bugün

Lisenin ilk yılını depresyonda, duraksız ve sessiz ağlayarak geçirmiş biri olarak kimsenin bana bulaşmaması için kimseyle konuşmadan geçirmiştim. Ki öyle böyle değil bir durumda gevezeyimdir ben.

Yeni ve hiç istemediğim bir okul, o yılın karmaşası, geçmiş karışıklıklar... Hepsi bir anda basmıştı. Yoklamada bile 'burada' demek o kadar güç geliyordu ki elimi kaldırıyordum sadece.

Sınıftakiler sesimi ilk edebiyat dersinde cebimden telefonmu çekmeye çalışan çocuğa 'bırak onu' deyişimle duymuştu. Bütün sınıf bir anda sesimi duyunca şoka girmişti. Yanımdaki çocuk ise ne tepki vereceğini şaşırıp 'sesin ne kadar çocuksu' diyebilmişti. iki yıl o yanımda oturan çocukla birlikte okudum. Sonra o atıldı. Tasdiknameyi alıp giderken bana son söylediği 'duyabildiğini bilmiyordum sesini ilk duyduğumda cidden korkmuştum.' olmuştu.
Devlet parasız yatılıydı bizim okul. Parasız dediysek harbi harbi okul da biz de parasızdık.

14 yaşındaydım. Ailemden ayrıldım. Annemden. Babam yoktu zaten. Kont drakulanın şatosu gibi bir dağ yamacındaydı okulum.

ilk gündü. Geçtim kenar köşe bir bankın üzerine oturdum. Ellerimi başımın arasına aldım ağladım için için...

Derken bir el okşadı saçlarımı sanki kafamın içindeki bütün hüznü aldı o el.

Kafamı kaldırınca dünyalar güzeli bir melek gördüm. Uzun kirpikleri, Kocaman gözleriyle bana bakıyordu.

Evimi özledim abla dedim.

Ben abla değilim dedi.

Hazırlık sınıfında haftada 24 saat ingilizce dersine girecek öğretmenimdi.

En çaresiz anımda verdiği teselliden mi bilinmez çok sevdim o kadını.

Ders kitaplarını taşıdım.

Masasına gizli saklı papatyalar koydum.

Ona laf ATAn arkadaşlarımı dövdüm.

Yatılı okullarda kötü bir gelenekti bayan öğretmenleri taciz etmek.

Bir kış günü okul ceketimi verdim üşümesin diye.

Ağzının içine baktım 4 yıl.

Birgün bayıldı hastaneye götürdüler.

Kanımdan verdim.

Bekar olduğu için taliplisi çoktu il eşrafından.

Bir kere bir subay bir kere de bir polis geldi oturdu öğretmenler odasında çay içtiler.

Hani tabancam olsa vururdum belki o an koridorda çaresiz beklerken kahrımdan.

işte böyle ağzının içine baktım 4 yıl.

Derken lise sondaydım artık.

Ben 17 yaşındaydım o 26.

Bir dershane çıkışı karşılıklı 2 fincan çay içtik mecburiyet caddesinin zaruret pastanesinde.

işte o an neler neler demek istedim.

Seni seviyorum öğretmenim demek istedim. En çaresiz anımda saçlarımı okşadığın o andan beri seviyorum demek istedim.

Diyemedim. Diyemezdim de zaten o öğretmendi ben de öğrenci. Hem elalem ne derdi.

2 fincan çay içimlik konuştuk işte. Havadan sudan hayattan.

ilk kez gözlerine bu kadar yakın baktım o gün.

Çok Mutlu oldum.

Sonra okul bitti. Ben başka bir şehirde üniversite o kendi memleketine atandı falandı filandı derken.

Yıllardır profil fotoğraflarına baktım hayran hayran.

Derken bir gün onun çalıştığı yere gidecek oldum bir iş için.

Arkadaş listesindekilerin telefonu otomatik kayıtlı olur ya rehberde.

Elim titreyerek aradım.

Alo, dedi o kadife sesiyle.

Ö. Ö.. Öğret..menim dedim kekeleyerek.

Ben 30 yaşındaydım o 39.

Tanıyamadım dedi. Kendimi tanıttım ben öğrenciniz filan da falan.

Çok Mutlu oldu sesinden hissettim.

Yarın antalyadayım dedim.

Daha da Mutlu oldu.

O gece sabah olmadı benim için.

Ertesi gün havaalanında karşıladı.

O saçlarımı okşarken bana tepeden bakan kadın şimdi omuzlarıma çıkamıyordu.

Muratpaşa'da 2 bira içiyorduk bu sefer.

içtikçe yanakları al al.

O Kocaman gözleri ışıl ışıl.

Saçları beyazlamıştı yer yer.

O Kocaman gözlerinin kenarında 2 derin çizgi.

işte o an söyledim.

Ben sana aşıktım. 16 yıl önce saçlarımı okşadığın o gün aşık oldum.

Sustu.

Zaman durdu o an.

Gözlerinin kenarından ince bir damla yaş süzüldü.

Başını göğsüme yasladı.

Ağladı hıçkıra hıçkıra.

Saçlarını okşadım.

Sımsıkı sarıldım.

Öptüm.

Kokladım.

16 yıl önceki hasretimle.

Göğsünün kokusuyla sarhoş oldum.

Nefesi kulaklarıma fısıldarken sarmaş dolaş.

Dünya ayaklarımın altından çekildi.

16 yıllık bir hikayeydi benimkisi.

En mahrem yerinden öperek dudaklarımızla mühürledik o gece bu aşkı.

16 yılın hasretiyle.

Elalem ne der kaygısı gütmeden.

Bulutların üstünden el salladık dünyaya.

Ben 30, o 39.
Daha çok tazeler hangisini anlatacağım diye düşünürsem sabah olur ama ilerde en çok hatırladığımı anlatacağım.
Liseye yeni başlamışım, gereksiz bir özgüven var üstümde. müzik dersine gireceğiz, ilk gün diye marşı okuyacağız. sınıfta kimse yok diye biraz mırıldanayım dedim ama baya kaptırmışım, insan yalnız olunca opera sanatçısı gibi hissediyor kendini. Neyse şarkı bitti bende hala biraz özgüven var, lan iyi söyledim diyordum ki birden alkış sesi duydum. Baktım kapıda bir kadın beni alkışlıyor

Kadın : bravo güzel söyledin!
Ben : gerçekten mi?
Kadın : sesine göre evet, zaten esas olan özgüven. O varsa her şey kolay ve sen çok özgüven sahibi yetenekli bir gençsin.
Ben : (kadından aldığım gazla) tabi ya zaten bu sınıfta en güzel ben şarkı söylerim, müzik hocamız yeteneksiz biriymiş dediklerine göre. Bu sesle onu donumda sallarım!!
Kadın : iyi bakalım! Deyip gitti.

Kadının dediklerinden sonra iyice şiştim, adeta ego patlaması yaşadım. Tam zirvedeyken sınıf arkadaşım geldi

- müzik öğretmeni beni sordu mu?
+ yoo hiç gelmediki
- nasıl gelmedi? Demin Sınıfa girdiğini gördüm
+ hassiktir lan o müzik öğretmeni miydi?
- evet de ne oldu ki?
+ ne olacak sıçtığımın resmidir..

Ders başladı hoca sınıfa girdi, 3g (gecmişe gittim gelicem) yani benim şarkı söylememi istedi.

Ö : marşı okumadan önce 3g arkadaşınız bize şarkı söyleyecek, duydum ki sesi çok güzelmiş. Diyince ben "yer yarılsa da içine girsem" diye içimden dua ediyorum. Çünkü çok utangaç biriyim lan ben, şarkı söylediğimi annem bile duymadı. Şimdi öğretmenin önünde 40 kişiye nasıl şarkı söylerim? Onu bırak ağzımı açıp konuşamam bile, öyle utangacım. Tüm bunları 30 saniye içinde aklımdan geçirdim ve istemeye istemeye öne çıktım, herkes gözünü dikmiş bana bakıyor. Sıfırda olan özgüvenim eksiye düştü bir anda, hiç bu kadar çaresiz kalmamıştım o güne kadar. Gerildikçe gerildim gözlerimi kapatıp şarkıya girdim, şarkı bitti gözlerimi açtığımda ter içinde kalmıştım. Kasılıp gerilmekten bok gibi söyledim tabi, yerime geçince dalga geçmeye başladılar. Her müzik dersinde dalga geçip beni taklit ettiler. O kadar çok örselendim ki okul değiştirdim ve o günden sonra hiçbir yerde şarkı bile mırıldanmadım.

Önce gaz verip sonra rezil etmek, ne olursa olsun bir öğretmene dahası olgun bir kadına yakışmayan hareketti. içimdeki sanatçıyı öldürdü hain kadın..
Ben Tuvalette iken arkadaşlar musluğa hortum takmışlar. Bulunduğum kabinin yukarsından tuttular bu hortumu. Sözün özü tuvalette duş aldım.

t: Yazarların geçmiş yıllarda yaşadığı anılar.
Bizim lisede 4 erkeğe 1 erkek düşüyordu.
(bkz: endüstri meslek lisesi)
Hele bir de yatılı okulsa ne kadar çoktur.
tuvalettte sigara içme maceralarımız. Müdür yardımcısı ara ara tuvalete baskın yapar sırayla herkesin ağzını koklar sigara kokanı odasına buyur ederdi. ilginç fantezileri olan bi adam. ulan sigara içen adamı yakalamak için bi tuvalette 50 kişinin ağzını tek tek koklamak nedir amk.
sözlük yazarlarının henüz azılı birer liseliyken yaşadıkları bol aksiyonlu ve hüzün dolu anlarını anlattıkları anılardır.
meyve suyu dökülmüştü üstüme, özellikle saçlarıma. belime kadar olan saçlarımı okulun sigara kokan, pis tuvaletindeki lavoboda yıkamıştım. okulun ilk haftasıydı sanırım. baya rezil olmuştum. birkaç kez de, çalışacağız bahanesiyle dersten çıkıp müzik odasına gittiğimizde. Arkadaşımın dersi boş olan sevgilisi ve onun sınıfındaki birkaç arkadaş gelmişti. iki çift yiyişirken ben gelen bütün çıkma tekliflerine uzaylı görmüş gibi bakan sap bir insan olarak piyano çalmıştım onlara. en son dayanamadım. yeter amk yediniz birbirinizi dedim ayırdım bunları. anlatırsam bitmez sözlük. düşündükçe daha fazlası geliyor aklıma.
Sene 2010-2011 0.Facebook olduğu zamanlar.

kuzenim ve benim ortak kullandığımız bir fake hesap vardı.

Neyse buradan tesadüf hiç tanımadığımız ve aynı şehirde olduğumuz birini işletmeye başladık.

Hesabın fake olduğu anlaşılıyor yani o derece ama gel zaman git zaman bu fake hesapla çocuk arasında bir şeyler olmaya başladı.

ilk zamanlar gırgır içindi gerçekten dalga geçiyorduk birimiz çıkıyor birimiz yazıyorduk. çocuk öyle birisiydi ki yaşına göre çok efendi, çok olgun saf temiz..

Bütün bunları neye dayanarak söylüyorum 3 ay boyunca çocuğun tek bir yanlışını görmedim, her sabah kendi yazmış olduğu şiir ve günaydın mesajı keza iyi geceler mesajı da aynı şekilde yani bu kadar olur ( tabii numara isteniyor vermiyoruz niyetimiz de yok)

Neyse böyle sürdü işte ta ki sınıfta bizim 'popi' diye nitelendirdiğimiz birkaç kişilik grupta bu çocuğun ve benim fake hesabın ismi geçene kadar.
"Burak eylül diye biriyle çıkıyormuş"

O an başımdan kaynar sular döküldü tabiri caizse tutuştum.
Koskoca şehirde sen git bunların tanıdığı çık.

Ben hemen sen git çocuğu engelle gidiş o gidiş yani bir daha da böyle şeylere hiç bulaşmadım.

Ama o kadar pişmanım ki yaptığım şey için çocuğun belki de duygularıyla oynadım, vicdan azabı çekiyorum aklıma geldikçe.

Olur da bunu okursan hakkını helal et buro.
lisede yine forma falan var etekliyiz. lastik oynuyoduk. allahim benim bu okul eteginden cilem nedir ya. en sonlara gelmisiz yuksekteyiz lastikten ziplarken fermuarim patladi ve etegim yere dustu. okulun bahcesinde olan herkese yaziklar olsun
şaraplarla dünyâ soslarından (ismini şimdi hatırlayamadım) birini yaparken tadına bakıp hastanelik olmuştu. hoca sakın tadına bakmayın, ilk denemede şarabı uçuramayacaksınız tepkimeye girecek demişti. işte bu da böyle bir anımdı.
Öğle paydosunda duvara tırmanıp ve dikenli teli aşıp kumru yemeye kaçmıştık.
Duvardan atlamadan önce nöbet tutan kantin elemanlarına da nanik çekmiştik.