bugün

öncesinde uzun uzun bekleyişlerin sabrınızı fazla zorladığı, sonrasında iş yoğunluğu ile o boş boş beklediğiniz zamanları aradığınız deneyimler silsilesidir.
yeni bir işe başlamak yine bir işe başlamak ile aynı kapıya varıyorsa bıkkınlık yaratacaktır.

- kanka bugün yeni bir işe başladım.
- yine mi bir işe başladın be kanka. hadi hayırlısı.
uzun sürenin sonunda bulunan bir işe başlanıyorsa kişide hafif bir mallık belirtileri gösteren durumdur yeni bir işe başlama hikayesi.
Uzun ve yorucu günler geçer, onlarca kapıdan dönersin, vazgeçersin; memlekete, dine, imana, insanlara, kendine... her şeye, herkese küfredersin.
sonra yağmur durur, güneş açar, bir bakarsın iş bulmuşsun!
hem de istediğin niteliklerde bir iş.
ah işte o zaman kemal sunal abimizi anarız ve direk filmdeki o süper repliğe gidip geliriz:
hay ben böyle zamansız gelen paranın içine s.çayım!
rahmetli böyle demişti hani, öleceğini öğrendiği gün piyangodan para kazanıpta serznmişti hayata.
hah, işte o an o cümleye benzer bir cümle çıkar dudaklardan, nedense sevinemezsin...
hay ben böyle zamansız gelen işin içine... *
Çok tedirginim sözlük... Çok korkuyorum ve buna benzer bir konuyla alakalı bir yere yazdığım nacizane duygularımı sizlerle de paaylaşayım istedim;

Burayı okuyarak bir nebze olsun bilgi edinmek isteyen her arkadaşımıza uzun ama güzel şeyler anlatırsam belki onları motive etmiş olurum diye düşündüm.Biraz fazla uzun olabilir,sıkılan güruha şimdiden uyarımı yapayım.
Ben bir Anadolu Meslek Lisesi mezunuyken hatta henüz liseye devam ederken içimdeki dağa,taşa(ehe,bu işin esprisi tabii ) duyduğum aşkı farkettim.Babam da bunun en büyük şahidi ve destekçisidir,Allah razı olsun...
Küçük bir çocukken bile kırılan mezar taşlarına bakar üzülürdüm.Baba ne yazıyor derdim,niye kırıyorlar derdim...Sorularım kesilmezdi.
ve lise sonda yol ayrımına gelindiğinde 19 kişilik sınıftan 16'sı inşaat teknolojisi bölümüne geçiş yaparken biz 3 arkadaş restorasyonu tercih ettik ve Yıldız Teknik - Milli Saraylar ve Tarihi Yapılar MYO Mimari Restorasyon bölümüne başladık 2009'da.
Sınıfımdaki birçoğu hatta neredeyse hepsi bu bölümü 'mimarlığa geçiş için bir basamak' olarak görüyorken ben bu mesleği severek yapacağımdan emindim.
Ödevlerimi severek yapar,projelerimi seve seve çizerdim.2011'de hiçbir ders bırakmaksızın mezun oldum,çok iyi olmasa da iyi bir ortalamayla.
Ama sanmayın ki okul okuyunca 'oldum ben ya' diyebileceğinizi.Nitekim direkt olarak bir işe başlarsanız bunu bariz görüyorsunuz.Piyasa okuldan çok farklı ve bildiğiniz herşeyi unutturuyorlar.Ne öğrenirseniz işte öğreneceksiniz zaten.
Ben de mezuniyetimden 4 gün sonra stajıma başladım; Süleymaniye Camii'nde.Ama staj ki ne staj.Yazının bu bölümüne bunalmadan gelebilen arkadaşlar için söyleyeyim;hayatımda o keyfi bir daha yaşamadım.Stajın amacını ve o olguyu kavrayabildiğiniz an sizin için işler mükemmel hâle dönüşecek,lütfen buna inanın.
Ben 25 günlük stajımı cumartesileri de çalışarak 1 aydan kısa bir sürede tamamladım ve tamamladığım gün ben gönüllü çalışmaya devam etmek istiyorum dedim.Neden arkadaşlar?Çünkü sizler,bizler,ben...O ayrıcalığa erişebilen nadide insanlarız.Ben hergün Hürrem Sultan Türbesi'nde çinileri tıklattım boş mu dolu mu diye ilk günler Evet...Küçümsememek şart!En küçük işi bile sevdiğiniz zaman inanılmaz keyif alıyorsunuz.
Sonra iskeleler,diğer türbeler,çiniler derken...Koskoca projelerle uğraşırken buldum kendimi.Yazın korkunç bir sıcak,ramazan ve klimalar çalışmıyordu.
Sanıyorum 20 defa ölçü almaya çıkıyordum ama sıkıldığımı hatırlamam.Etrafımda da şansıma çok güzel birkaç insan vardı,Allah razı olsun.AutoCad'i uçuruyordum bir ara. Herşey öyle güzeldi ki,para almadığımı duyan herkes 'sen aptal mısın,o pis işe katlanıp niye üç beş kuruş da olsa istemiyorsun' derlerdi.Ama hiç zoruma gitmedi çünkü ordan başarılı bir insan çıkacaktı o gönüllü çalışma bittiğinde,emindim.
Ve hiçbir sabah 'lanet olsun gene mi iş?!' diye uyanmadım aksine epey neşeliydim.
Sonra daha önceden başvuduğum KOREFD başladı ve ben 3 aylık çalışmama son verip,oraya başladım.Çevremde birbirinden güzel ve daha da önemlisi bu işe gönül vermiş 40 insan tanıdım.
istediğim gibi her düşüncemi payalaşabildiğim ve ben gibi bu işi seven insanlar...Mükemmel hocalar...Cevat Erder'ler,Nevzat ilhan'lar,Ahmet Güleç'ler,Zeynep Ahunbay'lar,Nurdan Kuban'lar...Daha anımsayamadığım bir sürü kaliteli,mükemmel hocalar.
Fakat ben o güzel insanları 'gelen cazip bir iş teklifine' değiştirdim.(Şu an kendimi kötü dizi karakterlerinden biri gibi hissettim ve evet gene o ihanet etmişim hissini yaşadım. )
Evet,orda bana bayılan ve benim sevdiğim sıcacık insanlardan çok zor(gerçekten çok ağlamıştım) ayrıldım ve Ankara Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ne gittim.
Milli Saraylar'a bağlı olan okulumuzdan seçilerek 7 arkadaş oraya gönderildik.Bütün bunlardan banane diyerek sıkılıp bırakmamış arkadaşlarım,kardeşlerim için anlatayım;asıl olay sonra başladı.
Tahmin etmediğim kadar kötü zamanlar geçirmeye başladım,başladık.Anlatmakla sayfaları bitiremeyeceğim kadar zorlu ve kötü...
Bu arada çizim yapmayı unuttum diyebilirim.Evet...Yaptığım obje restorasyonu idi fakat maalesef orada insanların iki dudağı arasından çıkan isteklere göre yapılan işlerdi yaptıklarımız,anlamışsınızdır.ve ben restorasyon ilkelerine ihanet ettim.Restorasyonun R'sinden bîhaber tümüyle yenilemeye(hatta istekler doğrultusunda keyfi yenilemelere) yönelik çalışmalar...
Çok üzüldüm,bu mesleğe âşık,evet meslek âşkı dedikleri tabiri bizzat yaşayan biri olarak ben bu durumda kırılan gururumla devam edebildiğim yere kadar ettim ve 1 yılın sonunda tekrar başladığım yere hem de sıfırlanmış olarak geri döndüm.
Kazancım mı?insanların aşağılık olma sınırlarını gördüm.Bir insan ne kadar adileşebilir ki? sorusunun cevabını aldım. ve kazanmayı bırak,sağlığımdan,psikolojimden eksilerek geri döndüm.
2 ay boyunca psikolojisi bozuk biri olarak evde oturdum ve paramparça olan özgüvenimi toparlamaya çalıştım.Çünkü 'bir daha başarabilecek miyim?','herşeyi unuttum','hiçbirşey yapamazsam ve beni rezil ederlerse','insanlar bana salak derlerse'...vs soruları var ya...Allah kimseye vermesin ama inanın insanı çok kötü yaralıyor.Ve gururunda kapanması güç bir delik açıyor.Gittiğiniz her başvuru 'tamam,biz arayacağız'la sonuçlandığında bir daha bu mesleği yapmayacağınıza dair yeminler ediyorsunuz.En azından ben öyle yaptım.
Deli diyeceksiniz ama çıkıp eski projesini çizdiğim yapılara gidip bakıp ağladım bir iki defa.Evet...Özgüvenim sıfır bile değil eksilerdeydi ve artık hiç umut kalmadı dedim.Bu iş bitti,bambaşka bir bölüm okuyacağım dedim.Bu meslekle âlâkalı hiçbir insanla muhatap bile olmak istemiyorum artık dedim.Vazgeçtim...
O mesleğe âşık,tarihine âşık,kültürüne âşık insan...VAZGEÇTi.Düşünebiliyor musunuz?Bunu yalnız gerçekten seven biri anlar sanıyorum.Gerçek sevgi...Sevgili gibi işte...Yürümediğini anlayınca mecburen kalbinizden koparamayıp bir yere gömüp,itip unutmaya çalışırsınız ya...Restorasyon mesleği,kültürünü çocuklarına sağlam bir şekilde emanet etme isteği,en büyük hayâllerim benim canımdan bir parçaydı,gerçek aşktı ve götürebildiğim yere kadar götürecekken ben yıldım...
insanlar kulvar dışına ittikçe ittiler.Gittiğim her görüşme 'sen iki yıllık mezun musun,hıı' cevabı ve itici göz süzüşler,aşağılar bakışlarla sonuçlandı.VAZGEÇTiM.
Bitirdim ve dediğim gibi gidip 'ben bu şahane kültürü evlâdıma miras bırakıcam,bu benim boynumun borcu' dediğim her tarihi esere bakıp bakıp ağladım.
evet,çoğunuza göre salağım belki.Ama gururu kırık bir insan herşeyi yapabilir,Rabb'im kimseye yaşatmasın.Çok zorlandım,atlatamadım.

Bu pazartesi bir işe başlıyorum nasipse. inanılmaz tedirginim!
Kapı,kapıyı açar dedim ve ufak bir yerden,sıfırdan başladım.Bir şantiyede asgarî ücretli bir tekniker oldum.Yol parası bile verilmeyen bir tekniker...Sıfırım anlayacağınız.Ama o kırık özgüven bana hatıra kaldı ve üstümden atamamaktan korkuyorum.
Benim hikâyem böyle...Diyeceğim şu ki;
insanların üstünüze basmasına izin vermeyin ve hiçbir zaman sevdiğiniz bir yeri sırf daha iyi diye bir başka yere tercih etmeyin.Her zaman olumlu sonuç vermiyor...Dimyat'a pirince giderken,evdeki bulgurdan olan bir arkadaşınız bunları yazdı. Ne olur bana kızmayın uzattım diye,yardım etmek istedim. Bu mesleği sevin istedim, çok üzüyor ama asla kendini unutturmayan bir sevgili bu iş
Ve o aşktan vazgeçilmiyor ne yaparsanız yapın.
Dediğim gibi,yalnızca ve yalnızca sevginizi verin.Ama sevginin olduğu yerden uzaklaşmayın.Ben KOREFD'den ayrılmasaydım,o insanlarla daha cüzî miktar bir ücretle ancak hiç bıkmayacağım bir ortamda bulunacak ve çok daha fazla şey kazanmış olacaktım.
Ama ben...Neyse,Rabb'im böylesini hayırlı kılmış hakkımda besbelli.Hamdolsun...Ama yol ayrımları önemli arkadaşlar.
Ne olur böyle yol ayrımlarına geldiğinizde sağlam düşünün.Her hayırda bir şer var elbet,her şerde de bir hayır.Ancak seviyorsanız bırakmayın.Sevmezseniz bu meslek de sizi sevmez.Ama severseniz sizi mutlu etmeyi iyi biliyor.
Restorasyon diğer mesleklerden başka,kim ne derse desin.Aşk...Restorasyona âşık değilseniz bırakın,ardınıza bakmayın.
Ama o sevgi içinizde barındıysa zerre kadar da olsa lütfen bırakmayın peşini.Siz pes ederseniz kârlı çıkmazsınız çünkü...Ama siz asla pes etmeyin.Birşeylere kanaat edin ama pes etmeyin.Tarihi eserlerimiz bizim mirasımız.Onlardan başka birşey bırakamayız belki ama onları bırakırsak bir kültürü yaşatırız.Bu topraklar çok kıymetli,ve her evlâdın onları görmesi,yaşaması gerektiğine inanıyorum.
Tekrar tekrar özürlerimi sunarak bitiriyorum.
Herkesin gönlünce olsun herşey inşallah...

Pazartesi günü için bana dua edin ne olur... Üstümdeki tedirginlik,dibe vurmuş özgüvensizlik hırkasını çıkarmak istiyorum, dua edin sözlükçüler...
mal gibi etrafa bakmaktır. söylenen hiçbirşeyi anlamayıp salak durumuna düşmektir.
hayatına ekşın katmaktır. yeni insanlar, ortam vs. iyidir iyi.
bir yönden iyi bir şeydir, birçok yönden kötü. sektör veya pozisyon hiç önemli değil, bir yere yeni başladığınızda bir mallık süreci geçirirsiniz. üstelik bu mallık süreci yaptığınız işte ne kadar tecrübeli olduğunuzla da ilgili değildir, 20 yıldır yaptığınız bir işte de yeni bir yere başlarsanız, yine çekersiniz bu süreci. çünkü her iş yerinin kendine ait bir kültürü, işleyişi vardır. yani tek çare sabretmek sisteme ayak uydurmayı beklemektir. geçer mi? görücez.
Gitmekle gitmemekle arasında kaldığım durumdur. Bir yanım diyor ki sokayım işine yat evde diğer yanım para lazım sabret git çalış.
-çelişkili,zor durum.
Tanımadığın bir ortama girmenin gerginliğini omzunun üstüne bırakır.
istifa olayından geçen bir buçuk ay sonra iş arasam mı aramasam mı derken medya sektörü için inanıyorum ki işe yaramayan çeşitli sitelere üye oldum. bu sadece mail kutuma silinecek e-posta sayısını arttırdı. nasıl sinir bozucu bir iştir o ya...
"sağa sola haber sal" dediler. Tabii deyip hiçbir şey yapmadım. tükenmişlik sendromu diyorlar bu duruma, çok popüler. ama ben o kitleye hitap etmediğime göre direk mala bağladığımı söyleyebilirim. tek yaptığım ingilizce seviyemi akademik seviyeye taşıyabilme ihtimali için harıl harıl ders çalışmak, biriken yazıları-kitapları okumak, gezmek, belgesele kitlemek vb oldu. bir ara şu tarzım nasıl, tarza baksana, sanane benim boyumdan yarışması mı ne ona bakayım, belki havalı bir çözümleme yazısı yazarım dedim. o gün bugündür de yazı yazmıyorum dostlar.
ne zaman ki babam bana hediye olarak blender aldı, o zaman sakince telefonu elime alıp fransa seyahatimi deli dolu kılan kadını aradım. çok mahçup ediyor insanı bu durum. bir anda benim yerime her şeyi halletmiş oldu. ben yine iş bakmak için çabalayadurdum diyemem.
iki hafta içinde yine aynı rütbe ve serviste işe başlamam için görüşmeye yolladı. iş görüşmeleri normalde nasıl geçiyor bilemiyorum ama ben görüşmenin 40. dakikasında toplantıya girip iş önerilerimi sundum. üstelik yarın da teslim edeceğim birini.
heyecan var mı? yok. ama henüz imzayı attığım kurumda kimlerle tanışacağım, işimi beğenecekler mi, nasıl davranmalıyım emin olamıyorum. yeni bir işe başlarken her ne kadar istifa etsem de kurumumdaki insanları aldattığımı düşünüyorum. üstelik zerre profesyonelce değil. çok severim onları. bazen gideyim sarılayım diyorum ama höst lan diyorum kendime.
neyse her aradığım kişiye ehe yeni yerim hebele maillerinizi beklerim görüşünüzü isterim vs...
neyse en azından koşulları güzel. tabii buna rağmen benim işimin hala bir bölümünü bitirmeden burada bunları yazıyor olmam işten kaçıyor olmama delalet ediyor.
ya allahın adını veriyorum hangi akılla bu bölümü okudum arkadaş! okusana efendi gibi muhasebe falan. en azından kendini göstermek için fark yaratman değil doğru işi zamanında yapman gerekirdi. tebrik ediyorum bütün muhasebecileri.
neyse en azından iş başı 11. iki saate uykuyla beraber yetiştirme telaşı basacak ve ben saat 11'deki işe yetişemeyeceğim.
nankörün tekiyim allahsızım bu ne hal kızım. topla kendini. eskiden 10'da giderdin burun kıvırırdın. şimdi 11... hatta pazartesi günleri saat 13:00...
ne biçim biri oldum öyle, leş.
neyse sanırım söylendikçe işe yarıyor moruklar. kalpli terliklerimi giyip ucuz kahvemi yudumlayarak manşete girişiyorum.
yeni bir iş malum.
bugün itibarı ile üretim şefi olarak başlayacağım sözlük. stres mi? had safhadaymış öyle diyolaaa.
Profosyonel otomasyon gerektiren durum. iş Hayatı asla duygusallık kabul etmez. Herkes iş hayatını ciddiye almak ve öyle davranmaya özen göstermek zorundadır.

işte işe yeni başlayan kişide duygusal dışlanma durumundan kendisini psikolojik olarak arındırmak durumundadır. Aksi halde yeni başladığı işte başarısızlık kaçınılmaz olur.
işci olduğunuzu gösterir.
Anlamsız heyecanların etrafımı sardığı şeydir. Yeni arkadaşlar ve güzel muhabbetler falan aklından geçiyor ama bir bakmışsın cehennemin ortasına düşmüşsün. işte o zaman ayvayı yediniz.
Bir an önce içinde bulunmak istediğim durum.
bu minik iç dökme, tüm beyaz yakalı kardeşlerime gelsin.
buyrun yoldaşlarım.

artık daha olgun daha durgunumdur (daha tükenmiş).
olumsuz söylemleri dillendirmek ve yaymak değil niyetim, yalnızca içimi dökmek.
gerçekten öyle çaresizdim ki tüm şartlara okey vermek zorunda kaldım.
şartları korkunç değil ama insan standardının altına düşünce baya kötü hissediyor.
kiminin kariyeri yükselen bir grafik izler, benimki baya dalgalı. bu yüzden diyorum artık daha olgun daha durgunum; yani yetişkinlerin dünyasına bir adım daha yaklaştım. yani daha tükenmiş vaziyetteyim, yani bi' çıtır onlar kazandı. fakat kendi dünyama geri döneceğim.

geçenlerde. iki kişinin sohbetine tanık oldum. ikisi de "beyaz yakalı" değildi. biri öğrenciydi, diğeri de kendi işinin başında biriydi. ve beyaz yakalıları eleştiriyorlardı. onlar gibi olmak istemediklerinden, beyaz yakalıların sisteme entegre olmuş "plaza dili", "starbucks" gibi ögelerden ibaret olduğunu düşünüyorlardı. ve her hallerinden belliydi; beyaz yakalıların bu circlea kendi istekleriyle girdiklerini zannediyorlardı.

konuya çok uzak oldukları öyle belliydi ki. gözüme çok züppe gözüktüler. kendime baktım onların gözünden. mezun olduktan sonra yer yer 9 6 yer yer 8 6, cumartesi mesai, düşük ücret, mobbing; şartlar iyi olsa bile her gün izlenmesi zor olan, robotlaştıran, yabancılaştıran o sisteme kendi isteğimle girmiş olabilir miydim?

bir de dönüp demesinler mi "bir kere uyanan insan tekrar o sisteme dönemiyor." diye.
o zaman içimde öyle bir öfke birikti ki! modern zaman körleri! züppeler! bir şeylerin altın tepsiyle sunulduğu elini ayağını koyuş şeklinden belli olan, başka bir yavşak dile ve homemade kahveciye kendisi hapsolmuş burjuva! ben senin içindeki çiğliğin kokusunu alırım hayatım. biz hiç uyanmadık bi' siz uyandınız amk. ama maç daha bitmedi. öptüm bye.

"Dekorların yıkıldığı olur. Yataktan kalkma, tramvay, dört saat çalışma, yemek, uyku ve aynı uyum içinde salı, çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi; çoğu kez kolaylıkla izlenir bu yol. Yalnız bir gün, Neden ? yükselir ve her şey bu şaşkınlık kokan bıkkınlık içinde başlar. Başlar işte, bu önemli. Bıkkınlık, makinemsi bir yaşamın edimlerinin sonundadır, ama aynı zamanda bilincin devinimini başlatır. Onu uyandırır, gerisine yol açar. Gerisi, bilinçsiz olarak yeniden zincire dönüş ya da kesin uyanıştır. Uyanışın ardından sonuç gelir zamanla; intihar ya da iyileşme." Albert Camus, Sisifos Söyleni.
başlarda çok gerici olur ve içini bir rahatsızlık kaplar, zaman geçirdikçe alışılır.
Hayırlısı olsin inşallah...

Swh...