bugün

ingilizcenin yoğun baskısı altında kalarak günden güne eriyen bir dil haline geldi. tdk'nın da bu konudaki çalışmaları da oldukça yetersiz hatta hiç yok diyebiliriz. Halbuki türk dili matematiksel yapısı gereği her türlü dil ihtiyacını karşılayan bir dildir. Matematiksel zekası iyi olanların anlayacağı bir dildir. şöyle ki;
matematikte en basitinden 2+2=4'tür. ya da eksi ile eksinin çarpımı artıdır. bunlar matematiğin bir kuralıdır. Türkçenin gramer yapısında da böyle değişmez kurallar vardır. örneğin isimlere fiil çekim eklerini getiremezsiniz. getirmeye kalkarsanız da bunu "isim" kabul etmez. işte bu da türk dilinde bir kurallardır. Özneyi bulmak için sorduğunuz soruyla zarf tümlecini veya nesneyi bulmazsınız. Eğer böyle yaparsanız aynı zamanda matematiksel bir hata da yapmış olursunuz.
bir örnek daha;
Türkçede isimleri niteleyen, belirten sözcüklere sıfat denir. bu durum fiiler için düşünüldüğünde sıfat zarfa dönüşür.
işte bu tip kurallar vardır türkçede ve bunun muhakemesi için matematiksel zeka gerekir.
üniversitelerin tüm bölümlerinde ilk sene okutulması zorunlu olan ders. diğer alan dersleri yanında kolay lokma gibi görünür. " tamam yahu 2 kredi cepte " denir mesela. halbuki durum böyle değildir (en azından sbf'de). öğretim görevlisi de çok önemlidir bu noktada. örneğin vize sınavı yerine geçecek bir ödev için hamdullah 2 hafta uğraşmış, her şeyi en ince ayrıntısına kadar düzenlemiş, seçtiği köşe yazarıyla internet üzerinden küçük bir röportaj bile yapmıştır. ödevinden 82 almıştır. konusunu bile bilmeyen, internetten indirdiği ödevi direkt olarak hocaya veren abdullah 87; ödev tesliminde bulunmayan hayrullah ise 90 almıştır. ilginçlikler bununla sınırlı değil elbette. final sınavında george orwell'ın hayatı, 1984'ü yazdığı dönemin siyasi olayları ve aynı kitaba çeşitli ideolojiler üzerinden bir bakış istenmesinin türk dili'yle bağlantısı halen araştırılmaktadır.
ural - altay dil grubuna dahil olup, mogol, tunguz, kore ve japon dillerinin de yer aldigi altay dilleri ailesi veya altay dilleri topluluguna mensup dildir. yapi bakimindan sondan eklemelidir.
öznesinden yüklemine en sevdiğim dil! vallahi ayrım yapmıyorum!!!

(bkz: sıradan cümlenin sonuna birden fazla ünlem koymak)
"türk dili" edebiyatı yıllardan beri var, hala bıkmadılar. ortada karışık halde duran bir "devşirilmiş lisan salatası" var.
tarihin tüm dönemlerinde diğer dillerle etkileşim içinde olan dilimizdir. bu kuram diğer diller için de geçerlidir. prof. dr. muharrem ergin'e göre diller canlı bir varlıktır. doğarlar, yaşarlar, büyürler ve ölürler. nasıl bir insan başka bir yere göç ettiği zaman bir süre sonra o yerim yaşam şartlarına alışıp değişiyorsa dil de aynen o şekildedir. ancak günümüzde bu konuda bilgisiz, laf üreten insanlar tarafından bu durum çok büyük bir facia olarak gösterilmiştir. gelin bu tarihsel gelişimi biraz inceleyelim.

türk dili m.s. 8. yüzyılda yazılı anlamdaki ilk ürünlerini vermiştir. bir dilin yazılı eser verebilmesi için uzun bir gelişim sürecinden geçmesi gerekmektedir. bu da türk dilini milattan önceki yüzyıla götürmektedir.

ilk dönem: bu dönem türk dilinin mani dinine geçişine kadar olan kısmı kapsamaktadır. bu dönemde türkçe, çince ve moğolca ile çok büyük etkileşim içindedir. bu üç dilde birçok ortak kelime bulunmaktadır. o zaman bu cahillerin ağzından konuşursak ne diyoruz: emperyalist moğol ve çinliler. türkler zaten aynı bayılırlar başka dil kelimelerini kullanmaya.

ikinci dönem: uygur dönemidir. türklerin inanç buhranı geçirdiği dönemdir. hindistan dinlerine inanıyoruz o zamanlar. bir sürü hintçe kelime var. alçak hintler! çekin ellerinizi dilimizin üstünden.

üçüncü dönem: islamiyet dönemi'dir. osmanlı devleti'nin yıkılışının son zamanlarına kadar uzatabiliriz bu dönemi. dil maşallah uçmuş. arapça ve farsça kelimelerden gözükmüyor. etkileşim denen şeyden bihaberiz. kahrolsun araplar ve persler. güzel dilimizin üstünden ellerinizi çekin.

dördüncü dönem: türkiye türkçesi dönemi. ortalık ingilizce kelime kaynıyor. dilimize sahip çıkamıyoruz. eyvah! dil, din ne varsa elden gidiyor. hemen tutalım kaçmasın o zaman.

yukarıda anlatmak istediklerim gayet açık. anlamayanlara ilkokul seviyesinde anlatayım. dilimiz doğduğundan beri bir sürü dille etkileşim içinde oldu. her dönem farklı dillerin kelimeleri ağırlık kazandı. ama dilimize bir şey olmadı. olamaz da. bu durum gayet olağan bir şeydir. eyvah dil gidiyor diye boş konuşmanın, polemik yaratmanın manası yoktur.

not: dönemler kendi tarafımdan sınıflandırılmıştır.
milli eğitim bakanlığı, üniversitelerin türk dili bölümleri, tdk gibi kurumlarda bu gerici zihniyet olduğu sürece her zaman hor gürülecek dildir. Hepsi boş iş peşindeler. dil için bir şey yapmayıp "biz bilimsel çalışma ve araştırma yapıyoruz"un altına saklanıyorlar. Yaptıkları bilimsel çalışmalardan kendileri de bir şey anlamıyor.
yabancı dil olarak cv'ye eklendiğinde çok karizmatik durur. türk olmak bu karizmayı biraz etkiler o ayrı, ama yinede güzel bir dildir, dünyanın neresine gidersen git bir anlayan mutlaka olacaktır. dünya literatüründe, aşkım, yavrum naber, karıya bak olm gibi bilinen kalıplaşmış yapıları her dünya kadını tarafından bilinir. acaba niye diye sorulduğunda ise işte o zaman güzelliğini kaybedip pornografiye dönen bizsel dildir.
liselerdeki türkçe dersinin üniversitede ki akademik ismidir. türk dili ve edebiyatı dersidir gerçek adı. öğrencilerin arasında bu isimle anılır.
gün geçtikçe, sözlüklerdeki özenti kullanımlarla bile* önemini yitiren ve yerini Amerikancaya bırakan en büyük iletişim aracımız, olmazsa olmazımız.
lisede bu dersi iyi bir şekilde almışsanız üniversitede acayip gereksiz olan ama ilk 2 dönem okutulması zorunlu olan yök dersidir kendisi üstelik dersi ağır çekim anlatan yaşlı bir hocadan alıyorsanız tamamen çekilmez oluyor çünkü 90 dk. geçmek bilmiyor.
arkeolojik ve filolojik incelemelerin gösterdiğine göre en eski dildir.
güzel dilimiz türkçe.binlerce yıllık geçmişe sahip olan latince, arapça, çince ile birlikte dünyanın sayılı dillerinden biri. divân-ı lügati't-türk'de arapça'ya olan üstünlüğü bariz şekilde ortaya çıkan türkçe, kitab-ı dede korkut'ta da ne kadar kıvrak ve duru bir anlatıma sahip olduğunu ve gelecekte olacağını yüzlerce yıl öncesinden bize belli etmiştir. kavimler göçü sonrası anadolu topraklarında yoğrulan türkçemiz talas savaşı ile arapça ve farsça'nın çok büyük derecede etkisi altına girer.bu dönemde nasıl amerika süper güç olduğundan gelimemiş ülkelere kültür ve dil emperyalizmi yapıyorsa o dönemdeki arabistan'ın bilhassa emevilerin iktidarda olduğu dönemdeki politasından sonra gelen abbasi yönetimi netice türkleri islama ve arapça'ya biraz daha çok itmiş,sonuç itibariyle arapça ve farsça kompleksi baş göstermiştir.anadoluda güçlü bir yönetim kuran selçuklu devlet'inin gerek sanat gerekse mimari alanda yaptığı işler de arap kültür ve dilinin türkiye'yi dolayısıyla da türkçe'yi derinden biçimlendirdiğini söylesek herhalde yanılmış olmayız.
14.yüzyılda yeni yeni şekillenen osmanlı devleti'nde de yine gittikçe populer olan arapça ve farsça halk ve saray kesiminde büyük iletişim ayrılıklarına yol açmıştır. bu ayrılığın yine aynı dönemde bu ikili çarklar arasında sıkışırken osmanlıca diye tabir edilen çoğunlukla arapça ve farsa kelimeler, tamlamalar içeren ve ayrıca 19. ve 20. yüzyıllarda ise özellikle bilinçsiz aydınlarımızdaki fransızca sevdası yüzünden dilimize giren hatırı miktarda giren 3 dilden meydana gelen toplama bir dilin ifşa olduğunu söyleyebiliriz. tabii ki bu 3 dilin birleşimi içinde türkçe ana kaynağı oluşturur, cümle dizimleri türkçe gibidir ama türkçe kelimeler dikkate alındığında bu üç dilin ağırlıkta olduğu aşikârdır.
16. yüzyıla doğru bir imparatorluk halini alan osmalı'da ise artık türkçe'nin geçerliliğini yitirdiğini ve sadece fakir halkın konuştuğu bir dil olduğu da görülür. nitekim artık dünyada eşi benzeri görülmeyen bir olay yaşanır ve halk edebiyatı ve saray edebiyatı peyda olur.bu durumda şaşılacak asıl nokta iki edebiyatın aynı kültür ve vatan içinde bulunan insanların birbirinden apayrı bir kültür,bir şiir, bir edebiyat dolayısıyla apayrı bir türkçe oluşturmuş olmasıdır.yunus emre ve hacı bayram veli gibi üstatlarla ve karamanoğlu mehmet beyin kendi beyliğinde resmi dili türkçe ilan etmesiyle pek çok zaman türkçe ayakta tutulmaya çalışılmış ve kısa vadede başarılı olunsa da cumhuriyet ilan edilene kadar bu atılımların uzun vadede edebiyatı geliştirme ve tarihte bir ilk olma dışında işlevleri yoktur diyebiliriz.
fransız ihtilalı ve akabinde osmanlı'nın imparatorluktan çıkıp bir devletçiğe dönüşme nedeniyle türkçe'nin arapça ve farsça etkilerinden az da olsa kurtulduğunu ama bu kurtulma ona yaramamış; daha bela bir dil olan fransızcanın yıllarca bu topraklarda hüküm sürmesine yol açmıştır. bilhassa tanizmat dönemi aydınlarının bunda etkisi azımsanmayacak derecede büyüktür.fransızca kompleksi aydınlar arasında sidik yarışına yol açmış gazeteler kim daha iyi fransızca biliyor diye oluşan atışma sahalarına dönmüştür ve yine bu noktada zarar gören türkçe ve türkçe konuşan halkımızdır.
günümüz türkçesi ise atatürkün dilde sadeleşme fikiryle ortaya çıkar, tabancı tüm kelimelerin atılmasını yerine türkçe kelimeler uydurulmasını ister ve bu yeni kelimelerin kanıtlanması için güneş dil teorisini kurar.o dönemde sade türkçesiyle tanınan ve türkçenin oluşmasında büyük payı olan ismi aklıma gelmeyen onlarca aydından kimisi destekler kimisi desteklemez bu tutumu. bu noktada peyami safa ve özellikle yahya kemal'in aldığı tavır iki edebiyatçının ne kadar ileri görüşlü olduğunu ortaya koymaktadır. zira atatürk dil devrimi meselelesini ortaya attığında yahya kemal'le görüşmüş yahya kemal ise dilin kültürle iç içe olduğunu ve kültürün atılamayacağını yıllar öncesinden söylemiştir ve atatürk dil devriminde ne kadar hatalı olduğunu daha sonra yahya kemal'e itiraf etmiştir. peyami safa'nın buradaki rolu ise daima belirttiği ''dilimize yerleşmiş kelimeleri atmayalım, mesela tren, araba gibi kelimeler dilimize yerleşmiştir; dilimize girmesi muhtemel ya da yeni girmiş kelimelere karşılık bulunmalı''diyerek belki de bu yanlıştan dönülmesindeki büyük payıdır.
atatürk de hata yapabilir burda bunu kabullenmeliyiz zira her kelimenin yerine saçma sapan karşılıklar bulmanın ne kadar hatalı olduğunu yıllar sonra anlamıştır ve türk dil kurumu ve türk tarih kurumuyla bu durumu önemli ölçüde durdurmuştur.
yüzyılımızdaki türkçe ise tam oturmuş biçimdedir her ne kadar ingilizce kelimelerin tacizinden yakınsak da bu durumun tek suçlusunun tdk olduğunu düşünmekteyim. doğru düzgün teknik terim sözlüğü çıkardıklarını görmedim. mortgage'ye bile bir türkçe karşılık yıllardır bulunamıyor. en son bilindiği üzre bizim bu taraflarda ev alma kredisi denmeye başlandı ki 3 tane kelim de bir karşılık değil bir açıklama olmaktadır; türkçemiz bu kadar zayıf değildir.
netice itibariyle türk dilinin ingilizce'nin girmesiyle de önümüzdeki yüzyıllarda fransızca'dan beter bir şekilde etkilenmeden kurtarılması gerektiğine inanıyorum, umarım yetkliler bunu duyar ve harekete geçer.
esin afşar nispet yaparcasına, ders verir bu şarkıda . ahmed yesevi'nin şiirinden yorumladığı parçadır.

'sevmiyorlar bilginler, sizin türkçe dilini,
bilgelerden dinlesen , açar gönül ilini,
ayet hadis anlamı türkçe olsa duyarlar,
anlamına erenler, başı eğip uyarlar,
miskin zayıf hoca ahmet yedi atana rahmet
fars dilini bilir de sevip söyler türkçeyi'
Son yıllarda yabancı sözcüklerin etkisinde bırakılmak ve bu suretle yozlaştırılmak istenen güzel dildir.
yabancı dillerin etkisinde kalmasına rağmen halen türkiyemizde konuşulan ve anlaşabildiğimiz dildir.
dil komedisi;

http://sinestezi.wordpres.../2009/12/13/dil-komedisi/
Ulusu tarafından ençok ihanetet uğrayan dildir, ve dünyanın en güzel dilidir.
Çok az sesle çok şey ifade edebilirsiniz. Ve belirli bir matematiksel mantığı vardır.

Ama ingiliz budalaları ve araplaşmış türkler (osmanlı ve selçuklu döneminde de fars budalaları) dilimize dilimize ait olmayan bir sürü yabancı kelimeyi dilimize katmışlardır.
sınavından 40 aldığım ders. annem hep söyler dururdu "senin türkçen gıt oğlum" diye, ne demek istediğini şimdi daha iyi anlıyorum.
"Türklerle ilgili olarak kabul edilebilecek biricik tanım dilbilgisel olandır. Türklerin dili çok büyük bir çekim gücüne sahip olduğundan ilişkide bulundukları birçok insan topluluğu tarafından benimsenmiştir."

Jean-Paul Roux/tarihçi
diğer dillere şöyle bir bakınca, dünyanın en zor ve en güzel dili olduğu çabuk anlaşılabilen dildir.
"Türkçenin bir dilbilgisi kitabını okumak, bu dili öğrenmek niyetinde olanlar için bir zevktir. Türlü dilbilgisi kurallarının belirlenmesindeki ustalık, eylem çekimlerindeki düzenlilik, bütün dil yapısındaki saydamlık, kolayca anlaşılabilme niteliği, insan zekasının dil aracılığı ile beliren üstün gücünü kavrayabilenlerde hayranlık uyandırır. Türk dilinde her şey saydamdır, apaçıktır."

max müller
"Türk dili, seçkin bir bilginler kurulunun danışma ve tartışmaları sonucunda oluştuğu kanısını uyandırıyor. Fakat böyle bir kurul, Türkistan bozkırında kendi başına kalmış olarak ve kendi yasaları ya da kendi içgüdüleri itişiyle, insan beyninin yarattığı bu sonucu sağlayamazdı!"

jean deny
uzundur.
Ortaya bi dil atmışlar 'türk dili yozlaştı da yozlaştı' diye. E yeter a.q. lan. dilinizde tüy bitti hala aynı geviş. Bi dilin yozlaşacağı varsa zaten yozlaşır 'dilgiller'. Bu bi tür, kalp sorunu mi ki dil altıyla geçiştirebilesiniz. Ha bi de dilimin ucundayken, bu dil alimlerinin hadiseyi sadece ''dil imla kalmadı'' ya bağlamalarıda bi enteresan. Sizi dilleri eşşek arı türkçesi sokasıcalar sizi.