bugün

yaran olaylar

Gündelik hayatta veya hayatımızda geçen komik olaylardır.

Kronolojik sırayla anlatacağım olaylarımı. Biraz uzun olabilir, hepsini okuyan bana mesajla "okudum, o kadar zamanımı çaldın hayvan herif." diyebilir. Darılmam.

1. Anaokulu zamanımda çok pısırık bir çocuktum. Enseme vurup donuma kadar alabilirdiniz o derece.
Benim anaokulum bir ilköğretim okuluyla aynı binadaydı. Girş saati farklı fakat çıkış saati aynıydı. Her çıkışta izdiham oluşur biz küçükler için o izdihamın can pazarına dönüşmesine ramak kalırdı.
Bir gün yine dereden geçmeye çalışan öküz başlı antilop sürüsü gibi kapıdan topluca geçmeye çalışırken benden 2-3 sınıf ve gömlek büyük olan bir kız beni itekledi.
Lan sen pısırık, çelimsiz bebenin tekisin, niye gidip kızın sırtına ceviz kadar yumruğunla vuruyorsun?
Sonuç: o gün orada kolum omzundan çıktı. Yani galiba. 15 gün hastanede kaldım. Bana neden kaldığımı hiçbir zaman söylemediler.

2. ilkokul 3 veya 4. Sınıf. Sınıfta çok güzel bir kız var. Adı zeynep. Köpek gibi aşığım. Her görüşümde zaman yavaşlıyor o derece.
En iyi arkadaşımla tenefüs sırasında koridorda kapakla top oynuyoruz. Tabii o anaokulunun tek yumrukta kolunu çıkaran bruce lee' si yok artık. 1 metreyi zar zor aşmış boyum ve 50 kilom var. Varil gibiyim.
Zeynep o gün sınıf nöbetçisi. Çöpü dökmüş, çöp kovasını bir balerin gibi seke seke getiriyor. Canlı fıçı gördü bunu uzaktan. Kapak, top, arkadaş falan umrunda değil.
arkadaşımın üstüne koşmaya başladım. Ayağına kayıp zeynep' e hava atacağım. Bak akla sen! Zeynep iyice yaklaştı, bende yaklaştım. Arkadaşım benden 7 kat daha atikti yolumdan çekildi bende zeynep' e kafa attım.
Sonuç: kaşı açıldı kızın. Dombili nerde? Ortalıkta yok. Pelerin görmüş boğa gibi atladı kızın üstüne sonra ortadan kayboldu.
(O sırada küçük fil yavrusu bahçenin bir köşesinde "allam noolur bir şey olmasın." diye ağlıyor. Öldürdü sanıyor manyak.)

3. 6. Sınıfın sonu. Yaz tatili dönemi anneannemle kalıyorum. Derslerim kötü diye beni bir fabrikaya gönderdiler. Resmen çocuk işçiyim. (Derslerim iyiydi o zaman. Sadece hayatı öğrenmem içinmiş.)
Anneannem boş vakitlerinde hobi olarak namaz kılan bir kadındı. Haftada 1 gün izinliyim. Izinli günlerimden birinde sabahın erken saatlerinde yine uyandım, anneannem kendine çay yapmış. Bir bardak çay alıp kendime balkona çıktım. Çay sigara yapacağım sanki.
Etrafı izliyorum 7 şekerli çayımı içerek. Bu arada o birkaç sene öncesinin dubası gitmiş, yerine az daha derli toplu bir çocuk gelmişti. 1.50 boyum ya var ya yok. Kilom 60 falan.
Geçen otobüsleri, insanları izlerken bir şeylerin ters olduğunu farkettim. Gölgeler! Gölgeler (bana göre) doğuya doğruydu.
Okuldan dini bilgileri depolamış genç dimağ döktü hemen hazinesini ortaya.
"Kıyamet günü güneş batıdan doğup doğudan batacak."
Tüm bedenim korkuyla sarsıldı. Evin ters yönde olabileceğini akıl edemedim. Zeki çocuktum oysa.
"Kıyamet kopuyooor!" diye Çığlık çığlığa içeri koştum. Anneannemi bayrak gibi salladım namazın başında. "Bırak namazı, kıyamet kopuyor!" Beni adeta siklemedi. Kendimi yerden yere atıp inek gibi böğürerek ağlıyorum. Kadın namazını bitirip "iyi hadi hazırlanalım o zaman." dedi gayet sakin bir şekilde. Hazırlanıp bizim eve gittik. Çay falan.
Sonuç: kariyerim o gün noktalandı. Anneannem vefat edene kadar neredeyse her gün dalga geçildi benimle.

4. Lise 2. Sınıf. Lise 1. Sınıfa kadar 1.50 olan boyum bir anda patlama yaptı. Yeni seneye 1.85 boyla başladım.
1 ay geçti tatilin üstünden. Bir beden eğitimi dersi sonrası normalde yasak olduğu halde üstümü sınıfta değiştirirken içeri beden eğitimi hocası girdi. Allahtan sadece okul tişörtünü giymemiştim. "Sen niye sınıfta giyiniyon lan!" diye hızla sordu. Cevap vermemi beklemeden aynı hızla "sen niye basketbol seçmesine katılmıyorsun?" dedi. Yine cevap beklemeden (huyuydu bu galiba.) "pazartesi günü bekliyorum. Geleceksin." dedi.
Gittim pazartesi günü özel davetiyemle. Seçildim, okulun beton sahasında halı saha ayakkabılarımla antrenman yaptım. Ama mutluydum çünkü hayatımda yeni bir amaç edinmiştim. Basketbol.
ilk maç günü belli oldu. Maçtan 2 gün önce gidip kendime basketbol ayakkabısı aldırdım zorla. Tamamen beyaz, harika bir şeydi.
Maç günü geldi, salona gittik ısındık falan. Maç başladı. 2. Periyotun ortalarında ben girdim oyuna. Kenardan, bizim takım başlayacak. Top oyuna sokuldu, oyun kurucuya verildi. Herkes bir potanın altında ama bir kişi hariç. Diğer potaya doğru koşuyorum bir yandan "batu!" diye bağırarak. Batu bana bakıp "bu taraf lan mal!" diyor. Yediğim bokun farkına varıp durana kadar oyun siktir edilmiş, herkes bana gülmeye başlamıştı. Yine bir kişi hariç; Hoca.
Sonuç: o şut atıldı, sayı kazanıldı ve benche geri döndüm. Yenildik. Lise bitene kadar ara ara bu konu gündeme getirildi, taşak oğlanı oldum.

5. Lise 3. sınıf. Bir kış günü Boş derslerden birinde 3 arkadaş öğretmen masasının hemen önündeki sıraya oturduk. Tüm sınıf sohbetin belini kırmakta.
Çok ses yapmış olacağız ki içeri aniden müdür yardımcısı girdi. Tüm sınıf ayakta. 3 kişi hariç. ilk anda Birimiz ayaklansa olacaktı halbuki. Müdür yardımcısı bağırıp çağırırken 3 kişiden ortada oturanın aklına biraz geçte olsa ayağa kalkmak geldi. Hemen ayağa kalktı, solundaki de çaktı durumu o da kalktı. Sağındaki anlam veremedi bu harekete. "Ne oluyor lan?" dedi. Müdür yardımcısı "Sen niye kalkmıyon lan!" Diyerek kapıdan önümüze adeta yere basmadan geldi.
Sonuç: müdür yardımcısı o arkadaşımı orada, tüm sınıfın önünde evire çevire tokatladı. Fırtına gibiydi. Arkadaşımın o gun ısınmasına gerek kalmadı.

6. Üniversite 1. Sınıf. Yeni şehir, yeni ortam, yeni insanlar, yeni okul.
Ezelden beridir arkadaş edinem konusunda sıkıntı yaşayan biri olduğumu ilk günlerde bir kere daha kanıtladım. ilk 1 hafta okula tek başıma gidip geldim, kimseyle gerekenden fazla konuşmadım. 1 haftanın sonunda kaldığım aparttan aynı sınıfta olduğum biriyle tanıştım, arkadaş ve ilerleyen zamanlarda kardeş olduk.
Burada tanışmada yaşadığım olayı yazacağım.
Apart evleri bilirsiniz. 1 oda 1 salondur geneli. Biz o binada her evde 6 kişi kalıyorduk. O gün ne evde kimse, ne de bende anahtar vardı. Mecburen bir alt kata indim yarım saat kadar kapıda beklemeyeyim diye. Kapıyı ersel açtı. "Bizimkiler evde değil de biraz burda beklesem olur mu?" diye sordum utanarak. Bre hayvan üniversiteye gelmişsin, yaşıtın adamla konuşurken niye utanıyorsun. Bak sinir oldum. Neyse.
"Olur tabii kardeşim geç geç." dedi bana.
Gittim odaya. Benle beraber 4 kişi var odada. Hoşgeldin beş gittin falandan sonra "boşta priz var mı ya telefonumun şarjı yokta..." dedim. Ersel hemen yatağının dibindeki prizi gösterdi. Yatağın üstünden uzanamazdım çünkü yatak duvara bitişik değildi. Mecbur öbür tarafa geçmem gerekti.
Bir ayağımı attım öbür tarafa ve bir çatırtı sesi duyuldu. Yatağın üstünde "çıktım taşın üstüne, açtım bacaklarımı..." pozisyonunda Donakaldım. Mnakoym daha 5 dakika olmamış adamın odasına gireli, laptop soğutucusunu atomlarına ayırmıştım.
Sonuç: ersel' in sikinde bile olmadı. "Önemli değil kardeşim. Bir sigara ısmarlarsın ödeşiriz." dedi. 3 kişi kahkaha atarlarken Ben adeta bir ferrari kırmızısı modunda cebimden sigara paketini çıkartmaya uğraştım. O paket o gün orada bitti, arkadaslığımız başladı.

Şimdilik aklıma gelenler bunlar. "Yaran mallıklar" gibi bir başlığa da yazsam olurmuş aslında. Tam 1.5 saattir yazıyorum bu entryi. Buraya kadar okuduysan bu entryi, helal olsun sana.