı karar alma zamanın geldi. Yaş geçiyor, daha ne bir iş var ne de askerlik. Hayatı hep bir kaç sene geriden takip ediyorsun. Bunca zamandır kaybettiğin yılları kazanmak için doğru kararlar vermek zorundasın. Ya bu uğurda iyice batacaksın ya da rahata ereceksin. Ha kendin için değil, ailen için. Çok cefanı çektiler, senin için çok şey yaptılar. Onları mutlu edebilmek senin yegane görevin.... Bu arada sağlığını da ihmal etme, bir kaç aydır boğazların ağrıyor bir doktora gitsen iyi olur. Biliyorum tedirginsin ama geç olmadan bir uzmana görün. Kendini üzme, sen de biliyorsun ki o şans elbet bir gün döner ve unutma ki iyiler mutlaka kazanır.

sağlıcakla...
Artık kimseye güvenme.
Kimseye hak ettiğinden fazla değer verme.
Ne kadar seversen sev, kimseye değerli olduğunu hissettirme.
Kimsenin seni düşünmediğini sakın unutma ve hiç kimsenin istek ve çıkarlarını seninkilerden önde tutma.
Erken uyu, erken uyan.
Papağanının ölüm anını artık aklından çıkar.
Ölüm olayına alışmaya çalış.

Sevgili kendim, ben gittim. Belki bunları yaparsan geri dönerim, kim bilir...
(bkz: iyi bok yedin)
sabah sınavın var, önünde ezberlenmeyi bekleyen kağıtlar. sen dinle olmıcak şarkıları, ağla yine olmıcak insana, harab et kendini! dünyanın en salak insanı olmaktaki bu ısrarını inan hayranlıkla izliyorum. ve şundan korkuyorum ki: hiç akıllanmıcaksın!

(bkz: gerizekalı)
makarna mısın? ehehe.
yüzünde güller açıyor ve herkes bunu fark ediyor. ne iş? bilmediğimiz bir şey mi var?!... *
önce vazgeçersin kaçmak istersin. sonra dersin ki yaparım ben ya, kaldırırım bunu da ne kadar acıtabilir ki ? aslında farkında değilsin başına gelecek olanların. içindeki vazgeçme isteğiyle, aşk öyle bir çatışır ki şaşarsın. aklınla kalbinin karışması gibi. düşünemezsin, başlayamaz bitiremezsin. olmayacaktır, olamayacaktır. ama içinde bir damla da olsa umut var ise, pes etmemelisin. denemelisin. kanasan da, acıtsa da sen bunu yapabilirsin. yola devam durma.
bir yazarın kendini eleştirme yoludur, yazar yanlış bir şey yaparsa burada kendine bunu itiraf etmelidir.
bak bana ya çalış doğru dürüst ya da bırak şu dersleri, günlerce saçma sapan işler yapıp sonra sabahlayıp ödev yetiştirmeye kalkma.
ne uyku düzeni kaldı, ne beslenme.dengesiz bir insan oldun çıktın, iki gün önce çok mutluydun şimdi depresyonda gibisin bir şey mi değişti hayır. yıllardır süregelen monoton hayatın hep aynı niye iflas etmiş bir şirket yöneticisi gibi davranıyorsun sence de saçma değil mi. hadi lütfen toparlan başarabilirsin. zaten az kaldı tatil çok yakında, gülümse evet dudaklar hafif yükselicek ve dişler ortaya çıkıcak zor değil evet evet işte böyle.
aferin
otur sıfır.
Bazen sessiz kalmak istiyorum, hiç konuşmamak. Bazen yarım kalmak istiyorum, hiç tamamlanmamak. Çırpınmak istiyorum, boğulmak üzereyken son kez çırpınmak. Bazen susmak istiyorum, cevabını bildiklerime cevapsız kalmak. Bazen Günahlara gömülmek istiyorum, gömülmek ve sevapsız kalmak. Bazen ise anlatmak istiyorum; ama kimseye dinletmeden-dinletemeden, kendi kendime anlatmak ve yalan söyleyip kendi kendimi aldatmak.
milyonlarca arkadaşım olmasın, tek bir dostum olsun istiyorum derdin hep içindeki sese. vicdanın da seninle birlikteydi bu yolda. bazen ağladınız, içiniz kan ağladı sizin. siz nasıl bir ikiliydiniz ki, birbirinize yetmek için ölümü göze aldınız. siz kimdiniz böyle, beni ayakta tuttunuz? nasıl bir iradeydiniz siz böyle, hiç ayrılmayın yerinizden diye göz yaşı da döktürdünüz sizin ağırlığınızı taşımak için cebelleşen bu bünyeye. bazen çok kızdınız bana, farkındayım. bunu belki sizden çok daha iyi biliyorum. hayat der geçeriz, ölüm değil mi zaten yolun sonu?

benim suçum değildi, insanların kıçımda gezdirmek için sıraya girdiği ayaklarını kırmak benim suçum değildi. ben istemedim kimseyi kazdığı kuyuya düşürmeyi. onlar istediler de diyemem, kimin istediğini sorgulayacak kadar vaktim de yok benim. zaman bu, akıp gidiyor. dünü değiştiremeyeceğini anlamadığın sürece ne anlamı kalır senin o sıhhatli nefesinin? her zaman sarılasın geldi aynaya baktığında gördüğün adama. her zaman sevdin sen onu. sen her zaman sevdin kendini. ve her zaman iyi olmak için yeterince şeyi yaptığını düşündün.

bugün neden böylesin, neden soru sormak bu kadar zor geliyor sana? yoruldun mu aynı yolu gitmekten, yoruldun mu sen de tekme yemekten? seni sen yapan da bu değil miydi ya zaten? sen demiyor muydun, beni güçlü kılan her şeye, yediğim her kazığa saygı ve sevgi mesafesinde minnettarım. onlara çok şey borçluyum demiyor muydun? ayağa kalk. oturmak sana göre değil.