bugün

sözlük yazarlarının itirafları

işte geldim, işte gidiyoruz.yalnız geldiğim bu şehre bu sefer yalnız olmadan veda ediyorum.gara son bir kez bakıyorum, film sahnelerindeki gibi otobüs geri geri giderken sanki her şey geri geri sarıyor beynimde.son bi kez bak şehre, veda et diyor.bir daha gelicem diyemiyorum.insan öyle bir varlık ki deli gibi hevesli olduğu şeylerden vazgeçebiliyor.aynı zamanda en nefret ettiği şeyleri bile özleyebiliyor, keşke yapsaydım diyebiliyor.bazen kendini o kadar hükümsüz sayıyor ki keşke o odaya kitleyip, dönmeme asla izin vermeselerdi diyorsun geçmişe dair.bir çok şey yaşanmamış, bir hikaye kapanmamış, bir hikaye başlamamış olacaktı.onları bir kenara bırak, sen ne durumdasın? içinde neler kopuyor ya da neler geçiyo ki umutsuzlukla çaresizlik arasında sıkışıp kalmış, o soğukkanlılığın çoktan yitip gitmiş bir şekilde etrafa bakan bıkkın bir o kadar da meraklı gözlerle.umut göremeden nasıl umutlu olabilirsin ki, bir de umutsuzlukla suçlayanlar seni, kaç kere umut ettirip yerle bir etmiştir ki? hatırla, bu şehir de bir umuttu senin için ama 2 kişilik bir umut.hala devam eden bir umut.

yolculuk boyunca düşünüyorum, akıp giden şehre, bozkıra bakarak düzlüğünü kıskanıyorum.bende böyle düz olsam, çalkalanmasam diyorum.sonra da bu istikrarlı isteklerime dönüp, asıl düzlükler onlar, asıl düzlük senin vazgeçmediğin şeyler diyorum, ne kadar karışırsan karış her şey değişiyor, ama bir şey değişmiyor.
deli gibi çırpınıyorsun ya hani, değişmeyen olmak için, birileri için, çırpınmak boşuna aslında sen kadar uğraşırsan uğraş onda bitiyor.yalvarmak, yakarmak işlemiyorsa demire işlemediği gibi, ne işler ki o yüreğe sen kaybetmemek için çaresizlikle uğraş verirken.hani dedin ya boğulurken çırpınmıyorsun, çırpınışlarımı görmek istemeyen sensin.
diyorsun ki ona, tek isteğim sensin şu hayattan, tek amacım tek gayem seninle olmak.bunun için nelerden feda ediyorsun, nelere savaş açıyorsun allah bilir.ne yazık ki isteğin de çabalarında karşındakinin alabildiği kadar.kendini yırtıyorsun, nafile.ağlayıp zırlıyosun, uyumuyosun, sabahlara kadar dualarla uykuya dalıyorsun, hala yırtmaya devam.çünkü istiyorsun, çünkü sadece o.
sadece.

sabah ezanı okunuyor, huzur.içindeki çaresiz umutla ( evet en doğru tanım bu, çaresizlikle umut etmek) hep ben olayım sonuna kadar diyorsun,uykuya dalmak üzere.sabah oluyor 4 ay sonra bile aynı sahne.demek ki her şey değişmiyormuş, bir insan hiç mi hiç etkilenmiyormuş.akşam dinliyorsun;

hain değil,zalim değil vicdansızsın!
taş yürekli olduğunu göremedim.

ama adı aşk ya bu eziyetin, dayanamayıp sarılıyorsun, içini kemiren o soruyu yine çaresiz umutla soruyorsun yine beklemenin verdiği cehennem azabı yanıtını alıyorsun.zaman her zaman erteleniyor, görüyorsun ki her şey değişmiyormuş,kararlı olamıyormuş.sen hemen olsun istemiyorsun ki, sen zaten beklemenin verdiği azaptasın ama diyor ki;

bekle.

bir kaç adım atmanın senin azabını nasıl hafifleteceğini bilse, keşke anlasa.ama..
aması; çaresiz umut.

düşünceler arasında şehrime geliyorum, 1 yıl öncesiyle bugünü kıyaslayarak,aynı durumdayım, şehre bakıyorum.
hiçbir şeyin aynı olmadığını fark ediyorum.ben bu şehirde ne kalabiliyorum,ne de gidebiliyorum..