bugün

öz türkçe

ani ve hızlı bir değişim hiçbir zaman genel kabul görmemiş ve kulağa yabancı gelmiştir. Bunun en güzel örneklerinden birisi Mustafa Kemal Atatürk'ün bizzat sonradan vazgeçtiği mutlaka öz Türkçe kullanımı amaçlayan uygulamasıdır. Konuğu olan isveç Prensine hitaben yaptığı atatürk'ün 3 ekim 1934 tarihli öztürkçe konuşması bu durumu özetler niteliktedir.

"Altes Ruayâl,
Bu gece, yüce konuklarımıza, Türkiye’ye uğur getirdiklerini söylerken duyduğum, tükel özgü bir kıvançtır. Burada kaldığınız uzca, sizi sarmaktan hiç durmayacak ılık sevgi içinde, bu yurtta, yurdunuz için beslenmiş duyguların bir yankısını bulacaksınız. isveç-Türk uluslarının kazanmış oldukları utkuların silinmez damgalarını tarih taşımaktadır. Süerdemliği, önü, bu iki ulus, ünlü sanlı sözlerinin derinliğinde sonsuz tutmaktadır. Ancak, daha başka bir alanda da onlar erdemlerini, o denli yaltırıklı yöntemle göstermişlerdir. Bu yolda kazandıkları utkular, gerçekten daha az özence değer değildir. Avrupa’nın iki bitim ucunda yerlerini berkiten uluslarımız, ataç özlüklerinin tüm ıssıları olarak baysak, önürme, uygunluk kıldacıları olmuş bulunuyorlar; onlar bugün en güzel utkuyu kazanmaya anıklanıyorlar; baysal utkusu.
Altes Ruayâl,
Yetmiş beşinci doğum yılında oğuz babanız, bütün acunda saygılı bir sevginin söyüncü ile çevrelendi. Genlik, baysal içinde erk sürmenin gücü işte bundadır. Ünlü babanız, yüksek kralınız beşinci Güstav’ın gönenci için en ıssı dileklerimi sunarken, Altes Ruvayâl, sizin Altes Ruvayâl, prenses Louise, sevimli kızınız Altes Prenses ingrid’in esenliğine, tüzün isveç ulusunun gönencine içiyorum."
Böylesine hızlı ve yoğun bir değişimin kabul görmeyeceğini anlayan Mustafa Kemal Atütürk değişimin zamana yayılmasını öngörerek daha esnek bir yaklaşım sergilemiştir.