bugün

yaşar kemal romanıdır.
mükemmel bir kitap. okunabilecek en güzel türk romanlarından (efsanelerinden) birisi. bu kitabı okuyup da sevmeyen insan bilmiyorum. yalnız bir kısmında harfler ters yazılmış aynaya tutup okuyorsunuz. bu gerçekten böyle mi yoksa benim okuduğum kitaptaki yanlış basım sonucunda oluşan bir şey mi çözemedim, efsanedir deyip geçtim *
cahit berkayın yaptığı eserlerden biridir ve tınısı dinlemeye değer.
batıda büyük şehirlerde yaşayan insanlara doğunun yaşayışını anlatan ,
"bakşa diyarlar"a götüren kitaplardan.
muhteşem bir cahit berkay eseri, piyano introsuyla, bağlama solosuyla, tınısıyla yüreğininiz yağlarını eritir. nota bile bilmeyen bir üstadın elinden çıkmadır, bu şarkıyı dinleyip de cahit berkay'a hayran kalmamak elde değildir, yetenek dedikleri bu olsa gerek
çok etkileyici 100 yıllık bir sevdanın romanıdır.
kurban'ın albumlerine koymadığı cover.
http://www.myspace.com/kurban
son zamanlarda eteklerinde güvercin olup uçulası dağa ait efsane.
piyanist tayfun erdem'in almanya'da yaptığı bir çalışma. türkiye'de kalan müzik tarafından yayınlanmıştır.

albümdeki kayıtlar:

1- uvertür.
2- dervişlerin ve sofilerin köz üstünde dans ettikleridir.
3- demirci hüso.
4- ağrıdağın öfkelendiğidir.
5- ağrıdağın yamacında, gündoğumuyla birlikte toplanan ateşperestlerin ellerini açaraktan dua ettikleri.
6- gülbahar - gülen kız.
7- gülbahar'la ahmedin buluştuklarıdır.

kaset kapağındaki sunuş yazısında ise şunlar yazar:

"niçin 'ağrı dağı' efsanesi?... günümüzde artık efsanelere yer var mı?"...sanırım böyle bir soru günümüzün en önemli yazarlarından biri olan yaşar kemal için, homeros'lardan
yunus'lardan geçip de çağımıza dek varan o yüce söz ırmağının gürül gürül akan kollarından biri olan yaşar kemal için geçerli olamaz... çünkü onun sözü, günümüze dair edilmiş bir sözdür....kitaplarındaki sevgi, kavga, umut ve şiir günümüz insanına doğru fırlatılmış bir mızraktır...onun sözü yüreğimizi güneş ışınlarıyla doldurur, sonra da cehennemin buz gibi kazanlarına daldırıp, çıkardıktan ve bizi günümüzün sorunları ile karşı karşıya bıraktıktan sonra da, çekip, gider...

"caz ve destan'a gelince..." niçin caz, destanı sazla söylemek gerekmez mi? diyebilirsiniz... doğru, ancak bu soru kadar doğru olan bir başka gerçek varsa, o da şu 200 yıldır yaşadığımız ve biz ne kadar karşı olsak da, hayatımızın her yanını kaplayan batılaşma olayıdır. dolayısıyla, böyle bir toplumun ferdi olarak kulaklarımızda hem batı'yı, hem de doğu'yu taşıyoruz...benim geçmişimde orhan gencebay'da var. bach'da, john coltrane'ın saksofon soloları da var,veysel'in güzelim uzun havaları da...işte bu plakta böyle bir birikimin,bana göre yapılmış sentezi...

elinizdeki cd, '86 aralığında avrupa'da piyasaya çıkan yapıtın türkiye'deki baskısı. avrupa'nın önemli cazcıları yanında, "geleneksel" müziğimizin tanınmış solistleri de bu plakta yer alıyor. tümü 2.5 saat süren, müzikle tiyatronun iç içe geçtiği "ağrı dağı" müzikli gösterisinden alınmış altı parça ve bir uvertür var. ses ile sözün yeni bir bileşimini gerçekleştirmeye çalıştığım uvertür'de, metni, türkiye'nin sayılı tiyatro oyuncularından olup, şimdi amsterdam'da çalışmalarını sürdüren meral taygun okuyor.

umarım, "ağrı dağı" bir son değil,bir başlangıç olur,yüreğimizi, bir beyaz kuşun kanatlarında, mavi suya daldırıp, üç kere batırıp çıkardıktan sonra da yeni ufuklara doğru kanat açar, gözden ırar, yitip gider...

kaynak: http://www.kalan.com/scri...lbum/dispalbum.asp?id=118
"atın sahibi bey de olsa, paşa da, osmanlı padişahı, acem şahı da olsa, köroğlu da olsa kelleni verir bu atı veremezsin. ve hem de veremeyiz."

törelere başkaldırıyı törelerle anlatan yaşar kemal'in romanı.
bilinenin aksine cahit berkay'a değil, o dönem moğollar'ın beyni olan murat ses'e ait şarkı. 1971 yılında türkiye'de anadolu pop, fransa'da "Danses et Rythmes de la Turquie-d'Hier d'Aujourd'hui" adlarıyla yayınlanan ve fransa'da Academie Charles Cros ödülünü kazanan albümde bulunur.
iyi bakılmı$, güçlü, kır bir at, birgün ahmet'in evinin önünde duruyorken bulunur. ahmet atı üç kere bir yere götürüp bırakır ama at her seferinde geri döner. bunun üzerine ahmet geleneklere göre bunu kendi kısmeti ve haktan yadigar olarak görür. fakat nice sonra atın beyazıt sarayı paşa'şı murat han'a ait olduğu ortaya çıkar. paşa atını geri ister ama töreye göre kısmet olmuş hakkın yadigarı at geri verilmez. ahmet'in çevresi de ahmet'ten yana olurlar atı geri vermezler. murat han ahmet ve birkaç kişiyi zindana attırır. bu arada murat han'ın kızı gülbahar ahmet'i görür ve aşık olur. bütün kitap boyunca atın geri alınma serüveni ve ahmet ile gülbahar'ın aşkı, kavuşmaları anlatılır. falan filan.

buraya kadarı i$in hikaye, fasa fiso kısmı.
benim dikkatimi çeken husus yaşar kemal'in kürtleri sürekli yüceltmesi ve osmanlı'yı küçük düşürmesi, aşşağılaması. hikayede osmanlı hep sanki bir küfür niyetine kullanılır.
merak ediyorum acaba bunun tersi olsaydı ne olurdu ? osmanlı yerine kürtler ve ermeniler konup kötülenselerdi ? gerçi yaşar kemal ne mal olduğunu 2006 yılında bilgi üniversitesi'nin konferansında söyledikleriyle belli etmişti. "gerillanın adını terörist koyduk. " gibi. ama demek ki daha öncesi de varmış. bazı örnekler;

ahmet: ne yapalım, at benim kısmetimidir.
sofi: ordusunu çekip gelecek üsütümüze.
+ at benim ksımetimdir.
- mahmut han zalim bir paşadır.
+at benim kısmetimdir.
- mahmut han'la başa çıkılmaz.
+ at bana haktan yadigardır.
- mahmut han hakkı, yadigarı bilemez. o, " osmanlı " olmuştur.

sayfa 17.

bu kişi sofi'ydi. paşaya dik dik baktı. kartal gözleri kıvılcımlıydı.
" bütün bunlar bir at için mi, paşa ?" dedi. " dünya dünya olalı kim kapısına gelen atı geri vermiş ? sen bunu bilmez misin paşa ? sen osmanlı olmuşsun paşa. yoksa bir at için bu işleri başımıza açmaz, evleri yakmaz ocakları söndürmezdin. ağrı'nın laneti, ağrı'nın gazabı, ağrı'nın hışmı senin üstüne olsun paşa. "

sayfa 19.

şeyh dedi ki:
" mahmut han bir osmanlı, bir kafirdir. bunlar insandan ayrı yaratıklardır."

sayfa 86.

divandan babasının tok, gür sesi geliyordu. mahmut han çok yakışıklı bir adamdı. kürtçe konuştuğu zamanlar çok daha candan, sıcak, yakışıklı oluyordu. ulu bir kartala benziyordu.

sayfa 43.
orada uzun çadırlı kürt obaları, oymakları vardı. ve kürtler konuksever olurlardı. ama nerede olursa olsun babası onu buldurur, öldürtürdü. osmanlı'nın eli kolu uzundu.

sayfa 42.
http://arama.hurriyet.com...rsivnews.aspx?id=12285675
müziği murat ses ve taner öngür'e ait ve moğollar'a 1971'de fransa'da grand prix de disque ödülünü kazandıran anadolu pop (fransa'da danses et rythmes de la turquie adıyla basılmıştır) uzunçalarında bulunan enfes bir enstrümantal şarkı *. ayrıca murat ses'in moğollar'dan ayrıldıktan sonra mavi ışıklar'dan nejat toksoy'la 1972'de kurduğu ve 3 45'lik çıkardıktan sonra dağılan gruptur:

deli gönül neylersin & düşenin dostu olmaz (1972)
it's allright & gün doğmadan neler doğar (1973)
fasulye dişli adam & dağ çiçekleri (1976) *

enstrümantal şarkının aslını merak edenler için: http://www.youtube.com/watch?v=feNNiCUdnbU
muhteşem bir yaşar kemal romanıdır. insanı alır yüceler yücesi ağrı'nın doruğuna uçurur, küp gölüne bular, küçük asya'nın çatısına çıkartır. anadolu'nun ne büyük bir saray olduğunu dinletir. yiter gider insan uzaklarında karların ve dahi ovaların hem de suların.

hele bir yerinde ahmet ve gülbahar arasında şöyle bir diyalog geçer:
--spoiler--
gülbahar:
- "hiç kimse öldürülmesin", dedi.
ahmet sustu.
gülbahar o'nu kucakladı.
ahmet:
- "paşa duymasın seni de öldürür", dedi.
gülbahar:
- "öldürsün" diye karşılık verdi,doygun, meydan okuyan bir sesle. "varsın öldürsün."
--spoiler--
usta sanki tüm insanlık tarihini anlatmış şu kısacık diyalogla.
çocukluğumdan beri sürekli birilerinin dilinde duymaktan bıkmış olduğum melodi. bir nevi joker. şarkı söylemeye istekli bünyelerin karga sesleri dolayısı ile kafa ütülemelerini, ağrı dağı efsanesi adlı şarkının melodisi bir nevi engellediğinden dolayı, sık sık tercih ederler. azalarak bitse de, mide bulantımız geçse.
türkce ile yazilabilecek en güzel romanlardan birisidir. yasar kemal sadece 100 sayfa ile, kocaman bir destan anlatir okuyucuya. öyle icten, öyle dogal, öyle etkileyicidir ki anlatimi, tekrar tekrar okumaktan bikmaz insan.
moğolların süper ötesi çaldığı şarkıdır. dinlerken uçup gidersiniz.
kitapta bolca geçen ve kavalla çalınan "ağrıdağı'nın öfkesi"ni kitabı okurken kafanızın içinde bir yerlerde duyabilirsiniz.

--spoiler--
bir kültürü, örfleri, efsaneleri, halkı anlatmanın yanısıra özellikle sonlara doğru yaşar kemal iyice psikolojik analize giriyor. kitabın başından beri tanık olduğumuz paşa'nın kibri ve bu kibrin paşalığını yok edişi bir yana; bir de gülbahar ile memo arasında geçen saç teli anlaşması var. okurken nasıl da önemsiz, nasıl da masum bir istek. fakat ahmet'in içini yer durur, böylece bir kıskançlığın (ahmet'in hissettikleri için ucuz bir kelime oldu ama) bir sevdaya neler yapabileceğini de görürüz. hem de paşalara, babaya, osmanlıya, ağrı dağına karşı gelmiş bir sevdanın yok oluşu.

--spoiler--

bir efsaneyi, başka bir efsaneden dinlemek için muhakkak okuyunuz.
rahmetli yaşar kemal'in şaheseri.

bu kitabı okurken kendimi doğubeyazıt'ta; ishak paşa sarayı'nda buldum hep. daha önce gezdiğim bu yerleri ahmet ve gülbahar'la tekrar dolaştım, tekrar saraydan ağrı dağı'na bakıp durdum. gülbahar ile birlikte ahmedi hani'nin mezarına gittim. imkanım olsaydı da ağrı dağı'na ve küp gölü'ne gidebilseydim dedim.

yaşar kemal efsunlu bir yazardır. kitapları herkese hitap etmez. ama hitap ettiklerini de efsunlar, alır götürür. gerçek hayata kolay kolay geri dönüş yapamazsınız, onun kitaplarını okuduktan sonra.

şu dünya'da en güzel ömür sürmüşlerden biridir yaşar kemal. bu kitabı da en güzel efsunlarından biridir.
Yaşar Kemal'in okuduğum ilk romanı.
türk rock tarihinin en iyi enstrümantal şarkısıdır benim için.

moğollar dan murat ses ve taner öngür bestesi için moğollar albüm kapağına şöyle yazmıştır:

"1970 sonlarinda, paris' te <guilde international du disque> isimli firmadan bir album teklifi aldiktan sonra ürettigimiz bir parçadır. bir prova esnasinda, murat ses' in 'a' melodisini mirildanmasinin arkasindan, taner ongur şoyle bir şey gelebilir 'b' melodisini mirildanmış, butun bu mirildanmalar cahit berkay' in baglamasinda hayat bulmuştur..."

bu murat ses ve nejat toksoy' un provasından:

https://www.youtube.com/watch?v=JtlrAQp5nv8

bu da moğollar yorumu:

https://www.youtube.com/watch?v=gO9G1t40pH8
gül bakışlım ile aynı melodiye sahiptir.
Adamın biri bu dağa her çıktığında değişen hava olaylarından ötürü romatizmaları azar ve vücuduna ağrı girermiş. Modern tıp daha bu kadar gelişmediğinden ağrının sebebinin bu dağ olduğunu düşünmüş. Ölecekken çocuklarına vasiyet etmiş. Çocuklar demiş o dağa çıkmayın o dağ ağrı dağıdır. Yoksa siz de benim gibi ağrı çekersiniz. O gğn bu gündür dağın adı ağrı dağı kalmış. Söylene söylene efsane olup ağrı dağı ismiyle meşhur olmuş dağdır. Kaynak: oturma organım.