bugün

1903-1969 frankfurt.
sosyoloji, psikoloji ve müzikoloji alanlarındaki çalışmalarıyla ve 2. dünya savaşı sonrası almanyasında, frankfurt okulu'nun geliştirdiği eleştirel kurama katkılarıyla ünlüdür.
(bkz: yanlış hayat doğru yaşanmaz)
Küçük yaşta sıkı bir müzik eğitimi almış, ortaokuldayken Kant'ın Saf Aklın Eleştirisi'ni inceleyebilecek kadar felsefeye yakın büyümüş, ilerde de Hegel'in diyalektiğine karşılık Negatif Diyalektik'i önermiş düşünür. Hegel her şeyin karşıtını da içinde barındırdığı özdeşliğe dayalı bir diyalektik öne sürmüştü. Adorno ise her şeyin karşıtını içermesinden çıksa çıksa özdeşmezlik çıkacağını, bunun da Negatif Diyalektik'e tekabül edeceğini söyler. Kısaca "her şey kendinden başka bir şey olma hakkına sahiptir". Bizler nesneleri adlandırırken aslında onlara tahakküm uygularız. Kavram nesneyle örtüşmez, ya ona fazla gelir ya da onda bir şeyleri ıskalar. Nesneye asla nufüz edemeyiz, sadece bunu umudedebiliriz. Nesneye daha fazla nüfuz etmek için klasik düşünme yöntemlerini bir kenara bırakmalı ve ele aldığımız nesneyi farklı farklı bağlamlara karışık bir sırayla yerleştirmeliyiz. Böylece önceden gözden kaçan şeyi belki yakalayabiliriz. işte Adorno'nun yazılarını okumak bu yüzden çok güçtür hatta felsefeci değilse kimsenin kendi iradesiyle okuyabileceğini (okumak isteyeceğini) sanmıyorum.
Örneğin bir kalem üzerine yazacaksınız. Descartes (ya da pozitivist eğitimden geçen her insan) şöyle söyler: "Bu; 15 cm uzunluğunda, 5 mm çapında, 12 grlık ahşap, siyah boyalı bir kurşun kalemdir."
Oysa Adorno; "Bu; kapitalizmin iyice vahşileştiği bir dönemde seri üretimden çıkmış zavallı bir metadır. Onla lirik şiir yazmak tarihteki kölelerin hayaletlerine hakarettir..." diye başlar ve kimbilir nerden çıkardı.
Genelde herhangi bir yazısını ilk 3 okuyuşta hiçbir şey anlaşılmaz. Sonraki 3 okuyuşta yazı yavaş yavaş bir şeyler ifade etmeye başlar. Daha sonraki hamlelerde ise yazı birden bire öyle bir aydınlanır ki çekilen onca acıya değer doğrusu. Bir de son derece tutarlı olmasına rağmen Adorno'nun yazılarını ve fikirlerini özetlemenin neredeyse imkansız olduğu konusunda bütün düşünürler hemfikirdir.
Toplumbilim, ruhbilim ve müzikbilim alanlarında çalışmış, Frankfurt Okulunun eleştirel kuramının felsefi mimarlarından olan Alman düşünür Adorno, 11 Eylül 1903 yılında Almanyada doğdu
6 Ağustos 1969da ölen Adornonun diğer önemli yapıtları arasında Arnold Schoenbergin atonal müziğini müzikal modernizmin en üst noktası olarak savunduğu Philosophie der neuen Musik (Yeni Müziğin Felsefesi, 1949); somut, bireysel deneyimin modern, burjuva toplumundaki yok oluşuna ilişkin düşüncelerini yansıtan yüz elli üç çarpıcı aforizmadan oluşan MinimaMoralia (1951); Husserl'e ilişkin, görüngübilimin kaçınılmaz soyutluğu ya da aradığı somutluğu yitirmeye yazgılı oluşu üzerinde duran ve "yoğun" bir okuma sonucu ortaya çıkan Zur Metakritik der Erkennistheorie. Studien über Husserl und die phanomenologischen Antonomien (Bilgikuramının Üsteleştirisi: Husserl ile Görüngübilimsel Çatışkılar Üstüne incelemeler, 1956); Hegel üzerine denemelerden oluşan Drei Studien zu Hegel (Hegel Üstüne Üç Çalışma, 1963) ile Heidegger'in varoluşçuluğunu soyut ve tarihdışı olarak yorumladığı Jargon der Eigentlichkeit (Sahicilik Jargonu, 1964) sayılabilir.
tam adı theodor wiesengrund adorno'dur. frankfurt okulu'nun en mühim düşünürüdür. 'yanlış bir hayat doğru yaşanamaz' (minima moralia) sözüyle beni benden almıştır. kültür endüstrisi'ni terminolojiye armağan etmiştir. lakin frankfurt okuluna has 'kötümser bir eleştiriyle yetinme' açmazı kafayı yedirtir.

(bkz: aydınlanmanın diyalektiği)
(bkz: minima moralia)
(bkz: edebiyat yazıları)
"...

oynamak zorunda olduğumuz oyun şudur: artık özel mülkiyetin kimseye at olmadığını, çünkü tüketim mallarının bu kadar bollaştığı koşullarda hiç kimsenin bunların kısıtlanması ilkesine tutunmaya hakkı olmadığını, ama yine de sırf mülkiyet ilişkilerinin körce sürdürülmesine hizmet eden o bağımlılık ve muhtaçlık durumuna düşmemek için bile kişinin bazı şeylere sahip olmak zorunda olduğunu görmek ve dile getirmek. ama bu paradoksun tezinin varacağı yer yıkımdır: nesneler karşısında, sonunda insanlara da yönelen sevgisiz bir umursamazlık. antitez ise, telaffuz edildiği anda, rahatsız bir vicdanla sahip oldukları şeylere tutunmak isteyenlerin ideolojisine dönüşür. yanlış yaşam, doğru yaşanamaz." (minima moralia)
frankfurt okulunda bir kaç kız adorno'nun yanına gelerek göğüslerini açmış ve adorno'yu taciz etrmiştir. büyük filozof çaresiz kalmış bir durumda iken "bir kurum olarak adorno öldü" demiştir talebeleri.
Nietzsche, Hegel, Kant ve Marx üzerine yazmış, Minima Moralia adlı kitabının adı ev içinde "moralimi bozma!" anlamında kullanılan, Nietzsche'den sonra gelen ilk "psikolog filozof"dur.
popper tarafından kapalılık ve gizemcilik ile suçlanan ve popper'ın kendisini g.tüyle okuduğundan popper'ın "büyük sözlere büyük..." başlıklı yazısını okuduktan sonra emin olduğum kişi.
"Auscwitz'den sonra şiir yazmak barbarlıktır" sözünün sahibidir.
''kim ki felsefeyi bir meslek olarak seçer, ilk önce daha önceki felsefi çalışmalarda yer alan şu illüzyonu reddetmelidir: düşüncenin gücü, gerçeğin bütününü kavrar.''
hegel'ce konuşan bir antitez'dir.
(bkz: adorno) 1339-1528 yıllarında siyasette etkili olmuş, Cenova'lı aile.
frankfurt okulu'nun en öenmli üyelerinden. frankfurt okulu'nun genel çizgisi dahilinde ekonomik nosyonlardan ziyade, kültürel oluşumlara dikkat çekmiştir. 1903-1969 yılları arasında yaşayan adorno, temelde modernizim ve kültür endüstrisi eleştirileri yapmıştır. bunu bireyin modern dünyada git gide pasifleşme sürecini göstererek dile getirmiştir.
en önemli eseri için: (bkz: minima moralia)
1968 yılı, paris'te öğrenci gösterilerinin ardından gelen genel grevle somut olarak vücut bulan devrim ateşinin yayıldığı yıl. tüm eylemlerin frenlenmeye çalışıldığı bir durumda, gençler devrim istiyorlar ve işçi sınıfını beklemeye vakitleri yok.

1968 mayıs ayında frankfurt okulu'nun önde gelen teorisyenlerinden theodor adorno, öğrenciler ile üniversite yönetimi arasında yaşanan uzlaşmazlıktan rahatsız olan bir dekan olarak, devrim isteyen gençlerin eylemleri sırasında "üzerine düşeni" yapıyor ve polisi arayarak üniversiteye girmelerini sağlıyor, öğrencileri okuldan attırıyor. bu noktadan sonra ise her türlü otoriteye karşı olan öğrencilerin adorno'ya karşı son protestoları geliyor; adorno'nun dersinde üç kadın öğrenci kürsüyü işgal edip, göğüslerini açarak, diyorlar ki: "bir kurum olarak adorno öldü!". adorno, ders vermeyi bırakıyor, ona göre öğrenci hareketleri hala faşist eğilimler taşıyor..

bu olaylardan yaklaşık 1 yıl sonra da; adorno ölüyor.

şöyle de bir anıt sahibidir;
görsel

kaynak: martin jay / adorno
"Sadece sevgiye tutunacak gücü olan yaşar" sözünün sahibi.
yazılarında anlamda farklılaşmaya yol açacak "veya" "bunun gibi" tarzı kelimeleri kesinlikle kullanmayan kişidir.
"Şudur neredeyse imkânsız olan görev: başkalarının iktidarının da kendi iktidarsızlığımızın da bizi aptallaştırmasına izin vermemek"
http://www.youtube.com/watch?v=Xd7Fhaji8ow&feature=related
hakkındaki entrylerde sadece sözlerinin yazılmasını çok doğru bulmadığım düşünür. aslında bizler birçok ünlü düşünürü sadece google dan bulma sözleriyle tanıyoruz. bertrand russell, oscar wilde, immanuel kant gibileri bu sınıfta yer alıyor. adorno batı marsizminin önemli bir kalemidir. frankfut okulu nın başını çektiği; ortodoks marksizminin ekonomik düzlemden kültürel bir düzleme aktarılması ve de saha marksistliğinden ziyade akademik muhitte kalma temayülünün horkheimer, habermas gibi kankileriyle beraber öncüsüdür. fakat ben onun özellikle faşist yönetimlerin dikte ettiği "tektipleştirme" üzerine yaptığı eleştirilerini takdir ederim. geçenlerde mümtazer türköne kaleme aldığı yazısında adorno'ya yaptığı atıf üzerinden türk milli bayramlarındaki törenleri eleştirmişti. ben de kendisine attığım bir maille teşekkür etmiştim.*
--spoiler--
Kendi bireysel varoluşumuzu bir ideolojiye dönüştürmekten kaçınmak ve özel yaşamımızı da en alçakgönüllü, en iddiasız ve en gürültüsüz biçimde sürdürmek - ama artık iyi yetişmiş olmanın bir gereği olarak değil, bu cehennemde hâlâ soluyabilecek havayı bulabiliyor olmanın utancından ötürü.
--spoiler--
adorno ''kültür endüstrisi'' kavramını nazizm sona ererken ortaya atar (1944). yıllar sonra bu kavrama geri dönerek ''kültür endüstrisine genel bir bakış'' makalesini yazar (1963). bu arada ''kültür ve yönetim'' üzerine düşüncelerini de yayınlamıştır (1960). 19. yüzyılda, endüstri devrimi'nin akılcılığına karşıt bir anlamda tanımlanan sanatın nasıl giderek maddi üretim süreçlerine ve onları yöneten akla yenik düştüğünü anlatırlar. endüstriyel mantığın ve bürokratik işletme disiplinlerinin denetimine giren modern sanatın özerkliğini ve eleştirilliğini yitirmesini inceler.

''adorno, kültür endüstrisinin gidişatını da, yol açtığı tehdidi de açıkça görmüştür. en kötümser tahminlerinin zamanla gerçekleşmesi, kültür endüstrisi üzerine yazdıklarının rahatsız edici de olsa, ne kadar çağdaş olduğunu gösterir.'' j.m. bernstein
normallik ölümdür sözünün sahibi, düşünce adamı.
çok afilli konuşan bir üstadmış kendisi

''Düşlerimizden tanıdığımız o sessiz gürültü, uyanık saatlerimizde gazete başlıklarından saldırır bize.''(1)

bi de şu var. gezicileri çok yakından ilgilendiriyor.

'' Başkalarının iktidarının da kendi iktidarsızlığımızın da bizi aptallaştırmasına izin vermemeliyiz''(2)

bide marx'ın tarihin materyalist yorumunu(diyalektiği) almış, hadi ordan dercesine tarih öyle dümdüz gitmez deyip marx'ın tarihin sonuna koyduğu bitiş çizgisini kaldırmış bi de yolu çatallaştırmıştır.(3)

he bide kültür endüstrisi kavramı var. on numara önermedir. kültürün endüstriyelleşip aslında ortada kültür mültür bırakmadığını söyler. hepimizin nike ayakkabı hastalığı. küçük bir örnek.

Kaynak :
1, minima moralia
2, minima moralia
3, http://www.youtube.com/watch?v=xhX8VZ8SavM adorno'nun negatif diyalektiği, besim f. dellaloğlu.
kurban olduğumun iletişim bilimcisidir. lakin ondan sonra da benim sevgili balığımın ismi de oluyor.
kültür endüstrisini gel bul, sonra bir balığa isim ol, bre hey hey hey!
üçüncü haftamızı sonlandırdık kendisiyle, pıtır pıtır yüzüyor. paso yiyor allahsız.
ofisin gülü oldu adorno. herkes bir selam çakıp oturuyor yerine. çakıp demişken turuncu çakma bir capon balığı olur kendisi.
bir mahcupluk var elbet bende. adorno'yu anlayacağım diye az çömelmemişken şimdi balığa ismini verip madara ettik.
bunu da adorno'ya bakıp yazmam da çok tuhaf.
bak bak yine gidiyor inek herif.
--spoiler--
''Eğer hayatın anlamı olsaydı, onda anlam aranmazdı.''
--spoiler--