bugün
- sokak hayvanları uyutulacak20
- bir galatasaraylının kulağına fred diye fısıldamak12
- icardi190535
- fenerbahçe büyüklüğü11
- akp'nin fenerbahçe ve beşiktaş düşmanlığı14
- bir şarkı sözü der ki12
- ankarayı öven tip14
- rusların en iyi olduğu şeyler22
- erkeklerin hep fotoğraf istemesi19
- bugün üike olarak resmi yastayız8
- insanlara olan inancınızı ne zaman kaybettiniz17
- arkadaşlar damatlık bakıyorum da sizce bu nasıl18
- icardi1905'i silip atmak20
- afganistan yardımlaşma derneği başkanı15
- akpnin hala bedava kek vaadini tutmaması13
- spor salonuna gitsem erkekler popoma bakar mı15
- sevgilinin kız arkadaş lobisi10
- escort ile evlenmek11
- şişmanlar ölünce nereye gider9
- ellerim bos gonlum hos12
- kitap okumanın zararlı ve gereksiz olması12
- karınızla gratise gider misiniz10
- kilo almak için bik bikle evlenmek11
- alex de souza vs fred10
- cumhrbaşkanm sizi dünya yenemedi ben nasıl yeneyim15
- cehennemde türkçe konuşulur8
- 19 mayıs 2024 fenerbahçenin bütün oyunları bozması16
- iran'ın depremde yas ilan etmemesi9
- dondurma yalarken erkeklerin sürekli bakması8
- jayden oosterwolde11
- fenerbahçe'nin attığı golde faul olması17
- karınız olsa döver misiniz9
- anın görüntüsü11
- fenerbahçe15
- yeşil gözlü erkek olmak10
- hani u19 gelecekti ühühühühühühü10
- fulya öztürk9
- iran cumhurbaşkanının helikopter kazası43
- maldivlere gitmek varken eminönü nde takılan martı10
- dursun özbek19
- yazarların bugün içtiği sigara sayısı12
- galatasaray11
- 19 mayıs 2024 galatasaray fenerbahçe maçı103
- izmir sıcağı9
- fethullah gülen şu an ne yapıyordur17
- karıya kıza doymuş erkek8
- mert hakan yandaş31
- ibrahim reisi13
- siz türkler şerefsizsiniz müslüman değilsiniz13
- erecto'nun trafik kazası geçirmesi13
bugünlerde, bugün siyaset günü değil diyen AKP SÖZCÜSÜ,
1999 DEPREMiNDE YENi ŞAFAKTA YAZDIĞI YAZI;
https://www.yenisafak.com...-celik/bugun-susmak-43517
''Depremin ilk saatlerinde ortada olmayan "devletlu" zevat, aradan saatler geçtikten sonra her köşe başından başlarını uzatıyor. iş yapmak adına bildikleri tek şey, açıklama yapmayı kesintisiz bir biçimde sürdürmek. Yapılan işlerin ne kadar beceriksizce yapıldığını tesbit edenlere görünürde kırgınlık ifade eden "yetkililer," el altından da gözdağı veren bir tutumu, devletin âli menfaatlerini korumanın tek göstergesi gibi sunmanın gayreti içindeler. Oysa tek âli toplumun hayat hakkını korumak olan devlet, tam bir şaşkınlık içine düşerek toplumu büyük bir felaketle başbaşa bıraktı. Kırılan gururunu tamir etmek kaygısından arta kalan kırıntıları enkaz kaldırma ve kurtarma faaliyetlerine dönüştürmeye çalıştığında ise iş işten çoktan geçmişti...
Devletin bütün imkanlarıyla ve başarıyla olaya müdahale ettiğini söyleyen Başbakan, depremin ilk saatlerinde kendi bakanlarına bile telefonla ulaşamadığını söyleyerek yetkililere radyo ve televizyon aracılığıyla talimat vermeye çalışıyordu.. Kendisine en çok ihtiyaç duyulduğu anda "kamu otoritesi" kapsama alanı dışına çıkmış ve yetkililer, pili bitmiş bir uzaktan kumanda aletine dönüşmüştü. Apaçık ortada olan ve karşılıkları can kaybıyla, Türkiye''nin en az yirmi yılına mal olacak mal kaybıyla ödenen ihmalleri ve beceriksizlikleri dile getirenleri "şaibeli" duruma düşürmeye çalışmaktan başka bir gayreti hâlâ görünmüyor resmi sözcülerin. Kendi sorumluluğunu örtbas etmek isteyen devlet erki hâlâ meseleyi mümkün olduğunca sümen altı etmeye harcıyor enerjisini.
Sanki ortadaki tek sorun, milletin başbaşa kaldığı yıkımın bir ucundan devlet kurumlarına da bulaşmış olması. Sanki sadece halkın oturduğu binalar yıkılsa ve sarsılmaz bir kudret ve eleştirilmez bir erk kaynağı gibi görünmeyi seven devlet bu felaket karşısında yara almamış olsaydı, mesele kalmayacaktı. Milleti himaye edilmeye ve yol gösterilmeye muhtaç bir topluluk olarak gören devletçi bakışın rahatsız olduğu konu, aslında gerçekten neyin nasıl yapılması gerektiği konusunda yol gösterilmeye muhtaç olanın devlet olduğunun ortaya çıkmış olması sanki. Yoksa insanların canları niye kurtarılmadı diye kamu otoritesini eleştirenlere ya da canları kurtarılma ihtimali olanlara bir an evvel ulaşılması için seslerini yükseltenlere bu derece şiddetle karşılık verilmesinin ne anlamı olabilir?
Bu depremle birlikte ortaya çıkan mekanizmalar ve ilişkiler meselenin sandığımızdan daha vahim olduğunu ortaya çıkardı. Uzun zamandır normal hayatı olağanüstüleştirerek yaşamayı kanıksadığımız için, belli ki, içine düştüğümüz kıskacın vahametini algılamakta zaafa düşmüşüz. Çok basit ama bir o kadar da acı olan şu: Türkiye yönetilemiyor. Ve, yönetemeyen, yönetmesi mümkün olmayan bir mekanizmanın yönetiyormuş gibi yapması binlerce cana mal oluyor. Eğer bugün birilerin fiyakası bozulmasın diye söylenmesi gerekenlerin "milli birlik ve beraberlik" nutuklarının altında ezilmesine göz yumarsak; bugün susarsak, bu çarpık mekanizma yüzünden yüzlerce insanın ebediyen susmasına ortak olmuş olacağız.''
1999 DEPREMiNDE YENi ŞAFAKTA YAZDIĞI YAZI;
https://www.yenisafak.com...-celik/bugun-susmak-43517
''Depremin ilk saatlerinde ortada olmayan "devletlu" zevat, aradan saatler geçtikten sonra her köşe başından başlarını uzatıyor. iş yapmak adına bildikleri tek şey, açıklama yapmayı kesintisiz bir biçimde sürdürmek. Yapılan işlerin ne kadar beceriksizce yapıldığını tesbit edenlere görünürde kırgınlık ifade eden "yetkililer," el altından da gözdağı veren bir tutumu, devletin âli menfaatlerini korumanın tek göstergesi gibi sunmanın gayreti içindeler. Oysa tek âli toplumun hayat hakkını korumak olan devlet, tam bir şaşkınlık içine düşerek toplumu büyük bir felaketle başbaşa bıraktı. Kırılan gururunu tamir etmek kaygısından arta kalan kırıntıları enkaz kaldırma ve kurtarma faaliyetlerine dönüştürmeye çalıştığında ise iş işten çoktan geçmişti...
Devletin bütün imkanlarıyla ve başarıyla olaya müdahale ettiğini söyleyen Başbakan, depremin ilk saatlerinde kendi bakanlarına bile telefonla ulaşamadığını söyleyerek yetkililere radyo ve televizyon aracılığıyla talimat vermeye çalışıyordu.. Kendisine en çok ihtiyaç duyulduğu anda "kamu otoritesi" kapsama alanı dışına çıkmış ve yetkililer, pili bitmiş bir uzaktan kumanda aletine dönüşmüştü. Apaçık ortada olan ve karşılıkları can kaybıyla, Türkiye''nin en az yirmi yılına mal olacak mal kaybıyla ödenen ihmalleri ve beceriksizlikleri dile getirenleri "şaibeli" duruma düşürmeye çalışmaktan başka bir gayreti hâlâ görünmüyor resmi sözcülerin. Kendi sorumluluğunu örtbas etmek isteyen devlet erki hâlâ meseleyi mümkün olduğunca sümen altı etmeye harcıyor enerjisini.
Sanki ortadaki tek sorun, milletin başbaşa kaldığı yıkımın bir ucundan devlet kurumlarına da bulaşmış olması. Sanki sadece halkın oturduğu binalar yıkılsa ve sarsılmaz bir kudret ve eleştirilmez bir erk kaynağı gibi görünmeyi seven devlet bu felaket karşısında yara almamış olsaydı, mesele kalmayacaktı. Milleti himaye edilmeye ve yol gösterilmeye muhtaç bir topluluk olarak gören devletçi bakışın rahatsız olduğu konu, aslında gerçekten neyin nasıl yapılması gerektiği konusunda yol gösterilmeye muhtaç olanın devlet olduğunun ortaya çıkmış olması sanki. Yoksa insanların canları niye kurtarılmadı diye kamu otoritesini eleştirenlere ya da canları kurtarılma ihtimali olanlara bir an evvel ulaşılması için seslerini yükseltenlere bu derece şiddetle karşılık verilmesinin ne anlamı olabilir?
Bu depremle birlikte ortaya çıkan mekanizmalar ve ilişkiler meselenin sandığımızdan daha vahim olduğunu ortaya çıkardı. Uzun zamandır normal hayatı olağanüstüleştirerek yaşamayı kanıksadığımız için, belli ki, içine düştüğümüz kıskacın vahametini algılamakta zaafa düşmüşüz. Çok basit ama bir o kadar da acı olan şu: Türkiye yönetilemiyor. Ve, yönetemeyen, yönetmesi mümkün olmayan bir mekanizmanın yönetiyormuş gibi yapması binlerce cana mal oluyor. Eğer bugün birilerin fiyakası bozulmasın diye söylenmesi gerekenlerin "milli birlik ve beraberlik" nutuklarının altında ezilmesine göz yumarsak; bugün susarsak, bu çarpık mekanizma yüzünden yüzlerce insanın ebediyen susmasına ortak olmuş olacağız.''
güncel Önemli Başlıklar