bugün
- atatürk'ün hiç seçime girmeden ülkeyi yönetmesi12
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi17
- icardi190528
- insana kendini kötü hissettiren şeyler26
- bik bik bu sözlüğün divasıdır10
- vücutçu aptal erkek vs gösterişsiz felsefi erkek15
- anın görüntüsü14
- yazarların ruh hali10
- düz dünyacıların güneş tutulmasına bakışı12
- köpekler arasından seri katil çıkmaması9
- bik bik'i ağdacıya götürmek11
- aykolik'in boyu yaşı kilosu mesleği8
- iğrenç bir his tarif et29
- bik bik'in yaşı boyu kilosu8
- sel felaketinin nedeni cehapedir13
- karınıza kaşarlı poğaça yapar mısınız13
- fake hesabım için nick önerileri8
- türkiye de 120000 atatürk heykeli olması17
- mustafa sandal'ın 1 mayıs paylaşımı14
- ben bu davanın savcısıyım9
- suriyeliler suriye'ye dönsün12
- sözlüğün en götü güzel kızı21
- düşün ki o bunu okuyor13
- 1 mayıs8
- uludağ sözlüğe nasıl düştünüz31
- ahirette sorulacak ilk soru9
- en yaşlı özelliğiniz13
- memesi küçük olmak16
- köpekleri aklamak için sırtlana iftira atmak10
- oksijensizsu14
- güne bir şarkı bırak14
- emmanuel emenike15
- 1 mayıs 2024 borussia dortmund psg maçı9
- uludağ sözlüğün bitmiş olması23
- sözlük kızlarını kategorize eden utanmazlar18
- kocamsunun hazırladığı sürpriz15
- tilki ailesi9
- japonyada düşen insana yardım edenler12
- vahdettin'e hain diyenleri susturacak tarihi belge42
- club'a gidiyor musun diyen erkek9
- hamas bir terör örgütüdür9
- sözlük erkeğinden damat olmaz30
- temizlik hastası eşle sevişme öncesi diyaloglar12
- 30 nisan 2024 bayern münih real madrid maçı24
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız8
- fatih terim'in yuhalanması16
- sürekli milletin entrylerini eleştiren tip11
- crop giyen erkek11
- nazar değdi sözlük12
- bir sözlük yazarını kaşır mısınız8
entry'ler (717)
Nah yoktur;
(bkz: feryal özel)
(bkz: feryal özel)
Fringe Cevabını vermeye çalıştıkça, ios uygulamasının verdiği saçma sapan uyarılar, sadecebakınız ikazları ve altında seçenek sunmaması falan derken insanın çileden çıktığı başlık. Bu mobil uygulamada emeği geçen herkesin amına koyayım.
Aynı zamanda 3 yıl öncesine kadar fetullah gülene muhterem hoca efendi diyen adamdır.
Ameliyat sırasında “neşter kesmiyor” diyen doktorun oğludur.
“Ateşten kalbe, bir yüzükten gemiciğe”
“Nasıl kandırıldım?”
ikisinde de erken gol heyecanı bitirir.
bir sabah gogol'un paltosunun cebinden hayatımın geri kalanına uyandım. artık, aslında olduğum ve olmak zorunda olduğum insan arasındaki bu şizofrenik karaktere mahkum geçirecektim geri kalan yıllarımı.
bu iki kişi arasındaki pamuk ipliğinden daha zayıf bağ, hatırlamak istemediğim ve zihnimde yer almasından dahi utanç duyduğum anılarla daha da derinleşecek bir uçurumun iki yakasını bir arada tutmaya çalışacaktı.
bu iki karakter arasında uykularımda dahi mekik dokurken, insan doğasının getirdiği bütün iğrençliklere olan farkındalığımı, yaşamak meşakkatini anlamlı kılan bütün değerleri ve en önemlisi benden önceki beni insan kılan yetilerimi yitirme kaygısı zihnimi kemiriyor.
attığım adımın doğru olup olmadığı değildi önemli olan. önemli olan şey mayın tarlasında doğmamdı. her yeni gün bir öncesinin utanç vericiliği ile devam ediyordu. barut gazının geniz yanıklığı ile şiirlerin yürek yanıklığı arasında sıkışıp kaldım.
bir elimden sanki teker teker çocuk gülüşleri dökülüyor, diğer elimden boş beşiklerin kulak tırmalayan gıcırtıları. soğuk demir parçalarının verdiği güvenin yakalarını dikleştirdiği adamların dünyasında sanki yol kenarında asfaltın arasından kafamı çıkarıp nefes almaya çalışan yabani bir ot gibi hissediyorum kendimi. gök yüzünü görebildiğim pencere o kadar küçük ki çevreleyen duvarların baskısından çatırdayan göğüs kafesimde saklı kalmış bir bahar son gücüyle dal vermeye çalışıyor ömrümün geri kalanına. taşıyamıyorum üzerine doğduğum bu gezegenin çirkinliklerini. kendi omuzlarımın ağırlığında eziliyorum. insanların çok kolay birbirlerini kandırabilmesi, yalanların sıradan diyaloglar haline gelmesi, şiddetin sokaklarda sıradan karşılanması savaş kayıplarının milli değer sayılması, insanlığın araç haline gelmesi midemi bulandırıyor artık.
bu iki kişi arasındaki pamuk ipliğinden daha zayıf bağ, hatırlamak istemediğim ve zihnimde yer almasından dahi utanç duyduğum anılarla daha da derinleşecek bir uçurumun iki yakasını bir arada tutmaya çalışacaktı.
bu iki karakter arasında uykularımda dahi mekik dokurken, insan doğasının getirdiği bütün iğrençliklere olan farkındalığımı, yaşamak meşakkatini anlamlı kılan bütün değerleri ve en önemlisi benden önceki beni insan kılan yetilerimi yitirme kaygısı zihnimi kemiriyor.
attığım adımın doğru olup olmadığı değildi önemli olan. önemli olan şey mayın tarlasında doğmamdı. her yeni gün bir öncesinin utanç vericiliği ile devam ediyordu. barut gazının geniz yanıklığı ile şiirlerin yürek yanıklığı arasında sıkışıp kaldım.
bir elimden sanki teker teker çocuk gülüşleri dökülüyor, diğer elimden boş beşiklerin kulak tırmalayan gıcırtıları. soğuk demir parçalarının verdiği güvenin yakalarını dikleştirdiği adamların dünyasında sanki yol kenarında asfaltın arasından kafamı çıkarıp nefes almaya çalışan yabani bir ot gibi hissediyorum kendimi. gök yüzünü görebildiğim pencere o kadar küçük ki çevreleyen duvarların baskısından çatırdayan göğüs kafesimde saklı kalmış bir bahar son gücüyle dal vermeye çalışıyor ömrümün geri kalanına. taşıyamıyorum üzerine doğduğum bu gezegenin çirkinliklerini. kendi omuzlarımın ağırlığında eziliyorum. insanların çok kolay birbirlerini kandırabilmesi, yalanların sıradan diyaloglar haline gelmesi, şiddetin sokaklarda sıradan karşılanması savaş kayıplarının milli değer sayılması, insanlığın araç haline gelmesi midemi bulandırıyor artık.
sadece odunlar yandığı için.
kendi ellerimizle besleyip büyüttüğümüz şeytanlarımızla ve hep daha fazlasına sahip olma isteği ile her geçen gün daha da battığımız bataklığımızla mücadelemize yaşamak diyoruz. her şeyi hızla tüketip suni bir ruhsal bunalıma giriyor ve saçma sapan düşsel bozukluklarımızı marjinal ruhsal bozukluklar olarak sunuyoruz etrafımıza. duygularmızı, tutkularımızı yanlış heveslere, sırf dış görünüşünden çıkardığımız tecrübesiz çıkarımlar yüzünden yanlış kişilere, kültürel yığının bize renkli ambalajlarda sunduğu yanlış yerlerde harcıyoruz. insanlar ölüyor, insanlar doğuyor. pişmanlıklar biriktirip ceplerimizde ilerki yıllara kredi kartına borçlanır gibi görmezden gelmelerle koşuyoruz o yüksek dağın etiğinde dehşete kapılana kadar. çoğu kez kaybetmemek için yaptığımız hatalar kaybettiriyor bize. "kendimiz için en iyi"sini aramak yerine "en iyi"sini arıyoruz.
Rose Cousins.
duygulardır.
Mike tysonın sadece mermiden hızlı koşmayı başararak kazanabileceği meydan okumadır.
insanlar şeytanlarını kendileri yaratır. elleriyle besler, duygularıyla, yalanlarıyla ve bir gün şeytanlarını karşılarında bulurlar.
demezler mi adama; kardeş viyanadan ötedeyiz biz denedin gelemiyorsun, neyin şeklindesin?
şehir efsanesi ve beyin mastürbasyonudur.
şehir efsanesi ve beyin mastürbasyonudur.
biz senle ayrılırız ucunda ölüm yok ama;
gözlerin kadar acıtan göz yok yüreğimi,
her bakışında hayatta olduğumu hatırlatan da.
annemin oğlu olduğumu unuturum,
sinirlenince büzüşen dudağını bile unutamam.
seyredecek başka göz yok seyrini seninkinden başka
baktığın her yerde olayım istiyorum
gittiğin her yolun sonunda
çaldığın her kapının ardında
sorduğun her soruda
biz senle ayrılırız ucunda ölüm yok ama;
dizelerde seni bulamamak kaybettirir şiiri
sokağımda çocuklar oynamaz bir daha
okul zillerini duyamam bir daha
deniz kıyıları kabul etmez beni
dalgalar uğramaz yakama
kalabalık içinde yok olurum
yalnızken hiç olurum
verdiğin ölümsüzlük hissi
sırtımdan düşer
biz seninle ayrılırız ucunda ölüm yok ama;
ucunda ölüm olsa daha kolay olurdu.
gözlerin kadar acıtan göz yok yüreğimi,
her bakışında hayatta olduğumu hatırlatan da.
annemin oğlu olduğumu unuturum,
sinirlenince büzüşen dudağını bile unutamam.
seyredecek başka göz yok seyrini seninkinden başka
baktığın her yerde olayım istiyorum
gittiğin her yolun sonunda
çaldığın her kapının ardında
sorduğun her soruda
biz senle ayrılırız ucunda ölüm yok ama;
dizelerde seni bulamamak kaybettirir şiiri
sokağımda çocuklar oynamaz bir daha
okul zillerini duyamam bir daha
deniz kıyıları kabul etmez beni
dalgalar uğramaz yakama
kalabalık içinde yok olurum
yalnızken hiç olurum
verdiğin ölümsüzlük hissi
sırtımdan düşer
biz seninle ayrılırız ucunda ölüm yok ama;
ucunda ölüm olsa daha kolay olurdu.
goethe - faust.