bugün

dün alıp bugün başladığım kitap.
--spoiler--
Kutu gibi bir eve yerleşiyoruz seninle kendi yağımızda kavruluyoruz tencerenin dibini tutmadan pişiyoruz kendi zevkimize göre düşüyoruz her tarafı tavana kadar aplikler dört bir yanı sarıyor tavandan sarkan lamba tam yemek masasının üstüne isabet ediyor kendi başımızın çaresine bakıyoruz kendi bacağımızdan asılıyoruz yatak odasına güllü perdeler asıyoruz ben çarşıdan patlıcan alıyorum sen ortalığa bakıyorsun resmini dairemde masamın üstüne koyuyorum sen de resmimi tuvaletinin üstüne yerleştiriyorsun yatağımızın yanında kitaplarımız duruyor senin komodinin üstünde seninkiler duruyor benim komodinim üstünde benimkiler duruyor ışıklarımız da gece lambalarımız da ayrı fakat kalplerimiz bir çarpıyor sen dört ben altı sayfa okuyunca uykumuz geliyor aynı anda birbirimize doğru dönüyoruz öpüşüyoruz aynı anda Fransızlar gibi iyi geceler diliyoruz Amerikanlar gibi birbirimize arkamızı dönüyoruz sabaha tekrar buluşmak üzere ayrılıyoruz büfenin üstüne hiçbir şey koymuyoruz radyonun üstüne hiçbir şey koymuyoruz çünkü diğer küçük burjuvalar gibi görmemiş değiliz onlardan farkımızı biliyoruz gene de söylemiyoruz birbirimize bilmiyormuş gibi yapıyoruz sehpa örtüsü de kullanmıyoruz ama bunları hesaplayarak değil içimizden öyle geldiği için yapıyoruz onlardan farkımızı belirtmeye tenezzül etmiyoruz mutfaktaki kavanozların üstünde tuzbiberşekerkahve yazmıyor nedense öyle kavanozları almak gelmiyor içimizden yolda yürürken sanki o anda aklımıza gelmiş gibi bir dükkana girip sana bir ayakkabı alıveriyoruz akşam ben kapıdan içeri girer girmez öpüşmüyoruz 5 dakika sonra öpüşüyoruz her gün ayrı bir zamanda öpüşüyoruz ne zaman ne yapacağımız belli olmuyor serseri bir küçük burjuva ailesiyiz ne kabul günümüz var ne de belirli toplanma günlerimiz dedikodu da yapmıyoruz yemekten sonra koltuklarımıza oturuyoruz öyle kimsenin belli bir koltuğu yok kim ne bulursa onun üstüne oturuyor kimseyi çekiştirmiyoruz saat on ikiye yaklaştığı halde yarın erken kalkacaksın yatsan iyi olur demiyorsun bana başıboş bir hayat sürüyoruz ben her sabah daireye gidiyorum fakat nasıl oluyorsa gidişim kimsenin gidişine benzemiyor serseri bir memurum evden durağa tam bir sokak serserisi gibi yürüyorum ne otobüse binişimde ne biletçiye para uzatışımda ne dairede masamın başında oturuşumda hiçbirinde beylik bir durum yok olamıyor istesek de burjuvalaşamıyoruz onlar gibi düşünemiyoruz yatakta birbirimize şiirler okuyoruz kitapları tartışıyoruz dünya umrumuzda değil anahtarı paspasın altına koymuyoruz kaç kere içeride unuttuk da çilingir getirmek gerekti hesabımızı bilmiyoruz paramız olduğu halde ayın sonunu getiremiyoruz Avrupa gezileri için para biriktiremiyoruz çocuklarımız oluyor üst üste istediğimizden değil istemediğimizden de değil tedbir de almıyoruz olmasın diye doktora falan da gitmiyoruz bununla uğraşacak değiliz ya hiçbir şeyimizi beğenmiyor dostlarımız bize öğütler veriyorlar ne onlara ne de büyüklerimize aldırıyoruz kayınpederlerimize kaynanalarımıza saygıda kusur ediyoruz çocukların terbiyelerini bozuyorlar onları şımartıyorlar diye üzülmüyoruz eğitimleriyle de uğraşmıyoruz üstünkörü bir terbiye veriyoruz akşamları derslerine çalıştırmıyoruz okula gidip öğretmenleriyle konuşmuyoruz hangi biriyle uğraşalım tam altı tane tam
--spoiler--

mükemmel bir birliktelik tasviri içeren kitap.
okumasi gercekten cok zor olan kitap. en azindan ilk ucyuz sayfa cok sabirli olmaniz lazim, alistiktan sonra ise hizli bir sekilde akip gidiyor. su anda dortyuzuncu sayfadayim ve hedefim haftasonuna kadar bitirmek. su ana kadar en cok begendigim kisim ise "kopegin hikayesi" oldu.

--spoiler--
"baktim toplanmislar, homurdanip duruyorlar. daha hirslari gecmemis. cavus ortalarinda. belden yukarisi ciplak: karninin ustune bir kucuk kopek dayamis. bu kopegin hikayesi de ayri bir vahset. kasabadan yola cikarken cavusun kucaginda bir kopek. guldum: 'hirsiz gelirse bundan mi korkacak selman? 'yok, bey' dedi. 'dag basi bu. belli olmaz: insan ac kalir. yemek icin sakliyorum bu kopegi.' boyle adamlar iste...

--spoiler--
çok değişik bir kitap. 75 sayfa hiç noktalama işareti olmayan bölüm bile büyük bir ilgiyle okunabiliyor. 724 sayfanın içinde altını çizdiğim bölümleri buraya yazmak isterdim ama üşeniyorum. bundan sonra foucault sarkacı'na başlayıp kombo yapacağım.
'' Önce kelime vardı '' diye başlıyor Yohanna' ya göre incil. Kelimeden önce de Yalnızlık vardı. Ve Kelimeden sonra da var olmaya devam etti Yalnızlık... Kelimenin bittiği yerden başladı. Kelimeler, Yalnızlığı unutturdu ve Yalnızlık, kelimeyle birlikte yaşadı insanın içinde. Kelimeler, Yalnızlığı anlattı ve Yalnızlığın içinde eriyip kayboldu. Yalnız Kelimeler acıyı dindirdi ve Kelimeler insanın aklına geldikçe, Yalnızlık büyüdü, dayanılmaz oldu.
sahi bi olric vardı ne oldu?
Turk edebiyati'nin magnum opus'u. Totalde uc kez okumaya tesebbus edip birinde basarili oldum. Bu kitabi anlamlandirabilmek icin, basucu kitabi yapabilmek icin bazi konularda pismek gerekiyormus cunku. Sirf populer diye okumaya kalkarsaniz 250. sayfada birakmaniz muhtemel. Ilk 250 sayfa tamamen sabirla ilerliyor zaten. Ozellikle Oguz Atay okumaya Tutunamayanlar'dan baslamissaniz ve dilini bilmiyorsaniz, o 250 sayfa tamamiyla iskencedir. Ha o aralarda inanilmaz aforizmalar var, siklikla altini cizersiniz ama kitap hicbir sekilde akmaz. Sonrasinda kitapla butunlesirsiniz zaten. Eger gercek bir "tutunamayan" gibi hissettiginiz bir donemdeyseniz ozellikle, sizofreni belirtileri bile gorulmeye baslar. Gunluk hayatta Olric'le konusuyor gibi hissedebilirsiniz abartip.
Bir de facebookta dilden dile dolasan, kitabin varligindan habersiz Olric hayranlarinin paylastigi sozler kitaptan cok uzak. Kitabi okurken farkedeceksiniz, "aaa ben bunu facebookta okumustum" dediginiz sozlerin facebookta okudugunuz sozlerle alakasi yoktur. Kitapta okumak lazimdir. Selim'i Olric'I Turgutcugum Ozben'i tanimadan hicbir sey ifade etmez bunlar. Yani kitabin populerligi sizi yaniltmasin. Gunumuz bestseller'lariyla kiyaslanamaz bile.
"Gercek bir 'tutunamayan' olarak hissettiginiz bir donemde mutlaka okuyunuz, sabirla efenim.
balondur.
öyle aman aman bir kitap, başucu romanı, şahane bir eser, insana yeni ufuklar açan bir kitap değildir.
bir adamın ölen arkadaşına duyduğu özlem ve sevgi, alışılmışın dışında şizofrenk bir dille ele alınmaktadır.
kitapta kopukluklar olmakta, kafanız iyice karışmakta, diyalogların kimler arasında geçtiği dahi karışmakta. bu yüzden okuduğunuzdan hiçbir şey anlamayacaksınız. hatta ilk 100 sayfasına gelmeniz belki de günler sürecek sırf bu karmaşadan dolayı. ancak bitirdiğinizde diyeceğiniz şey "nasıl yav? bu kitap nasıl herkesin başucu kitabıymış? neresini anlamışlar da başucu kitabı olmuş bu kitap? neresi 'adeta bir şaheser!'miş bu kitabın?" diyip sinirlenecek ve elinizdeki kitabı yerlere atmak isteyeceksiniz. ama bunu yapmak istemenizdeki amaç buna "şahane!" diyenlerin canlarını yakmak için olacak. ama nihayetinde kitaplara-isterse böyle balon kitaplar olsun- değer verdiğiniz için yapamayacaksınız.

siz siz olun, tavsiyelere kendinizi kaptırmayın. sonra böyle hüsranla sonuçlanıyor.

not: neredeyse sayısız kitap okudum. neyin mükemmel kiap olabileceğini biliyorum en azından. "ah, bu cahil, ca(ğ)nım şaheseri mi kötülemiş?! al sana eksiyi, embesil!" diyip de kendinizi yormayın.
cogu kimselerin anlamayip balon diye niitelendirdigi, icinden tek bir cumleyi bile anlayabilmis insanlarin da bas ucu kitabi yaptigi saheserdir. kolay degildir tutunamayanlari okumak. her bunye kaldirmaz. agir gelir. on alistirma olarak aylak adam in okunmasi gerekir.
oğuz atay'ın başyapıtı - kaynak;

ölmek bile, kendilerine böyle bir görev verilenlerin işidir. 31
yazık; insanlar düşüncelerimize uygun biçimler almıyor. 32
hayat, düşünceleri tutan bir hapishanedir. 32
her yapıda, alttaki bir tabakada yapılan küçük bir hatayı bile, onun üstüne koyacağınız daha iyi tabakalarla örtemezsiniz. 44
bazı günler konuşamazdı insan. 45
belki, kendine bile, bir açıklama yapması gereksizdi. 45
bu hayatın dışında sürekli hiçbir şey yapamayacağını anlar gibi oldu bir an için. 47
ikimiz olduktan sonra, bütün bu hüzünler, sıcak bir yaklaşma için bahanedir... 48
yazık ki erkekler, şımartıldıkları zaman nerede durmaları gerektiğini çoğu zaman bilemezler. kadının hatırlatmasıysa, utanç verici bir uyarmadır onlar için. ya da bazıları için öyledir. 48
kendisine saygı duyulmasını istiyordum. 50
kültür, sadece bazı isimleri hatırlamaktan ibaret değildir... kültür, bu isimleri yerli yerinde ve başka isimlerle münasebetini bilerek kullanmak demektir. 54
halbuki vermesini bilmeyenler anlamayacaklardır. 61
yalnız konuşulan kelimeler, konuşulan kelimeler. gerisi insana kalıyor. 64
insanlar kendi söyledikleriyle ilgilidir çoğu zaman. 64
dil, yaşayışımızın aynasıdır. 64
napolyon gibi gururla söyleyebiliriz: 'bizim asaletimiz, bizimle başlar. 66
ben kendime ihanet etmiyorum. 66
elle tutulan şeylerle düşünebilir, elle tutulan şeyleri sevebilirsiniz yalnız. siz a ve b'den değil, üç erkek ve beş kadından anlarsınız ancak. 67
sen, yalın düşüncelere alışıksın sadece. hayatın asıl tadı, gerçek tuzu olan ikinci dereceden bilinmeyen güzelliklerin farkında değilsin. 71
gündelik işlerle uğraşamam ben. 72
insan, kendini beğenmeden yaşayamaz. kendini beğenirse, diğer insanlar onun hayatını cehenneme çevirmeye çalışırlar. bunun için insan, hem kendini beğenmeli hem de beğenmemelidir. 74
kötülükten ancak kötülük çıkar. bayağılık insan ruhunu öldürür. 76
elbette, çok gelişmiş milletler, kötülükten de birşeyler çıkarıp, onu az gelişmiş milletlere ihrac etmek yolunu bilmektedirler. kötülüğü rasyonalize edip, ya da sanat eserlerinde dondurup, hayata ait bir canlılık bulmaktadırlar kötülükte. 76
avrupalıların en büyük meziyeti, pratik yönlerinin kuvvetli oluşu ve türklerin, arapların ve çinlilerin birçok buluşunu kendilerine mal ederek kullanılır hale getirmeleridir. 78
hayata dayanamadığımız için espri yapıyoruz. ahlak düşkünleri gibi doğru yoldan sapıyoruz. bütün kurtuluş yollarını kapıyoruz. 80
bırak devam etsin rezil gidişim. 80
bir de ne görsün: hayatta, bilmediği çeşitten acılar da var! 80
hiçbir sınır tanımadığımı söylemek haksızlık olacaktır. 81
artık seni daha iyi tanıyorum; daha önce bilmediğime yanıyorum. 81
çok çatmamalıyım kaşlarımı, çok da gülmemeliyim: ikisi de zararlıymış. 84
her zaman, birisi sizden önce davranır. oysa gelip geçici biridir bu. 87
bir arada olmanın kaçınılmazlığından başka bir neden yok muydu bizi yaklaştıran? aramızdaki boşluğu nasıl doldurmalıyım? sen olmadan seninasıl öğrenmeliyim. 89
başkalarına söyleyecek bir sözüm olabilmesi için önce kendime söz geçirmem gerektiğine inanıyorum. 94
kendini çözemeyen kişi kendi dışında hiçbir sorunu çözemez. 94
birleşecek kişiler önce birleşecek güçte olmalıdırlar; önce bu duruma gelmelidirler. 95
kendi sorunlarını çözemeyen bir kişinin, kusurlarının acısını başkalarına çektirmeye hakkı yoktur. 95
kişisel sorunları tek başına çözme eyilimini de gereksiz bir aşırılığa götürmemelidiri insan. 95
keimeleri, daha önce, öyle kötü yerlerde kullanmış oluyoruz ki, kirletir diye korkuyoruz duygularımıza dokunursa. seslerin başka türlü bir dokunulmazlığı var. 110
bir dostun varlığı güzel bir şeydir; fakat bir dosta ihtiyaç duymadan yaşayabilmektir önemli olan. 111
iyi olamadık, bari kötü olalım, dediler. 154
sonsuzluk da ölüm kadar ürkütücü bir gerçektir. sonsuzluk yalnız allah'ın dayanabileceği bir güçlüktür. 155
benimle bir yerde, yanılıyor kişi; bu yeri ben de bilmiyorum. 187
ben, ben diye tutturuyorum; yazdıklarımı okuyunca da utanıyorum kendimden. 189
bütün büyük bireyler yalnızdır. 194
oysa... çıkarlarını düşünmeyenler unutulacaklardır. her olayda bir kenara çekilenler gerçekten de bir kenarda kalacaklardır. 201
hayattan çıkarı olmayanların hayatı, çıkmaza sürüklenecektir. 202
zaten hiçbir zaman kelimelerin anlamını doğru dürüst bilemedim. 216
kimse bizim tanımımızı yapmıyordu ki biz kimiz bilelim. 225
tarih bir tahriften ibarettir. tarih, geçmişten geleceğe uzanan ve bütün gördüğümüz bir rüyadır. bütün rüyalar gibi tarih de yorumlanabilir; ama görülürken değil. 231
bir yerde söz biter: iki kişi karşılıklı kendini tekrarlamaya başlar. yeni başlayan ilişkiler bile eskir böylece. hemen kaçacaksın ki aklın orada kalsın. 246
yalanın nerede bittiğini anlayamıyoruz. 254
her şeyi duyuyoruz, hiçbir şeyi bilemiyoruz. 277
kumarcı için her oyun birdir. 277
insan, her şeyi göze aldığı bir anda hırsıyla başbaşa kalıyor. 282
yapma: ezeli ve ebedi cevap. 282
bazı duyguları ifade etmek ne kadar da zor. 284
ne garip bir milletiz... bizi kim anlayacak? 295
kimse kimsenin ne olduğunu bilemez. 296
insanlar, yalnız kitaplarda şaşırırlar. 297
insan kutsal yerlere bile bazen ne kadar hırsla girer. 304
meselelerden kaçıyoruz. 318
en yakın arkadaşlarımızdan olduk: açıklayamıyoruz. oblomov gibi geviş getiriyoruz hayallerle. 318
değişmek, kendine yabancılaşmak demekti. 319
ne gördün bütün kapıların birer birer kapandığı bu dünyada? hangi kusurunu düzeltmene fırsat verdiler? 321
başkaları da birçok şeyler saklarla insanlardan: gene de bir şey kalmaz kendilerine. 322
verdiğiyle kalır insan. 323
bütün 'şey' ayrıntılarda değil midir zaten? 323
ayrıntılarda ele vermez mi insan kendini? 323
anlatamadığım bir 'şey' yüzünden kimseyi suçlayamam. içimdeki düzenle ilgiliydi huzursuzluğum. dışımdaki düzenle bir ilgisi yok. 324
bazen, eksik karşılıklar da fazlaları kadar tehlikelidir. 325
hiçbir şey yok olamaz durup dururken. 328
beklenmedik hiçbir şey olmaz. hiçbir zaman beklenmedik bir olayla karşılaşmaz insan. olaylara rastlamamak için sen yolunu değiştirdin. 340
boşuna geçen zaman yoktur. 341
tabiat, sırlarını bakmasını bilene açıklarmış. 349
yaşamaktan korkmazsak göreceğiz. 351
cesareti yalnız kafamızda mı yaşayacağız? 357
yüzde yüz saf olan bir şey kendinin aynıdır. 360
hiçbir şeyi atamazdın: hepsinin birer hikmeti vardı. 363
dokunduğun her şeye kendini koydun, içini verdin. acımadan her şeyi selim'likle doldurdun. 363
her insanın kendine özgü düşünceleri gizli kalmalıydı: yalnız kendi bilmeliydi bunları. 367
asıl ayrıntılara girmelisin. neyin önemli olduğunu bilemezsin. 368
masalın nerede bittiğini, hayatın nerede başladığını farkedemiyorum. 370
biliyorum, kitaplar da beni aamdan saymıyorlar. 371
onları öfkeme layık bulmuyorum. öfkem bana ait bir şey. yakın hissetmediğim birine nasıl gösteririm onu. 371
yaşamak, ölmek gibi değil. 379
insanın içinden geçenlerdaha önemli değil mi? daha gerçek değil mi? 387
önüne gelen nimetleri değerlendirmesini bilmeyenlerin, seni, senden başka türlü bir insan yapmak isteyenlerin arasına düşmüşsün. 387
herkesin bir işi gücü var, bugüne kadar bellediğibir usul var. herkesin bir yataktan kalkışı, bir yemek yiyişi var. senden akıllıları var, senden yaşlıları var, senden tecrübeileri var. bu kadar adamın düşünemediğini sen mi buldun? 388
yeni tanışmanın verdiği şaşkınlıktan olacak: değerini bilemedik o anların. 390
ilk çekingenlikler ne kadar tatlıdır. oysa insan, bu beceriksizlikleri bir an önce yenmeye çalışır. bütün gücüyle büyüyü bozmak, buzları kırmak için uğraşır. 391
hep önsözlerde kalıyorum. 393
hayatım, hayatımın romanıdır. 398
bir kere doğduk, yaşayacağız. 399
yrıda kalan bir sözün peşinden kimse gitmiyordu. 403
anlam kadar insanın hayatını zehir eden bir kavram yoktur. 403
susmak da konuşmak kadar tehlikeli oluyordu artık. dalgınlık suskunluğu artırıyordu. 407
oysa, herkes anlatmak için birini arar. 445
sahte olmaktansa yaşamamak iyidir turgut. 447
doludizgin gitmek istiyordum. 447
korkuyoruz. düşünmekten ve sevmekten korkuyoruz. insan olmaktan korkuyoruz. insana benzetirsek, onlara acımaktan korkuyoruz. işin içine bir kere acıma girerse, ondan bir daha kurtulamamaktan korkuyoruz. 453
yeni sözler, yeni yaşantılar bulacağımı sanıyordum. 453
yalnız istemesini biliyorsunuz. 454
siz başlamayı bile göze alamadınız. 454
yaşamak her gün girilen bir imtihan olursa buna kimse dayanamaz... 473
beni birgün unutacaksan birgün bırakıp gideceksen boşuna yorma, boş yere mağaradan çıkarma, beni alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna tedirgin etme beni... 473
beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim... 473
sonu gelmez benim gibiler için hiçbir şeyin sonu iyi gelmez. 473
güneş girmeyen eve bizler gireriz benim gibi görünüşü zararsız olanları da vardır asıl onlar tehlikelidir insanı kalbinden sokarlar... 474
beni tanıdığın kadarıyla seviyorsun bir bilsen bilmediklerinin yanında ne kadar az yer tutuyro... 495
madem ki geldin bu dünyaya alışmalısın... 497
insan çok kere şakaya getirip neler söyler neler... 498
düşünmek, hayatı ne karmaşık bir biçime sokuyor. 553
her gün açıklanamayanlar biraz daha artıyor. 553
hayat tehlikelerle dolu. fakat yanlış yollardan her zaman dönülebilir. yeter ki insan, kendisine verilen fırsatı zamanında kullanabilsin. 554
bazı durumları anlatmak ne kadar zor. 558
dünya bir penceredir; her gelen öldü geçti. 558
kaybettiğim bütün eski alışkanlıklarımın beni sardığını hissediyorum şimdi. 563
insan bütün geçmişini, düşünme ve çağrışım alışkanlıklarını birkaç kilometrede atamıyor. 571
oysa, bazı insanlar vardır; en çamurlu yerlerden bile kolalı beyaz gömleklerini ve açık renk pantolonlarını kirletmeden çıkarla. 572
her zihniyetin bir dili var. 575
kitapçıların ve çiçekçilerin bazı özellikleri olmalıdır. kitaplar ve çiçekler özel bir itina isteyen varlıklardır. 576
iyi okuyucu az bulunan, ürkek bir kuş gibidir. 576
yazarlar birbirlerini değil de yazmayı seviyorlar galiba. 578
yaşarken, ne sıkıcı ve soluk insanlarla birlikte geçiriyoruz ömrümüzü. hiç olöazsa öldükten sonra, aralarında bulunmaktan zevk alacağımız insanlarla yaşasaydık. 579
iyiyi kötüden ayırmasını öğrenmek istiyorum. uğraştı da beceremedi desinler. 580
zararı yok, gülünç olalım. bir yere varalım da ne olursak olalım. 580
ben, benim gibi olanlardan hiç hoşlanmamışımdır. 582
henüz yerini nasıl dolduracağımızı bilemediğimizbir organ, bu para denen şey. 582
aydınlardan başka hiçbir kalabalık kendi hakkında yazılan eserleri okuyacak sabrı gösteremez. 584
alice'nin dünyasında kahramanlar bir konunun içinden çıkamayınca, hemen başka bir konuya geçerler. biz de öyle yapalım. 585
öğrenmek istersen iyiyle fenayı, seyreyle bir kenardan yalan dünyayı. 585
esen rüzgara göre biçim değiştiriyorum. 586
insan gerçekten anlayamıyor; anlatabiliyor ancak. 587
güldürmek isterken gülünç olmak. ancak benim başıma gelir böyle acıklı durumlar. 591
bu ülkede zamanın nasıl geçtiğini anlamak için bir ölçü yok elimizde. 602
neden bana yaşamasını öğretmediler?neden bana, bizden bu kadar gerisini sen bulup çıkaracaksın dedikleri zaman isyan etmedim? hayata atılmak gibi bir çılgınlığı nasıl yaptım? insanların dünyasına atılmayı nasıl göze aldım? 607
meselelerin derinine inince beklemediğini bulamazsan yıkılırsın. 608
bana yaşamasını öğretmediler. daha doğrusu, bana her şeyin öğrenilerek yaşanacağını öğrettiler. yaşanırken öğrenileceğini öğretmediler. 611
insan, kendi bulurmuş doğru yolu. 611
montaigne, kötü davranışlardan, istemediğiniz için kaçının, diyor; beceremediğiniz için değil. 612
yalnız bir kere yaşanıyormuş. 614
tolstoy, düşündüklerinizi yazmaya değer bulmuyorsanız yazmayın, diyor. 618
ölüme doğru bile insan çekingen ve tedbirli oluyor. 625
en kötüsü, hayır demeyi öğrenemedim. 626
çıkarını düşünen insan, fakir de olsa, aynı derecede kötüdür. 628
birçok insan uzaktan bile sevimli değil. 628
yıllardır, çocukluğumdan beni büyüleyen kitapları, dergilerdeki yazıları yeniden gözden geçirmedim; buna cesaret edemedim. eski büyünün bozulacağından korktum. 646
düğümler, istenildiği anda çözülmüyor. bir söylemekle açılmıyor kapılar. 667
yenilginin bile tadına varamıyor insan. bütünüyle teslim olmanın keyfini süremiyor. 667
öyle bir kapı olmalı ki çalınca, insana hiçbir şey sormadan açsalar: kapının ortasındaki küçük pencereden bakıp da kim o demeseler. sonra hemen içeri alsalar beni. ben anlatmak istesem bile, hemen sustursalar: biz her şeyi biliyoruz. 667
sizin de hürriyetiniz, başkalarının hürriyetinin başladığı yerde mi bitiyor? 668
her zaman olduğu gibi dışında kalıyorum düzenin. bu benim kaderim. 668
herkes görünüşünü koruyor. isteklerini dışa vurmuyor. öyle alışmışlar. kendilerini öyle alıştıranlara da kimse karşı çıkmıyor; bir bildikleri vardır elbette. 669
geri istiyorum hapsettiğiniz duygularımı, düşüncelerimi. 670
hiç bitmeyecek yarım yamalak yaşantıların özlemi var içimde. 684
insanın, kendisi gibi olmak istemediği zamanlar da varmış. 689
benim değişme gücüme kimse inanmadı. sonunda ben de inanmadım. işte can sıkıcı biri oldum sonunda gerçekten. 689
belki de, bana verilmeyen bir görevi, aptalca bir heyecanla ortaya atılarak yüklenmek zorunda kaldım. 692
anlamak başka şey, kabul etmek başka. 709
kitabın -ya da notların - anlattığı hikaye dışında, bir insan gibi ayrı bir macerası var bence. 717
bütünüyle unutulmaya kimsenin gücü yetmiyor.

http://nazferniba.net/ede...t/kitap/kktutunamayan.htm
36 liradır 36 lira. okumayalım diye ellerinden geleni yapıyorlar herhal.
tutunmanıza yardımcı olabilecek kitaptır.
okuyun, okutunuz.
daha etkili bir okuma yapabilmek için nurdan gürbilek hanımefendinin incelemelerinin de okunması gereken roman.
hakan günday beyfendinin az adlı eserinde derda adlı erkek karakterin hayatının anlamı. kalbi sökülerek yerine konulan kitap.
bir aralar feysbuk ve tivitir gibi sitelerde herkesin alinti yapmasiyla gereksiz bir populeriteye ulasmasi beni uzmus olan kitap. herkes okusun bu kitabi herkes anlasin ama okumayan alintilar yapip her lafa olric karistirmasin kardes. basitlestirilip sakiz olacak kitap degil bu. bu kitabi sevmekten ote bir sey yasiyorum cunku bundan daha fazla begenecegim kitabin olmayacagina eminim. 2 yil once bir arkadasimin hunharca tavsiye etmesiyle okumustum hala arada acar okurum. cunku ben yazmisim gibi hissediyorum. kafamdan gecmis olan cumleleri okumustum bu kitapta ve okurken begeniyle karisik saskinlik yasamistim. her kitapta altini cizdigim cumleler olur, bu kitapta sayfalari isaretliyordum. neyse uzatmayayim bu boyle devam eder. cok seviyorum sozluk. degerini anlamayan biri alintlar yapinca kiskanmam bu yuzden.
oğuz atay' ın okuduğum, anladığım ustalık eseri.
kitapla alakası olmayan uydurma sözlerle incitilen eserdir.

bu konuda ekşi sözlükte açılmış bulunan "internette oğuz atay'a izafe edilen korkunç sözler" başlığının okunmasını oldukça yararlı buluyorum. o başlığı açan ve ısrarla tespitlerine devam eden arkadaşı tanımıyorum ama ona ulaşabilmek, ona şöyle sıkıca bir sarılabilmek isterdim. ne güzel insanmışsın sen.

bütün bu saçmalıkları uydurma cüretini gösteren ........ varlıklarla, aynı havayı soluduğumu bilmek bile beni rahatsız ediyor. "Onlar"a ne diyeceğimi bilemiyorum.
(bkz: Asr şart)
gelmiş geçmiş en boktan kitap. 4 yıldır okuyorum, hala 23. sayfadayım amk! böyle nalet kitap olmaz olsun!
--spoiler--
dört kere okumaya başlayıp üçünde yarım bıraktığım tuğla gibi kitaptır. şu günlerde dördüncü kere okumaya başladım ve nihayet 300. sayfaya kadar geldim. Kitabın o kadar methini duydum ki beklentim çok üst düzeydeydi. Şu ana kadar beklentimi karşılayamadı fakat kitabın sonunda bu görüşümün değişeceğine muhakkak gözüyle bakıyorum.

kitaba gelirsek şuan okuduğum bölüme kadar diyebilirim ki turgut özben, selim ışıktan daha sorunlu bi insan gibi. Özellikle pavyondan geneleve gitmeye karar verilen sahneyi anlatırken bi anda yaptığı iç konuşma, insanı vurur, derin düşüncelere iter .

"sen, selim ışık, genelevin salonunda ne arıyorsun?

şu karşında oturan adamlara bak. onların arasında senin ne işin var? büfenin üstündeki aynada kendini hiç seyretmedin mi?

hangi rüzgâr seni buraya attı iki gözüm? bu ahmak metin için mi? bak karıyla nasıl dansediyor. nasıl yılışık bir gülümsemeyle konuşuyor.

orada, kenarına iliştiğin kanepede, bir sığıntı gibi oturuyordun. nereden geldin, nereye gidiyordun selim işık? kim bilir bu soruyu orada, öyle büzülmüş otururken kaç kere sormuşsundur kendine?

çık dışarı selim işık! temiz hava al biraz.

insan, kötü şeylerle ne kadar az karşılaşırsa o kadar iyi olur.

hayat tecrübesi mi?

sanmam. bak karşındaki adam nasıl bir kravat takmış; ceketinin yeşiline bak. sen hiç öyle ceket giydin mi?

neden odandan çıkmak diye bir mesele attın ortaya? neden, dünyaya, yaşamaya karışmak gibi bir mesele çıkardın? sen konsomosyon yapabilir misin?

in oradan aşağı. kapıdaki gözetleme yerinden içersini seyretmek isteyen kalabalığa, onlardan birine, bir sözünü anlatabilir misin?

siz de, selim’in çevresini saran yaratıklar, kiminle birlikte olduğunuzun farkında mısınız? hayatınızda bir daha belki hiç görmeyeceğiniz bu adamın sizi hiç unutmayacağını biliyor musunuz? siz onun yanında kim oluyorsunuz? böyle bir adamın yanında bir daha oturabilecek misiniz bakalım? onun bütün arkadaşları şimdi paşa oldu. sizde hiç utanma yok mu? yer verin biraz. siz, biraz kenara çekilin. sen de rahatsız etme çocuğu, memelerini sallayıp. arkadaşını bekliyor işte: görmüyor musunuz? siz de kapının önünde birikip durmayın. başka yapacak işiniz yok mu? çocuk sıkılıyor işte. bir saattir, parmaklarını birbirine değdiriyor, sigara içiyor, duvardaki yazıları okuyor, biri bir şey sormasın diye yerinden kalkamıyor.

peki, siz de onun gibi, buraya gelmeden önce, günlerce uykusuz kalarak, yalnız buraya gelmeyi düşündünüz mü? buraya gelmenin ne demek olduğu, sizin de aklınıza takılıp kaldı mı?

haydi metin! sen de şeyini çabuk tut biraz.

metin’e baktı: herifin danstan başını kaldırdığı yok. hiç oturmayacak bu gidişle.

masaya bir yumruk vurdu: “metin!”

“sarhoş oldunuz galiba.”

“metin! buraya gel metin!”

metin, biraz şaşırarak yaklaştı. metin’inki de içkiye devam edileceğini umarak turgut’unkinin içtiğiyle arasındaki farkı kapatmak hırsı içinde hemen masaya oturdu.

“gidiyoruz metin.”

“gidiyor muyuz? nereye?”

kendininkine, göz ucuyla, biraz mahzun baktı.

“meselenin kaynağına gidiyoruz metin!”

“kaynağına mı? neresi...”

turgut ayağa kalktı. kahramanca sallanıyordu.

“meselenin dibine gidiyoruz. kaynağına gidiyoruz."

elleriyle masaya dayandı. dişlerini sıktı:

“hayatın kucağına gidiyoruz metin.”

“peki, nereye?”

“kerhaneye!”

herkes sustu. turgut bağırdı: “hesap. palto. araba.”

kapıya koştu. şoföre bağırdı: “yürü!”

“nereye beyim?”

“kerhaneye!”

metin, başını arabanın arkalığına dayamış, sabit gülümsüyordu." *
--spoiler--
Türk edebiyatı'nın en sıradışı romanıdır. Bilinç akışı, iç monolog gibi tekniklerin belirgin örneklerini barındırır.

Roman üç bölümden oluşur;
insanları ezen, yozlaştıran toplumsal düzen ve toplumun sahte değerleriyle uyuşamayarak sanata sığınan selim'in ışık'ın intiharla sonuçlanan hayatı birinci bölümü; selim'in hayatını ve intiharını araştıran ve onun etkisiyle bir kişilik değişimine uğrayarak hayatı değişen turgut özben'in ruhsal dünyası ıkinci bölümü; bütün bu olayların yayılması ve kitap haline gelmesiyle ilgili gelişmeler de üçüncü bölümü oluşturur.

Romanın anlaşılmaz bir dokuya sahip olduğu konusuna katılıyorum ama bu, romana küfretmek için bir sebep olamaz.
Kitabı Anlayan takdir ediyor anlamayan ya küfrediyor ya da embesil mizah anlayışına malzeme çıkartıyor.
(bkz: olric)
--spoiler--
"kötü hatıralar insanın aklından kelime olarak çıksalar bile görüntü olarak kalırlar."
(...)
"ben yaşarken bu yazdıklarımı bilmene dayanamazdım. gene de fazla üzülme. edebiyat hevesi olarak kabul et, gerçek sayma bunları. mustarip bir ruhun çırpınmalarını ifade etmekten çok okuyucuların duygularını kötüye kullanmak isteyen acemi bir yazarın karalamaları dersin. "
--spoiler--
Tehlike oyunlar'dan sonra okunursa sıkıcı gelebilecek roman.
insanların içinde bulunduğu toplumda yalnızlığını ancak bu roman o kadar müthiş anlattı şimdiye kadar belkide bu romanı diğer romanlardan ayıran en ince noktada işte bu detaydır.okuyunca varolmanın ,sıkıntısı öyle bir hissedersiniz ki bu, kitapta bitince kendinizi bir uçurum kenarında bulabilirsiniz...
Dün ıkinci kez bitirdiğim oğuz atay şaheseri. Ilk okumamda oğuz atay eseri diyordum. ikinci okumamda şaheseri diyorum. Satır aralarını görmek hususunda birkaç kere okumanın önemli olduğunu düşünüyorum.