bugün
- 2024 eurovision şarkı yarışması10
- erkekler götünüze değil yaptığınız pastaya bakar22
- okul müdürü nasıl korunabilirdi16
- ithalat ile ülke döndürmeyi marifet diye satmak9
- sözlüğün en güzel kızı olmanın dezavantajları16
- bir kızı kucakta zıplatmak11
- komşuyu arabanın arkasına bağlayıp sürüklemek18
- burnumuzun dibindeki adaların yunanistan ın olması14
- erkeklerin sadakatsiz olması13
- ismet gurbuz 202410
- benim başörtüm var arabamı yanlış park edebilirim11
- türkiye den soğuma sebepleri19
- tamirciye veren kadın13
- bir erkeği cezbeden şeyler19
- flörtü eleme sebepleri9
- şu an hissedilen duygu18
- fazla mastürbasyon yapan erkek9
- kimsenin okumadığı sözlükte yazar olmak11
- niyetin ciddi mi klişesi13
- uludağ sözlük kapatılacak11
- yorgun mermi8
- anın görüntüsü16
- icardi1905'in sözlüğü bozması31
- beni özlediniz mi doğru söyleyin13
- karşı cinsi tavlamak için ne yaparsınız16
- uludağ sözlükte yazmanın hiçbir anlamı olmaması21
- can yaman erkekse sözlük erkekleri ne19
- libido düşmesi18
- 45 yaş üstü kadınların muşmulaya dönmesi10
- kızların yedek listesi9
- yazarların kız çocuğu olursa koyacağı isimler14
- cami tuvaletinin paralı olması14
- karşı cinse giyim önerileri15
- sözlükteki feyk hesap sahipleri tespit edilecek9
- evlilik yaşı kaç olmalıdır12
- sözlüğe kız getirmek9
- motosikletle 210 km hız yapmak15
- istanbulda vurularak öldürülen okul müdürü10
- dünya bandırmalılar günü16
- sözlükte artık kızlar teklif edecek8
- insan olmaya ceyrek kala'yı eloande den kapmak17
- platonik aşkın kalp kıran davranışları17
- eric bana9
- eloande ile evlenip sözlüğü huzura kavuşturmak21
- sözlük yazarlarının tatlıları13
- psikolog fiyatları16
- 2023 2024 sezonu lig şampiyonu9
sevdiği entry'ler
Birinin bir şeyi olmak zorunda olmadığının farkında olanların kutlu olsun en çok, doğum günüsü.
Hepi niv yiıır.
Hepi niv yiıır.
Böyle gelmiş böyle gidecek sözünün ağırlığını ve bana vermiş olduğu ümitsizliği tüm hücrelerimde hissediyorum. Böyle gitmese keşke.
diğer yarısı ise uyanmaktır.
çünkü sevmiyorlar. mesela, nefretten çıldırdığınız birine en sakin halinizle senden nefret ediyorum diyebilir misiniz? bu gibi işte. his yoksa kelam kolaydır. hatta his yoksa hissetirmek bile kolaydır. burda bir ironi seziyoruz ama sadece bir deneyin. hissetmediğiniz bir duygu sonrası yapılanların karşılıksız kalması ya da kullanılması ya da herhangi bir halt size bir acı vermeyecektir. ha bir de çıkar ve beklentiler uyunca, geçiçi ve anlık hislere sevgi diyenler var, başlarını okşayın sadece.
ah gariplerim siz seviyor mu sanıyordunuz?
ah gariplerim siz seviyor mu sanıyordunuz?
kendine iyi bak, yolun açık olsun. Tekrar dönmek istesen, birkaç bilgi içerikli entariye bakar.
Tanımıyorum ama hiçbir vedayı kaldıramıyorum kardeşim. Tanımıyor olmama rağmen üzüldüm. Kendine iyi bak. Her şey gönlünce olsun. Kendine hakim ol. Arada buraya uğra. Hayatında başarılar dilerim.
gelin şu ateistlerin -bozuk- psikolojisini biraz tetkik edelim.
not: bu entry, ateizmi yaymak için gece gündüz çalışan ateist tiplemesini mercek altına alacaktır.
bir dine inananın, kendince bir misyonu var. ister müslüman olsun, ister budist. müslüman ebedi bir hayatın gerçek olduğunu vurgular, budist biri ise içsel huzuru arar ve yaymaya çalışır. hepsinin de pratik hayatta bir karşılığı vardır. müslümana göre yaratıcı onlardan hak daveti bekler, budist ise bu tip rituelleri yaydıkça kendinin de daha çok huzura kavuşacağını düşünür.
ateistin daveti ne? motivasyonu ne?
"sen sadece bir et parçasısın, varlığın tamamen babanın menisini boşluğa değil tesadüfen annene bırakması ile var oldu, sonunda da tesadüfi olarak öleceksin, artık kanser mi olursun, araba kazasında beynin mi patlar, delinin biri tarafından katledilir misin bilmem. tamamen rastlantısal. toprağa karışacaksın, cesedini böcekler yiyecek, sonra patates olarak bitki haline döneceksin ve rıfkı amca seni tabağında yiyecek, oradan da şehrin kanalizasyonlarına göç edip pis sularda yüzeceksin."
bu fikri yaymak için gece gündüz çalışan adamlar var. bu mesajı kabul etsem ne olacak, etmesem ne olacak?
eğer toprak olacaksam, zaten olacağım. yok toprak olmayacaksam fena şekilde yanmış olacaksın.
burada muhtemelen, "biz doğruları karşılıksız savunuruz" olacak. neyin doğruları? materyalizm ne zaman kendisini bilim bazında ispatlamış? her geçen gün maddesel olarak göremediğimiz şeyleri keşfediyoruz. bundan 200 yıl önce karanlık madde deseydik, en ağır materyalistler bizimle dalga geçecekti.
enerji gözlemleme cihazları, senin materyalist atalarının muhtemelen dalga geçeceği şeyleri gözlemleyebiliyor.
daha insan bilincinin beyinden mi bilinçten mi ibaret olduğunu tartışıyoruz, enerji ile bağlantısını saptamaya çalışıyoruz, özgür iradeyi maddesel olarak ispatlayamıyoruz, adam diyor, "biz sadece maddeyiz ve bu doğruları yaymak için gece gündüz çalışacağım."
bırak bu işleri. hayatın anlamı karikateist ve dawkins'ten ibaret değil. dünyanın tek araştırmacısı ve vizyon sahibi sen değilsin. savunduğun şeyi gece gündüz dillendirmenin arkasında yatan bir psikoloji var.
o da, kendi bozuk inancına olan güvenini arttırmaya çalışmak.
hayatın anlamı senin çok kafanı kurcalıyor. kötülük problemi gibi ontolojik olmayan argümanlarla kendini tatmin etmeye çalışsan da, hep aklına tanrının varlığı ve dinler üzerinden kavramlar geliyor. bu sebeple gece gündüz dinlerle ilgili eleştiri arayarak kendi içini susturmaya çalışıyorsun.
bir dine inanan insanların, din karşıtı argümanlarla uğraşması dini hakkında şüphede olduğunu göstermez. bunun sebebi, o kişinin dininin üzerine yüklediği görevi yapıyor olmasıdır.
seninse üzerine yüklenen bir görev yok. ahlak temellendirmesi konusunda olgu-değer çıkmazın var. bu tamamen içinden gelen çatışmanın yansıması.
islami literatürde bu biraz şeytanın ameline benziyor. şeytan "ben yanacaksam, herkes yansın" temellendirmesi üzerinden kötülüğe devam eder, davasını savunur. ateistlerin birçoğunda da gizliden gizliye bu his var. "ben inkar ediyorum ama bu hususta yalnız olmamalıyım, ne kadar kişiyle ortak olsam kâr.", "hem yalnız değilim ki, birçok kişi de inkar edebiliyor" hissini oluşturmak.
ama işe yaramayacak.
kuran, bu psikolojiye biraz daha değinir ama elbette sahipleri için kötü şekilde:
"onlar allah yolundan saptırırlar ve o yolda eğrilik ararlar." ibrahim 3
ama iş burada kalmıyor. aklını kullanma yeteneği olmayan bir ateist, olur ki aklını kullanmayı bilmeyen birini de saptırırsa, eksi point olarak ateist bireyin hanesine yazılıyor:
"kıyamet günü kendi günahlarını tam olarak; saptırdıkları bilgisiz kimselerin günahlarından bir kısmını yüklenirler." nahl 25
yani sen burada bir şey yazıyorsan, onları okuyanların sayısı nispetince iyice çukura gömülüyorsun. durduk yere var olan konumunu iyice aşağılara çekiyorsun.
bu sebeple ateist olacak olsam, bunu yaymakla uğraşmam. "eğer varsa bir de başkalarının günahıyla uğraşamam, kendi cezamı çekerim" derim.
diyeceksin ki, "biz inanmıyoruz ve eğer varsa demiyoruz."
bu cümlene kendin bile inanmıyorsun. "eğer varsa" fikri aklına çok sık geliyor. internetten sürekli din aleyhinde bloglara girmenin de amacı bu. eğer bu konuda bu şekilde bir eminliğin olsaydı, zaten bir hayat hakkını "saçma bulduğun" bu dinleri eleştirmek için harcamazdın. saniyelerine yazık değil mi?
not: bu entry, ateizmi yaymak için gece gündüz çalışan ateist tiplemesini mercek altına alacaktır.
bir dine inananın, kendince bir misyonu var. ister müslüman olsun, ister budist. müslüman ebedi bir hayatın gerçek olduğunu vurgular, budist biri ise içsel huzuru arar ve yaymaya çalışır. hepsinin de pratik hayatta bir karşılığı vardır. müslümana göre yaratıcı onlardan hak daveti bekler, budist ise bu tip rituelleri yaydıkça kendinin de daha çok huzura kavuşacağını düşünür.
ateistin daveti ne? motivasyonu ne?
"sen sadece bir et parçasısın, varlığın tamamen babanın menisini boşluğa değil tesadüfen annene bırakması ile var oldu, sonunda da tesadüfi olarak öleceksin, artık kanser mi olursun, araba kazasında beynin mi patlar, delinin biri tarafından katledilir misin bilmem. tamamen rastlantısal. toprağa karışacaksın, cesedini böcekler yiyecek, sonra patates olarak bitki haline döneceksin ve rıfkı amca seni tabağında yiyecek, oradan da şehrin kanalizasyonlarına göç edip pis sularda yüzeceksin."
bu fikri yaymak için gece gündüz çalışan adamlar var. bu mesajı kabul etsem ne olacak, etmesem ne olacak?
eğer toprak olacaksam, zaten olacağım. yok toprak olmayacaksam fena şekilde yanmış olacaksın.
burada muhtemelen, "biz doğruları karşılıksız savunuruz" olacak. neyin doğruları? materyalizm ne zaman kendisini bilim bazında ispatlamış? her geçen gün maddesel olarak göremediğimiz şeyleri keşfediyoruz. bundan 200 yıl önce karanlık madde deseydik, en ağır materyalistler bizimle dalga geçecekti.
enerji gözlemleme cihazları, senin materyalist atalarının muhtemelen dalga geçeceği şeyleri gözlemleyebiliyor.
daha insan bilincinin beyinden mi bilinçten mi ibaret olduğunu tartışıyoruz, enerji ile bağlantısını saptamaya çalışıyoruz, özgür iradeyi maddesel olarak ispatlayamıyoruz, adam diyor, "biz sadece maddeyiz ve bu doğruları yaymak için gece gündüz çalışacağım."
bırak bu işleri. hayatın anlamı karikateist ve dawkins'ten ibaret değil. dünyanın tek araştırmacısı ve vizyon sahibi sen değilsin. savunduğun şeyi gece gündüz dillendirmenin arkasında yatan bir psikoloji var.
o da, kendi bozuk inancına olan güvenini arttırmaya çalışmak.
hayatın anlamı senin çok kafanı kurcalıyor. kötülük problemi gibi ontolojik olmayan argümanlarla kendini tatmin etmeye çalışsan da, hep aklına tanrının varlığı ve dinler üzerinden kavramlar geliyor. bu sebeple gece gündüz dinlerle ilgili eleştiri arayarak kendi içini susturmaya çalışıyorsun.
bir dine inanan insanların, din karşıtı argümanlarla uğraşması dini hakkında şüphede olduğunu göstermez. bunun sebebi, o kişinin dininin üzerine yüklediği görevi yapıyor olmasıdır.
seninse üzerine yüklenen bir görev yok. ahlak temellendirmesi konusunda olgu-değer çıkmazın var. bu tamamen içinden gelen çatışmanın yansıması.
islami literatürde bu biraz şeytanın ameline benziyor. şeytan "ben yanacaksam, herkes yansın" temellendirmesi üzerinden kötülüğe devam eder, davasını savunur. ateistlerin birçoğunda da gizliden gizliye bu his var. "ben inkar ediyorum ama bu hususta yalnız olmamalıyım, ne kadar kişiyle ortak olsam kâr.", "hem yalnız değilim ki, birçok kişi de inkar edebiliyor" hissini oluşturmak.
ama işe yaramayacak.
kuran, bu psikolojiye biraz daha değinir ama elbette sahipleri için kötü şekilde:
"onlar allah yolundan saptırırlar ve o yolda eğrilik ararlar." ibrahim 3
ama iş burada kalmıyor. aklını kullanma yeteneği olmayan bir ateist, olur ki aklını kullanmayı bilmeyen birini de saptırırsa, eksi point olarak ateist bireyin hanesine yazılıyor:
"kıyamet günü kendi günahlarını tam olarak; saptırdıkları bilgisiz kimselerin günahlarından bir kısmını yüklenirler." nahl 25
yani sen burada bir şey yazıyorsan, onları okuyanların sayısı nispetince iyice çukura gömülüyorsun. durduk yere var olan konumunu iyice aşağılara çekiyorsun.
bu sebeple ateist olacak olsam, bunu yaymakla uğraşmam. "eğer varsa bir de başkalarının günahıyla uğraşamam, kendi cezamı çekerim" derim.
diyeceksin ki, "biz inanmıyoruz ve eğer varsa demiyoruz."
bu cümlene kendin bile inanmıyorsun. "eğer varsa" fikri aklına çok sık geliyor. internetten sürekli din aleyhinde bloglara girmenin de amacı bu. eğer bu konuda bu şekilde bir eminliğin olsaydı, zaten bir hayat hakkını "saçma bulduğun" bu dinleri eleştirmek için harcamazdın. saniyelerine yazık değil mi?
ateizme kaymanın en büyük sebebi din bilgisinden (bir dinin yanlışlığı tanrının yokluğuna delil olmaz) öte felsefe bilgisi hususunda eksikliktir.
ortalama bir ateist “allah nerede ispatla, demek ki o halde yok” iddiasını ciddi ciddi ortaya koyar.
bu iddia üzerinden binlerce kitap makale yazar.
fakat aynı zamanda hawking’in “evrende uzaylılar olabilir, onları henüz bulamamamiz, yokluklarının delili değil; bilim gücümüzdeki eksiklik olabilir” başlıklı iddiasini twitter’da rt yapar.
evrende uzaylı olması bir ihtimal iken, nasil evren dışında bir tanrı “mutlak” yok sayabiliyorsun?
uzaylıya gelince agnostik, tanrıya gelince neden mutlak inkarcı oluyorsun?
sebep, felsefe bilmemen.
şimdi daha önce de bahsettiğim agnostik bakışlı uzaylı tezi üzerinden tanrıya gelelim.
diyelim ki mars’ta dünyada olmayan şekillere sahip, ok işaretleri belli olan uzay istasyonu bulduk.
böyle bir şey bulunduğunda, bunu insanların yapmadığına dair delillendirmeyi yaptığımız an, “bunun dünya dışı, bilinçli bir uzaylı” tarafından yapıldığına kesinlikle hem fikir oluruz.
kimse çıkıp da bu istasyonun, uzay patlamaları sonucu tesadüfen girinti çıkıntı ile oluştuğuna inanmayacak, bunu degerlendirmeyecektir bile.
hatta bunu iddia eden, “akıl hastası” sayılacaktır.
uzaylıyı gördün mü, hayır.
kadraja girdi mi, hayır.
ne mi yaptın? akıl ilkesi olarak, evrendeki madde kuralı üzerinden faile gittin. (tanrı madde değildir).
evet, içinde bulunduğun evren, bir uzay istasyonu ve basit uzaylı teorisinden çok daha karmaşık ve çok daha gerçek.
uzaylısız bir evren (bile) mümkün iken, yaratıcısız bir evren akıl dışıdır.
bu evren başka bir yerlerde uzaylı oluşumu var olmadan da varlığını sürdürebilir. ama bir akıl olmadan bu evrenin oluşumunu iddia etmek, devasa bir safsatadan ibarettir.
burada muhtemel itirazları: "uzaylıların varlığı maddesel gerçek ve fiziksel kurallar dahilinde olduğu için, onların varlığını reddetmiyoruz" olacak.
oysa bunu diyen kişinin, büyük patlama esnasında planck zamanı kavramından ve daha evrenin oluşumunun ilk anında, "şu anda bulunan hiçbir fizik yasasının geçmediği" bilgisi bile yoktur.
yani bilim sana, bilimsel yasaların geçmediği bir anın var olduğu bilgisini veriyor. dolayısıyla "bilimsel yasalara uymayan varlık kabul edilemez" demek için hiçbir bilimsel ve akli kaynağın bulunmuyor.
dolayısıyla, uzaylıyı ihtimal dahilinde gören birinin tanrı varlığını mutlak reddetmesi akıl dışıdır.
ortalama bir ateist “allah nerede ispatla, demek ki o halde yok” iddiasını ciddi ciddi ortaya koyar.
bu iddia üzerinden binlerce kitap makale yazar.
fakat aynı zamanda hawking’in “evrende uzaylılar olabilir, onları henüz bulamamamiz, yokluklarının delili değil; bilim gücümüzdeki eksiklik olabilir” başlıklı iddiasini twitter’da rt yapar.
evrende uzaylı olması bir ihtimal iken, nasil evren dışında bir tanrı “mutlak” yok sayabiliyorsun?
uzaylıya gelince agnostik, tanrıya gelince neden mutlak inkarcı oluyorsun?
sebep, felsefe bilmemen.
şimdi daha önce de bahsettiğim agnostik bakışlı uzaylı tezi üzerinden tanrıya gelelim.
diyelim ki mars’ta dünyada olmayan şekillere sahip, ok işaretleri belli olan uzay istasyonu bulduk.
böyle bir şey bulunduğunda, bunu insanların yapmadığına dair delillendirmeyi yaptığımız an, “bunun dünya dışı, bilinçli bir uzaylı” tarafından yapıldığına kesinlikle hem fikir oluruz.
kimse çıkıp da bu istasyonun, uzay patlamaları sonucu tesadüfen girinti çıkıntı ile oluştuğuna inanmayacak, bunu degerlendirmeyecektir bile.
hatta bunu iddia eden, “akıl hastası” sayılacaktır.
uzaylıyı gördün mü, hayır.
kadraja girdi mi, hayır.
ne mi yaptın? akıl ilkesi olarak, evrendeki madde kuralı üzerinden faile gittin. (tanrı madde değildir).
evet, içinde bulunduğun evren, bir uzay istasyonu ve basit uzaylı teorisinden çok daha karmaşık ve çok daha gerçek.
uzaylısız bir evren (bile) mümkün iken, yaratıcısız bir evren akıl dışıdır.
bu evren başka bir yerlerde uzaylı oluşumu var olmadan da varlığını sürdürebilir. ama bir akıl olmadan bu evrenin oluşumunu iddia etmek, devasa bir safsatadan ibarettir.
burada muhtemel itirazları: "uzaylıların varlığı maddesel gerçek ve fiziksel kurallar dahilinde olduğu için, onların varlığını reddetmiyoruz" olacak.
oysa bunu diyen kişinin, büyük patlama esnasında planck zamanı kavramından ve daha evrenin oluşumunun ilk anında, "şu anda bulunan hiçbir fizik yasasının geçmediği" bilgisi bile yoktur.
yani bilim sana, bilimsel yasaların geçmediği bir anın var olduğu bilgisini veriyor. dolayısıyla "bilimsel yasalara uymayan varlık kabul edilemez" demek için hiçbir bilimsel ve akli kaynağın bulunmuyor.
dolayısıyla, uzaylıyı ihtimal dahilinde gören birinin tanrı varlığını mutlak reddetmesi akıl dışıdır.
ne ara allah oldunuz aq bu başlık ne böyle.
Bundan tam 4 sene önce bugün saat 2-3 suları. Babaannem, ismimi ondan aldığım, çocukluğumun büyük bir kısmını onunla geçirdiğim kadın uzun bir hastalık sürecinin ardından son nefesini vermişti. Bize de son görevimizi yapmak düşmüş onu "boncuğum" diye seven eşinin, dedemin yanına gömmek üzere cenazeyle birlikte yola çıkmıştık.
Bir yerde mola vermiştik ki ben oraya gelene kadar ağlamaktan gözlerim şişmiş ve duruma alışamayacak kadar kötü durumdaydım. Arabadan indim ve hemen yanımızda babaannemin cenazesini taşıyan o arabaya uzun uzun dokundum. Aslında onun bedenine çok yakındım evet ama bir o kadar da uzaktım, onun ruhuna.
işte o gün anladım ki en uzak mesafe kaybettiğiniz sevdiklerinizin ruhu ile sizin bedeniniz arasındaki mesafedir.
Bir yerde mola vermiştik ki ben oraya gelene kadar ağlamaktan gözlerim şişmiş ve duruma alışamayacak kadar kötü durumdaydım. Arabadan indim ve hemen yanımızda babaannemin cenazesini taşıyan o arabaya uzun uzun dokundum. Aslında onun bedenine çok yakındım evet ama bir o kadar da uzaktım, onun ruhuna.
işte o gün anladım ki en uzak mesafe kaybettiğiniz sevdiklerinizin ruhu ile sizin bedeniniz arasındaki mesafedir.
Sözlüğün hayatın içinden tespitlerin, herkesin anlayabileceği düzeyde yüzeysel bilgi paylaşımı yapılan bi yer olduğunu bilmeden
sırf; ay buralar benim entelektüel seviyeme uygun değil, ay yok anam kimsenin hidrojen tepkimesinden haberi yok,
Demek için sürekli sözlük oluşumlarına burun kıvırması şeysidir.
Buyurun efendim onlarca bilim, sanat, tarih, siyaset forumları var. Her türlü spesifik konuyu oralarda meraklılarınca derin derin tartisabilirsiniz. Her allan günü sizin ağlamanızı mı dinlicez.
Ha yine açın başlıklarınızı sizi tutn mı var.
sırf; ay buralar benim entelektüel seviyeme uygun değil, ay yok anam kimsenin hidrojen tepkimesinden haberi yok,
Demek için sürekli sözlük oluşumlarına burun kıvırması şeysidir.
Buyurun efendim onlarca bilim, sanat, tarih, siyaset forumları var. Her türlü spesifik konuyu oralarda meraklılarınca derin derin tartisabilirsiniz. Her allan günü sizin ağlamanızı mı dinlicez.
Ha yine açın başlıklarınızı sizi tutn mı var.