bugün

Amerikanın olmayan parayla nasıl diğer ülkeleri köleleştirdiğini anlatan muazzam çalışma.
liderlere zengin bir hayat teklif ediliyor, kabul etmezlerse suikaste kurban gidiyorlar, yeni gelene aynı teklif sunuluyor.
Ülkeleri borçlandırarak köleleştirmeyi inanılmaz o kadar sade bir dille anlatmış ki başımıza geleni hemen tanıyıp dehşete düşüyoruz.
Artık dünyanın yönetimi ülkelerle değil şirketlerle diyorlar. Sömürülen ülkelerdeki tabloları gösteriyorlar.
Ve bunu basılmamış para ile yapıyorlar !
belgesel yazdığına bakmayın Çok korkunç bir korku filmi...
Can Yücel'in Başka türlü bir şey şiirini anımsatan belgesel.

başka bir dünya isteyenlere, yaygın şekilde ulaşabilen alternatif fikirlerin sunulduğu belgesel. isterim 2150 yılında balık çağı bitmeden yıkılsın bu ''düzen''. bu dünya, bir altmış veya bir doksan boyunda insanların, tek başına 7 kişilik arazi aracıyla bakkala ekmek almaya götüren egolarına dar geliyor. ya başka gezegenlere gidecekler, ya da akıllı olacaklar*. bu arada 6 milyar yeni ego yolda ve 2050'de 12 milyar oluyoruz.

stephen hawking'in zamanın kısa tarihi kitabında bir arkadaşından aldığı tavsiye vardı: ''kitaba koyduğun her formül, satışları yarıya düşürür'' diye. bu yüzden sadece e=mc2 ile anlatmıştı derdini. ben de formül gördükça kaçanlardanım. anlamam ekonominin teknik detaylarından. yok 100 dolar şu kadar olmuş bik bik. o ekabirlerin işi. sonuca bakarım, ki dünya bugün* böyle bir yer:

görsel (bkz: kevin carter)

doğduğunuz yere göre değişen standartlarımıza bağlı olarak ya bu düzenden yanayız, ya da karşısında. imreniyorum şu ıspartacusgillere. adamların köle olduklarını hatırlamaları için ayaklarındaki prangaya bakmaları veya sırtlarına kırbaç yemeleri yeterliydi. bizim jetonun düşmesi için fight club gibi filmlerde ikea kataloglarıyla sopa yememiz gerekiyor. sonra da birbirimizi dövmemiz!

gerçek teröristler, tekbir getiren müslüman ''usame''ler değil; 5000 dolarlık takım elbise giyen bankacılar, borsacılar, işadamları, hitmanler ve başkan danışmanlarıdır fikri üzerine, bu kenelerin olmadığı venüs projesi * ile alternatif bir gelecek sunuyorlar. utopik dersem umudu kesmişim demektir. eğer sonradan yüzyılın pazarlama hareketi veya bu sistemin yedeği gibi bir boku çıkmazsa; ''why so serious''değil, ''why not'' diyorum.

zeitgeist the movie ile idrak yollarımızı tıkayan, bizi insanca yaşama isteklerimizi cennete erteleyerek bu modern köleliğe mahkum eden dini, militarizmi, yani sorunun elebaşlarını afişe ettikten sonra; addendum ile de şimdiki düzenin düzme pozisyonlarını anlatıp kendilerince çözümü sunuyorlar. gerçi petrolün son damlası yakılıp atmosfere kusulmadan ne rüzgara, ne jeotermale sıra gelecek. sonraki mecburiyet zaten.

neyse, tasarımlar, idea güzel. lakin bu insanlıkla mı olacak bu işler diye soruyor insan. insanın elde ettiklerinden vazgeçmeyen ve etmeyi umanlarının sınırsız hırsı ne olacak bakalım bu ütopyada. zincirlerinden başka kaybedecekleri olmayanlar için tamam da bizi din ve vatan, millet, missisipiyle güdenler bu işe ne diyecekler bakalım. en alttakiler hariç herke'z' ucundan köşesinden eklemlenmiş bu sisteme. tıpkı agatha christie'nin doğu ekspresinde cinayet'i gibi. herkes suçlu. gerçekten prangalı olanlar da umutla yaşıyor. velhasıl çıkmazdayız. türk kızları gitsin de nereden kız gelirse gelsin misali; insanlar gitsin, mr. spockgiller gelsin, ancak onlarla başarıya ulaşır bu planlar gibi. ya da enseyi karartmayalım*, daha iyisi olana kadar ''herkes için'' en iyisi bu diyelim*.
zeitgeist the movie isimli güzide esere ek olarak hazırlanmış belgesel. bazı kaynaklarda zeitgeist 2 olarak da geçer. ilk belgesel üç bölümden oluşuyordu. burada da dördüncüsünden devam edecekler. biraz fikir vermesi açısından (bkz: http://illuminatipress.wo...-trailer-coming-oct-2008/)
kuşkuyla yakşlaşılması gereken belgesel. ama ben öyle yaklaşmıyorum.

bu belgeseli bir arkadaşımla beraber izledik. sadece bunu değil ikisini de. film bittikten sonra arkadaşımın yorumu:

"abi ben bunlara destek veririm ama samimiyetlerine inanmam lazım. kuran'a el basıp yemin ederlerse venus projesini desteklerim."

hafız dedim aman, adamların bütün heveslerini kırarsın, böyle bir şey yapma.
şimdi bir bakalım.
zeitgeist the movie, iyiydi hoştu. insanlar izlesin, öğrensin, uyumasın. peki.
sonra dedik ki bir de addendum'u çıkmış, onu da izleyelim. izledik.

zeitgeist serisi kesinlikle takdire şayan. çünkü günümüzün yazmayan, okumayan, merak etmeyen insanlarına kendi hayatlarının nasıl bir temelde döndürüldüğünü gösteriyor. hem de bağımsız bir yapım olarak. güzel.

ama addendum ile ilgili olumsuz eleştirilerim var. zeitgeist, mevcut sistemin ne olduğunu tartışırken pek çok kaynaktan besleniyor ve sonunda şuna varıyor: tarihin kaydettiği tüm uygarlığımız boktan ve ilkel. tamam. bunu yıkmalıyız, bu kötü. o da tamam. ama niye the venus project ? niye? v for vendetta'daki öneri de bir öneriydi -filmden değil çizgiromandan bahsediyorum-, ben yıkıyorum bu sistemi, siz yerine ne koyarsanız koyun. zeitgeist devam edip yerine bir sistem de öneriyor. ama hani nerede kaldı o senin geneli yakalayıp tartışma yöntemine? neden tek bir proje? neden sadece teknoloji?

jacque fresco, zeitgeist addendum'da uzun uzun anlatıyor, zaten niye koca iki saatte önerdiğin bundan ibaret ki, neyse. özellikle insan doğası ve insan davranışı üzerine söyledikleri epeyce dogmatik. insanın bir doğası olmadığından, davranışlarının zamanla değiştiğinden bahsediyor. bunun üzerine zaten kırk tane entrym vardır, uzun uzun bir daha yazmayacağım. ama bu dediğiniz yanlış sayın fresco. yanlış.

peki yanlış doğru, bunu geçelim (aslında geçmemek lazım, çünkü bütün bu venüs hikayesindeki temel prensip bu. ve bu prensip biyolojik olarak yanlışken -inanmayan otursun davranış deneyi yapsın veya stanford hapishane deneyine baksın- bu projeyi nasıl ciddiye alalım?). fresco bize teknolojinin ihya ettiği bir toplum öneriyor ve burada temel motto kaynaklara dayalı olmak. ona göre politika değil teknoloji kurtaracak bizi. ona da peki. ama hani o uzun uzun anlatımın içinde bu işin organizasyonu, eğitim sistemi, sosyal yapısı ve sairesi? maglev treni yaptık bitti mi? zeitgeist serisini ortaya koyan sevgili insanlar! hadi şeyh bedrettin'i duymamışsınızdır, olabilir. ama anarşizm diye bir şey de duymadık derseniz ayıp olur. anarşizm şöyle anarşizm böyle, evet. ama bütün bu addendum'da çözüm diye tartışılacak bir şey varsa o şey anarşizmdir, fresco'nun teknoloji odaklı -ve aslında endüstriyel tasarımcı olan bu amcanın tek odağı da bu olmuş maalesef- yaklaşımı bunun bir alt başlığı olabilir olsa olsa. ne gerek var icat çıkarmaya? ne gerek var anarşizmi yok saymaya? ne gerek var işi bu derece tek çözümlü hale getirmeye, teknolojiyi bu kadar şişirmeye?

velhasıl kelam, zeitgeist çözüm önermek istemiş ama başarılı olamamış bence. sistemi o kadar güzel şekilde anlatırken çözüm noktasında tek bir adamın fikirlerine takılmış -hani ne oldu o insanlığın ortak aklına demek istemez miyim ben şimdi? ama siz gene de izleyin, izletin zeitgeist'i. o ayrı konu.
Ana düşüncesi;

"Tüm bu düzeni unutun gitsin. insanlar kendine gelmeli ve para politikasından bir an önce kurtulmalıdır. Yoksa maaşlı köle olarak çalışmaya devam edeceğiz. Kendinizi kurtarın ve zeitgeist oluşumuna katılın. Herkese ihtiyacımız var ve tek silahımız internet. Büyük karteller, kendileri aleyhine olan bütün teknolojik gelişimleri engellemekte. Bunların en başında enerji politikası geliyor. Bunlar, yurdunuzu zaptetmekte ve sizleri sömürmekteler. Dünya düzenine savaşı getirmekteler. Kıtlık yaratarak mal ve hizmet bedellerini arttırmakta ve paraya olan ihtiyacı hızlandırmaktadırlar. Her şey bizlere bağlı. Bilincimiz bizim en büyük kurtarıcımızdır. Lütfen bunu düşünün. Çünkü bizler yıldız ışığını toplayan yıldız tozlarıyız. dört element olmadan hiçbir şeyiz."

olan bir belgesel yapıttır. Ütopik gibi gelsede bir gün mutlaka başarılacak bir felsefedir. Tek yapılması gereken, efendilerimize baş kaldırmak ve belgesel sonunda sıralanan boykot maddelerini yerine getirmektir.
türkçe alt yazılı şu adresten izlenilebilir.

http://video.google.com/v...984250073808259&hl=tr
insanın kendisini The Truman Show filminin başrol oyuncusuymuş gibi hissetmesine neden olan yapım.

--spoiler--
parola : böl ve yönet

ABD Dış ilişkiler Üyesi Federal Rezerv Sistemi'nin Kurucusu Paul Warburg yazısından bazı bölümler; 2005 yılında Kanada, Meksika ve A.B.D arasında bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma halka duyurulmadı, kongrede oylamaya sunulmadı ve A.B.D-Kanada-Meksika arasındaki sınırları kaldırarak onları bir birlik haline getirdi. Buna "Kuzey Amerika Birliği" adı verildi.

Başkan Bush bu anlaşmaya imza atarak, bildiğimiz anlamda Birleşik Devletlerin sonunu getirdi. Ve ne A.B.D parlamentosunun ne de Birleşik Devletler halkının, onayını almaya ihtiyaç duymadı. Bu çok az kişinin bildiği bir anlaşma. Yine yatırımcı sınıfından çok üst düzey birkaç kişi tarafından gerçekleştirildi.

Bu, söz konusu ülkelerin bağımsızlıklarının ellerinden alınması demek ve ayrıca Amero adında tamamen yeni bir para biriminin kabul edilmesi gündemde. Bence dolar sahibi insanların ilgilenmesi gereken bir şey Amero, ama kimse bu konuda konuşmuyor. Bence Kanada, Meksika ve A.B.D'de yaşayan herkesin hayatını derinden etkileyecek. Amero'nun Kuzey Amerika Birliği'nin yeni para birimi olması düşünülüyor, zaten şu an Kanada, A.B.D ve Meksika arasındaki sınırların kaldırılması konusunda çalışmalar sürdürülüyor, tıpkı Avrupa Birliği'nde olduğu gibi ve Dolar, Kanada Doları ve Meksika Pezo'su yerine yakında Amero geçecek. Bu anlaşma ile Amerikan Anayasası sonunda çöpe atılacak.

Böyle bir olayın tüm büyük gazetelerin manşetlerinde olması gerektiğini düşünebilirsiniz. Bu hareketin arkasında bulunanlar, medya sektörünün arkasında bulunanlarla aynı kişiler ve size bilmemeniz gereken şeyleri söylemezler.

Kuzey Amerika Birliği, Avrupa Birliği, Afrika Birliği ve yakında kurulacak Asya Birliği ile aynı yapıdadır ve hepsinin arkasında aynı kişiler vardır. Ve zamanı geldiğinde; Kuzey Amerika Birliği, Avrupa Birliği, Afrika Birliği ve Asya Birliği birleşecek ve bu adamların 60 yıldır üzerinde çalıştıkları planın son aşaması gelecektir. Tek bir dünya devleti.

"Bir Dünya Devletini, istesek de istemesek de kurmalıyız. Asıl soru, bu Devletin zorla mı yoksa herkesin rızasıyla mı kurulacağıdır." demektedir.
paul warburg dış ilişkiler üyesi - federal rezerv sisteminin kurucusu
--spoiler--
zeitgeist addendumu herkes anlayamaz bu belgesel kapasite gerektirir. En basitinden ilerde fabrika üretimlerini full otomatik robotlar yapınca, bankalarda çalışanlar yerine robotlar gelince, çalışan kısım nasıl para kazanacak diye sormak gerekir? (bkz: gelecek çabuk gelecek)
hayata bakış açışımı bir ince etkileyen belgesel.

bu saatte işsiz kalıp kafa açmaktan gocunmayacakların izlemesi tavsiye olunur. sarıyorda meret.
http://www.divxplanet.com..../zeitgeist-addendum.html altyazı için..
dolaylı yoldan da olsa içinde türkiye'yi de görebileceğimiz belgesel.

--spoiler--
Belki de en sık kullanılanı, öncelikle şirketlerimize uygun kaynakları olan ülkeleri bulur ve gözümüzü üstlerine dikeriz, petrol gibi. Ardından Dünya Bankası veya onun kardeşi başka bir organizasyondan o ülkeye büyük bir kredi ayarlarız, fakat para asla gerçekte o ülkeye gitmez.ülke yerine o ülkede projeler yapan kendi şirketlerimize gider. Enerji santralleri, sanayi alanları, limanlar...

Bizim şirketlere ilaveten, birkaç zengin insanın kar sağlayacağı şeyler. bunlar toplumun çoğunluğuna yaramaz. yine de o insanlar, yani bütün ülke bu borcun altına sokulur. bu borç ödeyemeyecekleri kadar büyüktür ve bu da planın bir parçasıdır... geri ödeyemezler.

Ardından, biz ekonomik tetikçiler gidip onlara deriz: "dinleyin, bize bir sürü borcunuz var. Borcu ödeyemiyorsunuz. O zaman petrolünüzü petrol şirketlerimiz için oldukça ucuza satın. Ülkenizde askeri üs kurmamıza izin verin veya askerlerimizi desteklemek için dünyanın bir yerine asker gönderin -Irak gibi-, veya bir dahaki BM seçiminde bizimle oy verin."

Elektrik şirketlerini özelleştiririz. Sularını ve kanalizasyon sistemlerini özelleştiririz ve ABD şirketlerine veya diğer çok uluslu şirketlere satarız. Bu, mantar gibi biten bir şey ve çok tipik, IMF ve Dünya Bankası bu şekilde çalışır. Ülkeyi borca sokarlar ve bu öyle büyük bir borçtur ki ödenemez. Ardından yeniden borç teklif edersiniz ve daha fazla faiz öderler. Koşullara bağlı veya iyi yönetim talep edersiniz. Aslında bu onların kaynaklarını satmalarını sağlar. Buna sosyal hizmetleri, teknik şirketleri, bazen eğitim sistemleri de dahildir. Adli sistemlerini, sigorta sistemlerini yabancı şirketlere satarız."
--spoiler--
3'lünün ikinci bölümüdür...

çoğu insanın oturduğu sandalyeyi altından çekip, kıç-üstü oturttuğu için bok atılır. ha anlatılanlar uygunabilir mi? derseniz; hayır. proje karşısında insanoğlu çok ilkel kalıyor. sırf bu belgesele dayanarak değil tüm araştırmalarım sonucu ortaya çıkan tek gerçek; insanı yöneten şeyin ''korku'' olduğudur.
izledikçe islam ın faizi niye haram kıldığını daha bi iyi anladığım korku filmi...
mükemmel ve çok zeki hazırlanmış belgesel. insanı hayretler içine düşüren ulan bu benim hiç aklıma gelmedi dedirten. burnumuzun önündekine dikkatlice bakmayışımızı gösteren, amerikanın küçük ülkeler üzerindeki türlü oyunlarından bahseden şaheser.