bugün

mezarlık yanında yaşamak

aslında bir süper market ya da stadyum ya da emniyet müdürlüğü yanında yaşamaktan farklı olmayan durum. hatta daha güvenli olan durum...
çünkü ölüler dirilerden daha az zarar verir.
25 yıllık hayatımın nerdeyse 20sini mezarlık yanındaki evlerde yaşamış biri olarak bunu rahatça söyleyebiliyorum.

çocukluğumda...
kocaman bi havuz vardı mezarlıkta, her taraf çiçekti, yeşillikti. ne parka gitmek istedim, ne de sinemaya. her an'ımı orda geçirdim. çocukluktan aklımda kalan sadece bunlar. tek bir cenaze bile hatırlamıyorum...

genç olmadan...
başka bir mezarlık bu sefer, daha küçük. cemil baba türbesi var, yemyeşil. oyun alanı dar ama mezarlık leylak ağaçları ile dolu. lilanın ve morun her tonu var. anneler gününde hiç ürkmeden sabahın beşinde gidip leylak çaldığım yer...

cemil bana türbesinden gelen bir öksürük sesi, içindekinin bekçi olduğunu anlamak için geçen 3 mezarlıksız gün. ilk defa oluşan mezarlık korkusu ve "ben sürekli mezarlıktan geçiyorum, her geçişimde fatiha ve ihlas surelerini okumam gerekir mi sorunsalı"

lise çağları...
ölülerin zararsız, dirilerin zararlı olduğuna bir kez daha inanmak... artık cenazelerin de fark edilmesi. mezarlığın oyun alanı değil, "ölü"lerle ilgili olduğu gerçeği.
şehit cenazeleri... ölesiye bir kalabalık, gözyaşı.

üniversite...
başka bir şehir...
başka bir mezarlık...
mezarlığın içindeki ıssız yolda bulunan huzur, herkesin sana şizofren gözüyle bakması.
mezarlığın karşısındaki daireyi gezerken yaşanan dialog;

-bu ev iyi.
+iyi iyi olmasına da, oda paylaşımı nasıl olcak...
-herkese bi oda işte, sorun ne?
+şeyy.. mezarlığa bakan oda... kimse istemez ki onu.
-ahahah ben de onu dicektim. o oda benim olabilir mi?
iç çekiş, rahatlayış. herkes memnun halinden.

son 2 yıl...
ilk defa mezarlığa uzak bir yerde olmak, hatta şuan bulunduğu şehrin mezarlığına dahi gitmemiş olmak ve ilginç bi şekilde bu başlığı görene kadar da bunu fark etmemiş olmak.