bugün

bornova sokağı

yaklaşık 7-8 ay kadar yaşadığım sokak. karşımızdaki apartman komple travesti. yine karşı çaprazımızda sürekli şarapçı mekanı bir hurdacı. enteresan günlerdi. sabaha kadar travesti sesleri, gaspçı ve şarapçı naraları, polis sirenleri ve kemik seslerinden(ciddiyim) uyuyamazdık. gecenin bir körü alkol almaya çıktığımda götüm üç buçuk atar, nedense kollarımı geriye atıp delikanlı misali yürürdüm. sanki biri bakıpta diyecek ''bu çocuğa bulaşmayalım tehlikeli bir tip galiba'' diye...çok kere durdurulduğumu hatırlıyorum bu sokakta gaspçı ya da ne idüğü belirsiz tipler tarafından. ilginçtir ama travestiler el atardı böyle durumlarda: ''abi bırak onu bizim mahallenin çocuğu o...''

gide gele oradaki tiplere aşina olursunuz. ağır roman misali suburban bi yaşam. biraz dramatik ve sanatçı ruhlu gibi gelirdi bana. sanki sanatıma bir katkısı var gibi. bukowski modeli yani. elbette öyle bir şey olmadı. ama herşeye rağmen güzel kokusu olan günlerdi.

bir keresinde gecenin 4 ünde tüp patlamış, yangın çıkmıştı da ödümüz bokumuza girmişti. sonra tüm tehlikeli addedilen tipler ve biz tehlikesizler sokağa dökülmüştük. ilginç bir birleşmeydi. neden anlattıysam şimdi...

büyük ihtimalle bir daha hiç en ufak bi seste irkilerek uyandığım, başucumda kesici bir şeylerle yattığım zamanlar olmayacak. ki yaşamayan bilmez travestilerin sokağına hırsız girmez.(ya da giremez daha doğru. bana öyle dediler en azından)

gecenin bir yarısı saint joseph piçlerinin perdelerini kaldırıp fahişe aranmaları, travesti apartmanı önünde duran 200 binlik jeepler, bayram parasını alınca gündüz saat ikide travesti apartamanı önünde sıraya giren varoş ergenler...

ilginçti hepsi. sokağın karanlık yüzü. alt kültür-üst kültür ayırdetmez. gündüz entelektüel ya da moral demeçler veren maskelerin döküldüğü metruk binalar...

duygulandım niyeyse...

hoş sokaktır herşeye rağmen. gerçeğe tahammülü olmayanlara ise sevimsiz görünür. toplumun yumuşak karnı...