bugün
- istanbulda vurularak öldürülen okul müdürü27
- komşuyu arabanın arkasına bağlayıp sürüklemek13
- tamirciye veren kadın9
- sözlüğün en güzel kızı olmanın dezavantajları14
- bir kızı kucakta zıplatmak9
- yazarların kız çocuğu olursa koyacağı isimler20
- şu an hissedilen duygu17
- sözlük yazarlarının tatlıları12
- 25 yaşında üniversite okumaya niyetlenmek10
- burnumuzun dibindeki adaların yunanistan ın olması13
- motosikletle 210 km hız yapmak10
- icardi1905'in sözlüğü bozması8
- can yaman erkekse sözlük erkekleri ne16
- psikolog fiyatları16
- eloande ile evlenip sözlüğü huzura kavuşturmak10
- ithalat ile ülke döndürmeyi marifet diye satmak8
- anın görüntüsü15
- 2023 2024 sezonu lig şampiyonu9
- fenerbahçe9
- macar bakanının türklük açıklaması13
- toggun yanması8
- bir erkeği cezbeden şeyler18
- flörtü eleme sebepleri20
- öğretmen maaşları22
- ölümlü dünya 29
- suratı sabunlamak11
- 1 85 boyunda zeki esprili yakışıklı kültürlü erkek34
- uludağ sözlük discord grubu8
- 007 slip don giysin kampanyası10
- eksi ruyaları kaldıracak kantar13
- ali koç'un jose mourinho ile anlaşması13
- yanındakiyle yaşar aklındakiyle ölürsün15
- sözlük yönetimi beni silsin mi16
- ameliyat ettikleri hastann karnında mala unuttular10
- sözlüğün terzisi8
- 007 silik yesin kampanyası9
- bik bik silik yesin kampanyası9
- nervio'nun güzel ellerinden yiyeceğim dayak10
- sözlük yazarlarının boy kilo ölçüleri11
- rusyaya gidince kızlar etrafımda pervane olacak17
- görüldü bile atmayan insan tipi22
- yazarların evlenmek istedikleri dizi karakterleri11
- eloande'ye zengin koca bulmak8
- aşık olmak12
- mimarlığı bırakmak13
- erkeklerin iğrenç özellikleri21
- keki kabarmayan sözlük kızı8
- sözlükteki kızlar mı dışardaki kızlar mı10
- deniz gezmiş10
efendim sonunda halk kahramanı recep ivedik'le ben de tanıştım. Ama o da ne! Diğer tüm kültürel seviyesi stratosfer dolaylarında gezinen, aydın ve aristokrat halkımız gibi ben de tiksindim! Aman efendim, o ne magandalıktır, kroluktur, avamlıktır, cehalettir, ameleliktir, iğrençliktir, pisliktir ve dahi bilimum bu nev'i sıfatlardır. Zaten zorla götürülmüştüm ben de birçoğumuz gibi, o gün to do listimde Çırağan'daki brunch ertesi önce Saraylı Balerinlere gitmek onun ertesinde de Walter Schelsin, Life Before Death (Ölümden Önce Yaşam) sergisini gözlemlemek vardı. Velhasıl yolda arabam arızalanınca bir kenar mahallede durmak zorunda kaldık, o esnada da zamanımı değerlendirmek için bakınırken bu filme rastladım az ilerde bir meydanımsıda. Dedim demek kısmet bunaymış ben de ve girdim.
Şimdi efenim filme ait bir izlenimim yok. O kadar benim hayatıma uzak ki yani bir ilinti kuramadım. Kurmayı denedim ama inanın ki, empatik olayım dedim ama nafile. Efendim ben bir kere uluorta osurmam. osuracaksam ya ortamdan uzaklaşırım ya da şarkı söylemek ya da öksürmek gelir içimden tam osurma esnasında. Aslında hiç osurmam ben ama tabii buna inanmanız güç. Espri efendim espri, inanmayın sakın! Ben de pırt yaparım arasıra! Efendime söyleyeyim ama gerçekten ben yerlere tükürmem, balgam ne demektir haşa bilmem hatta fonetik yapısından bile iğrenirim bu tür kelimelerin! Iy ne o öyle efendim, yok balgammış yok osurukmuş, iğrenç şeyler bunlar. O kadar aydındır yani bünyem. Bu arada ne kamyoncu muhabbetlerine, ne ortalıkta osuran birisine ne de şiveli ve argo konuşan insanlara asla gülmemişimdir. Hani Saint Benoit(benoit diye okumayın efendim bu kelimeyi yoksa bakın buna gülerim işte!) çıkışlı olduğumdan bizim okulda bu tür şeyler bilinmezdi pek! Ben aslında gülmem efendim, gülecek kadar mutlu bir ülkemiz olmadığından ziyadesiyle eleştiririm. politik ortamlarda bulunmak, sanatsal aktivitelerde yer almak daha ciddi bir kişilik içinde olmamı gerektiriyor ne de olsa!
Efendim film esnasında zaman geçmek bilmediğinden bendeniz de acizane zat-i alimi bu fırsattan istifade sosyolojik çıkarımlara adadım. Açıkçası ilk olarak zamanın neden geçmediğini düşündüm. Fakat o da ne? Quantum ile açıklayamadığım bu durum önce beni bu ülkenin gidişatına dair büyük endişelere garketti! Fakat ardından sebebini buldum ne mutlu ki. Şimdi dilerseniz ilk olarak bunu paylaşayım sizlerle: Efendim film esnasında zamanın geçmemesinin ana nedeni, filmde sanatsal bir yön bulunmayışı. Ben hani biraz sürrealist eksende işlenmiş, misal göreceliliği konu alan ve derin bir agnostik bilinçaltı barındıran konuları yeğlerdim! Hem ne metafictiona ne de flashbacklere de başvurulmamış. Maalesef bunlardan da öte Recep ivedik nedense sabit bir karaktere sahip. Ne çoklu kişilik(kişilik bölünmesi) ne şizofreni ne obsesyonal semptomlar hiçbirisi yok! Ki hepsini geçtim sadece bir tane Recep ivedik var, gözlerim bir adaptation hadi o da olmadı en azından bir dr. jekly aradı doğrusu. Fakat nafile efendim nerede! işte efenim bu filmin en büyük eksisi. Bunun haricinde, kulaklarıma da hitap etmedi maalesef, hani biraz daha düşünülebilirdi müzikler üzerinde. Misal bir sample kullanımı olmaması, üflemeli çalgıların eksikliği... bunlar üzdü gerçekten beni. Filmin süresi de maalesef çok uzun geldi bana, 100 dakika çok fazla efendim, 25 dakika yeterdi bilemediniz yarım saat. Laf aramızda kısa metrajlı filmler daima kişisel tercihimdir benim. Karpuz kapuğundan gemiler geldi bakın şimdi aklıma, şimdi de Kandiya Güneşini iple çekmekteyim...
Filmin haricinde açıkçası salondaki ambiansta benim algı skalamda olumsuz derecelenen faktörlerden birisi oldu. Bu arada ilginç bir detay, salonda birçok başlarını kapatmış hanımla karşılaştım. Sanırım yeni moda olsa gerek, daha evvel televizyonlarda falan görürdüm bu tür şeyleri ama sanki biçimi böyle değildi, hani biraz daha nasıl diyeyim tarz sahibi geldi bana bu moda. Aman efendim neticede çok da önemli değil, moda değil mi hem, gelecek sene de mini etek bakarsınız yeniden moda olur ona dönerler bu sefer de değil mi ama? Bunun haricinde, salonda çok kesif bir koku vardı. Sanırım ayak kokuyordu ya da ter ya da her ikisi birden. insanlar da hiç çevrelerine aldırmadan yüksek sesle gülüyorlar ve dahi birbirlerini de kendi güldükleri yerde arkadaşlarının da gülmesi için dürtüyorlardı! Bu nasıl bir avamlık, görgüsüzlüktür anlamadım doğrusu. Hiç topluluk içinde böyle yüksek desibel yaratacak şekilde gülünür mü efendim? Gülünecek bir şey olsa gam yemem ama bu komedi değil, pisliğin, basitliğin önden gideni! Üstelik ne acıdır ki ses kirliliği kavramından da bihaber bu güruh! Birbirlerini dürtmelerini de bilmeden de olsa kolektif bilinçaltı oluşturma çabalarının bir tezahürü olarak addedebiliriz sanırım.
Evet neticede toparlamak gerekirse, filme 10 üzerinden hiçbir şey vermiyorum üstad-ı azamlar! Kesinlikle tavsiye ve tasvip de etmiyorum hiçbirinize. Eğer ki hayatınızdaki bu koşuşturma içinde takribi 100 dakikalık bir molaya ihtiyaç duyarsanız beni arayın bir yerde buluşalım ve sohbet edelim sizlerle uzun uzun. Unutmayın ki sizlerin derdinden çok iyi anlayan ve size çare olmak için durmaksızın okuyan, araştıran, gözlemleyen, hem düşünen hem de düşündüklerini sizlere de sunabilmek için oradan buraya taşınan bir kardeşiniz yazdı bu satırları.
Şimdi efenim filme ait bir izlenimim yok. O kadar benim hayatıma uzak ki yani bir ilinti kuramadım. Kurmayı denedim ama inanın ki, empatik olayım dedim ama nafile. Efendim ben bir kere uluorta osurmam. osuracaksam ya ortamdan uzaklaşırım ya da şarkı söylemek ya da öksürmek gelir içimden tam osurma esnasında. Aslında hiç osurmam ben ama tabii buna inanmanız güç. Espri efendim espri, inanmayın sakın! Ben de pırt yaparım arasıra! Efendime söyleyeyim ama gerçekten ben yerlere tükürmem, balgam ne demektir haşa bilmem hatta fonetik yapısından bile iğrenirim bu tür kelimelerin! Iy ne o öyle efendim, yok balgammış yok osurukmuş, iğrenç şeyler bunlar. O kadar aydındır yani bünyem. Bu arada ne kamyoncu muhabbetlerine, ne ortalıkta osuran birisine ne de şiveli ve argo konuşan insanlara asla gülmemişimdir. Hani Saint Benoit(benoit diye okumayın efendim bu kelimeyi yoksa bakın buna gülerim işte!) çıkışlı olduğumdan bizim okulda bu tür şeyler bilinmezdi pek! Ben aslında gülmem efendim, gülecek kadar mutlu bir ülkemiz olmadığından ziyadesiyle eleştiririm. politik ortamlarda bulunmak, sanatsal aktivitelerde yer almak daha ciddi bir kişilik içinde olmamı gerektiriyor ne de olsa!
Efendim film esnasında zaman geçmek bilmediğinden bendeniz de acizane zat-i alimi bu fırsattan istifade sosyolojik çıkarımlara adadım. Açıkçası ilk olarak zamanın neden geçmediğini düşündüm. Fakat o da ne? Quantum ile açıklayamadığım bu durum önce beni bu ülkenin gidişatına dair büyük endişelere garketti! Fakat ardından sebebini buldum ne mutlu ki. Şimdi dilerseniz ilk olarak bunu paylaşayım sizlerle: Efendim film esnasında zamanın geçmemesinin ana nedeni, filmde sanatsal bir yön bulunmayışı. Ben hani biraz sürrealist eksende işlenmiş, misal göreceliliği konu alan ve derin bir agnostik bilinçaltı barındıran konuları yeğlerdim! Hem ne metafictiona ne de flashbacklere de başvurulmamış. Maalesef bunlardan da öte Recep ivedik nedense sabit bir karaktere sahip. Ne çoklu kişilik(kişilik bölünmesi) ne şizofreni ne obsesyonal semptomlar hiçbirisi yok! Ki hepsini geçtim sadece bir tane Recep ivedik var, gözlerim bir adaptation hadi o da olmadı en azından bir dr. jekly aradı doğrusu. Fakat nafile efendim nerede! işte efenim bu filmin en büyük eksisi. Bunun haricinde, kulaklarıma da hitap etmedi maalesef, hani biraz daha düşünülebilirdi müzikler üzerinde. Misal bir sample kullanımı olmaması, üflemeli çalgıların eksikliği... bunlar üzdü gerçekten beni. Filmin süresi de maalesef çok uzun geldi bana, 100 dakika çok fazla efendim, 25 dakika yeterdi bilemediniz yarım saat. Laf aramızda kısa metrajlı filmler daima kişisel tercihimdir benim. Karpuz kapuğundan gemiler geldi bakın şimdi aklıma, şimdi de Kandiya Güneşini iple çekmekteyim...
Filmin haricinde açıkçası salondaki ambiansta benim algı skalamda olumsuz derecelenen faktörlerden birisi oldu. Bu arada ilginç bir detay, salonda birçok başlarını kapatmış hanımla karşılaştım. Sanırım yeni moda olsa gerek, daha evvel televizyonlarda falan görürdüm bu tür şeyleri ama sanki biçimi böyle değildi, hani biraz daha nasıl diyeyim tarz sahibi geldi bana bu moda. Aman efendim neticede çok da önemli değil, moda değil mi hem, gelecek sene de mini etek bakarsınız yeniden moda olur ona dönerler bu sefer de değil mi ama? Bunun haricinde, salonda çok kesif bir koku vardı. Sanırım ayak kokuyordu ya da ter ya da her ikisi birden. insanlar da hiç çevrelerine aldırmadan yüksek sesle gülüyorlar ve dahi birbirlerini de kendi güldükleri yerde arkadaşlarının da gülmesi için dürtüyorlardı! Bu nasıl bir avamlık, görgüsüzlüktür anlamadım doğrusu. Hiç topluluk içinde böyle yüksek desibel yaratacak şekilde gülünür mü efendim? Gülünecek bir şey olsa gam yemem ama bu komedi değil, pisliğin, basitliğin önden gideni! Üstelik ne acıdır ki ses kirliliği kavramından da bihaber bu güruh! Birbirlerini dürtmelerini de bilmeden de olsa kolektif bilinçaltı oluşturma çabalarının bir tezahürü olarak addedebiliriz sanırım.
Evet neticede toparlamak gerekirse, filme 10 üzerinden hiçbir şey vermiyorum üstad-ı azamlar! Kesinlikle tavsiye ve tasvip de etmiyorum hiçbirinize. Eğer ki hayatınızdaki bu koşuşturma içinde takribi 100 dakikalık bir molaya ihtiyaç duyarsanız beni arayın bir yerde buluşalım ve sohbet edelim sizlerle uzun uzun. Unutmayın ki sizlerin derdinden çok iyi anlayan ve size çare olmak için durmaksızın okuyan, araştıran, gözlemleyen, hem düşünen hem de düşündüklerini sizlere de sunabilmek için oradan buraya taşınan bir kardeşiniz yazdı bu satırları.
güncel Önemli Başlıklar