bugün

Bugünkü yazısını tebrik için attığım maile, teşekkür ve bu sene ligtv'de olacağı cevabıyla bana geri dönen güzel insan.
galatasaray-beşiktaş derbisinden önce katıldığı ligtv yayınında Batuhan Karadeniz'i Ayşe Özyılmazel'e benzeterek sesli gülmemize neden olmuş usta spor yazarı.
türkiye'de toplam 3 spor yazarı & yorumcusu vardır. ali ece , güntekin onay ve de uğur meleke. bu adamları sevelim, sayalım.
an itibariyle lig tv'de abdullah avcı'ya (haklı olarak) saydıran futbol yorumcusudur.
Adamın dibidir...
son yazısında yine döktürmüş usta kalem.

--spoiler--
Abdullah Hoca pazartesi günkü basın toplantısında; Herkes değişime saygı duyacak dedi. Savunmanın göbeğinde Ömer-Semih, ileride Sercanlı değişim gerçekten saygıdeğer. Ama bir değişimden söz ediyorsak; bu, gitmeye çalıştığımız Brezilya 2014te 34ünü görecek Emre kadar, 29luk Selçuk etrafında da olmalı. Belli ki milli takım çatısı kurulurken Gümüşdağ-Avcı-Buruk-Belözoğlu arasındaki telepatik uyumdan faydalanılmış. Ama Dünya Kupası yolunda ihtiyacımız olan esas uyum, Selçuk-Arda-Umut-Burak arasındaki...
Bunu farklı kazanılmış, Abdullah Hocanın ve de Emrenin yıldızlaştığı bir günün sonunda yazdığımın farkındayım. Evet, herkes değişime saygı duymalı. Biz de duymalıyız... Emre de... Hatta Abdullah Hoca da...
--spoiler--
Uğur Meleke: Belli ki milli takım çatısı kurulurken Gümüşdağ-Avcı-Okan Buruk-Emre Belözoğlu arasındaki telepatik uyumdan faydalanılmış

Ama Dünya Kupası yolunda ihtiyacımız olan esas uyum, Selçuk-Arda-Umut-Burak arasındaki...
http://www.ligtv.com.tr/h...-futbol-resitali?csface=1
yazmayı bilen bir yazar.

okuyor, araştırıyor, geziyor, görüyor ve yazıyor.
zeki, kaliteli, saygılı, çoğu rakibi gibi yavşak değil. tek kusuru pek gülmüyor yüzü.
alex de souza nın fenerbahçe'den ayrılışıyla ilgili yazdığı mükemmel yazı için buyrun http://www.meleke.com/?p=5196
futbolun adaleti var terim'in adaleti yok diyerek takdiri hak etmiş adamdır. hakikaten ne lan bu melo'ya, hamit'e tanınan kredi? niye balta her maç oynar? söylediği gibi terim hakedene formayı artık vermeli!
ismi duyulduğunda ibrahim tatlısesin "aman melekem kavur balıkları" şarkısı akıllara gelmektedir. *
her yazısını okuduğumda orgazm olduğum yazardır. arkadaş bu nasıl bir analiz yeteneği, bu nasıl bir takip, bu nasıl bir istatistik bilgisi, bu nasıl bir takımları ve oyunları okuma zekasıdır. klasik '' x kötü oynadı, sahada yoktu. teknik adam ona nasıl 70 dakika dayandı hayret yauw'' tarzı yorumlardan öte insanı beyin fırtınasına sürükleyen, yazının sonunda '' harbiden böyle lan'' dedirten bir adam. türkiye'de ki tek ''yazar''dır kendisi şuan. üstüne yok. seviyoruz reyiz.
adamın hammaddesi ve h2o'sudur! evet öyledir.
okumaktan mutlu olduğum spor yazarıdır.
Dinlenmesi de okuması da keyifli futbol yorumcusunun hası.
bugün '' CSI Trabzon'' isimli çok güzel bir yazı yazmış yazardır.

--spoiler--
Jose Mourinho, ingiltere’den ayrılıp Inter’e gittiğinde Daily Telegraph’a haftalık yazılar yazmayı sürdürüyordu. 2008 yazında kaleme aldığı bir yazıda artık Liverpool’un başarı sırasının geldiğini, çünkü yıllardır eksik olan şeyi, “omurga”yı tamamladıklarını söylüyordu: “Kalede Reina, savunmanın lideri Carragher, orta sahanın lideri Gerrard ve hücumun lideri Torres... Liverpool uzun yıllar sonra ilk kez sağlam bir omurgaya sahip. Ve bir takımın omurgası iyiyse, onun etrafını doldurmakta güçlük çekmezsiniz”
2010-11’i 82 puanla zirve ortağı bitiren milenyumun en iyi Trabzonspor’unun alametifarikası da, sağlam omurgasıydı. Şenol Güneş 2009 sonunda göreve gelip kaleyi (sonradan Avrupa’nın da en iyileri arasına girecek) Onur’a teslim etti. Savunmanın lideri Egemen, orta sahanın lideri Selçuk, onun birkaç adım önünde Jaja ve en uçta Umut’la Trabzon, 15 yıl sonra sağlam bir omurgaya kavuşmuştu.
2011-2012 Şampiyonlar Ligi sezonu öncesi Şenol Güneş’in elinde bu omurganın hiçbir parçası yoktu! Egemen, Selçuk, Jaja, Umut (+Engin ve Ceyhun’un) hepsi gitmişti. Hoca yılmadı, yeni bir omurga kurdu: Sakatlanan Onur’un ardından gelen Tolga beklenenin çok üstünde bir performansla geçti kaleye. Savunmanın yeni lideri Giray, orta sahanın yeni lideri Colman, hücumun as adamı da Burak’tı artık. Bu kadar kayba rağmen 2011-12 de başarılıydı: Avrupa’da Şubat görüldü, ligde üçüncülük kazanıldı.
Bu yılın başında da tablo farklı değildi: Burak fiziken, Colman ruhen ayrıldı. Giray’ın başı şanssızlıklardan kurtulmadı. Liverpool’un yeni bir sağlam omurga bulması 10 yıl sürmüştü, Güneş’inse böyle bir iskeleti her yıl yeniden kurması gerekiyordu. Bu hiç kolay bir iş değildi.
Üstelik Trabzon’un istanbul büyükleri gibi transfer marketten 10 üstünden 10’luk adamları alma alışkanlığı da yoktu; Güneş Üniversitesi’nin metodu yedi-yedi buçukluk adamları meslek içi eğitimle 10’luğa dönüştürmekti. Burak’ta, Selçuk’ta, Engin’de, Onur’da olduğu gibi... Güneş, kulübün diğer enstrumanları gibi 2010-11’i diline dolayıp şikâyet etmek yerine, yeni bir omurga kurma çabasındaydı yine: “Burak da, Selçuk da bize başka takımlardan geldiler. Onları biz üretmedik ki” diyecek kadar da olgun ve mütevazıydı. Artık enerjisini Mustafa’ya, Zeki’ye, Adrian’a, Olcan’a harcıyordu. Ama hiç şüphesiz bir üniversitenin yeni mezunlar vermesi için zamana ihtiyacı vardı.
27 Ocak 2013 Pazar günü 16:00 sularında Trabzon, Elazığ’a kaybetmişti, yeni eğitim yılında bu tarz iniş çıkışların olması çok doğaldı. Üstelik bildiğimiz kadarıyla eldeki iyi oyuncuları “onlar bizim evladımız, imzaları kağıtta değil dildedir” amatörlüğüyle kaybeden de Şenol Güneş değildi. Ama Türkiye’deki futbol oligarşisi acımasızdı; son gidecek adam Güneş gitti, ilk gidecekler yine kaldılar orada...
Güneş’in istifasını açıkladığı basın toplantısını (görev gereği) Seyrantepe Stadı’nda izledim, satır aralarında iki anahtar cümle dikkatimi çekti: “Bu kan değişikliğini camiada isteyenler vardı, şimdi onlar mutlu olmuşlardır” dedi hoca önce... Birkaç dakika sonra da şu sözler döküldü ağzından: “istifa düşüncemi başkanla ve asbaşkanla paylaştım. Bir olumsuzluk göstermediler”.
Hocanın mizacının zaten bu “CSI Trabzon” ortamına uygun olmadığını hepimiz biliyoruz. Hoca oradan fiilen gitmiş gözükür, ruhen kalır. Diğerleri de orada fiilen kalmış gözükürler, ama belki de gerçekte orda hiç olmamışlardır.
Aynen geçtiğimiz haftaki köşesinde Öcal Uluç Ağbimizin yazdığı gibi:
Bir zamanlar bir Galatasaray başkanı (ismini biliyorum, ama rahmetli olduğu için yazmayacağım), Galatasaray’ın, hem oyuncu, hem hoca olarak efsanelerinden Gündüz Kılıç için, gazetecilere böbürlenmiş ve “Ben başkan kaldığım sürece, Gündüz Kılıç kulübün kapısından giremez” demişti!
Gündüz Kılıç, hâlâ Galatasaray’ın efsanelerinden biri ve kulüp yaşadıkça da öyle kalacak...
Peki, o Galatasaray Başkanı’nı hatırlayan, bilen var mı?
--spoiler--
hangi takıma ilişkin ne yazarsa yazsın okuduğum iki yazardan biridir. Eskiden önce rıdvan dilmen'i okur sonra uğur meleke yazısını arardım. Şimdi uğur meleke'yi okuduktan sonra varsa rıdvan dilmen'in yazılarını okuyup gazeteyi kapatıyorum.

analizlerinin isabeti veya mantıklılığı bir yana dursun, yazılarında kullanmış olduğu dil ile dahi keyif veren bir yazar. benzetmeli güzel ağdalı dil kullanıcam diye aşk şiiri gibi köşe yazısı yazan hakkı mıydı can mıydı bi yazar var, onun gibi de değil. harika bir anlatımı ve mantığı, kimsenin dikkatini çekmeyen noktalarla birleştirip gündemi gizli gizli uğur meleke oluşturuyor aslında.

tanışsam facebook'a ekler, özelden muhahabbet edip orda yazdıklarını okurum. tapu idaresinde, savcılıkta, noterde, resmi evrakta adını soyadını yazsa onları da okurum.
gençlerbirliğini tuttuğunu bizzat söylemiştir mesut yar'ın programında.
takip ettiğim birinci sınıf yazar ve yorumcudur.
futbol yorumculuğu denilince ilk akla gelen isimdir. olması gerekir. gözlemleri ve tespitleri buna bağlı tarafsız yorumları vardır. yazıları zevkle takip edilir.
türkiye'deki tek tarafsız doğru düzgün futbol yorumcusudur. heralde o yüzden hiç göremiyorum bu adamı tvlerde.
çalıştığı gazetenin patronunun sistemine ayak uydurmuş yazar. daha önceki kendisiyle ilgili entry girmiştim, beğenerek okurdum ancak kendisini kaybettik. birkaç aydır yazılarını takip edin. sadece o hafta oynanan 3 büyüklerin maçlarıyla ilgili yazıyor. maçların tiyatro olduğunu bile bile okuyan herkesi aptal yerine koyarak maçı özetliyor. metin tekin'den hiçbir farkı kalmamış artık. kendisine bugün facebook sayfasından mesaj gönderdim, olur da okur diye buradan da yazıyorum aynı mesajı.

"uzun zamandır bütün yazılarınızı okur ve sizin ülkede Mehmet Demirkol ile birlikte okunmaya değer sadece 2 isimden biri olduğunuzu düşünürüm. ancak son 1-2 aydır fark ettim ısrarla her lig maçını yazıyorsunuz. her lig maçı sonrası o maçı (sadece 3 büyükler) özetliyorsunuz. ısrarla futbol yazıyorsunuz. benim anlamadığım sizin gibi biri nasıl olur da bu ortamda ısrarla futbol konuşmaya, oynanan tiyatro eseri maçları yorumlamaya çalışır! bu oynanan şeyin futbol olmadığını, ortada tam bir tiyatronun döndüğünü ve bu tiyatronun başrol oyuncularından birinin sizin çalıştığınız gazetenizin sahibi olduğunu siz de biliyorsunuz. yaşanan bunca pisliğe hiç değinmemeniz, hatta özellikle uzak duruyor olmanız enteresan ve sizin bugüne dek göstermiş olduğunuz tavır ile tamamen ters. sizi de mi kaybettik? zaten beş para etmez medyamızda kalan 1-2 kişinin de bu şekilde sisteme boyun eğdiğini görmek üzücü. belki umrunuzda olmaz, ülkenin koyunları okumaya devam eder ancak ben yazılarınızı bundan böyle okumayacağım. gerçekten futbolu seven, futbolu bilen, mahalledeki çocukların taştan kalelerle oynadığı maçları bile izleyen insanların da sizi artık okumayacağına eminim."
28 mart 2013 tarıihindeki yazısı ile türk futbolundaki asıl ve ciddi sorunlara, kaliteli çözüm önerileri getirmiş spor yazarı.

http://skorer.milliyet.co...azisi/1686218/default.htm
lig tv'nin kadrolu yorumcusu.