bugün

ilk önce yapmamız gerekeni yapalım ve Kuran'da kapanmayla ilgili geçen tüm ayetleri inceleyip Kuran'ın yani dinin istediği ölçüyü bulalım.

Ey ademoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek giysi ve süs kıyafeti indirdik.

7- Araf Suresi 26

Araf 'dan ve Araf 22 'den avret yerlerini örtmenin ilk insandan beri hem erkek, hem kadın için örtünmenin minimumu olduğunu anlarız. Kadınlara özel giyinme ile ilgili ise Kuran'da 3 ayet vardır. Bu 3 ayeti incelemek kadının kıyafetinin nasıl olması gerektiğini, islam'ın neyi söyleyip, neyi söylemediğini anlamamızı sağlar.

Mümin kadınlara da söyle: Bakışları ölçülü olsun ve cinsel organlarını korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünenler hariç açmasınlar. Örtülerini yaka açıklarına koysunlar. Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler: Kocaları, yahut babaları, yahut kocalarının babaları, yahut oğulları, yahut kocalarının oğulları, yahut kardeşleri, yahut kardeşlerinin oğulları, yahut kendi kadınları, yahut ellerinin altında bulunanlar, yahut kadına ihtiyaç duymaz olmuş erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar, yahut kadınların mahrem yerlerini henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, hepiniz topluca Allah'a tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz.

24- Nur Suresi 31

Kadını kendi zihniyetine göre yaşatmak isteyen zihniyetin çarpıttığı ayetlerin başında bu ayet gelir. Bu ayetteki hımar; kelimesi geniş manalı bir kelime olup örtü manasına gelir. Eski Arap yazılarına bakılırsa hımarın yere konulan, masaya örtülen veya herhangi bir örtüyü tarif edebileceğini görürüz. Hımar, başı örterse başörtüsü olur, masaya konursa masa örtüsü olur. Allah eğer hımar; kelimesi ile başın örtülmesini isteseydi hımarürres gibi bir vurgulama ile başörtüsü diyebilirdi: Böylece res kelimesi ile baş bölgesi vurgulanır ve örtü kelimesi olan hımar ile beraber başörtüsü net bir şekilde anlaşılırdı. Nitekim abdest alınmasıyla ilgili ayette başın sıvazlanması söyenirken, baş kelimesi Arapça karşılığı res ile vurgulanır.

Üstelik ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu geçer. Yani hımarın başı kapatması değil, ayette açıkça yaka dekoltesini örtmesi istenir. (Yaka açığı manasına gelen cuub kelimesi hem bu ayette kapanılacak bölgeyi belirtmek için, hem Hz. Musa'nın yaka açığına elini soktuğunu belirten ayetlerde geçer.) Hımar kelimesi sırf başörtüsü manasına gelse bile bu ayetten başı örtmek değil, yine yaka dekoltesini kapatmak anlaşılacaktı. Üstelik başörtüsünü Kuran'a maletmek isteyen zihniyet, açık bir saptırma yaparak felyedribne fiilini salsınlar diye tercüme etmeye kalkmıştır. Böylece ayeti okuyan başörtüsünü yaka açıklarına salsınlar şeklinde okuyacaktır. Oysa hiçbir şekilde darabe kökünden türeyen felyedribne fiili salsınlar manasına gelmez. Bu fiille örtünün yaka açığına konulması yani kapatılması anlatılır. Kuran'da salsınlar, indirsinler manasında felyüdnine kelimesi kullanılır. Allah böyle bir ifade kullanmak isteseydi felyedribne fiili yerine felyüdninefiilini kullanabilirdi. Bu örnek bize gelenekçi zihniyetin, kendi fikirlerini doğru çıkartmak uğruna gereğinde Kuran'daki kelimelerin manasını kaydırmaktan çekinmediğini göstermektedir.

Ayette diğer dikkat etmemiz gereken nokta süsler kelimesi ile neyin kastedildiğidir. Bizim kanaatimize göre süsler kelimesi ile özellikle göğüsler kastedilmektedir. Çünkü ayetteki tüm noktalarla mantıklı bir şekilde göğüs bölgesinin uyum sağladığı kanaatindeyiz. Birincisi, ayette yaka açıklarının kapatılması geçiyor, yaka açıklarından ise göğüsler gözükür. ikincisi, ayette gizlenen süslerin belli edilmesi için ayakların yere vurulmaması geçiyor. Ayaklar yere vurulduğunda vücutta belli olacak yer özellikle göğüslerdir. (sütyenin o dönemde icad edilmediğini düşünürsek bu daha da iyi anlaşılır.) Üçüncüsü, ayetten kendiliğinden görünenler hariç süslerin kapanması söylenmektedir. Ne kadar kapatılmaya çalışılırsa çalışılsın özellikle iri göğüsler, çeşitli fiziksel hareketlerde, hatta rüzgarın esmesiyle elbise yapışınca bile kendini belli edebilir. Ayetten bunun doğal olduğu anlaşılır. Dördüncüsü, ayette süslerin kimlerin yanında açılabileceği söylenir. Kuran'daki diğer ayetlerden kadınların bir kısmının iki yıl gibi uzun bir süre çocuklarını emzirdiğini görüyoruz. Kadının, babası gibi yakınlarının yanında, çocuğu acıktığında ve ağladığında onu emzirmesi gerekebilir. Ayetteki bu açıklamanın özellikle bu konuda kadınlara büyük kolaylık sağlayacağı kanaatindeyiz. Tüm bu izahlara göğüs gibi uyan başka bir bölge bulunmadığı için süslerle özellikle göğüslerin kastedildiği sonucuna varabiliriz. Süsler kelimesinden ziynet, takı gibi maddelerin anlaşılamayacağı ayetin bütünsel olarak ele alınmasıyla açığa çıkar. Çünkü ayette kadınların süslerini kendi kadınları yanında açabileceği geçiyor. Takı gibi maddeler tahrik unsurundan daha çok hava atma unsuru olabilir. Eğer bu hava atma olayı engellenilmeye çalışılsaydı, buna ilk karşı cins erkekler yerine, aynı cinsten olan kadınlar dahil edilirdi. Ayrıca ayakları yere vurunca hangi ziynet, takı eşyası belli olur? Kendiliğinden gözüken ziynet, takı ne olabilir? Araf suresi 31'de ziynet eşyalarının mescid yanında giyilebileceğinin söylenmesi, takıların cami yanı gibi en kalabalık yerlerde de teşhir edilebildiğini, yani saklanmasına gerek olmadığını gösterir. Görüldüğü gibi mantıksal bir elemeyle gidildiğinde ayetin özellikle göğüs bölgesinin kapanmasını vurguladığı anlaşılır.

Günümüzde kadının kapanması için kullanılan tesettür ifadesi de Kuran'da geçmez. islam adına etrafında bu kadar büyük fırtınalar koparılan bir kavramın, yani tesettür ifadesinin islam'ın temel kaynağı olan Kuran-ı Kerim'de bulunmaması önemlidir. Demek ki tesettür kelimesi dîni bir kavram olarak sonradan oluşturulmuştur.

Ayette geçen humurve onun tekili olan hımar kelimesi kadınların başlarına örttükleri beze verilen özel isim değildir. Herhangi bir örtüdür. Bir şeyi örten şeye hımar yani o şeyin örtüsü denir. Arapça sözlükler El- Mucem ul Vasıf, El Müncid, Lisan-ı Arap, Tacul Arus'dan hımar'ın temel manasının örtmek olduğunu göstermektedir. Anlaşılıyor ki mezheplerin yorumundan sonra hımar kelimesi ile sırf başörtüsünün anlaşılmaya çalışılması, bu sözlüklerde bu kelimenin bir manasının başörtüsü olmasını sağlamıştır. Fakat kelimenin temel manası mezheplerin kelimeleri tahrif etmesine rağmen bu sözlüklerden bile bellidir. Daha evvel açıkladığımız gibi ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu söylenir, baştan bahsedilmez. Arapça'da kadınların başlarına örttükleri şeyin özel adı hımar değil mikna ve nasıyftır. Hangi Arapça sözlüğe bakılırsa bakılsın mikna (çoğulu mekani) ve nasıyfın hanımların başlarını örttükleri kumaşın adı olduğu yazılıdır.
Kadınların kapanması konusunun daha da iyi anlaşılması için ikinci olarak Ahzab suresinin 59. ayetini de inceleyelim:

Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle cilbablarını(elbiselerini) üzerlerine giysinler. Bilinip incitilmemeleri için bu daha uygundur.

33-Ahzab Suresi 59

Bu ayetin anlaşılmasında kilit kelime cilbab;dır. ;Cilbab; Arapça'da gömlek, elbise gibi üste giyilen giysileri ifade eden bir kelimedir. Fakat hiçbir şekilde cilbab; belli bir yerden belli bir yere kadar örten giysi manasına gelmez. Gelenekçi islamcıların kimisi kadının yüzü de dahil vücudunun tümünün örtülmesinin farz olduğunu, kimisi iki gözü, kimisi tek gözü dışındaki her yerini örtmesinin farz olduğunu, en ılımlıları ise yüz, eller ve ayaklar dışında her yerini örtmesinin farz olduğunu savunurlar. Oysa kadınların kapanmasıyla ilgili dinin tek kaynağı olan Kuran'da açıklananlar bu iki ayetle sınırlıdır. Yani kadınların başını örtmesi, peçe giymesi ve diğer anlatılan sınırlar Kuran'ın değil geleneklerin ve şahsi görüşlerin dine sokulmasının sonucudur. Eğer Allah böyle katı sınırlar çizmek isteseydi, bir ayette Cilbabla; yüzünüz ve elleriniz dışında her yerinizi örtün şeklinde bir sınırla kapanmanın sınırlarını çizebilirdi. Örneğin abdest ile ilgili ayette Allah, yıkanacak yerleri tek tek saymış ve Dirseklere kadar ellerinizi yıkayın gibi ifadelerle kesin sınırları koymuştur. Eğer Allah kapanmada da kesin sınırlar koymak isteseydi, bunu en azından bir cümleyle belirtebilirdi. Geçmiş kavimlerin başına gelenleri bile detaylarıyla anlatan Kuran, her şeyi açıkladığını kendisi söyleyen Kuran, eğer kapanmada sınırları belirlenmiş bir ölçü olacaksa ve bu bir tek cümleyle bile açıklanabilecekse, niye bu cümleyi içermesin? Bu açıklamanın olmaması, haşa Allah'ın unutmuş olmasından değil, bilakis bu tarzda kesin bir sınır koymak istememesindendir. Yukarıdaki 33-Ahzab suresi 59. ayeti ele alırsak, ayette kesin hatları olmayan esnek bir ölçünün olduğunu görürüz. Ayetten, üzere alınan elbiseyle kadının bilineceğini, böylece incitilmeyeceğini anlarız. Kadın namuslu bilinirse, bilinmemeden dolayı bir incitilmeye uğramaz. Bazı insanlar namussuz, fahişe sandıkları kadınlara takılıp onları incitebilir. Ayet kadının üzerine elbise alıp bunu önlemesini sağlıyor.

Peygamberin döneminde kadınların bir kısmının çırılçıplağa yakın, göğüsleri açıkta dolaştığı, hatta islamın hakimiyetinden önce putperestlerin Kabede haccı çıplak yaptığı söylenir. (Kurtubi, el Cami-il Ahkamil Kuran 7/189) 33-Ahzab suresi 33. ayetten de islamdan önceki cahiliye döneminde kadınların süslerini açığa vurduğunu anlayabiliriz. Kendi dönemindeki ölçüyü ve fahişe kadınların açıklığının derecesini bilen kadınlar, elbiselerini ona göre ayarlayıp bu tacizden kurtulurlar. Günümüzde de eğer böyle bir durum olursa; kadınlar, kendi yörelerini, geleneklerini, şartlarını gözönünde bulundurup, kendilerini fahişe tipli kadınlardan ayırıp tacizden kurtulurlar. Burada şuna dikkat edelim; kadınlar elbise giyip tanınmamaktan dolayı oluşan tacizden korunur. Toplumda kadın nasıl giyinirse giyinsin taciz edecek adamlar da olabilir. Ayet namuslu bilinmemeden dolayı oluşan tacizi önlüyor ve bunu önlerken daha uygundur tarzında yumuşak ifadeler kullanıyor. Yoksa bazı erkeklerin beğendiği bir kadını terbiyesizce taciz etmesi bu ayetin konusu değildir. Ayetin esnek ve şartlara göre ayarlanacak ifadesinden anlaşılmaktadır ki kadın cilbabını (elbisesini) öyle giyecektir ki; çıplaklığıyla fahişe mesajı verenlerden ayrılacak, tanınacak ve böylece tacizden korunup, daha uygun bir hareket tarzında bulunacaktır. Kıyafet nasıl olmalıdır sorusu görüldüğü gibi ayetin içinde gizlidir; kıyafet ayetin amacına uygun olmalıdır. Eğer ki amaç yerine sınırlar önemli olsaydı ve bunda katılık gerekseydi, Allah ayeti ona göre indirirdi. Kapanmayı temel olarak bu iki ayet tarif etmektedir. Kapanmayı tarif etmemesine rağmen, kadınların giyimine değinen son ayetse 24-Bu ayette geçen siyab kelimesi de hiçbir şekilde belli bir yerden belli bir yere kadar olan bölgeyi kapatan bir elbise manasına gelmezNur suresi 60. ayettir:

Nikah arzuları kalmamış, hayızdan kesilen kadınların süslerini göstermeye çalışmadan siyablarını (giysilerini) çıkarmalarında kendilerine bir günah yoktur. Sakınmak için iffetli davranmaları onlar için daha hayırlıdır. Allah işitendir, Bilendir.

24-Nur suresi 60
Bu ayetten, belli bir yaşa gelmiş kadınların, kıyafetlerine daha az dikkat edebileceğini anlıyoruz.

okuyun , anlayın ve türbanın bir inanç değil , dikta meselesi olduğunu net anlayın.

kuranda türban, tesettür kavramlarını geçiniz açık olarak saç örtme emri bile yoktur. tamamen "yorum" adı altında başka kavramlar eklenmiştir ve özellikle örtü konusunda bu çarpıtmalara sorgulamadan , inananlar aynen müşrikler gibi cehennemlik olacaklardır. ben bilmiyordum "allah affeder" diye düşüneni de şöyle uyaralım.apaçık delillerle "kitap" orda dururken incelemiyorsan "bilmiyordum" da diyemezsin.

"Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? "

(bkz: 29-Ankebut Suresi 51)

kuranda yazan yerine ölümlülerin yorumlarını din belliyenler ; yazar burada size seslenmiş.

peşin edit : koyunlar copy paste diye saldırmasınlar 45 sayfalık yazının özetidir. abilerin , amcaların okuduğunun dışında son 1 yılda 45 sayfa okumadığınız yazılarınızdan belli.

çok sonradan edit : bunu eksileyince burda yazan ayetler değişecek mi tosunum ?
allah yalan söylemez.
"Kadınlar, başörtülerini, göğüslerinin üzerinden bağlasınlar; yani başörtüleriyle göğüslerini de örtsünler" mealindeki bu âyette geçen "humur" kelimesi, başörtüsü manasına gelen "hımâr" kelimesinin çoğuludur. "Kur'an'da geçen hımar kelimesi yalnızca örtü manasına gelir, başörtüsü manasına gelmez" diyenler kesinlikle yanılıyorlar. Çünkü bu kelimenin kökünde "örtme, karışma, yaklaşma" gibi manalar varsa da, kökten alınmış farklı kelimelerin (şekillerin) farklı manaları vardır. Mesela aynı kökten gelen "hamr", şarap, "hamîr", hamur mayası, "humâr" akşamdan kalma hali manalarına gelir. Tartışma konumuz olan "hımâr" da başörtüsü ve vücudun bütününü örten örtü manalarında kullanılmıştır. Bu mananın delillerine gelince:

Hz. Peygamber zamanından bu güne kadar "hımâr"a bu mana verilmiş ve uygulama da bu manaya göre olmuştur.

2. ibn Manzûr, Fîrûzâbâdî gibi kaynak luğatçıların eserlerinde kelimeye "başörtüsü" manası verilmiştir.

3. Taberî, Zemahşerî gibi kaynak tefsirlerin tamamında hımâr kelimesinin manasının başörtüsü olduğu kaydedilmiştir.

4. M. Esed'in ingilizce ve M. Hamidullah'ın Fransızca çevirilerinde de kelimeye verilen mana "başörtüsü"dür.

Hasılı Kur'an'da başörtüsünün bulunduğuna dair deliller güçlü ve çok, bulunmadığına dair delil ise yoktur."
[null ]
http://www.sorularlaislamiyet.com/article/10098/kur-an-da-basortusu-yok-diyenlere.html
(bkz: i&#775)

bu bakınız bi entry numarası değildir. bu bakınız kopyala yapıştır sonucu i harfinden önce çıkan hatadır.
1-islam kuralları sadece kurandan ögrenilmez.örnegin namazın nasıl kılınacagı ile ilgili kuranda ayet yoktur biz namazın nasıl kılınacagını hadislerden ögreniriz.islamda metot şudur:kuran,sünnet,icma,kıyas şimdi bunların ne oldugunu araştır öyle gel.başörtüsü hakkındada yüzlerce hadis vardır.

2-Mümin kadınlara da bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini günahtan korumalarını söyle! Yine söyle ki mecburen görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler. Zinet takılan yerlerini kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, üvey oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, mümin kadınlar, ellerinin altında bulunanlar (köleler), erkeklikten kesilip kadınlara ihtiyaç duymayan hizmetçileri veya henüz kadınların mahrem yerlerini anlamayan çocukları dışında kimseye göstermesinler. Saklı zinetlerine dikkat çekmek için, ayaklarını da vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz toptan Allah’a tövbe ediniz ki felaha eresiniz. (Nur 31)

Ayetteki "humur (baş örtüleri)" sözcüğünün tekili "hımar" olup, sözlükte; kadının kendisi ile başını örttüğü şey, demektir. Saîd b. Cübeyr (Ö. 95/713), baş örtüsünün kadının boyun ve göğüs kısımlarını örtecek ve bunlardan hiçbir şey göstermeyecek nitelikte olması gerektiğini söylemiştir. (bk. el-Kurtubî, XII, 153; ibn Kesir, Muhtasar Tefsir, thk. M. Ali es-Sabünî, 7. baskı, Beyrut 1402/1981, II, 600, Elmalılı, Hak Dini, ist. (t.y.), VI, 15.)

Müminelere de, yani mümin kadınlara da söyle: Gözlerini indirsinler, helal olmayan erkeklere bakmaktan sakınsınlar, zira bakmak, zinanın postacısıdır, derler. Ve avret yerlerini korusunlar, tamamiyle örtüp, zinadan korunsunlar. Ve zinetlerini teşhir etmesinler. Kadının zineti denince örfte, taç küpe, gerdanlık, bilezik ve benzeri takılar, sürme, kına ve benzerleri ve elbise süsleri gibi şeyler akla geliverir. A'râf Sûresi'nde "Ey Adem oğulları! Her mescide gidişinizde zinetli elbiseler giyin" (A'râf, 7/31) âyetinde zinetin elbise demek olduğu da geçmişti. O halde bu zinetleri açmak bile yasaklanmış olunca, bunların mahalli olan vücudu açmak öncelikle yasaklanmış olur. Yani vücudlarını açmak şöyle dursun, üzerlerindeki zinetleri bile açmasınlar. Bununla birlikte bir kısım âlimler, burada zinetten maksadın, zinetin takıldığı, kullanıldığı yer olduğu fikrini kabul etmişlerdir ki, yüz, sürme ve allık yeri; baş, taç yeri; saç, örgü ve büklüm yeri; kulaklar, küpe yeri; boyun ve göğüs, gerdanlık yeri; el, yüzük ve kına yeri; bilekler, bilezik yeri; pazular, pazubent yeri; baldırlar; halhal yeri; ayaklar da, eller gibi kına yeridir. Bunlardan başka vücudun kısımları da aslında açılmaz.

Bu âlimlerden bazıları muzaafın hazfi veya zikr-i hâl, irade-i mahal ile "ziynet yeri" takdirinde bir mecaz gözetmiştir. Buna delil olarak da, kadının vücudundan ayrı olduğu zaman o zinetlere normal olarak bakmak ve alıp satmak ittifakla caiz ve mübah olduğunu ifade ve kabul etmişlerdir. Bazıları da yine bu delil ile, kadının asıl zineti, vücudunun güzel yaratılışı, zinet yapmaktan gaye de vücudun süslenmesi olduğunu kabul ederek bu zinetten maksadın, yalnız vücut olduğunu kabul etmişler ve kadınların birçoğu yapmacık zinetten uzak bulunmakla zaten zinetli oldukları halde yaratılış zinetinin zaten hepsinde bulunması ve her kadın bedeninin özünde bir zinet olması hükmün genelliği hakkını yerine getirme noktasından bu tahsisin bir destekleyicisi olduğunu söylemişler ve buna göre şu mânâyı vermişlerdir: Kadınlar yaratılıştan zinetleri demek olan vücudlarının hiçbir tarafını açmasınlar.

Doğrusu, doğal olan güzelliklere, zinet denilmekten çok "cemal" denilmesi daha yaygın ve zinet tabiri yapma şeylerle süslenen takılarda meşhur ise de "Kadınlardan, oğullardan, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşten...aşırı sevgi ile bağlanılan bu gibi şeyler insanlar için bezenip süslendi" (Âl-i imrân, 3/14) âyetinin delaletiyle zinet kavramının yaratılıştan olana da sonradan yapmaya da şâmil olduğunda şüpheye yer yoktur. Zinet ve güzelliğin hakkı da meydana çıkarılmasını kendi sahiplerine tahsis edip başkalarından gizlenmektir.

Ancak görünen kısımları müstesna, O zinetlerden dışa gelen örtülse bile görünmesi doğal olanı, bu hükümden müstesna ve başka bir hükme tabidir ki, bunlar örtünün dış tarafıyla el ve yüz zinetleridir. Çünkü örtünün kendisi de kadının bir zinetidir. Tabiîdir ki, bunun dışı görünecektir. El ve yüzün de, namazda görünmesi adettir. Ebu Davud'un Müsned'inde rivayet edildiği üzere, Peygamber (s.a.v) Hz. Esma'ya "Ya Esma, kadın bülûğa erince ondan görülebilecek olan ancak şudur." buyurmuş ve kendi mübarek yüzüne ve avuç içlerine işaret etmişlerdir. iş yaparken, gerekli eşyayı tutarken ve hatta örteceğini örterken bile elin açılması gerekli olduğu gibi ,zarurî olan bakma ve nefes alma sebebiyle yüzün diğerleri gibi örtülmesinde zorluk vardır. Bir de şahitlikte, mahkemede, bir de nikahta yüzün açılmasına ihtiyaç vardır. Bundan dolayı zaruretler kendi miktarınca takdir olunmak üzere bunların açılmasında sakınca yoktur. Fakat bunlardan geriye kalanlarının açılması, görülmesi, bakılması haramdır ve nâmahremden örtülmesi gerektir.

Buyuruluyor ki ve baş örtülerini yakalarının üzerine vursunlar, başlarını, saçlarını, kulaklarını, boyunlarını, gerdanlarını, göğüslerini açık tutmayıp bu şekilde sımsıkı örtünsünler ve o halde bu emri yerine getirebileck baş örtüsü kullansınlar. Tefsircilerin nakline göre cahiliye kadınları da hiç baş örtüsü kullanmaz değillerdi. Fakat yalnız enselerine bağlar veya arkalarına bırakırlar, yakaları önden açılır, gerdanları ve gerdanlıkları açığa çıkardı, zinetleri görünürdü. Demek ki, son zamanlarda asrîlik sayılan açık saçıklık böyle eski bir cahiliye âdeti idi. islâm böyle açıklığı yasaklayıp baş örtülerinin yakalar üzerine örtülmesini emir ile tesettürü farz kılmıştır.

Görülüyor ki, bu emirde tesettürün yalnız vacib oluşu değil, özel bir şekli de gösterilmiştir ki, kadın edeb ve temizliğinin en güzel ifadesi budur. Görülüyor ki bu emir ev içinde veya dışında diye kayıtlanmamıştır. Bu bakımdan mutlaktır. Ancak görünen istisna edildiği gibi, gizlenen zinetlere bakmanın helal olanları da istisna ile bu tesettürün, yani örtünmenin vacib oluşunun, nâmahreme karşı olduğunu anlatmak için bu vücubun kuvvetini ve önemini göstermek üzere bir daha tekid ile buyurulmuştur ki, öyle örtsünler ve zinetlerini açmasınlar, açık bırakmasınlar ancak kocalarına veya kendi atalarına, yani babalarına, dedelerine ki amca ile dayı da nikah düşmeyeceğinden bunlara dahildir veya kocalarının atalarına veya kendi oğullarına veya kocalarının oğullarına veya kendi erkek kardeşlerine veya erkek kardeşlerinin oğullarına veya kız kardeşlerinin oğullarına veya kendi kadınlarına; müminlerin kadınları, yani müslüman kadınlar veya hizmet veya sohbetlerinde özel yeri bulunan kadınlardır.

Demek ki, özelliğini bilip tanımadıkları yabancı kadınlara da açılmaları caiz olmayacaktır. Önceki müfessirlerin çoğunluğu demişlerdir ki; müminlerin kendi kadınları demek, kendi dinlerinde olan müslüman kadınlar demektir. Bundan dolayı müslüman kadınları müslüman olmayan kadınlara açılmamalıdırlar. Fakat bazıları da bunu istihsane hamlederek müminlerin kadınları, hizmet veya sohbetlerinde bulunan gerek müslüman, gerek müslüman olmayan kadın cinsi demek olduğunu söylemiştir ki, Fahreddin Râzî buna "mezhep budur" demiştir. Önceki daha ihtiyatlı, bu ise daha uygundur.

3-Bu hususta Kuran-ı Kerimde iki ayet mevcuttur. Bu ayetlerde Cenab-ı Hak gayet açık bir şekilde mealen şöyle buyurmaktadır:
Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına söyle, evlerinden çıktıklarında dış örtülerini üzerlerine alsınlar(ahzab)
Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, namuslarını da korusunlar, zinetlerini açmasınlar, bunlardan görünen kısmı müstesnadır. Başörtülerini de yakalarının üzerini kapatacak şekilde iyice örtsünler(nur)
Ayetlerde mümin kadınların nasıl örtünecekleri, hangi yerlerini açabilecekleri açıkça belirtilmiyor. Fakat şu mealdeki hadis-i şerif ayetleri tefsir ediyor. Peygamberimiz (a.s.m.) baldızı Hz. Esmaya hitaben, Ey Esma! Bir kadın adet görmeye başlayınca el ve yüzünden başka yerini yabancılara göstermesi caiz değildir.(Ebu Davut, Libas 33)
başörtüsü farz olmadığı için mi karşı çıkıyorsunuz?
kanunlarınızı ve duruşunuzu kur ana göre mi belirliyorsunuz?
başörtüsünün farz olup olmadığı yorumuna girişme ihtiyacını fetva vermek için mi giriştiniz?
(bkz: papucumun imamı)
(bkz: papucumun fıkıhçısı)
(bkz: papucumun laikçisi)
(bkz: papucumun şaklabanı)
(bkz: papucumun fadime şahini)
(bkz: papucumun müslüm gündüzü)
(bkz: papucumun albay muammer kaddafisi)
--spoiler--
Taberî, Zemahşerî gibi kaynak tefsirlerin tamamında hımâr kelimesinin manasının başörtüsü olduğu kaydedilmiştir.
--spoiler--

hımar kelimesi o dönemde kullanılan bir örtüdür. "baş" örtüsü değil bizdeki yazma tarzı bir örtüdür. sofra bezi de olur, şal da olur, bele de sarılır... yani "baş" örtüsü değildir.

"hımar"dan açık yakalamaya, tereddüt yaratmaya çalışanlar da biliyor aslında... ayette açık açık kapatılacak yerin yaka dekoltesi olduğuna işaret edilir ve onun kapatılması istenir. kuran'daki açık emir yerine onun , bunun lafını getirip önüne koymayın insanların. kuran'ın yerine insanların söylediğini koyan, dinden çıkar.

türban bir dini farz ya da vecibe değildir. ayrıca türban ve tesettür kelimeleri kuran'da geçmez bile.yoktur.
(bkz: başörtülü aday yoksa oy da yok)
Ey Esma! Bir kadın adet görmeye başlayınca el ve yüzünden başka yerini yabancılara göstermesi caiz değildir.(Ebu Davut, Libas 33)

bu konu hakkındaki sadece bir hadis.
"özgürlük istiyoruz, kapanmak istiyoruz" paradoxunu pompalamanın tek yolu allah kanunu diye pompalamaktır. yalan da budur. aynı anda varolamayacak şeyleri aynı cümlede kullanmaktır.

adalet ve kalkınma gibi. ikisi aynı anda hiç bir zaman olmaz.
başörtüsünün sadece başı kapatabilmek için kullanılan bir aksesuar olduğunu, örtünmenin de kadınlar için vücut hatlarına dair en ufak bir belirme olmaksızın giyinmek ile tanımlandığını bilmelidir.

mahremini gizleyip örtme ile başörtüsünü karıştıran kafanın ürünü.

paronayak kafa bu.
farz-ı misal diyelim .
başörtüsü farzdır.
tıpkı başlığı gören her müslümanın ilk entrye eksi vermesi gibi.
ayetlerle açık açık anlatılmış olan meale hala

--spoiler--
islam kuralları sadece kurandan ögrenilmez.
--spoiler--

ya da

--spoiler--
(Ebu Davut, Libas 33)
--spoiler--

hadis kitabını (haşa) kuran ile birmiş gibi yazıp kafa karıştırmaya çalışıyorlar. özellikle de taberi hadisleri ayetlerin inişinden neredeyse çeyrek bin yıl sonra toplanmıştır. yani oldukça şüphelidir.

ayrıca gerçekten inanan varsa hz. muhammedin şu sözlerine kulak versin ;

"allah'ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? sizden evvelki milletler allah'ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar" dedi. (el hatib, takyid 33)

"ey insanlar ateş tutuşturuldu ve karanlık gecenin parçaları gibi fitneler yakınlaştı. allah'a yemin ederim ki aleyhimde tutunacak bir şeyiniz yoktur; kuran'ın helal kıldıkları dışında bir şeyi helal kılmadım. kuran'ın haram kıldıkları dışındakileri de haram kılmadım. (ibni hişam siret 4 sayfa 332)"

veeee nakil gelsin ;

"allah'ın elçisinden sözlerini yazmak için izin istedik, bize izin vermedi. (tırmizi, es sunan, k. ilm 11)"

kuran'da var olmayan bir şeyi, bir takım peygamberi yaşarken görmemiş adamların laflarını delil göstererek varmış gibi insanları kandırmayın.

bu yapılanın muaviye taraftarlarının mızraklarının ucuna kuran sayfaları takmasından farkı yoktur ...

bu bilgiler samimi olarak muhammed'in dinini ve kuran'ı yaşamak isteyenler için. kuranı alet edip zenginlik, itibar ve şahsi çıkar kovalayanın zaten canı cehenneme ...
yalan ya da değil, üzerinde durulmaması gereken bir şey. başörtüsünün ne kadar mantıksız bir şey olduğunu düşünmek için onu dinin gerekliliklerinde değilmiş gibi göstermeye gerek yok. ister kitapta yazsın, ister yazmasın, saçma sapan bir şey.
(#11163889)

nakil hadis ile hadisi kalkan edip, uydurup kuran'a emir, yasak, anlam ilave etmenin farkını gizlemeye çalışanlar da komik...

cehalet zor şey ... yoksa cehaletten değil mi ?

not : taberi'nin kitabını kuran yerine koyan adam bildiğin küfre sapmış kafirdir.
yalan diyen dinden çıkar. dinsizseniz bir problem yok. istediğiniz kadar yalan diyebilirsiniz.

kuran-ı kerim'de sürekli lafzı geçen "kitap" sözcüğü; sadece allah'ın cebrail vasıtasıyla peygamberimize ilettiği ayetleri değil, aynı zamanda cebrail tarafından peygamberimize öğretilen diğer tüm hususları ve miraç olayı vasıtasıyla peygamberimize doğrudan allah-u teala tarafından gösterilen ve kuran-ı kerim de yer almayan bir kısım ayetleri de kapsamaktadır. hepsi beraber ele alındığında (+ nur suresi 31'nci ayet ile) başörtüsü farzdır.

daha fazla bilgi edinmek isteyenler için (bkz: #10474013)
yorum yapmaya gerek yok...sadece seyredin
http://www.facebook.com/v...992850101981&comments
--spoiler--
yalan diyen dinden çıkar. dinsizseniz bir problem yok. istediğiniz kadar yalan diyebilirsiniz.
--spoiler--

kendini allah peygamber katında görüp, kimin dinsiz olduğuna karar verenler var aramızda çok güzel. yazın bunları yazın ki millet kaç paralık adamlar olduğunuzu iyice görsün.

mealler açık olarak verilmiştir. ayetler'de kuran'da olduğu gibi duruyor ... sağdan sola , yukardan aşağıya , soldan sağa nerden bakarsan bak "yok" işte ...

kuran'dan bir tek ayet olmayan bakınız verip içine de şunu yazana ;

--spoiler--
bir de şunu hala anlamayanlar var. allah emir ve yasaklarını bir bir saymak için kuran-ı kerimi indirmemiştir.
--spoiler--

peygamber cevap versin ...

--spoiler--
"allah'a yemin ederim ki aleyhimde tutunacak bir şeyiniz yoktur; kuran'ın helal kıldıkları dışında bir şeyi helal kılmadım. kuran'ın haram kıldıkları dışındakileri de haram kılmadım. (ibni hişam siret 4 sayfa 332)"
--spoiler--

söyledikleri yalanların kuran'da olmaması yüzünden sadece laf salatası yapıp bir de hakaret edebiliyorlar ...
Türkiye'nin %99 u müslüman bu konuda hemfikiriz...yetim hakkı yiyenler yalan söyleyenler haclı seferlerinin medeniyetler tanıstı ve barıs için yapıldı diyenler kalan %1 içinde mi? bir başörtü mevzusuna takmışsınız,her cuma yürüyüşler gösteriler yapılıyordu başörtü ile başlayan israil protestosu ile biten ,ne oldu yapılmıyor 8 senedir başörtümü serbest,israil Filistin'de çocuk öldürmüyor mu?
--spoiler--
bir de şunu hala anlamayanlar var. allah emir ve yasaklarını bir bir saymak için kuran-ı kerimi indirmemiştir. kuran-ı kerim cebrail tarafından allah-u telanın peygamberimize ilettiği mesajlardır. o mesajlar ki genelde peygamberimizin günlük yaşamda yaşadığı sıkıntılara, sorunlara, hakaretlere, sorulara, olaylara, hukuki meselere, tarihi konulara vs. allah tarafından verilen cevaplardır. biz emir ve yasakları yaşanan olaylar karşısında nüzul sırası içinde yeri geldiği zaman öğreniriz. ama bu noktada allah, cebrail ve peygamberimizin yaşadığı ilişkileri bir bütün olarak ele alırız.
--spoiler--
(#11164102)

ne kadar çevirirseniz çevirin yanıyor işte ...

kuran emirleri karşısında bir takım kerameti kendinden menkul adamların söylediklerini farz varsayamazsınız. özellikle de kuran'da açıkça tarif edilen emri çiğneyip, tahrif ederek adete, geleneğe yani keyfine uydurana uymak açık küfürdür. güneşi balçıkla sıvayamazsınız.

kuran'ın değişmezliğine karşı her baskısı değişebilecek ve insan hatası ile sınırlanmış kul hükümleri ...

yanlıştasınız...
başörtüsü takanları ve yakınlarını ilgilendiren yalan ya da gerçektir.
kerameti kendinden menkul bir adamın değil yaşayan en büyük islam alimi*nin bu konuda görüşü için:
http://www.hayrettinkaraman.net/makale/0304.htm
http://www.hayrettinkaraman.net/makale/0354.htm
http://www.hayrettinkaraman.net/makale/0632.htm
http://www.hayrettinkaraman.net/makale/0643.htm

ha bir de nur suresi 31'nci ayetini ancak işine gelmeyenler "kuran'da başörtüsü yoktur" diye yorumlayabilir:

--spoiler--
Mü'min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar...
--spoiler--
yalan değil büyük bir uçan balondur.