bugün
- karabük üniversitesi14
- sözlüğün en güzel kızı belli oldu17
- hazreti meryem olduğunu iddia eden kadın37
- insan olmaya ceyrek kala23
- eski yazarları özlemek14
- fenerbahçe'nin ligden çekilmekten yine vazgeçmesi12
- chp'nin kölesi olmak11
- üsküdar da açık alanda mastürbasyon yapan adam17
- zalbert ramstein tipi yıkıklık13
- yazarların elit zevkleri17
- 31 mart 2024 yerel seçim sonuçları14
- ırkçılığın kötü bir şey olmadığı gerçeği19
- sözlük erkekleri sözlüğün kanseridir18
- oruç tutmayan müslüman18
- moskova saldırısını yapanların türkiyeden geçmesi14
- dedikodu yok mu dedikodu diyen kadın yazar13
- yolda çırılçıplak bir kadın görsen ne yaparsın15
- kutsal perşembe ritüeli11
- 2024 yerel seçimleri12
- ab'ye girmek için tüm tavizleri vermeliyiz12
- dünya ilahi bir gücün kontrolünde mi9
- şeriate göre lgbt'nin hükmü16
- allahın insan suretine bürünmesi imkansız mı15
- sahurdayız uludağ sözlük17
- en iyi çikolatalı gofret markası15
- yazarların 2010lu yıllarda en sevdiği 3 yıl25
- anın görüntüsü8
- icardi190544
- bir sözlük kızını sahiplenmek17
- hollanda da ineğe hallenen gurbetçi16
- icardi1905 silik olsun kampanyası13
- kastamonu da kafasına ampul takıran akp'li genç16
- iftara sözlük yazarı alsanız menü tavsiyesi10
- iftara davet edilecek sözlük yazarları23
- heykele tecavüz eden adam8
- kendisini otorite sanan yazarlar9
- ideal erkek fiziği anketi33
- emekliler ek iş yapsınlar diyen mhp'li vekil13
- dinsiz olmakla övünen yavşak13
- manyak olmaya karar verdim21
- kadınlar beni neden hep reddediyor14
- laftan anlamaz sözlük yazarları8
- kuresel ikinma'nın artık eskisi kadar yazmaması9
- et fiyatlarının insanları çıldırtmıyor oluşu8
- karabük10
- akp'ye oy vermeyen emekli şerefsizdir23
- pompanın en cok döndüğü 5 üniversite10
- osideusu kıskanan yazarlar10
- bir sözlük erkeğini öpmek10
- ideal kadın vücudu anketi16
çok olmayan.
esnaf lokantalarında yemeklerin fiyatlarının da düşmesini sağlayan ön ek.
-az kuru,az pilav,az da cacık veriver nurettin abi.
-az sabırlı ol.
-az kuru,az pilav,az da cacık veriver nurettin abi.
-az sabırlı ol.
"az dur" vardır bir de. ordu, giresun, trabzon halkına selam olsun*.
(bkz: az alkmaar)
Azerbaycan'ın internet adresi uzantısı...
az
az
(bkz: Alkmaar Zaanstreek)
domain olarak alınırsa (http://www.___.az gibi) azerbeycan a ait oldugunu gösterir.
Zerdüştiler' de aç gözlü cin...
alitalianın ikili havayolu kodu
hep candan verilen.
Hakan Günday'ın yeni romanının adı.
şu an için çıkış tarihi oniki nisan olarak belirlenen hakan gündayın yeni kitabının adı.
hakan günday'ın 12 Nisan'da çıkması beklenen yeni romanı.Kapağı için: http://www.facebook.com/p...22053854522904&ref=nf
hakan günday'ın kısa isimli kitaplarının arasında en kısa isimli kitap olma özelliği taşır.
merakla beklenen Hakan Günday romanı.
bu kitap icin soylenecek tek sey ; ilk baskiya yetismelisin!
dr'nin sitesinde 14 liraya satışta olan hakan günday kitabı.
kitapla ilgili, ntv-gece gündüz programından.
http://www.facebook.com/v...o.php?v=10150169871296505
radikal kitap eki'nden:
--spoiler--
derdâ
altı yaşındaydı ve altı yaşında ölecekti. korkudan titriyor, gözlerini böcekten ayıramıyordu. ay çekirdeği tarlası kadar bir tavana bakıyor ama sadece onu görüyordu. ay çekirdeği
kadar bir böcek. sivri ayaklarının etrafındaki tüyleri paça gibi duran, antenlerinin inceliği kirpik kadar olan bir böcek. bir böcek resmi kadar hareketsiz gövdesiyle, koyu bir loşluğun koyu griye boyadığı betonda simsiyah bir leke. küçük kızın korkudan sulanmış gözleriyle aynı renkte.
çenesine kadar çektiği battaniyeyi terli avuçlarının içinde sıkıyor ve böceğin ne zaman yüzüne düşeceğini düşünüyordu. merdivensiz bir ranzanın üst katındaydı. tavanla arasındaki mesafe, yarım metreden azdı. elbet uyuyakalacaktı. elbet uyurken ağzını açacak ve böcek kendini boşluğa bırakıp dişlerinin arasından geçecekti. ya da önce battaniyesinin üzerine düşüp bir süre orada duracak, karnı acıkınca da küçük yüzüne ayak basıp burun deliklerinden birine girecek ve önüne ne çıkarsa kemirecekti. bir saniyeliğine başını sağa çevirip uzattı ve yerden ne kadar yüksekte olduğunu anlamaya çalıştı. ama bunun için bir saniye yeterli değildi. tam olarak zemini görememiş, böceği gözden kaçırmamak için bakışlarını yeniden tavana çevirmişti.
daha önce de böcek görmüştü. kendi evinin duvarlarında da, başka evlerin duvarlarında da. hatta içine adım attığı her evin duvarında en az bir tane böcek görmüştü. dereden geliyorlar demişti babası. dereden gelip tavanlara tırmanan, sonra da kendi ağırlığına dayanamayıp sobaya düşen daha büyük böcekler de görmüştü. saçlarının kesilmesine neden olan bitler kadar küçüklerini de. duvarların içine hızla kaçıp yok olanları da görmüştü, şekerpancarı çuvallarının altında sakince öldürülmeyi bekleyenleri de. fare bile görmüştü. bir defasında bir kurt bile görmüştü. gözlerini karartmış böcekten yüz kat daha büyük bir kurt. ama hiçbirinden korkmamıştı. hiçbirinde titrememiş, hiçbirinde ağlamamıştı. çünkü hiçbirinde yalnız değildi. aslında yine yalnız değildi. altında yatanla birlikte, çevresinde otuz beş çocuk vardı. ama onlar sayılmazdı. çünkü hiçbirinin adını bilmiyordu ve öğrenmek için artık çok geçti. uyuyorlardı. uyku seslerini duyabiliyordu.verdikleri nefeslerin tıkanmış burunlarına çarpıp kırılma gürültüsünü duyabiliyordu. uykularında hırlayan çocuklar bir omuzlarından diğerine dönüyor, serin yüzlerini denk getirebilmek için yastıklarını başlarının altında çeviriyor, bir ayaklarını diğerinin topuğuyla kaşıyor ve böceği zerre kadar umursamıyorlardı.
kaçması gerekiyordu. böcek üzerine düşmeden önce yataktan inmesi gerekiyordu. ama nasıl inebilirdi ki? merdiven olsaydı! çıkması bile altında yatan çocuğun itmesiyle olmuştu.
bir dahakine kendin çıkacaksın! diyen çocuğun. kızgın çocuğun. ani bir hareketle üzerindeki battaniyeyi yüzüne çekti. yıllar içinde katılaşmış battaniyenin dikenleşmiş tüyleri yanaklarına batmaya başladığı anda ne kadar büyük bir yanlış yaptığını anladı. çünkü böceği göremiyordu artık. oysa o hâlâ oradaydı. insanın görmediği şeyler yok olmazdı ki! hem düşmanı gözetleyemedikten sonra gizlenmenin ne anlamı vardı? hatta artık her şey daha tehlikeliydi. böcek istediğini yapabilir ve kimsenin bundan haberi olmazdı. çıkmıştı göz hapsinden.
ter damlaları belirdi yüzünde. şakaklarında su çiçekleri açtı. nefes alışverişi kalp atışlarını geride bıraktı. kurtulacaktı oradan! kurtulacaktı o böcekten! kurtulacaktı yalnızlıktan!
bir yolunu bulacaktı. o yataktan inmenin bir yolunu bulacaktı. bir yolu olmalıydı. bir tane yeterdi. araması uzun sürmedi. yollardan en kısa olanı seçti. ne olursa olsun! adında kestirme bir sokağa saptı. sol eliyle battaniyeyi savurup, sağ eliyle kendini boşluğa doğru itti. nereye olursa olsun! adındaki bir yere atladı.
alnı zemine değdiğinde tek alkış kadar ses çıktı. boynunun kırıldığınıysa kimse duymadı. o ana kadar bir sinekkuşunun kanatları gibi atan kalbi betona çarpınca durdu. altı yaşındaydı. loşluğun ve korkunun böceğe benzettiği tavandaki çatlaksa ondan sadece bir yaş büyüktü. yedi yıldır orada duruyor ve yedi yıldır, ışıklar kapanınca bir böceği andırıyordu. ayaklarındaki tüylerin belirmesi içinse koridordaki ampulün yanması ve koğuş kapısının açık kalması gerekiyordu.
gözlerini alkış sesine açan derdâ, yerde yatan çocuğun katlanmış ensesini gördü. yüzü karanlığa gömülmüş olsa da, tanıdı. birkaç saat önce, gözlerine bakıp sen üstte yatacaksın! dediği çocuktu. bacaklarından itip tırmanmasına yardımcı olmuş, sonra da sesini duyarsam, keserim dilini! demişti. hatta diğer çocuklar duysun diye bağırarak söylemişti. şimdiyse yerde yatıyordu çocuk. hemen yanında. belli ki düşmüştü. atlamış olamazdı ya!
yastığının altından çektiği elini uzatıp çocuğun koluna dokundu. yetmedi, parmaklarıyla yakaladığı omzunu sarstı. başını kaldırıp ranza demirlerinin arasından koğuşa baktı.
uyanık birini aradı. dikilmiş bir başa rastlamayınca rahatladı. yavaşça yatağından kalkıp, çocuğun yanında dizlerinin üstüne çöktü. bir kedi kadar hafif olan çocuğu omuzlarından
tutup çevirdi. küçük yüzü kan içindeydi. derdâ başını kaldırıp çevresine baktı. hâlâ kimsenin uyanmadığından emin olunca ağlamaya başladı. ağzını, dişlerinin arasındaki alt
dudağıyla örttü. kimseyi uyandırmayacak kadar sessizce hıçkırdı.
var olmayan bir böcekten korkup ranzasının üst katından atlayan küçük kız yatırcalıydı. korucu köyü yatırca. itirafçı köyü yatırca. çocukların dediği gibi, ajan köyü yatırca, hatta
orospu çocuğu yatırca. ve yatırcalılara yardım etmek yasaktı. ölü bile olsalar onlara el uzatılmazdı. bu yüzden derdâ, o gece, ne nöbetçi öğretmene haber verdi, ne de başka bir şey
yaptı. sadece ağladı. sonra da kızın bedeninden yavaşça sıyrılıp sessizce yatağına girdi. çünkü kendisi de yatırcalıydı. ve bu gerçeği okuldaki dört yüz otuz çocuğa unutturmak dört yılını almıştı.
ranzanın solundan üçgen biçiminde sarkan ve tek köşesi yere kadar uzanmış battaniyeyi, karanlığın içinde bir yelkene benzetti. yatağını da bir tekneye. gecenin içinde giden bir
yelkenliye. resimli bir kitapta görmüştü. içinde masmavi denizler olan bir kitapta. rengârenk teknelerin direklerinde bembeyaz yelkenlerin uçuştuğu bir kitap. tekne güvertelerinde sarı yağmurluklu küçük kızların ufka bakarak gülümsediği bir kitap. bütün kızların mutlu olduğu bir kitap. ama sadece bir kitap. aptal bir kitap. hatta dünyanın en aptal ve en yalancı kitabı! çünkü o kızlar gerçekte yoktu. eğer olsalardı, o sayfalara fotoğraflarını koyarlardı. suluboyayla yapılmış gibi duran resimlerini değil fısıldadı:
allahım, inşallah rüyamda ölürüm.
uykumda diye düzeltecekti ki, içinde yattığı tekne sessizce uykuya battı. on bir yaşındaydı. hem on hem bir.
--spoiler--
kitapla ilgili, ntv-gece gündüz programından.
http://www.facebook.com/v...o.php?v=10150169871296505
radikal kitap eki'nden:
--spoiler--
derdâ
altı yaşındaydı ve altı yaşında ölecekti. korkudan titriyor, gözlerini böcekten ayıramıyordu. ay çekirdeği tarlası kadar bir tavana bakıyor ama sadece onu görüyordu. ay çekirdeği
kadar bir böcek. sivri ayaklarının etrafındaki tüyleri paça gibi duran, antenlerinin inceliği kirpik kadar olan bir böcek. bir böcek resmi kadar hareketsiz gövdesiyle, koyu bir loşluğun koyu griye boyadığı betonda simsiyah bir leke. küçük kızın korkudan sulanmış gözleriyle aynı renkte.
çenesine kadar çektiği battaniyeyi terli avuçlarının içinde sıkıyor ve böceğin ne zaman yüzüne düşeceğini düşünüyordu. merdivensiz bir ranzanın üst katındaydı. tavanla arasındaki mesafe, yarım metreden azdı. elbet uyuyakalacaktı. elbet uyurken ağzını açacak ve böcek kendini boşluğa bırakıp dişlerinin arasından geçecekti. ya da önce battaniyesinin üzerine düşüp bir süre orada duracak, karnı acıkınca da küçük yüzüne ayak basıp burun deliklerinden birine girecek ve önüne ne çıkarsa kemirecekti. bir saniyeliğine başını sağa çevirip uzattı ve yerden ne kadar yüksekte olduğunu anlamaya çalıştı. ama bunun için bir saniye yeterli değildi. tam olarak zemini görememiş, böceği gözden kaçırmamak için bakışlarını yeniden tavana çevirmişti.
daha önce de böcek görmüştü. kendi evinin duvarlarında da, başka evlerin duvarlarında da. hatta içine adım attığı her evin duvarında en az bir tane böcek görmüştü. dereden geliyorlar demişti babası. dereden gelip tavanlara tırmanan, sonra da kendi ağırlığına dayanamayıp sobaya düşen daha büyük böcekler de görmüştü. saçlarının kesilmesine neden olan bitler kadar küçüklerini de. duvarların içine hızla kaçıp yok olanları da görmüştü, şekerpancarı çuvallarının altında sakince öldürülmeyi bekleyenleri de. fare bile görmüştü. bir defasında bir kurt bile görmüştü. gözlerini karartmış böcekten yüz kat daha büyük bir kurt. ama hiçbirinden korkmamıştı. hiçbirinde titrememiş, hiçbirinde ağlamamıştı. çünkü hiçbirinde yalnız değildi. aslında yine yalnız değildi. altında yatanla birlikte, çevresinde otuz beş çocuk vardı. ama onlar sayılmazdı. çünkü hiçbirinin adını bilmiyordu ve öğrenmek için artık çok geçti. uyuyorlardı. uyku seslerini duyabiliyordu.verdikleri nefeslerin tıkanmış burunlarına çarpıp kırılma gürültüsünü duyabiliyordu. uykularında hırlayan çocuklar bir omuzlarından diğerine dönüyor, serin yüzlerini denk getirebilmek için yastıklarını başlarının altında çeviriyor, bir ayaklarını diğerinin topuğuyla kaşıyor ve böceği zerre kadar umursamıyorlardı.
kaçması gerekiyordu. böcek üzerine düşmeden önce yataktan inmesi gerekiyordu. ama nasıl inebilirdi ki? merdiven olsaydı! çıkması bile altında yatan çocuğun itmesiyle olmuştu.
bir dahakine kendin çıkacaksın! diyen çocuğun. kızgın çocuğun. ani bir hareketle üzerindeki battaniyeyi yüzüne çekti. yıllar içinde katılaşmış battaniyenin dikenleşmiş tüyleri yanaklarına batmaya başladığı anda ne kadar büyük bir yanlış yaptığını anladı. çünkü böceği göremiyordu artık. oysa o hâlâ oradaydı. insanın görmediği şeyler yok olmazdı ki! hem düşmanı gözetleyemedikten sonra gizlenmenin ne anlamı vardı? hatta artık her şey daha tehlikeliydi. böcek istediğini yapabilir ve kimsenin bundan haberi olmazdı. çıkmıştı göz hapsinden.
ter damlaları belirdi yüzünde. şakaklarında su çiçekleri açtı. nefes alışverişi kalp atışlarını geride bıraktı. kurtulacaktı oradan! kurtulacaktı o böcekten! kurtulacaktı yalnızlıktan!
bir yolunu bulacaktı. o yataktan inmenin bir yolunu bulacaktı. bir yolu olmalıydı. bir tane yeterdi. araması uzun sürmedi. yollardan en kısa olanı seçti. ne olursa olsun! adında kestirme bir sokağa saptı. sol eliyle battaniyeyi savurup, sağ eliyle kendini boşluğa doğru itti. nereye olursa olsun! adındaki bir yere atladı.
alnı zemine değdiğinde tek alkış kadar ses çıktı. boynunun kırıldığınıysa kimse duymadı. o ana kadar bir sinekkuşunun kanatları gibi atan kalbi betona çarpınca durdu. altı yaşındaydı. loşluğun ve korkunun böceğe benzettiği tavandaki çatlaksa ondan sadece bir yaş büyüktü. yedi yıldır orada duruyor ve yedi yıldır, ışıklar kapanınca bir böceği andırıyordu. ayaklarındaki tüylerin belirmesi içinse koridordaki ampulün yanması ve koğuş kapısının açık kalması gerekiyordu.
gözlerini alkış sesine açan derdâ, yerde yatan çocuğun katlanmış ensesini gördü. yüzü karanlığa gömülmüş olsa da, tanıdı. birkaç saat önce, gözlerine bakıp sen üstte yatacaksın! dediği çocuktu. bacaklarından itip tırmanmasına yardımcı olmuş, sonra da sesini duyarsam, keserim dilini! demişti. hatta diğer çocuklar duysun diye bağırarak söylemişti. şimdiyse yerde yatıyordu çocuk. hemen yanında. belli ki düşmüştü. atlamış olamazdı ya!
yastığının altından çektiği elini uzatıp çocuğun koluna dokundu. yetmedi, parmaklarıyla yakaladığı omzunu sarstı. başını kaldırıp ranza demirlerinin arasından koğuşa baktı.
uyanık birini aradı. dikilmiş bir başa rastlamayınca rahatladı. yavaşça yatağından kalkıp, çocuğun yanında dizlerinin üstüne çöktü. bir kedi kadar hafif olan çocuğu omuzlarından
tutup çevirdi. küçük yüzü kan içindeydi. derdâ başını kaldırıp çevresine baktı. hâlâ kimsenin uyanmadığından emin olunca ağlamaya başladı. ağzını, dişlerinin arasındaki alt
dudağıyla örttü. kimseyi uyandırmayacak kadar sessizce hıçkırdı.
var olmayan bir böcekten korkup ranzasının üst katından atlayan küçük kız yatırcalıydı. korucu köyü yatırca. itirafçı köyü yatırca. çocukların dediği gibi, ajan köyü yatırca, hatta
orospu çocuğu yatırca. ve yatırcalılara yardım etmek yasaktı. ölü bile olsalar onlara el uzatılmazdı. bu yüzden derdâ, o gece, ne nöbetçi öğretmene haber verdi, ne de başka bir şey
yaptı. sadece ağladı. sonra da kızın bedeninden yavaşça sıyrılıp sessizce yatağına girdi. çünkü kendisi de yatırcalıydı. ve bu gerçeği okuldaki dört yüz otuz çocuğa unutturmak dört yılını almıştı.
ranzanın solundan üçgen biçiminde sarkan ve tek köşesi yere kadar uzanmış battaniyeyi, karanlığın içinde bir yelkene benzetti. yatağını da bir tekneye. gecenin içinde giden bir
yelkenliye. resimli bir kitapta görmüştü. içinde masmavi denizler olan bir kitapta. rengârenk teknelerin direklerinde bembeyaz yelkenlerin uçuştuğu bir kitap. tekne güvertelerinde sarı yağmurluklu küçük kızların ufka bakarak gülümsediği bir kitap. bütün kızların mutlu olduğu bir kitap. ama sadece bir kitap. aptal bir kitap. hatta dünyanın en aptal ve en yalancı kitabı! çünkü o kızlar gerçekte yoktu. eğer olsalardı, o sayfalara fotoğraflarını koyarlardı. suluboyayla yapılmış gibi duran resimlerini değil fısıldadı:
allahım, inşallah rüyamda ölürüm.
uykumda diye düzeltecekti ki, içinde yattığı tekne sessizce uykuya battı. on bir yaşındaydı. hem on hem bir.
--spoiler--
ses getiren kinyas&kayra romanını geçmiş diyebilirim. sevenleri için ilaç niyetine. oğuz atay göndermeleri çok hoş.
ilk baskısına yetiştiğim kitaptır. çok çok güzeldir.
derda'nın dünyanın .mına koyuşunu okumanızı sağlayan romandır. derda kim midir, çocukken zorla bir tarikat mensubuyla evlendirilen, yıllarca sadece gözleriyle dünyaya temas edebilen bir çocuk kadındır.
hakan günday'ın en son çıkmış kitabı. diğer kitaplarına göre biraz daha farklı olsa da güzel kitaptır.
başlangıç ve sondur. a ve z! hakan günday'da a ile z arasında bir hikayeyi yine müthiş anlatmıştır.
cinsel aktivitesi olmayan gence amca, dayı vs. akrabalar tarafından libidosunu arttırma yönünde verilen emirdir kanımca.
cebime para girer girmez koşup edindiğim bir günde 150ye yakın okuduğum bitmesin diye okumadığım kitaptır her yere her şeye dokundurmuş yerini altını 29 işarete büründürmüş okunası ve okunaklıdır.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar