bugün

ygs 2013

sınavdan bir gün önce aşırı iyi davranan annemin tavırları karşısında ''lan acaba kanser miyim? Bunun tek sebebi ygs olamaz herhalde..'' diye düşünürken sınavımın yarrak gibi geçmesi sonucu it muammelesi görmemle kanser olmadığıma kanaat getirdiğim sınavdır, en azından bu açıdan iyi geçmiştir.

sınav esnasında süre yetişti mi kaygısıyla, türkçe paragraflarının yarısını ne kadar sürede okuyom kontrolü yapıp, okuduğum o yarımı da unutmam ve her kontrolde sınıfın ortasındaki el kamerasına''ben kopya çekmiyom saate bakıyom'' imajı çizmek için kah gözlerimi kısarak, kah gözlerimi belerterek gerçek kesit oyunculuğu sergilemem, odaklanmamı ve süreyi dengeli kullanmamı oldukça zora sokmuştur.

buraya kadar anlattığım nüktedan anılarıma yanısıra sınav öncesinde stresten 1.5 litre kusmam ve yarım litre gözyaşı dökmem, tansiyonumun 5/8 olması gibi psikolojik temelli fizyolojik dramlarda yaşamışlığım var. zihnimde dolanıp duran çevremdekilerin ''hocam bu sene şu çok zor olacakmış, hocam bu sene bizim azımıza sıçcaklarmış, hocam bu sene bizi örseleyip , iğdiş edeceklermiş, haha inanmıyorum elektrik akımını bile mi çözemiyosun? yaa sınavın en kolay sorusuydu onu nasıl yapamadın?'' söylemleri arasında boğulmam ve başarılı lisenin başarısız öğrencisi olmanın verdiği tedirginlikle bir gece öncesinde müdür yardımcısının ''okulun en başarısız üç ismini açıklıyoruz, bunlar bi daha sınava girecek'' diyerek üç ismi de benim ismim olarak okuması gibi sürrealist rüyalar görmem sınav sabahı en sevdiğim kahvaltılık olan kaymaklı baldan beni soğutmuştur. - 1.5 litre kaymaklı bal kustum.-

sınava girerken ağladığım gibi çıkarken de ağladım, ama girerken ki gibi yerli yersiz değildi, yerli yerinde bir tepkiydi.

ardından sıra geldi trt'de soru çözümü izlemeye. soru çözümünün öncesinde ösym başkanı ali demir'in açıklamalarını dinlemeye başladık. ''sınav süresini kendini geliştirmiş adaylar ayarlayabildi.'' gibisinden bir cümle kurdu ve o esnada aklıma geçenlerde duyduğum bir olay geldi, bundan 5-6 yıl önce istanbul üniversite kimya bölümünden bir öğretim görevlisi istifa etmiş, sebebi de 8 yıl boyunca uğraşıp Türkiye'ye getirebildiği nobel kimya ödüllü komiteden bir bilim adamının konferansının olduğu gün,hülya avşarın da söyleşisi olması sonucu konferans salonunda 3-4 kişi bulabilmesiymiş. yani kendini geliştirmişliğin kıstasını ''ali babasına 10 lira vermekte babası bu 10 lirayı %15 faizle bankaya yatırmakta, buna göre anan kaç yaşındadır zaaa'' içerikli soruları belirli bir sürede çözmek olarak belirleyen adamların eleğinden geçen tipler, bilim yerine hülya avşarın inanılmaz yetenek sizsiniz maceralarını dinleyip, hunharca alkış tutmayı yeğleyen tipler oluyor. okullarına yetenek sizsiniz geldi mi boyanıp süslenip, 'bi umut kamera çeker' diye abartılı abartılı mimikler yapan, birbirinin götüne pandik atan adamları ayakta alkışlayan, -gülmediğim espriye yetenek sizsinizde üniversitelilerin alkışlayacağı ayarda bi espriydi tebrikler kardeş diyorum lan lugatımda deyimleşti adeta- twitter kullanmayı entellektüellik sanan, dostoyevskinin devlet sistemine yönelik yazdığı cümleyi eski sevgilisine kapak olsun diye facebookuna yazan, sırf bir sikim üniversiteye girebildiği için yaşamı tüm zorluklarıyla iyi kötü yaşamış dedelerini, ninelerini ''hoff cahil'' diye yaftalayan adamların ölçüt olduğu bir geliştirmişlik kıstasına ise geçmişteki, şimdiki ve gelecekti nesiller tabi olmaya devam ediyor.

bizim de okulda bir çocuk vardı mesela ''ya üniversiteyi kazanınca kahverengi şort giyicem, altına dexter giyicem, üzerime gömlek giyip sonuna kadar ilikliyecem'' diye planlar sunuyordu geleceğe dair, o da ben de hukuk istiyoruz, ki ben 13 yaşındaki bir çocuğun 28 kişi tarafından tecavüze uğramasına karşılık ''kendi rızası'' diye karar alan adalet sistemimize zerre inancım olmamasına rağmen hukuk okuyup bir şeyleri değiştirmeyi göze alıp da hukuk istiyorum, ben kazanamayacağım ama o kazanıp dexter+kahverengi şort+gömleği sona kadar ilikleme denklemiyle hukuk sistemimizi idame ettirecek konumda bulunacak.

diyeceğim o ki böyle bir sistemde derdimizin hala geçen seneki sorularla bu sene ki soruların zorluklarının farklı olması, türkçenin uzun olması bilmem ne olması üzücü. sana sen olma hakkı vermedikleri sürece, gelişmişliğini 160 dakkaya sığdırmaya devam ettikleri sürece, ufkunu üniversite de giyeceğin şortun rengi boyutuna indirgeyecek kadar sınırlandırdıkları sürece, daha 17-18 yaşındaki halinle seni -beni- stresten kusturup yerli yersiz ağlatacak seviyeye getirdikleri sürece, isterlerse facebookta ''bu soruyu bir einstein, bir de çinli 10 yaşında bi çocuk çözmüş'' diye dolanan sorulardan düzsünler önüne ehemmiyeti yok.

dipnot:yaş problemi sorusunda babayı ölü buldum amına koyuyum.