bugün

bir aşkın israf olması

bir aşkın, henüz yaşanmadan , yaşanamadan boşa gitmesi, ziyan olmasıdır.

sokrates'in "bilgelikleri dışarı çıkarmak için ebelere ihtiyaç vardır " felsefesinden yola çıkalım, çıktığımız bu yolda aşkı tanımlamak için, şöyle sessiz sakin ve manzarası güzel bir yerde istop edelim ve soralım nedir aşk?

bir sürü bir sürü şey söylenmiştir bu hususta ve söylenecektir. benim fikrim ise şudur ki, aşk denen şey zaten bizim içimizde varolan derin , coşkulu, insana; neşe, haz ve hüzünler veren hissiyatlar bütünlüğüdür. potansiyel halde mevcuttur damarlarımızda, kanımızda ve bilimum yerlerde. kinetiğe dönüştürmek için ise "o"na ihtiyaç vardır. "o" bazen yanıbaşımızdadır, bazen çok uzaklardan gelir, bazen hiç tanımadığın , sadece uzaktan gördüğün birine bazen de hiç görmediğin birine( teknoloji, internet siteleri, sözlük falan filan) aşık olursun. peki neden?

insanın içinde aşk vardır aşk.. artık sana sığamıyordur, taşıyordur bedeninden , işte bu taşan aşka kova tutacak, peçeteyle silecek, yeri gelince de öperek fazlalıklarını dudaklarından alacak bir çift göz sahibesine ihtiyaç duyulur. bu kadar basit.

işte; böyle, bir çift gözün olmadığı ya da olamadığı durumlarda derinlerde bir yerde gün yüzüne çıkmayı bekleyen aşk, hapsolur kalır, ne bir güzelliğe vesile olur ne de acıya. sadece bir iç sıkıntısı kıvamında kalır ve durur öylece.

israf olan aşk, yeniden dönüşüm kutusuna atılan çanak, çömlek, şişe ...gibi oraya buraya, sağa sola, kağıda mağıda , sözlüğe mözlüğe yazılır.ve sonra şiir olur.şarkı olur.yazı olur. çizi olur. gerçek olmaz, oldurulmaz ama bir masal olur.

israf olan bir aşktan da geriye bunlar kalır...