bugün

entry'ler (50)

nihat doğan

taner illaki bir david copperfield gösterisi yapacaksa nihat'ı kaybetsin lütfen!

kocaeli üniversitesi

gözümde canlandı koskoca mazi be sözlükçüm...özledim çok!

dokurcun

sakarya'nın akyazı ilçesine bağlı bir belde.

mary and max

mary'nin göz rengi çamurlu su birikintisi rengindedir.
ayrıca doğum lekesi de kaka rengindedir.
mary'nin dedesi soğan turşusu gibi kokar.
ayrıca max mary'e mektup yazarken oturduğu sandalyeden poposunun çatalı gözükür.
mary de max de çok tatlıdır.

bülent ersoy u eurovison a yollamak

avrupa bunu kıyamet alameti olarak görebilir.

nihat doğan ın eurovision a gitmesi

seda ile düet yapsınlar.
hem böylelikle küllenen bir aşk yeniden alevlenebilir.

ajdar ın eurovision a katılması

eurovision'un kaldırılmasına sebep olabilecek hadise.

büyükçekmece lisesi

büyükçekmece lisesi dendi mi aklımıza mahfuz hoca,nam-ı diğer muhafız hoca gelir biz bçl mezunlarının.koridorlarda gömleği dışarda,kravatı gevşek,saçları salık,sakalı uzun gezen öğrenciler mutlaka ve mutlaka muhafız hocamızın gazabına uğramıştır.eyvah muhafız hoca dendi mi koridorlar sessizleşirdi.in cin top oynardı koridorlarda.sınıfta öyle bir sessizlik;ama ne sessizlik!karıncaların adımları duyulurdu sınıfta.o derece yani.bir de sopası vardı ki muhafız hocanın ismi haydardı.kim bilir kimleri öptü o haydar?

charlie and the chocolate factory

görselliğiyle, şarkılarıyla, oompa loompa'larıyla mükemmel bir film.
tabii ki de johnny depp ve tim burton'ın mükemmelliklerinden bahsetmeye lüzum bile yok.

yiğit özgür esprileri

içimizden biri: yekteran baymedir
merhaba adım yekteran baymedir. az rastlanan bir isme sahibim. anlamı "baharla birlikte denize düşen ilk yekteran" demektir. dedem koymuş... ezanla birlikte kulağıma fısıldadıktan sonra infilak ettiğini söylerler.
bu benim dükkanım ali. ali sayesinde geçinip gidiyorum. aliyle geçirdiğim zamanın dışında genelde nusretle takılırım. nusret benim evim.
nusret oldukça pimpirikli ve evhamlı bir tiptir. balkonum burakla onu çekiştirmeye bayılırız. yani irfana bayılırız. irfan, balkon burakla nusreti çekiştirmemize verdiğimiz bir isimdir.
sanırım aklınız karıştı. yani osman oldu. osman olduğu zaman yapılacak tek şey vardır. samet.. ama samet için de şartlar her zaman uygun olmayabilir. zaten uygun olsaydı kenan olmaz mıydı?
hah hah hah hah... ilahi... on iki yıl önce kafayı yediğimden beri hiç bu kadar gülmemiştim. güldüysem de hatırlamıyorum. ayrıca hatırlayanı da zikiyim hatırlamayanı da...
orhanla sekiz yıl önce tanıştım. vecdi bana fikriydi... ben de sertaç deyip akına gittim. ( yalnızlıkla sekiz yıl önce tanıştım. bana tuhaf tuhaf bakmaya başlamışlardı. ben de amaan boşver deyip bir iki kere osurdum...)
peeki peeki sizin anlayacağınız dilden konuşalım... iyi akşamlar, nasılsınız? teşekkür ederim ben de iyiyim. ah hah hah gerçekten mi söylüyorsunuz?.. alemsiniz.. ehh, bu da hiç eğlenceli değil.. aa bi dakka... eğlenceli lan galiba... du bakiyim... ulan... hohohahoa... eğlenceliymiş lan.
boş zamanlarımda sinemaseverleri döverim. çünkü çok severler sinemayı. kimse beni o kadar sevmedi... bazen dünyaya bir timbör tın, bir akina temizhawa, bir firensiz zort hoppala hey olarak gelseymişim ne güzel olurmuş diyorum.
babam mali müşavirdi, annemse ev kadını. sonra annem mali müşavir oldu, babam şoför. ben doğduktan sonra babam işi bıraktı, annem ağaca çıktı. ağacı teyzem kesti, teyzem suya düştü. suyu inek içti, annem dağa kaçtı.. şaşkınlıktan hepimizin çanak çömleğinin patladığını hatırlıyorum.
bunlar benim ellerim sehayla süha.. tamam lan anladık sıkıldınız bu muhabbetten.. ama küçük bir anekdort anlatmadan geçemeyeceğim. bigün şey oldu.. hehe... öyle acayipti ki.. bunlar geldi.. hehe.. vay efendim şöyle böyle.. ulan dedim.. ne alakası var.. s.kiyim resmen unutmuşuz olayı.. aa doğru ya, iki gün önce bakkalın orda unutmuştum ben bu olayı... kısmet.
iki kere evlendim.. bu evliliklerimden iki tane karım oldu. ikisi de kız. isimleri vildanla burcu.. boşandıktan sonra anneleri onları görmeme izin vermedi. ben de okey dedim.
çat pat ingilizce, nay nay almanca bilirim.. derdimi anlatacak kadar italyanca, sevincimi paylaşacak kadar ispanyolca bilirim.. bu aralar japoncayı söküp farsçaya takmak için uğraşıyorum.
babamdan kalma küçük bir arsam var.. kusura bakmayın zikretmeden geçemeyeceğim, adı oykun... geçen sene oykunu almak isteyen biri çıktı, aklımı kaçırdığımı duymuş olacak ki çok düşük bir para önererek beni kandırmaya çalıştı. elbette ben yemedim.. hemen teklif ettiği paraya oykunu sattım... niye böyle oluyo ya...
oykundn kazandığım parayla numan adında nefis bir eşofman takım aldım. çok eskiyince kapıcının oğluna verdim. o da beni tartakladı.
geceleri uyumadan hep aynı şey için dua ederim. "allahım, sen koen kardeşlerden en az birinin belasını ver."

fatma seniha nukhet hotar goksel

bunların hepsi aynı kişi mi dedirten şahsiyet.

carrefour

zaman zaman değil her zaman en ucuz olan market.
ayrıca kitleleri peşinden sürükleyen markettir. bizzat bizi sürüklemişliği vardır. nasıl mıdır, işte böyledir:

carrefoura gitmek için müşteri servisi beklenir amma velakin servis bir türlü gelmek bilmez. bunun üzerine minibüse binilir. daha minibüsle 300-400 metre kadar gidilmiştir ki servisin durakta olduğu görülür. daha sonra minibüsten inilir, zira minibüsle 2 vesait yapılacak ve biraz da yürümek zorunda kalınacaktır. yazık olmuştur verilen minibüs parasına. kişi başı 75 kuruş verilmiştir. 4 kişi eder mi size 3 ytl. inerken kimse parayı istememiştir. herkes birbirinden beklemiştir ve olan 3 ytl mize olmuştur. minibüsten inilir inilmesine ama servis sizi bekler mi, beklemez. gaza basar, gider. ama pes etmek var mıdır, yoktur. zaten 3 ytl çöpe gitmiştir. (bir öğrenci için 3 ytl çok önemlidir. nerden baksanız 5-6 paket makarna alınır. bu da demektir ki 5-6 günlük akşam yemeği.) bu servise öyle ya da böyle binilecektir. bunun üzerine çılgınlar gibi yokuş aşağı koşulur. ama ne koşmak. bir sonraki durakta servise binmek şarttır. ne mi olur? o durakta da binemezsiniz servise. servis tam gitmek üzereyken çevredeki yardımsever vatandaşlar tarafından ıslık çalmak suretiyle şoför uyarılır ve evet, evet sonunda başarmışsınızdır. isteğinize azminiz sayesinde kavuşmuş olmanın haklı gururuyla serviste boş bulunan koltuklara oturabilirsiniz artık.

böyle böyle kitleleri peşinden sürükler işte...

hiç bitmemesi istenen şeyler

güzel olan herşey, ama şu da vardır ki her güzel şey bitermiş.

sarhoş diyalogları

arkadaşlarla parkta oturulmaktadır. sarhoş yanımıza yaklaşır ve bizlerle konuşmaya başlar:
- ben eğitilen değilim, ben eğitenim. benim gözüm gözdür, sözüm söz...
bunu bir kaç kez tekrarlamak suretiyle 10 adım atar ve ani bir şekilde geri döner:
- yıldızları görüyor musunuz? size bu yıldızları silecek silgiyi kim verebilir?
bunu söyledikten sonra tekrar 10 adım ilerler ve yine ani şekilde döner, bu sırada bir arkadaşımız sorar:
+abi senin meslek ne?
-ben bir ressamım dostum, fotoğraf çizerim, beğenirsem başım gözüm üstüne asarım, beğenmezsem yırtar atarım.
+abi memleket nere senin ya?
-dünyalıyım dostum.
+ismin neydi abi?
-kendime henüz bir isim koymadım dostum, ben bir hiçim, bazen p*çoğlu p*çim.
sizinle oturup uzun uzun konuşmak isterdim ama mahkemelerim var. farklı galaksilerle çalışıyorum ben...

hepimiz koyunuz

hepimiz koyunuz, doğrudur efendim. çobanımız ise r.t.e.dır. ama tabii haliyle hiçbir işe yaramayan bu zat bu ülkeye de sahip çıkamayacaktır. sonuç ne mi olacaktır, atalarımızın dediği gibi çobansız koyunu kurt kapacaktır. kurtların kimler olduğunu söylemeye gerek yoktur.
(bkz: yedirtmezler)

boku yedik

tam da şu anda bulunduğumuz duruma cuk oturan söz öbeğidir.
(bkz: şimdi tezeği avuçla yedik)

kamer genç

(bkz: deli sularım)

22 temmuz 2007 seçimlerinin gösterdikleri

yüz karası insanlarla, karanlıklarla dolu olan beş yılın bizi beklediği. evet karanlık bir beş yıl. zira o ampulün saçtığı ışık akp hükümetine bile yetmemektedir ki kendi yaptıkları rezaletleri görmekte güçlük çekmektedirler.

recep tayyip erdoğan ın günlüğü

günlükçüm,günlükçüm,
ah günlükçüm bu gözler var ya bu gözler işte bu gözlere dün gece uyku girmedi günlükçüm. ama boşuna telaş yapmışım valla. ben uyanıktım fakat türk halkı derin bir uykudaymış. onların uyanması daha uzun süreceğe benziyor günlükçüm. onlar uyanana kadar ben daha ne paraları cebe cukka yaparım, ne gemicikler alırım. eee ne demiştik günlükçüm durmak yok yola devam, anlayana günlükçüm anlayana... anladın sen onu. yine yazarım, astalavista günlük.

türk isimlerin yabancı dil eşdeğerleri

can - john