bugün

2 yanlış 1 doğruyu götürecektir, hayat işte her zaman adil olmuyor.
henüz 3. yanlışı bulamadığına göre ben "move on" diyorum.
yanlış zaman yanlış yer doğru insanı hayatınızdan alır ve götürür. (bkz: ikimiz de şaşkınız göte geldi aşkımız)
Sinavlarda 3 yanlisin 1 dogruyu goturdugu ulkede sonu muamma olan iliskinin insanin.
ağlanılası başlık, insanın yutkunmasına sebep olan başlık...
hayatın o gün size cilve yapıp göz kırpmasıdır. ya peşinden gidersin ya peşinen kaybedersin. göze almaktır tek yapman gereken.
açlıktan gözü dönmüş, kör bir dalganın üzerindeki kırıntıya hayatının dişisiyle aynı anda atılan martı gibidir.

işe alım sorularında bile dile gelen " tek kapılı arabanızla sizden başka sadece bir kişinin yer bulabilceği(!) arabanızla giderken durakta bekleyen 3 kişi görürsünüz; çok acil hastaneye yetişmesi gereken bir hasta, hayatınızın aşkı ve en yakın dostunuz. hangisini arabaya alırsınız?" anektodunu doğuran da bu mantık değil mi?

kısacası 2 yanlışı bir doğru edebilir misiniz?

bir an olsun afyonu patlamamış hayatınızdan sıyrılıp doğrulan insan modeline geçin.
kaybedendir. dünyanın dişlilerinde bir ekmek gibi gevelenendir. sonra yutulan ve kaybolandır.

sevgili olma yolunda ilerlediğim bir kız arkadaşım var. iki buçuk ay önce tanıştık. tamamı ile tesadüfün bir eseri oldu bu. ben onu altı aydır tanıyorum, o ise beni iki buçuk aydır. o bunu bilmiyor. iki ay önce birbirimizi, ilk kez otobüste gördüğümüzü sanıyor. tanışırken aynı üniversitede olduğumuzu bilmediğimi sanıyor. hiçbir şey demiyorum, işime geliyor.

öylesine bir gündü. otobüse bindim. spora başlamıştım. belki üç, belki dördüncü günümdü. insan, meziyetlerini uzun süre kullanmayınca melekelerini kaybediyordu. insanoğlu buradaki özel olaya hamlık diyordu. saatime baktım, on dörde geliyordu. bu saatlerde bir otobüs ne kadar kalabalık olabilirse, o kadar kalabalıktı. trafik? istanbul trafiği hep kalabalıktı. bu kalabalığın dereceleri oluyordu sadece. burada insan kendini bir fanusa koymadan yalnız olamıyordu. otobüs bugün fanus görevi görüyordu. dışarıda olan bitenleri anlamlandırmaya çalışıyordum. otobüsteyken, dışarıda bulunanlar sizi göremiyorlardı. işte insan yalnızken rahattı. istediği gibi davranabiliyordu. durakta bekleyen insanlara uzun uzun bakabiliyordu. kaç dakikadır dışarıyı gözlüyordum? acaba fanusun içi ne alemdeydi? etrafıma baktım. baktıklarım, kafamı çevirdikten yaklaşık üç saniye sonra bana bakıyorlardı. neden göz göze gelmekten çekiniyorlardı bu insanlar? ne diye korkuyorlardı benden? fanusun içinde onlara daha mı kolay zarar verebilirdim? insanlar bu yüzden mi hep uzaklara dalardı? bakmaya devam ettim. bu kez baktığım bir kadındı. allah’ım... kafamı çevirdikten üç saniye sonra tekrar baktım. tanıyordum. göz göze gelmemiz gerekiyordu. neden bakmıyordu bu kadın? daha önce hiç mi görmemişti beni? görmese bile bakması gerekmiyor muydu? bu yüzden mi kampüste de dikkatimi çekmişti, bu yüzden mi ondan hoşlanmıştım?

tanıyordum bu kadını. altı aydır aralıklarla görüyordum. şimdi okul bitmişti. “ne zaman binmişti otobüse?” insan uzaklara dalarken yakınını göremiyor muydu? “hem neden daha öncekine ya da daha sonrakine binmemişti?” tam zamanıydı. altı ay önce yapamadığımı şimdi yapacaktım. ne diyecektim peki? “senden hoşlanıyorum” mu diyecektim? "aynı üniversitedeyiz" mi diyecektim? diyemezdim. inanmazdı, sapık sanırdı beni. kim bilir kaç kişi, aynı şeyleri değişik şekillerde ona söylemişti. ayağa kalktım; yanlış zamanda, yanlış yerdi. yine olmayacaktı. yine, yine… hep aynı mizansendi. hiç kimse izlemeyince; insan üzülmüyordu da artık. düğmeye bastım. aynı anda kız da ayağa kalktı. insan gördüğü ışığın kaynağını bulamayınca nasıl şaşarsa; öyle şaştım. “duracak.” otobüs durdu, aşağı birlikte indik. yavaşladım. kendimi kontrol edebiliyordum. peki ya nabız? onu kontrol edebilmek mümkün değildi. kadını görüş alanıma aldım. nereye gidiyordu? içimde onulmaz bir belirsizlik duygusu oluştu. altı aydır hislerimi açmak için planlar kurduğum kadın, önümde, tam da istediğim gibi –yalnız- gidiyordu. neden konuşmuyordum? bu belirsizlik hali mi beni mutlu ediyordu? bu mu besliyordu içimdeki hayvanı? yemeksiz kalmak mıydı onunla konuşmak? kadın durdu. etrafına baktı. solunda alışveriş merkezi, sağında spor salonu vardı. spor salonunu seçti. içimdeki belirsizlik duygusu yok oldu. yerini mutlak bir rahatlamaya bıraktı. nabzım normale döndü. şehir dışında, aynı kampüste, aynı semtte beni göremeyen kadınla, kalabalık bir fanusta karşı karşıya gelmiştik. insanlar buna tesadüf diyordu. işte onunla, orada, böyle, hiç tanımıyormuş, hoşlanmıyormuş gibi tanıştım. doğru yer orasıydı. doğru zaman kendiliğinden geliyordu. kadınlar böyleydi işte. çöp tenekesinin yanından geçerken sizi kale almıyorlardı ama, şehrin en lüks spor salonunda size bir anlam yüklüyorlardı. doğru yerde ve doğru zamanda karşılaştıkları her insan, “doğru insan” oluyordu. altı ay önce gidip hoşlandığımı söylesem; belki teşekkür edip, belki de etmeyip “üzgünüm, seni tanımıyorum. hem şu ‘an’ böyle bir şey de hiç aklımda yok” diyecek ve aynı “ben”i hayatına hiç almayacaktı. kadınları anlamadan mutlu olmak mümkün değildi. doğru yer ve doğru zamanda olmayınca, doğru insanı kaçırma ihtimalini hiç düşünmüyorlar mıydı? peki daha önceden onu tanıdığımı ve çok hoşlandığımı söylesem, beni şimdiki gibi sever miydi? kadınlarla kediler birbirlerine benziyorlardı. sevmek isteyince kaçıyorlardı. öyle rahatça sevdirmezlerdi.
rüya gibi bir aşk yaşayıp kaybetmektir önünde sonunda. uzun bi müddet acı çeker, başkalarını oymuş gibi sevmeyi denersiniz ama geçiyor. sonuçta

(bkz: ölüm)
sky diving yaparken ettiği evlilik teklifi kabul edilip paraşütü açılmayan insanın örnek gösterilebileceği konudur.
Bazen öyle olur, yanlışların üstüne başka başka yanlışlar yapılmak zorunda bırakılır ve doğru yerde doğru zamanda yanlış bir insanla yeni bir insanla hayat yaşanır...
http://www.youtube.com/watch?v=IvfcnpJRf0Q
böyle lanetli, nefretli bir durumdur. beyin önem verdiği diğer kişi veya durumlarla değiş tokuşa başlamıştır bile.
halısahanın tuvaletinde ki adriana limadır.
her şeyin güzel olduğunu düşünürsün ve evet doğru insandır o ,sen onu beklediğin yıllar geçirmişsindir. çıkar karşına hiç ummadığın bir yerde zaman doğrudur senin için o insanda doğrudur sen öyle sanırsın yada sonra bir şey söyler tam da sen onu sevdiğin inandığın anda kahredersin hayata her şeye öyle yanlış zaman da gelmiştir ki ya sorgusuz kabul edecek yaralanacaksındır her gün her saniye yada ömürün boyunca onu kaybettiğini bilerek pişman olacaksındır.

edit: iki ucu b.klu değnek ve karar sizin.
keşke başka yerde karşılaşsaydık bitanem.