bugün

Çocuk olduğumuz zamanlarda hoşumuza giden ama artık o tatları alamadığımız şeylerdir.
Sulugöz çiğnemek, salıncak, bayramlar...
(bkz: çocuk parkı)*
bozuk para ile okul sırası üzerinde yapılan maçlar...
kutu kola maçları...
plastik topla yapılan maçlar...

kısaca gerçek anlamda ayağımıza top değmeden yaptığımız şeylerdir.
(bkz: hayat)
(bkz: cengelköy hiyari) *
cuma akşamı tatilin başlangıcı olup, evde televizyon (özellikle süper baba) izleme keyfi.
(bkz: goster bakayim amcalara pipini)
çok pis subcektiftir.

esnemek ; önceden çenem ayrılıncaya kadar içten esnerdim.

sevmek ; teyzeme aşıktım.

gülmek ; sonrasında ağlayabilecek kadar çok gülmek.

ağlamak ; susardım, annem sarılınca.
kendini bir başkasına teslim edebilmek.
(bkz: pandik)
umarsızca, biteviye, mütemadiyen işemek.
-okul çıkışında, arkadaşlarla eve dönerken yolda boş bir salça kutusunu gördüğünde ona vurmak için delice koşmak.
-salıncağa binerken sallayan birinin olması (genellikle anne-baba)
-üstünü kirlettiğinde, annenden işiteceğin azarın desibelini indirmek için komşunun bahçesinden çaldığın üç-beş papatya.
-babanın aldığı bayramlıkları, bayram sabahı giyerken yaşadığın sevinç.
-bir yerin acıdığında senin için üzülen birilerinin olması.
-içtiğimiz meyvasularını bitirdikten sonra yere dikey olarak yatırıp patlatmak.
-Bir kediyi veya tavuğu kısacası bilimum hayvan çeşitlerini saatlerce nedensiz yere kovalamak.
sabah erken kalkma istegidir en buyuk fark. o en sevdiginiz cizgi filmleri izlemek icin okul saatinden bile once kalkardiniz, simdi kalmadi o zevkler tabi. insan buyudukce daha da gec kalkmak istiyor nedense.
kutu içecekler yeni yeni piyasaya girmişti. o zaman ben ufağım bana para vermezlerdi annemler sokağa çıkarken ama ablama verirlerdi. bir kez öyle dolanıyorum, neden hatırlamıyorum, ablam bana bir 20bin liralık vermişti. böyle kırmızı kocaman 20 bin liralar vardı. ya da bana kocaman geliyordu bilmiyorum. koşmuştum bakkala, bir kutu uludağ gazoz. yanlış hatırlamıyorsam şimdikinden çok da farklı olmayan yeşil bir kutudaydı. klasik 330 ml ama o zamanda dek sadece 250 ml'lik şişeleri ablası ile paylaşarak içmek durumunda olan ben için muazzam büyüklükte. 20 bin liralığı verdim, o devasa içeceği aldım. artık yudum yudum kaç saatte içtim o kocaman şeyi hatırlamıyorum, ama bir daha o kadar lezzetli birşey de içmedim.
tüpte çokokrem hüpletmek.
aynı tadı vermiyor artık ben mi büyüdüm yoksa çokokremler mi bozuldu?
(bkz: zile basıp kaçmak)
(bkz: dido)
(bkz: kokoşale)
(bkz: çokomel)
(bkz: gazoz içmek)
(bkz: japon kale)
teneke kola kutularını yan çevirip üstüne basmak suretiyle ayakkabıya topuk yapıp dolaşmak.
(bkz: meybuz)
eti puf * * * * *
hayat..
düpedüz hayat işte.. küçük şeylere indirgemeye gerek yok ki..
çocukluğumuzdaki o sorunsuz, mutlu günlerimizi hangimiz özlemiyor ki ?
hani en büyük üzüntümüzün isteyip de aldıramadığımız bir oyuncak olduğu günleri..
özledik be..
yatağa işemek.
pencerenin kenarına oturup aşağıya ayak sallamak, atlasam mı diye düşünmek.
(bkz: akide şekeri)