bugün

en iyi uyutan gruptur, çok güzel şarkıları vardır ama bir kaç şarkısını üst üste kulaklıktan dinledikten sonra en az uykulu insan bile uykulu bir hale bürünür. Bu konuda biyofizik dersiyle yarışacak düzeydedir.
hayallerin ve en güzel aşk şarkılarının grubu.
sevenlerinin/dinleyenlerinin kısımlara ayrılabileceği bir grup, bir çok grupta bunu yapmak mümkün değil, bunda the cure'un zamanla değişen/gelişen soundunun da etkisi var tabi. birinci sınıfa kesinlikle die hard fanları koyarım, onlar başımın tacıdır, the cure lafı geçtiğinde pornography derler, galoreu sevmezler, post punk döneminde ki o kirli sounduna taparlar cure'un. ikinci kısım, cure'u galore sonrası dayamış, kafası disintegration öncesine yetmemektedir, bu grubu da severim, bunlar da kendilerine göre müzik dinleyicisidirler, 3. gruba ise genelde kızlardan oluşan "lovesong" ve "friday i'm in love"cı tayfayı koyarım. bunlar herhangi bir yerde bu şarkıyı dinlemiş, sonra muhtemelen bunlara yazan erkekler tarafından gönderilen birkaç tane daha the cure şarkısına tav olmuş, the cure bilgileri 10 şarkıyla sınırlı olan ama the cure severim diye ortalıkta gezen mallardır.

- aaa the cure mu? ben de çok severim onları.
- hadi ya o zaman, hangi şarkısını açayım? a forest mı yoksa three imaginary boys mu mesela?
- lovesong yok mu?
eski adıyla easy cure olan bir ingiliz gotik rock grubu. grubun elemanları yaptıkları makyajlarla dikkat çekerler. en başta solistleri olan robert smith sürdüğü kırmızı rujuyla aykırı ama duygusal veya marjinal mı demeli; öyle olmaya devam eder. yeni albüm çıkarsalar da dinlesek gözüyle bakıyoruz.
(bkz: the core)***
çok zaman karanlık şarkıların grubudur the cure..
sadece faith albümü yeter bunun için, ya da pornography..

robert smith'in aslında sevimsiz gelen ama her zaman da dinleten o sesi umutsuzluklarda boğulur..
o yüzden de the cure "boys don't cry" ya da "friday i'm in love" gelmez sadece..

de..

o şarkıları da vardır ya, hani yukarıda söylediğim ikisinden fazlası: just like heaven'ı, the caterpillar'ı, the lovecats'i.. benzerleri..

bir nevi the cure'u türdeşlerinden ayıran detaydır, post punk'ta başka yere koyandır..

iyidir iyidir..
tim burton'ın da favorileri arasında olan gruptur. ayrıca rivayet edilir ki sevdiğiniz bir insana veda ettikten sonra dinlenenen friday i'm in love parçası aynı zamanda bir manzara karşısındaysanız kırk açık kalp ameliyatı gücünde olur.
hayranı olduğum grup olmakla birlikte vokalisti robert smith in vejeteryan olduğunu ingilizce kitabındaki bir makaleden öğrendiğim süper ötesi grup.
2 şarkısını arkadaşlarla paylaştım da pişman oldum.
yaptiklari müziklerle böyle bir sözlükte değil 42, 12431571599269242 entariyi hakeden gruptur. her çeşit psikolojik durumunuzda size yardımcı olmayı başarabilmelerinin yanında arabada evde cafede rock bar da kısacası içinde insan olan her ortamda dinlenebilitelidir efenim.

biraz da eleştirecek olursak nedendir bilinmez aynı şarkıyı, albümü 10 11 farklı yerden indirmeme rağmen hala kayıtları çok kalitesiz.

(bkz: lullaby)
(bkz: friday i m in love)
(bkz: boy s don t cry)
(bkz: lovesong)
(bkz: high)
(bkz: let s go to bed)
sakın, bak sakın diyorum; The kiss şarkısını gece vakti dinleme. melankoli etkisi çok yüksektir.

iyi sen bilirsin;
http://listen.grooveshark...m/song/the%20kiss/4695316
''strange day'' ve ''cold'' şarkıları sürekli repead formatında,günlerce dinlenebilecek kült müzik grubu..
her ne kadar şarkı sözleri genelde melankolik olsa da (bkz: boys don t cry) müzikleriyle beni her zaman mutlu edebilme potansiyeline sahip grup. seviyorum kendilerini sevecen smiley
4-5 sene önce rock'n coke da sahnede 3 saate yakın kalarak, 45 dakika yeni şarkılarını söyleyip uzayan ibibiklere ders vermiştir gözümde.
Türkiye'de şöyle bir fan sayfalarıda var.

http://thecuretr.com
sabahın altısında da, gecenin yarısında da, günü her saatinde her yerde dinlenilebilecek sayılı gruplardan birisidir. hüzünlüyken dinlersen hüznüne anlam olur, neşeliyken dinlersen sana enerji verir, öyle değişik bir gruptur kendileri. su gibidir. renksiz kokusuz ve tatsızdır, ama her zaman birincil ihtiyaç olandır.
http://www.facebook.com/event.php?eid=126391740765784

The Cure grubunun onayladığı tek Official Tribute band grubu olan Easy Cure 26 şubat 2011 de Hayal Kahvesi Bistroda sahne alacak.
en iyi 10 the cure şarkısı için,
(bkz: http://www.kalemsuare.com/2012/01/cure-top-10.html) *
ara ara one tree hill ile birleşiyor. nostalji demeye insanın içi el vermiyor, nostaljik olduğuna asla inanılmıyor. böylece samimi yazan, söyleyen bulunamadı. canlar canı, bir eski dost tadında. kızgın kumlardan serin sulara.
tüm albümlerini aylarca üst üste kesintisiz dinledikten sonra insana verdiği his tam olarak şu sanırım; cennetin altın kapısının aralanması ve o sırada içeri bakmak içerideki güzellikleri görmek ve az süre sonra kapının açılacağını bilip içeri gireceğini bilmek! ama birileri gelir yanına ve bir yerde bir hata olduğunu söylerler. alıp götürürler seni cehenneme doğru yola koyulursun arkana bakarsın kapı açılır, sevinç çığlıklarıyla beraber. kapı kapanır. seni tutan zebanileri kafa kola alıp bir ağacın dibine çöküp içmeye başlarsın. zebanilerin aşk hikayeleri en az seninki kadar hüzünlü çıkar. şimdi yeni cehennem şarkıları mırıldanır diğer zebani ağlayışlar, ağlayışlar, çaresizlik, çöküntü, bertaraf olunmuşluk eşliğinde.
son 15 yıldır üyelerinin ayrılıp ayrılıp tekrar yuvaya döndüğü 80 lerin efsanevi grubudur.yazdıklarıyla söyledikleriyle günümüzde robert smith kırmızı rujlu adam olmaktan çıkmış, dünyanın en güzel şarkısı lovesong' u söyleyen melankolik, marjinal adam olarak müzik hafızamızda başköşeyi kapmıştır.
hayatımın önemli bir parçası haline gelmiş grup. mutluyken the cure, depresyondayken the cure. yaşanan her duygunun adı the cure benim için. melodisiyle mutluluk verirken bazen sözleriyle gerçekleri yüzüne çarpıyor, yaralıyor. ama adıyla uyum içinde tedavisini de geciktirmiyor. o yüzden mutlu bir hastayım ben.
en sevdiğim şarkısı için (bkz: boys don t cry)
herhangi bir şarkısını herhangi bir yerde duymamla en az üç gün boyunca bana başka bir şarkı dinleme olasılığı bırakmayan çok şahane gruptur.
grubu ilk kez boys don't cry ile dinledim, şarkı bir zaman benim için favori oldu ancak gruba sarmak gibi bir eylemde bulunmadım, ne yazık ki.
sonradan şarkı bunalımı yaşadığım sıralarda "ulan başka şarkısı yok mu bunların?" diye çıkıştım kendi kendime, araştırmaya koyuldum zaten ilk olarak lovesong geldi, sonra lullaby haliyle sonrasında friday i'm in love, charlotte sometimes, pictures of you falan derken cidden şu an başka grup dinleyesim gelmiyor. hani çok seviyom, her şarkısını biliyom, en az iki şarkısını ezberiyom moduna girmedim, ancak acayip sardı.
friday i'm in love'ın absürd klibinde, diğer 6 günü kötüledikten sonra sıra "friday, i'm in love" demeye geldiğinde her zamanki boyalı yüzüyle ve kırmızı rujuyla robert smith'in böyle eller kalkıyor havaya bir haller geliyor ya, evladımmış gibi bağrıma basasım geliyor lan adamı o anda. başlarda "bak bak abartılı makyaja bak nasıl itici" gibi bir tavır sergilesem de adama karşı, şu an bildiğin sempati duyuyorum.
Dinlerken mutlu olduğunuzu zannedersiniz. burukluklar yaratır ama hoşunuza gider. Sonra bir bakmışsınız yavaş yavaş ruhunuzu acıtmaya başlıyor. Öyle bir gruptur. Ayrıca (bkz: plainsong) .
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar