bugün

italyada capri adasında başıma gelen bir olayı anlatacağım bugün. yürüyoruz arkadaşlarla, çok afedersiniz boka bastım. sağlam bir küfür ettim ve bir ses geldi 'küfür etmesene lan.' baktım arkadaşlarımdan biri değildi. neyse efendim çocuğa yaklaşıp 'hayırdır birader?' dedim. o da konuşmaya başladı ve lafını 'bi dakika lan sen türkçe mi konuşuyorsun?' dedim, öyle güldük ettik falan filan.
devamını sonraki hikayelerimde anlatacağım.**
isveç'te göteborg'ta, yazdan tanıştığım tatlı bir isveçli karı koca teyze ile amcanın evinde misafirlikteyim. evleri bildiğin ormanın içinde, bahçeli bir ev. kasabayı geçtim, köyün bile dışında. çiftlik gibi bir ortam. kış olduğundan saat 4'ten sonra aşırı bir sessizlik, sis, soğuk bastırıyor. camdan bakarken bahçeye yiyecek bişeyler aramak için giren geyik, karaca filan görüyorum, bir yandan da nerde lan bu yazın alanya'da gördüğüm o üstsüz koca memeli azgın isveçli kızlar diye çelişkiler içinde hunharca planlar yapıyorum... kafam karışık anlıycanız. çok acayip aşırı dingin bir hayatın içinde 3. gün daralmaya başlıyorum. yanıma aldığım gitarla da oyalanıyorum. misafirleri geliyor bişeyler çalıyorum ama hep teyze amca, lanet olsun dostum. söylemesem de onlar da farkında olayın. bana isveç'in seçkin bir mahallesinde çok zengin bir dostlarının evine gezmeye gitmeyi teklif ediyorlar. maksat gezmek olsun. arabayla göller, karlı orman içinden keyifli bir yolculukla göteborg'un bu nezih bölgesine gidiyoruz. gerçekten evler 500-700 m2., bahçelerinde açık hava jakuzileri, denize açılmak için bekleyen yelkenli tekneler filan. kuzey denizleri hemen önümüzde, yat limanı aynen, şık. içim ferahlıyor. bu ev de yine 700 m2 bir ev. nerden biliyorum? çünkü evin hanımı teyze tam bir alkolik ve mütemadiyen birkaç cümle sarfettikten sonra "evimizin her yerini gezdin mi tam 700 m2" deyip duruyor. ezberlemiş dönüp dönüp 700 m2"ye dönüyor. şömine yanmakta ve teyze 2 şişe şarabı kolayca bitirmekte. işin ilginci teyze ilkokul öğretmeni, düzenli derse gidiyor, okul hemen yan sokakta, öğle yemeğinde eve geliyor ve 3-4 kadeh yuvarlayıp dönüyor, bildiğin sarhoş ve sürekli hayat çok stresli deyip duruyor. vay be nankörlüğün, doyumsuzluğun böylesi. öğretmen teyzenin kocası bir Alman asıllı isveçli. evin liseli bir de kızı var. bildiğin barbie bebek, sapsarı, uzun, 19 yaşında. özel hizmetçileri var, kızımızın aylık tel. faturasının 300 eu. olduğunu söylemekte Alman baba bıkmış vaziyette. sonra diyor "çok faal bir kız, lisenin her türlü parti, kayak turu, snowboard turunu o organize ediyor". anlatıyor bana işte şöyle kız böyle kız; popstar'ın ilk elemelerine katılmış, ama ikinci turda elenmiş(doğal diyorum kulak yok o kesin), şan dersi alıyormuş dediğine göre özel hocadan ama bana kalırsa bıraksın bu işleri çünkü oral sekste kesinlikle çok daha başarılı olduğuna bahse girerim. tanıştırılıyoruz. aaa gitarist diyor, sarılıyor boynuma hadi bişeyler yapalım. şömine yanmakta, şaraplar yuvarlanmakta, annesi öğretmen teyze sayıklamaya devam ediyor "evimiz 700 m2. biliyorum diyorum. içimden de bu gece çok acayip şeylere gebe moruk diyorum. neyse çalıyoruz ,söylüyoruz bir takım parçalar mesela pek sevmesem de "killing me softly, strumming my face with his fingers"(gaymiyiz lan biz). I can't take my eyes of off you, i love you baby", "aint no sunshine".kızın sesine ve kulaksızlığına uygun şarkılardan seçerek ortamı bozmuyorum. birden öğretmen teyze "neden kızımla evlenmiyorsunuz, ikili olursunuz harika olur" diyor. yüzüm kızarıyor. kız da konuyu geçiştirici bir lafa giriyor. teyze bana kilitleniyor "evet diyor kızımın senin gibi bir profesyonele ihtiyacı var onun tonlarını iyi buluyorsun "diyor. ben içimden " ben kızının aslında özellikle g noktasını bulmaya odaklandım, dur bakalım". o akşam orda kalıcaz, bir yandan davetlisi olduğum teyze de "bu kadın biraz alkolik takma kafana diyor ileri geri konuşur öyle" ,gerektiğinde lafa girip beni kurtarıyor. yemekte abba cdleri dinliyoruz ama maalesef kızımız gelen ani bir telefon üzerine aniden arabaya atlayıp çıkıp gidiyor. babası espriler yaparken bir alman olarak diyor ki "bak çok farklı, nazik bir türksün, seni sevdik. normalde bu gece bizde geceleyeceğin için ve yiyip içtiğin için senden para almalıydım ama almıycam". işte o an gerçekten afallıyorum. dumura uğruyorum. benim teyze de utanıyor. sonra kendime gelince "ama o zaman bana biraz borçlu çıkacaksınız" diyorum. anlamıyor önce "nasıl yani" diyor. "siz" diyorum "ne kadar alırdınız benden konaklama, yemek ve içecekler için?" "100 eu" diyor. e o zaman bana 400 eu borçlusunuz çünkü ben bu türlü mesafeli ekstralara, ev partilerine en az 500 eu.ya gidip, 2 saat müzik yapıyorum, istek çalıyorum"...adam önce espri olarak almaya çalışıyor ama benim kobra türk usulü olduğundan ağır giriyor, yüzü atıyor. ehehee diye gülüşüp, tatlıya bağlıyoruz içten içe meydan okumuş olarak kendimi iyi hissediyorum. eveet işte sayın izleyiciler bu da böyle bir dumur hikayesi. bu arada uyku tutmuyor gece o 19'luk barbinin evden aniden çıkış öyküsünün , okulunun Norveç'e düzenlenecek kayak turunun toplantısı içinmiş, bir restoranda buluşacaklarmış, hayatlara bak gerçekten çok stresliler. oysa onun üzerinde ne notalar basacak, akorlar deneyecektim, lanet olsun çok canım sıkıldı. hala unutamıyorum.
Montreal, Kanada'da kiralık arabayla kaza yapınca sigorta şirketinin bile aranmaması, acentenin 'araba gidiyorsa sorun yok' demesi.
dil kursunun düzenlemiş olduğu yurtdışı gezisinde başıma gelmiş olaydır. edinburgh'da gecenin ilerleyen saatlerinde iki arkadaş caddede yürümekte ve ingiltere ile türkiye'nin kıyaslamasını yapmaktadırlar.

x: ben
y: cansu

x: yani tamam da, sen burada hiç korna çalan şoför gördün mü?
y: e görmedim ama...
x: kırmızı ışık yeşile dönünce öndeki ışık hızıyla hareket etmediği için kornaya abananı? öndeki arabadakinin "ne diyon sen lan!!!" hareketi yaptığını?
y: tamam bunlar yok ama...
x: bunu gören arkadaki şoförün aracından indiğini gördün mü hiç? böyle boktan bir olay yüzünden kavga çıktığını, çevredekilerin de sinema izlermiş edasıyla olayı izlediğini???

tam o esnada ışıklara gelinmiştir. yeşil yandığında en öndeki araba anında hareket etmeyince arkadaki aracın sürücüsü kornaya abanır, öndeki araçtan kolunu "ne diyon lan!!!" edası ile çıkarır, arkadaki el frenini çeker ve dışarıya çıkar, öndeki de çıkar bağırışmaya başlarlar, biri türkçe küfür eder, diğeri gülmeye başlar. evet, kavga eden iki türktür, öküzün trene baktığı gibi onların kavgasını izleyen diğer iki kişi de öyle...
philadelphia'da zenci mahallesinde tutulan evde, mahallede herkesin zenci-musluman olmasi. siyah siyah kadinlarin turbanla tesetturle simsiyah gezmesi, 5 yasinda kizlarin bile bas ortusu takiyor olmasi. asil dumur olaya geleyim, banyo havalandirmasindan yan evdeki banyoda yasananlarin isitilebilmesi. bir gun dus alirken komsu bay zencinin de o esnada dus aliyor olusu, adamin dus alirken ezan okumasi. ezan okurken allahu ackbar yeaaah diye bagirmasi, ezana rnb cover cekmesi. ezani duyan musluman kulturlen yetismis bunyenin elindekini birakip, lan herif rnb de olsa ezan okuyor ben burda neler yapiyorum diyip vicdana gelmesi, ve mevzu tamamlanmadigi icin akabinde yumurtaliklarda olusan feci agri.
2009'da amerika'da bir sempozyum sırasında bir azeri arkadaş yanıma gelir ki ben onun söylediklerinin anca yarısını anlıyorum ve gülüp duruyorum ne söylediyse. sonra bu arkadaş elinde bir tomar kağıttan birini verdi bana. sonra ben yine kardeşiz tavırlı sempatik hareketlerle görüşürüz dedim. adam gittikten sonra neyle ilgiliymiş diye okumaya ingilizce olan yazıyı başladım meğerse türkiye'nin ermeni sınır kapısını açma projesiyle ilgiliymiş. sonra okudukça yazının türklerin nasıl bir hainlik yaptığını anlattığını fark ettim.
2012 eylül/ new york

manhattan'da elektronik eşya satışı yapan bir dükkanda siyahi bir abimizle türkçe pazarlık yapmak.

e:egeofficer
x:siyahi abimiz matuba

e: excuse me,how much is this ipod?
x:200 dollar, fixed price.
e:but sir, we are just student from turkey, can't you make any discount?
x: siz türkiyeden geliyor?ben türkiyede çalıştı bir yıl.
e:dkhdajdhıbfıdhdkhdkwnfssıfbeı?

sonuc: ipod 200 dolara alındı, dükkandan paşa oaşa çıkıldı.

2013 ağustos/ cenevre

cenevre'de ki bm binasını ziyarete gitmek, tura katılmak, tur sonrasında tanışılan alman bir çocukla bm bahçesinde 2 saate yakın gezinmek, binadan çıkılmaya çalışıldığında yanımıza gelen güvenlik görevlilerinin binanın ziyarete 1 saat önce kapandığını söylemesi ve ardından donumuza kadar aranmamız. benim zürih trenin geç kalmam, gece saat 2 de zürih'e varmam, inin ve çinin çift kale maç yaptığı sokaklarda hubertus tramvay durağıni aramam.

sonuç: kalınacak ev bulundu, avrupa daki sokak düzenleri bir kez daha takdir edildi.
yıl 2011 yer new york. wat a katılıp dönerken bir ny yapalım dedik. neyse geziyoruz felan x isimli arkadaşa bir kız yanaştı ingilizce fotografımı çeker misin dedi. ben de salaklığımdan dolayı. oo olm x kız sana iş atıyo lan one night yapıcan sanırım hadi bakalım bide alttan çek bide şöyle çek. bu kız sana vericek hadi kaptın gibi birsürü saçma salak şey söyledim. en son sorsana nereliymiş yenegede iyiymiş dedikten sonra kız dönüp bende türküm dedi.

bir keresinde de mcdonalds ta sıra çok oldugu için isim yazıp sipariş hazır olunca isminizi bağırıyolardı. yarrak yazdırmıştık. o kız o kelimeyi nasıl telaffuz etti anlatamam.
en güzeli almanyada türk gördükleri yerde döven nazilerdir. çok iyi yapıyorlar valla almanyanın havasını düşürdüler soğan sarmsak kokan türk ve kürtler.
Yer Kanada Toronto'dur. Ben ve bir Türk arkadaş metroya binecektik. Metroya inen merdiven aşırı kalabalıktı ama asansör bomboştu. Arkadaş asansöre binelim dedi. Ben de "olur mu olm bak kimse binmiyor" falan derken asansöre bindik. Asansöre bir de kadın bindi. Arkadaşa "herkes merdivenden iniyor, bir biz mi akıllıyız?" Dedigim anda kadından "aynen" diye bir cevap geldi. Ardından da "bu kanadalılar salak" dedi. Asansöre binen diğer kadın da Türk çıkmıştı. Harbiden de o kadar kişi arasından sadece 3 Türk asansörü kullandık. Tabi bu akıllılık mıydı bilemem.
Domuz eti yicem diye korkan ingilizce bilmeyen müslümanları New york'ta ağırlıklı olarak domuz eti kullanılan restauranta götürüp burada hiçbir şeyde domuz eti yoktur hepsi helal ettir istediğinizi yiyin teminatını verip 30 günde günah pointte zirve yaptığım olaylardır.
2013, temmuz. yer new york.

o zamanlar bas konuş özelliği whatsapp e yeni gelmiş. ses kaydı gönderme olayı yani. ben de kuzenime bi selam çakayım dedim. kuzenim bekaretini genelevde kaybettiği için ona bazen keraneci diye hitap ederdim.

naber lan keraneci, söyleyip şutladım mesajı.

gelen yine sesli bi mesaj.

-ulan amerikadan sesli mesaj var diye açıp herkese dinlettik. rezil ettin bizi.
15 ay sonra benim gibi bi okuzun yerine kibar bi adam gelmis.

insanlar icin yaptigim hersey tesekkur ettiler. yaptiklari her hata icin ozur dilediler. ozur tesekkur ozur tesekkur saygi sevgi derken ben de degistim zamanla.

soyle ki
bugun kahve otomatindan kahvemi aldiktan sonra makineye tesekkur ettim.
Uzakdoğu’da merak edip budist bir ayine katılmamız, yaklaşık 200 budistin, dini bir kitaptan hep bir ağızdan bir şeyler okuması, kapıda gördüğümüz kocaman sessizlik ibaresi ve geç kalma telaşı ile kapıdan girdikten sonra sessizce arkadaşıma dönüp neyse tebarekeye yetişmişiz demem, arkadaşın dayanamayıp ayinin ortasında kahkahayı patlatması ve görevlinin bize pis müslümanlar bakışı. Kapıdan çıkıp bir süre dinlenip tuvalete falan gitmemiz, sonrasında tapınağın bahçesinden çıkmaya çalıştığımızda kapının kilitli olduğunu görmemiz, tapınakta tek bir buda’yı yerleri süpürürken görüp “biz var dışarı çıkmak” mihvalinde bir şeyler söylememiz, budistin tüm bahçeyi süpürene kadar bize kapıları açmaması ve tebarekenin cezasını iki saat bahçeyi süpüren bir budisti seyrederek geçirmek zorunda kalmamız.

O yüzden hep demişimdir, en iyisi müslüman olmak.
(bkz: alaska ya en ucuz uçak bileti)
Bir cafe. Türk olduğu tahmin edilen garsonla, anne kişisinin muhabbeti.

- Aaa türk müsünüz?
- Değilim ama türkçe biliyorum.
- Ama türkçeniz çok düzgün, nerde öğrendiniz?
- Türkiye' de doğdum ama türk değilim, kürdüm ben!
- Hımm.. Peki oğlum. Biz bi filtre kahve alalım...
Yurtdisinda yasanan dumur olaylar silsilesidir. Yil 2015, nol tatilinin hemen sonrasi. Almanyada noel kutlanmis, oradan ryanair dolmuslari ile estonya'ya uculmus, yakin bi arkadasin yaninda 1 hafta kalinmis akabininde de polonya'ya gecilmektedir. Ucaga 40 eur daha fazla vermemek icin bir bucuk saat civarindaki ucak yolculugu elle itilip 17 saatlik estonya-varsova otobusu tercih edilmistir. Ogrencilik zamanlari, o 40 euro ile yapilabilecek seyler kafada turev denklemlere yol aciyor.

5-6 saatlik otobus yolculugundan sonra, litvanya'da aktarma yapilacak. Kus ucmaz kervan gecmez tek tuk evlerin bulundugu ufal bi kasabada diger otobus beklenmektedir. egeofficer elindeki bir takim estom dergilerini fotograflara bakma minvalinde incelerken birden kulaklara hic beklenmedik bir ses calinir. Hemen onumdeki kaldirimda ufak bir velet 'iki iki iki iki iki iki' diyerekten bir sarki tutturmus yurumektedir. Ulan noluyoruz demeden anasi danasinin arkadasindan uzerinde koca puntolarla ' IKI' yazan bir posetle yuruyup gecer. Daha sonra anlasilir ki iki aslinda litvanya'nin baya taninan bir supermarket zinciridir. Market bulunur, aliveris yapilir, selfie cekilir ve otobuse binilip polonya' ya dogru yola cikilir.

Ayni gezinin devaminda polonyanin lodz sehrinde bir tren istasyonunda polak bir arkadasla otobus beklenmektedir. Varsova' da gece boyu partilenmis sabah saatlerinde de lodz a donulmustur. Iki buklum bir sekilde yorgun argin durakta otobus beklerken, 2 tane insaat iscisi dayi duraga yaklasir. Bayagi bayagi dayilar insaat iscisidir, ustleri baslari alci kaplidir. Daha yururlerken alkolun kokusu burunlara gelmektedir, saglam icmistir dayilar. Polak arkadasa yaklasirlar lehce muhabbete girerler, daha sonra benimde polak oldugum dusuncesiyle( halbuki alakam yok) donup bana lehce soru sorarlar. Anlamadigimi farkedince polak arkadasa donup nereli bu kardes diye sorarlar. Polak arkadas 'turek"( turk) diyince de, aha usame bin ladin diyerek bana bakarlar. Akabinde arkadas dayilara siktir ceker, 1 ay boyunca araliksiz benden ozur diler.
şükran şükran diye aklınca size teşekkür eden mal avrupa'lılara otel, restoran, hostellerde rastlamanız kaçınılmazdır. imajımızın amına koyim, akp'den sonra iyice arap yarımadası olduk. bu gerzeklere genelde başka komşu bir ülkeden örnek verip bozuyorum. mesela macarsa sana slovakça, sırpça, romence konuşsam ne düşünürsün diyorum, gözleri pörtlüyo amk salaklarının.
Romanya’da erasmustayım. Gidenler bilir Palas Mall var. Arkadaşla oradan dönüyoruz arkamızdan birisi “selamın aleyküm, türk müyüz?” Diyerek çevirmişti bizi. Adam türk olduğumuzu sırtımızdan anlamıştı.
Romanya’ya geldiğimin ikinci günü adı ilias olan yunan arkadaşla tanıştım çocuk bizden biri gibi tüm hareketleri. Sigarasını yakamadı ve “hassiktir” dedi. Tramvay durup bizi indirince de “cenabetiz abi” demişti. Artık onunla Türkçe konuşuyoruz iyice bize benzedi.
Arabayı parkettim ve yolun kenarında bulunan otomatik odeme makinasına yönelerek çıkardığı fişi alıp arabamın on camına yerleştirdim. Daha sonra gideceğim yere doğru yürürken birinin sürekli bana baktığını farkettim. islamofobik biri oldugunu varsayarak değişik düşüncelerle suratimi hiç ona çevirmeden hızlı adımlarla devam ediyordum. Adamsa sürekli bana doğru bakarak yaklaştı ve ensonunda dibime kadar geldi ve dedi ki;

“Merhaba, özür dilerim Bu gün park icin ödeme yapmanız gerekmiyor. Cihazın üzerine bakmadınız mi? Haftanın belirli günleri park bedava”
“A öylemi gerçekten dikkat etmemişim. Cok naziksiniz Teşekkür ederim.”

Kendimden utandım ve O gün önyargının ne kötü birşey olduğunu idrak ettim.
görsel
bazı araçlara binmek istediğinizde araçların kapılarına baktığınızda arasına $20 sıkıştığını görebilirsiniz.
almanya´da sıfır bisiklet aldığın ve parasını verdikten sonra, senin boyunu kilonu ölçerler bisikleti sana göre dizayn edip bisikleti parasını verdiğin gün diil, 2 gün sonra verirler. bisikletin üstüne oturduğunda bisiklet sana cuk diye oturur.

ilk bindiğinde bisiklete alışamadığın için bisikletçiden çıkıp giderken düşüp bi taraflarını kırma, diye.
Yer: ingiltere.

Elemanın birinin yere tükürmesi sonucu atlı polisin 4 nala elemanı kovalayıp yakalayıp ceza kesmesi.
almanyada yeni müslüman olmuş bir Almanın bir Türk imbisinde sipariş verirken herşeye helal mi diye sorması, işi abartması, baklavaya da helal mi diye sorunca imbisçinin dellenip helal tabi amuğağom akşama kadar alnımızın teriynen ğotümüzü siktirip aldık bunu demesi. Almanın esprideki nüansı anlamaması, Türk imbisçiyi homoseksüel zannetmesi.

(bkz: imbiss)