bugün

"biliyorum, imkansız aşk bu! ama hükmedemiyorum kendime".. demişti murat. "çünkü, yüreğim seni çok sevdi!... "

ardından da dizelere dökmüştü sevdasını.

"yüreğim seni çok sevdi
o yürek talan
o yürek yangın yeri
o yürek seni istiyor
bir tek seni... "
bir insanın doğrularının ve inatlarının hayatını nasıl zehir edebileceğinin anlatıldığı, piraye'den sonra canan tan'ın yine inceden sızlattığı romanı. piraye romanı kadar boş vaktini doldursun diye yazılmamıştır. karakterlerin daha derin incelenmesi, tasvirlerin zenginliği göz önüne alınırsa, piraye den çok daha zengin ve okunabilir bir kitaptır.
özellikle nazım hikmet hayyam gibi üstadların şiirlerinin aralara bezendirilmesi kitabı daha da can alıcı kılıyor... lakin o sonu yok mu!

kim demiş haram nedir bilmez hayyam
ben haramla helali karıştırmam
seninle içilen her şarap helaldir
sensiz içilen su bile haram

hayyam

bırak bütün insanlar seni tanısın; ama hiç kimse seni tam olarak tanımasın. insanlar sığ yerini gördükleri dereyi kolay geçerler.

benjamin franklin
(bkz: ben ve yuregim muhteşem ikili)
kahramanlarının itü işletme mühendisliği öğrencisi olduğu, büyük kısmı işletme fakültesinde geçen kitap.*
yüreğime almıştım seni. gözlerine dalmıştım senin,sen istesen de unutamazsın beni...
yüreğim seni çok sevdi ama git kendini daha çok sevdirmeden diyesi gelebilir okuyucunun...
canan tan'in son kitabı. "aslı ile murat'ın istanbul-bursa-amerika üçgeninde yaşadıkları destansı aşkın öyküsü... herkesin kendinden bir şey bulabileceği kadar gerçek" diyor yazar tanıtım yazısında. gerçekten de herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği, soluksuz okuyacağı, akıcı ve üniversite aşkını anlatan bir kitap.
okurken yüreğimin daralmasına sebep olan ama yarım bırakmayı sevmediğimden okuduğum! romandır.ben tavsiye etmem.tek sevdiğim şey turgut uyar şiirine yer vermesiydi. (bkz: sibernetik)
bir hafta öncesinde pirayeyi okumuş biri olarak, canan tan'ın zaman zaman benzerden öte aynı olaylara yer vermesi sebebiyle yüzümü buruşturan kitap. mesela iki hikayede de kızlarımızın tevfik fikret şiirleriyle tav olduğunu görmekteyiz. iki kitapta da kız başarılı, güzel, sosyetik, dediğim dedik ve sol görüşlü; erkek ise zengin, güçlü, yakışıklı, aileye son derece bağlı ve ailesi ve aşkı arasında kalmış durumda. farklı olan piraye de evlilik olması. yüreğimseni çok sevdide abartı çok fazla. aslı'nın hemen hemen hiç zaafı yok, mükemmel, her tuttuğunu koparıyor *, her işi rast gidiyor. yani insanı sinir ediyor bu kız *. piraye daha insancıl bir öykü. diyeceğim şudur ki piraye yi okuduysanız bu kitabı okumayın ya da zaman geçsin aradan öyle okuyun. ne kadar sinir olsam da bu öyküye son dakika golüyle insanı hıçkırıklara boğuveriyor..
eroinle dans ve piraye gibi ele aldıkları konularla büyüleyen iki canan tan yapıtının üstüne berbat gelen, gerçekten berbat roman. doğru düzgün bir kurgu yok ki güzel bir son olsun. anlatım fazla sade, konu fazla bayağı.

(bkz: zaman kaybı)
sonunu gördükten sonra bunun için miydi herşey dediğim kitap. sonu gerçekten beni hayal kırıklığına uğratmıştı.
kırk yılın başı yeni bir kitap deneyim bakayım nasılmış diye okuduğum ama okumaktan hiç zevk alamadığım kitap.
canan tan ın ağlatan, nazım hikmet şiirleriyle dolu aşk romanı.
bir insanın yaşadıgı gelgitleri,vazgeçmenin ya da vazgeçmek zorunda olmanın verdigi acıya zamanı ilaç edip yaşamaya devam etmeye çalışmasını,özlemlere ve mesafelere emanet edilmiş bir aşkın geride kalan yaşanmışlıklarını ya da yaşanamamışlıklarını anlatan güzel bir roman.
(bkz: yüreğinin götürdüğü yere git)
yazarın Piraye adlı romanıyla müthiş benzerlikler gösteren, bir diğer romanı.
*
canan tan' ın insanın içine işlediği, öyleki en ruhsuz insanı bile ağlatmadan sona eriştirmeği son romanıdır.

--spoiler--
Sevgilinizden yeni ayrıldıysanız ve özellikle de ayrılmak zorunda kaldıysanız asla okumayın...
--spoiler--

--spoiler--
Romanı okurken "ah be aslı" dersiniz, koş işte sevdiğin adama hiçbir şeyi düşünmeden; ne sen onsuz olabiliyorsun ne de o sensiz olabiliyor dersiniz; ama aslı bunu yapmaz, bir daha o kadar sevilemeyeceğini bildiği halde yapmaz bunu ;zaman zaman kızarsınız aslı' ya, ruhsuzlukla ya da murat' ı aslında sevmemekle suçlarsınız onu; ama aslında onun yerinde siz olsanız, bilirsiniz ki siz de aynı şeyi yapardınız ya da yapmışsınızdır belki de.. "aşk, bazen gitmesini de bilmektir." zira; bu yüzden de öfkeniz çabuk söner aslı' ya karşı... sevmişsinizdir ve de sevilmişinizdir ama araya yol girmiştir ayrılmak zorunda kalmışsınızdır ya da yine sevip sevilmişinizdir ama bu sefer de aileniz /ailesi karşı çıkmıştır ve yine ayrılmak zorunda kalmışsınızdır...işte bunların hepsi aynı romanda birleştirilip okuyucuya sunulmuştur.
--spoiler--

--spoiler--
gerçi burdaki murat karakteri ne kadar gerçekçidir, tartışılır tabi *
--spoiler--

Aslında romanın konusuna Yeşilçam filmlerinden bi aşinalık vardır; fakat yazar, konuyu öyle bir işler ki bir yerlerde mutlaka içinizi sızlatan bir sırrınıza dokundurmadan sonlandırmaz romanı...merakla sona erişmek istersiniz ve sona gelindiğinde, kitaba dönüp şöyle bir baktığınızda içinizi burkan sırlarınızı açığa çıkaran sayfalarda mutlaka bikaç gözyaşının oluşturduğu kabarcıklarla karşılaşırsınız...
bir günde bitirdiğim cok sürükleyici bir kitap ama fazla gercekci değil sanki ve konusu yazarın diğer kitaplarıyla cok benzer.
'Biliyorum, imkânsız aşk bu! Ama hükmedemiyorum kendime...'

'Çünkü, Yüreğim Seni Çok Sevdi! ..'

'Yüreğim seni çok sevdi

o yürek talan

o yürek yangın yeri

o yürek seni istiyor

bir tek seni...' (CANAN TAN)
eline, yüreğine ve kalemine sağlık canan tan'ın kitap harika ve onu yaşayarak okumayı başarırsan bi okadar daha doyumsuz oluyor hani ''herkesin kendinden bir şeyler bulabilileceği kadar gerçek...''diyor ya aynen öyle mutlaka kitap listenize taşımalısınız....
daha önce methini çok duyduğum ama iki gün önce alıp okumaya fırsat bulabildiğim canan tan ın unutulmayacak kitaplarından biri bence. yazarın da dediği gibi herkesin kendinden birşeyler bulabileceği kadar gerçekçi. henüz 140. sayfasındayım ve sonunu çok merak ediyorum. hatta şuanda burda vakit geçirerek kitabıma ihanet ettiğimi düşünüyorum. ** *
ayrıca kitapta bursa'ya yapılan bi gezi anlatılıyor. garip ama bursayı özlemişim. *
Romantik denilebilir ama iyi bir kitap olduğunun söylenmesi çok olan Canan Tan'ın kitabı. Üstelik hemşehrimin eserini daha bir kollamam gerekiyordu ama yapacak bir şey yok. Kitap ne Aslı'nın ne de Murat'ın derinliklerine inmeden, sığ bir yüzeyde başlar ve aynı sığlıka biter. Olay sırasında Aslı'nın dışında başka hiç kimsenin ne düşündüğünü, neyi neden yaptığını, sorgulamalarını, yaşantısını kısacası hiç bir şeyini bilmeyiz. Eser bu haliyle genç bir kızın ağzından yazılmış bir günlük havasındadır. Romanın kahramanı olan Aslı da son derece antipatiktir. Bütün iyi özelliklerin üzerinde toplandığı, herkesin kendisini çok sevdiği, hiç bir kusurunun olmadığı, devamlı el üstünde tutulan gerçek olamayacak denli yapay duran bir karakterdir. Kitabın anlaşılması zor paragrafları bırakın, anlaşılması zor ve uzun cümlelerden bile uzak duruşu kendisinin ilkokula giden bir çocuk tarafından bile okunmasına olanak sağlar. Canan tan'ın diğer kitaplarını okumadım ama okuyan arkadaşlarım pek te farklı olmadığını söylediler. Yazım dili çok sade. Ama o kadar sade ki yavan geliyor. ifade gücü de bir o kadar zayıf geldi bana. Öyle ki 10 sayfa okuduğunuzda kitapta 7-8 aylık bir bölümü geçmiş olabiliyorsunuz. bu çok güçlü bir yazarın başvuracağı bir yöntem olmasa gerek. Oysa ki bir romantik bir öykü de bir şekilde kadın ve erkeğin düşünceleri eşit şekilde esere dökülmeliydi. Aslı'nın gel-git'lerinden haberdarız ama Murat'ın neyi neden yaptığı konusunda Aslı'nın varsayımlarından ötesi yok. Kitapta Bursa, istanbul, ABD gibi yerler varsa da bu yerlerin zenginliğinden eser nasiplenmemiş.

Kısacası kitap insanda bir doymamışlık hali bırakıyor. Bu şekliyle de "Issız Adam" filmini fazlası ile andırıyor. insanlar özel hayatlarında yaşadıkları ile ekranda ve sayfalarda gördüklerini özdeşleştiriyorlar. Sonuçta okuyan ya da seyreden farketmez; insanlar ağlıyor.

Bununla birlikte gerçekçi ve güçlü bir aşk hikayesi okumak isteyenlere Pınar Kür'ün "Bitmeyen Aşk" ını , inci Aral'ın "Taş ve Ten"ini tavsiye edebilirim. Sonunda kıvranmak ve gözlerinizi dolduracak denli görkemli bir aşk için ise önerim Travenian'ın "Katia'nın Yazı" olacaktır.
derinden hissedilen ama asla söylenemeyen bir aşkın sonunda
karşı taraf hiçbir şeyin farkında bile değilken içten içe sevdiğinin yüzüne bakıp söylenebilecek son cümle.

ama ne yazık ki siz arkadaşsınızdır ve öyle kalmanız gerekir.
keşke şartlar farklı olsaydı ne güzel olurdu..

geceleri yastığa kapanıp, ağlayıp '' Yüreğim seni çok sevdi '' der insan.
ama bunu yine kendisi duyar ne yazık.

unutmak zordur!

onu hatırlatan bu kadar çok şey varken ve bitmişse anlamsız bir sebepten ötürü arkadaşlığınız. artık onun sesini duyamamak ya da sebebini bile öğrenemeden bu bitişin, unutmak zordur be arkadaş...
çok sevdim bir gecede okudum. murat gibi bir aşık aslı gibi sevgili duygularımın taşmasına neden oldu. Murat ın aslı ya yolladıı şiir:

Gelsene dedi bana
kalsana dedi bana
gülsene dedi bana
ölsene dedi bana

geldim
kaldım
güldüm
öldüm

muratın eklemesi:
Öl dedin öldüm!..
Hiçkırarak ağladığım an...
Okurken insanın içini sızlatan ara ara yazan şiirleri insanı en derine sürükleyen güzel bir Cana Tan romanı.
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet
beni affet
KAYBETMEK iÇiN ERKEN, SEVMEK iÇiN ÇOK GEÇ...