bugün

benjcev

hakkında ne yazacağımı bilemediğim, bildiğim zaman anlatamadığım, anlatmaya çalıştığımda kelime haznemde ve ifade gücümde aniden oluşan ciddi sorunlarla yüz yüze geldiğim, basit cümlelerle tanımlar yapmayı istemediğim halde bir süre önce uçan aklımı toparlayamamdan ötürü sade bir kaç cümle ile bitireceğim bu entrynin başlığını nick olarak kullanan zat-ı muhterem.

benjcev diyorum, "heh, bizde seni bekliyorduk" demek geliyor içimden. sözün kullanıldığı ortamlarda oluşan hareketlilik ve mühim bi faaliyete girişecek olmanın verdiği durunamama hali ile.
çünkü benjcev beklenendir, lazımdır, o olmadan olmazdır.

benjcev diyorum, aklıma anaokulundaki masal saati geliyor. hani ağız açık, salyaları akıtır halde öğretmeni dinleyen, transa geçmiş, bir süre sonra öğlen içilen sütün de etkisiyle ossura ossura uykuya dalacak olan küçük çocukların huzuru, rehaveti..
çünkü benjcev kötülük yapmayan, kraliçenin aynasına delikanlı olmayı öğreten, "ulan sakın yeme o elmayı" paniği yaşatmayan, balkabağının infilakı sonucu oluşan faytonla insanı güzel diyarlara taşıyan bir kurbağa prenstir.

ve tüm anlatılanlar bir yana, aslında daha masalın başındayken gökten düşen üç elmadan biridir benjcev.
onlar* muradına erdi, kerevetine çıkan çıksın, beni ırgalamaz.