bugün

mahalle berberini kuaförle aldatmak

"ama amca sen de bir türlü düzgün kesemiyorsun. yıllardır sana saçımı teslim ediyorum sen de homuna koyup geri gönderiyorsun beni. tamam seni seviyorum, yıllardır esnaf - müşteri ilişkisinin önüne geçtik ama sen saçımı kesmiyor biçiyorsun adeta. 5 yıldır saçıma vermek istediğim (yanlar ve üst hemen hemen aynı uzunlukta olacak) şekle hala ulaşamadık. halbuki her o koltuğa oturduğumda 'her zamankinden mi?' demen benim içimi bir garip yapıyor. zaten bu yüzdendir ki o pahalı kuaförlere gidemiyordum. kusura bakma ama bu berber sen olmasan üç kuruş için kafamı sikmene izin vermezdim. kusura bakma yaptım işte bir kere. kusura bakma... kusura bakmaa..." diyerek uyandım bir saç kesimine otuz küsür lira verdiğim o muhteşem kuaföre gittiğim günün ertesinde.

bizim mahalle berberini aldatmak içimde pişmalık ile hıyanet hissi oluşturmuştu. ama rüyamda da berberin yüzüne haykırdığım gibi, yıllardır şu saçlar hiç mi düzgün kesilmez yahu! makassa makas, taraksa tarak... tamam, belki fiyatla orantılı kalite farkı olur ama bu kadar da olmaz ki. bizim de özel görüşmelerimiz oluyor, her şey muhteşem olsun istiyoruz. bir ayakkabıya yüz milyonlar sayarken en önemli unsur olan saçıma verdiğim fazla para bana o kadar koymaz. yine de içim içimi kemiriyor; ben berberimin suratına nasıl bakarım, haftalık iddia tüyolarını kimden alırım, mahallenin dedikodularını nasıl öğrenirim...

lütfen olayı daha da duygusal hale dönüştürmeyelim. bu olay burada bitsin artık. abartıp "kahraman berber züppe kuaföre karşı" durumu oluşturmayalım. zaten bir vicdan azabı çekiyorum. ulan insan kuaföre gitmek için bu kadar düşünür mü?
o yanlarla üstler aynı uzunlukta olsun deyip de dazlağa döndüğüm günden beri bunu düşünüyorum. dile kolay beş yıl oldu. daha öncesinde okul tıraşı, subay tıraşı der geçerdik ama artık serde beğenilme güdüsü var.

evet, yaptım. kahraman berberimi dudak altı bıyığı bırakan, tırnağı uzun, ibnemsi kuaförle aldattım. ama geçerli sebeplerim var. "var da bunu berberime nasıl anlatırım? yine de yıllardır berberim o amca benim" diyerek üç ay sonra olsa da gittim berbere. göt kadar dükkan iki kişi saç kestiriyordu. zaten saç kestirenler dışında iki kişi daha girince içerde yer kalmıyordu. fakat benim hislerimin bu dış görünümle ilgisi yok. vallahi yok. sorun berberde değil bende, sikilen benim kafam olmasa merdiven altında kesseler acımazdı.
her berber sırası bekleyen sap gibi yandaki kahvede iki çay içtim. berber amcamın yolup gönderdiği delikanlı çıkınca girdim berbere:
- selamun aleyküm
- aleyküm selam
- nasılsın barış abi?
- ... iyidir, sen nasılsın? görünmüyorsun?
(biliyordum bunu soracağını. aman allah'ım ne bok yiyeceğim ben şimdi?)
- şeyy.. eehmm.. abi okulla ilgili bir durum oldu da, il dışındaydım.
- haa iyii

kısa süre sonra berber amcam bir kişiyi daha yolup gönderince,

- geç bakalım.
- eyvallah abim.
(es)
- yine yanlarla üstler aynı mı yapıyoruz?
(sanki yapabilecek amınakoduuum ama yapamasa da hatırlaması bile etkiliyor beni, abim benim beaa)

hee der gibi kafa salladım, sonra:

- allah belamı versin benim
- ne oldu koçum
- yok bir şey barış abi, devam et sen.

(kirlenmiştim artık)
not to be continued.