bugün
- sevgili olunan kızın çişini içmek17
- israi le türkiye ve iran baş edebilir mi8
- en sevilen su markası19
- son yapılan yemek24
- uzun saçlı erkek8
- menuet'in sufle yapıp beni çağırmaması8
- mariyya8
- doktor bir abiye sahip olmak8
- havaların soğuması21
- telefon özelimdir diyen sevgili12
- anın görüntüsü31
- birleşmiş milletleri küçümseyen beyinsiz piç8
- türkiyede gençler aile desteğiyle yaşıyor24
- hiç yaladınız mı10
- yahudi olmak istiyorum14
- uyumayın ulan9
- nervio17
- eloande11
- bütün uludağ sözlük yazarlarının boktan yazması31
- güzel bir kadın eli yalamak8
- arkadaşlar sizce bu alınır mı12
- sözlük yazarlarının tatlıları26
- bahar candan9
- piyangodan para çıkanların sonunda parasız kalması11
- bazı yetkili kadınların ağzının çok bozuk olması12
- frekansı yüksek insanlar19
- bikbikin sakalları9
- 26 eylül 2024 ajax beşiktaş maçı26
- kadınların gereksiz canlılar olduğu gerçeği18
- sevilmek için gidilen en uzun mesafe9
- iş yerinde zamanın geçmemesi9
- true yu neden evlendiremiyoruz8
- karı gibi laf sokan sözlük erkeği12
- larisalisa16
- sevişmek için gidilen en uzun mesafe22
- 25 eylül 2024 galatasaray paok maçı33
- herkese nude atan kadın yazar20
- suriyelilere özel doğum hastanesi14
- cuma namazından foto paylaşmayan yazarı hoplatırım14
- vapurda denizi izlerken dinlenecek şarkılar8
- şimdiye kadar size sorulan en zor soru14
- hepinizin cuma namazına gitmesini emrediyorum15
- kadınınızı kalkındırır mısınız12
- marmara ereğlisi vs şarköy8
- oruspuda sevgili şefkati arayıp hüzünlenmek16
- muhtemelen canabar12
- türk topraklarına yunan botu değmesi24
- ülkede iyi giden tek şey14
- sinemada gidilen ilk film27
- eski akp'li belediyenin milyon dolarlık şatafatı16
Hafta başıydı, bir pazartesi akşamıydı.
‘’Gelsene biraz dışarı,’’ dedim çocuğa. Asya balıkları masaya taşıyordu.
Karısına tedirgin bir bakış fırlattı. Genç kadın nefis bir gülüşle karşılık verdi kocasının bakışına.
Çocuk bana doğru eğilip, ‘’ Ne yapacağız?’’ diye fısıldadı.
Rakıdan bir yudum aldım, sandalyeden güçlükle kalkıp yalpalayarak bahçeye yöneldim.
Bahçedeki demir sandalyelerden birine oturdum, haziranın mutlu kuşları cıvıldıyordu dört bir yanda. Başım dönüyordu, öğleden beri içiyordum. Dışarıda kanyakla başlamış, şimdi rakıya dadanmıştım.
içeride sofra kuran kadına aşıktım, kötü aşıktım, körkütük aşıktım. Ona yazdığım, ona yazdığımı kimsenin bilmediği şiirler herkesin dilindeydi. Ünlüydüm ve perişan haldeydim.
Geçen yıldı. Sabahın körüydü, kupkuru ayazdı, bahara fazla bir ayaz. Rüzgar hayalarımıza bile kum doldurmuştu, afişlerden boşalan ellerimiz kaşınıyor, tedirgin tedirgin etrafımıza bakınıyorduk. Üç silahımız, üç yüz afişimiz vardı.
‘’Öf be,’’ dedi çocuk , ‘’ ne soğuk! ’’
Issız bir köşe başında tutuşturdum eline kanyağı.
Onu suç ortağım yaptım ve rahatladım.
Teşkilata ben katmıştım çocuğu, ‘’ Bak koçum, önce milli demokratik, sonra sosyalist, tamam mı ? ‘’ diye başına kaka kaka.
Çok parlaktı, almıştım başıma belayı. Toplantıları bana zehir ediyordu. Kitapları yutar gibi okuyor, durmadan konuşuyor, her şeyi ciddiye alıyor, her çektiğim okkalı nutkun içini boşaltıp bok gibi bırakıyordu bir kenara. iyi yürekliydi, en azından öyle görünüyordu ve işin en kötü tarafı da buydu.
‘’Otuz küsur yaşındasın ve şimdiden ihtiyar gibi görünüyorsun, içme bu kadar , çok dikkat çekiyor, ’’ demişti günün birinde.
Çok öfkelenmiştim, daha dünkü çocuk bana neler söylüyordu böyle ? Ben oysa, elimden geleni yapıyordum. Çok içiyorsam kime neydi ? Birbirlerine bağırarak, ağlayarak okudukları o şiirleri nasıl yazdığımı biliyorlar mıydı ?
Ben de onu suç ortağım yaptım, o meyhaneden o meyhaneye gezdirerek çaldım kalbini, kendime bağladım. Sonra karısıyla tanıştım. On dokuz yaşındaydı. Tanıştığımız akşam ağır bir şarkı söyledim ona, ağlattım onu ve kara gözlerinden akan yaşlara baka baka aklımın kalan son kırıntılarını da kaybettim.
Çıktı elbet bahçeye. Yüzünü görür görmez anladım. ‘’ Ama çok içiyorsun, yoruyorsun beni, bu kadarı da fazla, git artık buradan, bizi rahat bırak’’ diyordu, buna benzer yüz bin şey söylüyordu, anlamamak ne mümkündü.
Yanıma geldi.
‘’ Çocuk gibi davranıyorsun, ’’ dedi.
Bunu dedi, ne kadar da haklıydı.
Demir koltuktan doğruldum, yavaş, ona baktım, yavaş, yumruğumu kaldırdım, yavaş, yüzüne savurdum ve yere yuvarlandım. Küçük bir ayak hareketiyle bakmıştı icabıma.
Ağlamaya başladım. Dizlerine, temiz, ak pantolonuna yapıştım, çaktırmadan sümüğümü de siliyordum kaliteli kumaşa. ‘’ Yazık sana, ayı gibi adamsın hesapta,’’ dedim içimden.
En son düşünmek istediğim şeyi yaptı, beni şefkatle çenemden tutup ayağa kaldırdı. Çok yoksul, çok öfkeli, çok aptal, çok çaresiz bir çocuk gibi iki yana sallanıyordum karşısında.
‘’Asya seninle ilgilenmiyor,’’ dedi.
‘’Gelsene biraz dışarı,’’ dedim çocuğa. Asya balıkları masaya taşıyordu.
Karısına tedirgin bir bakış fırlattı. Genç kadın nefis bir gülüşle karşılık verdi kocasının bakışına.
Çocuk bana doğru eğilip, ‘’ Ne yapacağız?’’ diye fısıldadı.
Rakıdan bir yudum aldım, sandalyeden güçlükle kalkıp yalpalayarak bahçeye yöneldim.
Bahçedeki demir sandalyelerden birine oturdum, haziranın mutlu kuşları cıvıldıyordu dört bir yanda. Başım dönüyordu, öğleden beri içiyordum. Dışarıda kanyakla başlamış, şimdi rakıya dadanmıştım.
içeride sofra kuran kadına aşıktım, kötü aşıktım, körkütük aşıktım. Ona yazdığım, ona yazdığımı kimsenin bilmediği şiirler herkesin dilindeydi. Ünlüydüm ve perişan haldeydim.
Geçen yıldı. Sabahın körüydü, kupkuru ayazdı, bahara fazla bir ayaz. Rüzgar hayalarımıza bile kum doldurmuştu, afişlerden boşalan ellerimiz kaşınıyor, tedirgin tedirgin etrafımıza bakınıyorduk. Üç silahımız, üç yüz afişimiz vardı.
‘’Öf be,’’ dedi çocuk , ‘’ ne soğuk! ’’
Issız bir köşe başında tutuşturdum eline kanyağı.
Onu suç ortağım yaptım ve rahatladım.
Teşkilata ben katmıştım çocuğu, ‘’ Bak koçum, önce milli demokratik, sonra sosyalist, tamam mı ? ‘’ diye başına kaka kaka.
Çok parlaktı, almıştım başıma belayı. Toplantıları bana zehir ediyordu. Kitapları yutar gibi okuyor, durmadan konuşuyor, her şeyi ciddiye alıyor, her çektiğim okkalı nutkun içini boşaltıp bok gibi bırakıyordu bir kenara. iyi yürekliydi, en azından öyle görünüyordu ve işin en kötü tarafı da buydu.
‘’Otuz küsur yaşındasın ve şimdiden ihtiyar gibi görünüyorsun, içme bu kadar , çok dikkat çekiyor, ’’ demişti günün birinde.
Çok öfkelenmiştim, daha dünkü çocuk bana neler söylüyordu böyle ? Ben oysa, elimden geleni yapıyordum. Çok içiyorsam kime neydi ? Birbirlerine bağırarak, ağlayarak okudukları o şiirleri nasıl yazdığımı biliyorlar mıydı ?
Ben de onu suç ortağım yaptım, o meyhaneden o meyhaneye gezdirerek çaldım kalbini, kendime bağladım. Sonra karısıyla tanıştım. On dokuz yaşındaydı. Tanıştığımız akşam ağır bir şarkı söyledim ona, ağlattım onu ve kara gözlerinden akan yaşlara baka baka aklımın kalan son kırıntılarını da kaybettim.
Çıktı elbet bahçeye. Yüzünü görür görmez anladım. ‘’ Ama çok içiyorsun, yoruyorsun beni, bu kadarı da fazla, git artık buradan, bizi rahat bırak’’ diyordu, buna benzer yüz bin şey söylüyordu, anlamamak ne mümkündü.
Yanıma geldi.
‘’ Çocuk gibi davranıyorsun, ’’ dedi.
Bunu dedi, ne kadar da haklıydı.
Demir koltuktan doğruldum, yavaş, ona baktım, yavaş, yumruğumu kaldırdım, yavaş, yüzüne savurdum ve yere yuvarlandım. Küçük bir ayak hareketiyle bakmıştı icabıma.
Ağlamaya başladım. Dizlerine, temiz, ak pantolonuna yapıştım, çaktırmadan sümüğümü de siliyordum kaliteli kumaşa. ‘’ Yazık sana, ayı gibi adamsın hesapta,’’ dedim içimden.
En son düşünmek istediğim şeyi yaptı, beni şefkatle çenemden tutup ayağa kaldırdı. Çok yoksul, çok öfkeli, çok aptal, çok çaresiz bir çocuk gibi iki yana sallanıyordum karşısında.
‘’Asya seninle ilgilenmiyor,’’ dedi.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar