bugün

entry'ler (1249)

i know it s over

riff'lerine kapanıp, bir müddet orada saklanmak/sakınmak/takılmak istediğim şarkı. bebeğim çok çok'sun.

barış bıçakçı

gülten akın'ın o meşhur dizesi "ah kimselerin vakti yok durup ince seyleri anlamaya", barış bıçakçı için geçerli değildir. iyi ki de değildir. barış bıçakçı durur. sakin sakin sakinler. ince ipince şeyleri görür, anlar, inceler sonra da anlatır. vaktiniz yoksa da yaratın ve bu güzel abimize kulak göz zihin verin derim. kıymetini bilelim...

istanbul12

ilk albümleri olan ilk'i nihayet çıkaran orkestra or group or band. ilk albüm konserlerinde, şarkılarını ilk dinleyenlerden biri olmak isterseniz 26 ekim'de ckm'ye buyrunuz: http://web03.biletix.com/etkinlik/MKIST/DIGER/tr

dağınık

kafa
sakal
fikir
oda

yazı
çizi
yatak
kitap
film
müzik
sperm
bakış
görüş
hayal
kırıklık
bulantı
sevgi
sövgü
dünyam...
varım yoğum dağınık
ve bir varım bir yokum.
-Toparlan lan toparlan lan toparlan lan toparlan lan!

arthur rimbaud

yol uzun
mevsim yaz
sakinken gençken ve hala güzelken
tercihen yalnızken
bazen de sevişirken
biraz yatmadan önce, sabah kalkınca en çok
taze diri sonsuz ve zehirsizken
rüzgar eser, kokan denizdir
tuz tadı fazla uzaklaşmamışken
uslu durup da irinleri görme modunu kapatmışken
yol uzun
mevsim hala yaz
sakinken gençken ve hala güzelken
okuyup okuyup okuyup da usulca gülümserken...

turgut uyar

Tanrını da al git Azrail,
Sana Turgut uyar'dan hayır gelmez.

ölümsüzlük yıldönümün kutlu olsun uyar baba. ah usta, güzel usta, votka?

boşu boşuna sarf edilen kelimeler

bence hınçla bileniyorlar bir yerlerde. bile bile susuyorlar. bilenlere bıyık altında gülümsüyorlar. masaaltı votka çakıyorlar. sarhoşlanıyorlar. yalpalıyorlar. ama öfkelerini unutmuyorlar. onlar. kimler? o, en olmaz dediklerin işte. onlar. gereksiz yere dışavurulanlar. püskürtülenler, hak etmedikleri güruhlara saçılanlar. yazık edilenler. unutulanlar. aranıp sorulmayanlar. terk edilenler. harcananlar.

bu kadar gereksiz laf kalabalığının, soytarılığın, pespayeliğin, rezilliğin, gerizekalılığın ve envai çeşit insansal faulün bir cezası olacaktır elbette. olmalı. olsun.

boğaziçi köprüsü

intizar.
intihar.
tam karşımda. hep aklımda. her akşamda.
rüzgar, deniz, acı, geçti, balıklar, balıklar, balıklar, sonsuzlukçularlalar.
hiçbir şeyden haberiniz yok sizin, japonya'da mühendislik okuyan çocuklar!
-dur yavuz, sakin. sakin. sakin.

edip cansever

değişik bir ağustos yaşanıyor. Nereden estiği belli olmayan rüzgârlar günlerce zihinlerde gürleyebiliyor. yaz eylemlerine şaşırmamak gerektiğini aşklardan ve şairlerden ve yalnızlıklardan bellemiştik halbuki ama kainatı hala merakla algılamaya çalışan beyinlere gel de söz geçir. neden bu kadar meraklıyız, merak etmiyoruz. yalnızca merak ediyoruz. alabildiğine leş alabildiğine gündelik ve alabildiğine paçavra şeyleri çoğunlukla... meraklar arasında bir erdem sıralamasına girmeye gerek de görmüyorum esasında. insanlar hiçbir şekilde sıralanmamalı da. insanlar için yapılabilecek en iyi şey belki de onları sınıflandırmak ve kendi hallerine bırakmak. insanlar en çok ikiye ayrılıyor 2011'de ve milattan önce 986'da: Ölüler ve yaşayanlar. işin güzel tarafı demokratik de bir sınıflandırma. her insan, iki sınıfın da tadına bakabiliyor. Yaşamın değilse de Ölümün tadının aynı olduğunu düşünüyorum. Başarısız bir tanrı, orada bir başarıya ulaşır, diye umuyorum en azından. Cennet cehennem falan filan söylentileri var ama ben hala ona bir şans verilebilir diyorum. Vazgeçtim vermeyelim. Benden onay alamadı evet. Dağın umursamadığını bile bile ona küsen tüm tavşanlar; seviyorum sizi. Konu dağıldı. Ne diyordum? Ölüler ve yaşayanlar. bu kadar. temelde bu. fazlası değil. öldün. bitti her şey. pespaye hırsların, geri zekalıkların, mutlulukların, çileğin, hüzünlerin, spermlerin, tütün kokusunun ve egzoz dumanının falan filan hiçbir anlamı kalmıyor artık.

Bazı canlılar da var ki onlar ölmeye çalışsa da ölemiyor. edip cansever bu eşsiz ruhlardan biri işte. iyi ki doğmuş iyi ki ölememiş. Ona olan Sevgim ve saygım; tıpkı kendisi gibi sonsuz. hürmetler.

turgut uyar

ankaralı bir 1927'de, hiç ölmemek üzerine kurgulanmış bir hayata -bugün- merhaba diyen ruh feneri... iyi ki doğmuş, iyi ki.

her evde bir turgut uyar şiiri okunsa bugün, herkes bir başka sussa ve göğe baksa... içimiz güvercinleri okşamış gibi rahat, güvercinler bahtiyar, dünya biraz daha huzurlu olabilir... ben başlıyorum, gerisi size kalmış.


Önce sesin gelir aklıma
Çaresiz kaldıkça hep seni düşünürüm
Güzel olan, dolgun başaklardaki sarışın sevinçli
Sonra cumartesi günleri gelir
Sonra gökyüzü gelir hemen kurtulurum
Bir yağmur yağsa da, beraber ıslansak.

Kırk kere söyledim bir daha söylerim
Savaşta ve barışta, karada ve denizde,
Düşkünlükte ve esenlikte
Zamanımız apayrı bize göre
Yanyana olduk mu elele
Aç kalsak ağlamayız biliyorum.

içim güvercinleri okşamış gibi rahat
Sen yanımdayken ister istemez
Geniş meydanlarda akşam üstleri
Üstüste üç kere deniz, üç kere çınarlar.

Sen yanımdayken ister istemez
Uzak ırmakları hatırlıyorum.

Arasıra düşmüyor değil aklıma
Yabancı kadınların sıcaklığı
Ama Allah bilir ya, ne saklıyayım
Yanında ihtiyarlamak istiyorum...

yaşam sevinciyle dolu günler temenni ederiz

bir yol üstü dinlenme tesisi anonsu.

"antalya'dan hareketle ısparta, kütahya üzerinden istanbul'a devam etmekte olan kamil koç turizmin sayın yolcuları, mola süreniz dolmuştur, lütfen otobüsteki yerinizi alınız. hedehödö dinlenme tesisleri olarak teşekkür eder, yaşam sevinciyle dolu günler temenni ederiz."

rüzgarlı bir yaz akşamüstüydü. iç ege püfür püfürdü. ağzım dilim küfür küfürdü. anonsu duyduğu anda bir acayip oldu ruhi bey. sen ruhi bey nasılsın? metni kaleme alan adamı düşündüm. sevgilisinden yeni ayrılmış bir bedbaht olabilirdi. ya da yalnızca bir şakacı. şair olmak isteyip de becerememiş alelade bir dinlenme tesisi çalışanı belki de. yaşam sevinciyle dolu günler temenni etmesinin beni ne kadar mutlu ettiğini şu an telefon açsam ve kendilerine iletsem mi? bana manyak derler mi? "gerçekten her şeyden bıktığım bir andı, anonsunuzu duymak beni yeniden hayata bağladı" desem çok mu abartmış olurdum? yaşam sevinci... bir bulup bir kaybettiğim. bir coşturup bir durdurduğum. bir dokunup bin ah işittiğim...

ilerleyen yıllarda herhangi bir yol üstü lokantasında şöyle bir anons çıkarsa karşına, sakın şaşırma. o benimdir bebeğim:

"haydan gelip huya giden dünya turizminin sayın yolcuları... yaşam sevinciyle dolu günler temenni ederim size. sevgilerimle."

sevgililililerimle.

dediğidir

"fazla üzerine gelmiş olabilirim bugün
ama benim de işim bu
başka şeyler denemedim mi sanıyorsun ha, lanet olsun!
mutlu muyum ki insanları mutsuz ederken?
varoluşumun nedeni bu, üzgünüm.
şimdi o şansonun sesini biraz daha aç
yüzünü yıka ayağa kalk bir şiir yaz bağıra çağıra oku
kâinatı senin kollarına bırakıyorum, sahne senin.
beni affet."

akşamüstü rüzgârına karışarak beni -şimdilik- terk eden tarifsiz iç sıkıntısının,
dediğidir.

yirmibirinci yüzyıllının andı

sabah tutuklanıp akşam salıverildiğim ofishanelerde
en derinliksiz kelimeler
en renksiz nefesler
-bazılarının nefesi renklidir. ben kokladım.
son model mimiklerle
ruhumu törpülemekten imtina etmeyeceğime
sahip olduğum her şey üzerine ant içerim!

turgut uyar

en sevdiği temmuzmuş aylardan. öyleyse dünyanın en güzel temmuzları uyar babanın olsun. en çok onun.

söylenir ve yarım kalır
bütün aşklar yeryüzünde
bir kaktüs bol sudan nasıl
nasıl çürürse öyle

en sevdiğim temmuzdu aylardan
hazirana benzediği için biraz
biraz da kendiliğinden
belki de müşteriye iyi davranan
efendi bir bakkal kimliğinde

nasıl mutlu oldum iki yaz
nasıl mutlu oldum kardeşler
salkımsöğüt bir ben iki
bir üçüncü var mıydı bilmiyorum
üçüncü vardı elbet
bir yaban ördeğinin sevincini taşıran
bir sonbahar gibi köpüren
temmuza benzese de
öyle oldum ki anlatamam
sıcak yaz
solgun bir coğrafya gibi belleğimde
şapkalar çiçekler eski elbiseler
geçmişi olan eski elbiseler
denizden çıkan bir ışık
unutulmuş bakımsız arka bahçeler
öyle oldum ki anlatamam
her mevsimde sonbaharı taşlayan
bir çocuk nasıl olursa

belki de bitip tükenmeyen
bir fetih döneminde
atlar nasıl kişnerse
yani durgun bir suyun
erguvandan aldığı renkle
gidip geldim caddelerde
Fatih nerdeydi Samatya nerde
nerden gidilirdi Üsküdar'a
düşünüp durdum günlerce

anlatamam ormanların ettiğini
nasıl dayandım o mutluluğa
tükenmez bir ışık olan mutluluğa
deniz ve ışık olan
karmakarışık bir mutluluğa
nasıl

şimdi bir şarap gibiyim
coğrafyasız
eskimeye bırakılmış fıçısında

huzur

huzursuz ruhlar var. huzursuz bir dünya var. ilk sayfalarında huzur veren, huzur adlı bir roman var. çok yaşayınız sayın tanpınar. suat diye bir adam var, sonra. huzurun içine eden. huzursuz ruhlar hala var.

turgut uyar

Birtakım düşünceler okuyor, balonlar patlatıyorum.
Yeni bir yaz geliyor ve ben yine vantilatör almaya üşeniyorum.
Şehirler bitmiyor, şiirler yetmiyor.
Bu kadarı da fazla artık!
Ayışığı banyosunda arındııık arındık. Yoksa?
-Zor geliyor bazen insan olmak, gücüme gidiyor bir tür adına utanmak.

Nerede bırakırsam bırakayım,
aynı yerde ve bütün .....'lığıyla (şşşş!) beni içeri buyur eden Turgut Uyar,
23 Haziran 2011'in sana selamı var.

Ah usta,
güzel usta,
votka?

mesai bitimi yaz kadınları

onsekizsıfırsıfır diye bağırınca saatler,
salıveriliyorlar şehrin sokaklarına ayarlama enstitüsünce.
onlar ki ruhları -geçici de olsa- azat edilmiş modern köleler,
onlar ki üzerlerinde çiçekli renkli aldımsenili dekolteli elbiseler...
odamda oturmuşum, izliyorum dağılışlarını, doğaya yaydıkları kokuları.
rüzgar ılık tatlı esiyor,
penceremde mesai bitimi yaz kadınları.
canlarım benim.
öperin.

kazım koyuncu

"işte gidiyorum" dedi. gitti. dünya bütün pisliğiyle dönmeye devam etti. etmese miydi? nerdee dünyada o karakter! neyse... ne güzel ağabeyimizdin sen be kazım ağabey. seviyorum seni. sonsuz saygı benden.

serinlerde bir yerlerde

saçlarda rüzgâr
dalga kokusu burunda
ayaklar özgür, kumlar tepelenmekten kızgın
mavilimcil-yeşililili bir dünya
-hey gidinin algleri, nasıl unuturum lan sizi!
yaşasın renklerin sevişkenliği
bitmesin buz gibi biranın bosphorus yolculuğu
ve işte tene tuz ekilen öğle saatleri
bronzlaştıkça başkalaşıyorum
kusura bakma ey kendilim, ben başkasını seviyorum
ray ban bana, yaralanmış güneşler gözüme
yastıklaştırılmış en sevdiğim solmuş tea-shirt'üm başımın üstüne
kirlenmiş sakalımın biraz üzerinde konuşlanmış gözlerime değen müstesna ay parçaları
şerefli güzelliğinize!

serinlerde bir yerlerdeyim,
su çok güzel; ağırlıklarını soyun da gel bebeğim.

yol

davetine icabet etmek lazım
kastırmadan kızdırmadan küstürmeden cancağızım.
-bırakalım bu uyakları
dedi asabi bir martı şimdi.
-hayat güzelleşmişken öpmek lazım dudaklarını
diye ekledi sevgilisi.
bir yaşıma daha girdim, elveda merdivenler merhaba ölük şairler.
şekerpare'nin affına sığınarak,
gönül rahatlığıyla kabartabilirim ki ey sevgili yolsuzluk yapanlar
yolmak ya da yolmamak...
işte bütün meselesizlik bu.
bütün yarımları, keşmekeşi, kaosu, pespayeliği, dünyalılığı mute'ye almak.
ne güzeldir, "ne güzeldir yollarda olmak şimdi" diye çilekleyen gitarlara dokunmak.
kendi ellerimle ezdiğim üzümler, kendi dudaklarıma kancan veren mitolojik bir şaraba dönüşecek şimdi.
bana sarhoş muamelesi yap dünya, yoksa çekilmiyorsun.
neyse ki yol var, yollarda sarhoş olmak var.
hey yavrum hey. öpücem.