bugün

ademden beri gelen tek din islam olması inancıyla mutasavvuflar tasavvufun da yaratılışla beraber başladığına inanırlar. inançların tahribata uğraması gibi tasavvuf da değişik toplumlarda tahribaya uğramış ve değişik isimler kazanmıştır.

aslına bakarsanız sürekli tasavvuf tasavvuf diyerek sanki din içi bir dini anlatıyormuş gibi yapmaya da gerek yoktur. dini inancı olmayanlar; inançlıları, davranışlarını tanrı korkusuyla düzeltmeye çalışmakla suçlarlar. tasavvuf da bunu vurgulamaktadır. bir kişi cehennem ve cezalandırılmak korkusuyla kendine hakim olmaya çalışıyorsa o kişi, dayak yeme kokusuyla ödev yapan çocuğa benzer. bir kişi cennet ve mükafatlar için halini düzeltmeye çalışıyorsa o kişi, "okulumu geçersem babam bana bisiklet alacak" diye düşünen çocuğa benzerki bu menfaatçiliktir.

ancak tasavvuf, dini cehennem ve cenneti düşünmeden doğrudan allah sevgisiyle yaşamaktır. allah'ı sevebilmek için ise onu bilmek(marifet) ve o'nunla haberleşebilmek gerekir. işte tasavvufun temel gayesi budur.

birinci paragrafta söylediğimize dönersek; tasavvuf düşünen insan olmakla başlar. bu yüzden peygamberimiz "bir anlık tefekkür, bir senelik ibadetten hayırlıdır." demektedir. ancak neyin tefekürünü etmek gerekir? bizi marifete ulaştıracak şeyin tefekkürünü... tefekkür olayı başka inançlarda tahribata uğrayıp meditasyon ismini almıştır. meditasyon bir yere kadar yararlı olmakla beraber ne yazık ki insanı en fazla evrenle uyumlu yaşamaya sevk edebilir. tefekkür bundan daha üstün olan şu kudsi hadisi idraka götürür: "ben yere göğe sığmam, mümin kulumun göğsüne sığarım." meditasyon yapanlar için şöyle diyebiliriz ki, onlar ancak yere göğe sığabilecek olan şeyleri idrak edebilirler.

tefekkür edebilmek için iç temizliği önemlidir. zira yaşamımız boyunca biz de tortular yaratan ahlak dışı düşünceler bizim sürekli konsantrasyonumuzu bozmaktadır. bunu giderebilmek için riyazat yapılır ki bu da aslında sünnettir.

bu idrak süreci içinde bu yolu aşmış kişilerin deneyimlerinden faydalanılabilir, onların eserleri okunabilir. bu da din dışı bir şey değildir.

tüm bu yukarda anlatılanlar peygamberimizin zamanında da vardı hala da var. islamla da çelişmemektedir.

genel olarak sadece bir konunun negatif yönlerini bulmaya çalışanlar ise bu konuda yine sadece kötü örnekleri göz önüne sereceklerdir. bu beşerin fıtratında olan şeydir. "sonra onu aşağıların en aşağısı kıldık" ayetinin işaret ettiği kişiler çoğunluktur. çünkü beşerlik, topraktan olan yanımız gibi tembel ve durgun olmaktır. çoğunluk da bu hali seçmiştir. bu halde olanlardan bir kismi tasavvufu menfaati için kullanır. diğer bir kısım ise tasavvufu kullananlar üzerinden hakaret çalışmaları yapar.
bu iki kısım birbirinin aynasıdır ve şu ayet onların üzerinedir: "hevasını ilahı edinen, allah'ın onu bir ilim üzerine saptırdığı, işitmesi ve kalbi üzerine mühür vurduğu, görüşü üzerine perde koyduğu kimseyi gördün mü? allah;dan sonra ona kim hidayet eder (ki)?; hala tezekkür etmiyor musunuz?." (casiye,23)
Cüneyd-i Bağdadi'ye göre;

"Hakk'ın, seni senden öldürmesi ve seni kendisiyle diriltmesidir."
allahtan gelen yine allaha dönecektir.ama bu arada şu yalan dünyanın imtihanından geçmek gerekir.yunus derki:
"bilirim seni yalan dünyasın
evliyaları alan dünyasın
sevdiğim aldın beni ağlattın
dönüp yüzüme gülen dünyasın."
Sofilik sistemi. insan aklının, gözlem ve deneyle yetişemediği alanlarda, asilikle Tanrıya, yaradılışa, ölüme, ezel ve ebede ait konularda gerçeğe kalp yoluyla ve irade gücüyle ulaşılabileceğini kabul eden bir felsefe ve din mesleğidir. Bu deyim, çoklukla bu felsefe mesleğinin, islâm dinindeki karşılığıdır.
yunan felsefesi, hristiyanlık, budizm, zerdüştlük gibi kaynaklarla beslenip zenginleşmiştir.
sürtünmenin sıfıra indirildiği bir kalp yüzeyidir, küçük bir hız bile sizi sonsuza götürebilir.
Tasavvuf, Allahü teâlânın ahlâkı ile ahlâklanmaktır. (Cüneyd-i Bağdâdî).
adamın biri mutasavvıf nasıl olabilirim demiş bir bilgeye
oda ona bir soru sormuş yemek bulunca naparsın? bulamazsan naparsın ?
adamda bulamazsan sabrederim bulursam yerim demiş .
bilge bunun üzerine ;
biz bulamazsak şükrederiz bulursak paylaşırız demiş .
senin yaptığını köpeklerde yapar ilk insan ol demiş.
en el hak (ben allah'ım) temalı bir düşüncenin islamı yorumu şeklinde bakabiliriz. islama, arap geleneğinin dışında ufuklar açmış bir kültürdür de. bu bakış açıları yadırgandığından birçoklarınca islamla ilişiksiz oldukları yaftalanmıştır. nesimi, hallac ı mansur gibi mümessilleri kesilerek, yakılarak öldürülmüştür. günümüzde alevi toplumunda hala varlığını sürdüren bir islam yaşayış biçimidir.

en el hak'ın açıklaması : ben allah'ım derken, kuran'da herkesin ruhunun tanrının bir nefesinden ibaret olduğu ve bu yüzden karşıdaki insanın da allah'tan bir parça taşıdığından kırılmaması, insanların kendine ve insanlara iyi davranmasını, allah'a ulaşmak için içindeki parçasına o'nun emrettiği gibi yaşayarak yaklaşmasını ve sonunda allah'a kavuşmasını arzular. bu sayede insana can verenin allah olduğu ve allah'ın bir parçaları olduğu unutulmadan, o'na yaraşır yaşamanın ona ulaşmak için zaruri olduğu gerçeğine vurgu yapar.

(bkz: hallac ı mansur)
(bkz: nesimi)
dünya'yı kurtuluşa ve insanları huzura ulaştırmayı hedeflemiş çok güzel bir felsefe biçimidir. mimarı ve en önemli temsilcisi mevlana'dır.
tasavvuf; allah ın varlığını bilme, kainatı ve var oluş sebebini anlama, insanı mükemmel bir varlık haline getirebilme anlayışıdır. vahdet - i vücut inancına dayanır. vahdet - i vücut, tek varlık demektir. tasavvufa göre iki türlü varlık vardır: asıl varlık, gölge varlık. asıl varlık allah tır. o ölümsüzdür. onun dışındaki her şey sonradan yaratılmıştır ve ölümlüdür. bu yüzden mutasavvıflar, gölge varlık olan dünyaya değer vermezler.
tasavvuf, islamiyetin temel kurallarına dayanarak nefsi yani öz benliği arıtma, ahlakı güzelleştirerek dini yaşama ve allah a ulaşma bilimidir. evrenin oluşumunu, tanrı nın niteliğini vahdet - i vücut yani varlık birliği anlayışı ile açıklayan dini ve felsefi bir akımdır.
tasavvuf, zamanla ekolleşmiş ve kurumlaşmıştır. kendilerine insan - ı kamil denilen mürşidler, okul açarak halkı eğitmeyi amaçlamışlardır.
tasavvuf okullarına tekke veya dergah denir. o dönemde bugünkü örgün eğitimin karşılığı olarak medreseler de vardır. medreselerde ise; tıp, astronomi, fen ve din ilimleri birlikte öğretilir.
tasavvufta önemli olan ilahi aşktır. aşk, bütün güzelliklerin kaynağıdır ve insanı allah a götüren en kısa yoldur. tasavvuf okulunda korku değil, sevgi esastır. dergaha devam eden öğrencilere derviş veya mürit denir.
islam ın temel prensiplerine dayanan tasavvuf; kalbi allah sevgisi ile doldurarak nefsi arıtmayı, ahlakı güzelleştirmeyi ve insanı allahın sevdiği kâmil insan haline getirmeyi amaçlar.
tasavvufa göre evrenin varlık nedeni, allah ın iradesidir. allah, kendi güzelliğinden, kudretinden bir iz göstermek istediği için evreni yaratmıştır. bu tecelli dir.
öyle bir deryaki kendini kaptırdınmı sonunu düşünmeden gidersin. Aşkı yaşatır, hayatın anlamlanır.
Tasavvuf; kemale ermek için ruhu, ibadet, zikir ve fikir gibi şeylerle terbiye ettirip nefsi kalb hastalıklarından tezkiye etme yolunu gösteren ilimdir. Konusu, zikir, fikir, ahlak, riya, muhabbet, buğz, tevazu ve kibir, hırs, mürakabe, mücahede ve tevekkül gibi şeylerdir. Yukarda yapılan açıklamadan anlaşıldığına göre şeriat dört dallı bir ağaç gibidir.

Şeriaata –islama- inanan herkesin mutlaka onun muhtevası olan bu dört dala da inanması gerekir. Çünkü ilm-i kelama ait olan Allah ve sıfatlarına ve fıkha ait olan namaz ve oruca iman etmek gerektiği gibi tasavvufa ait olan zikir, fikir ve ihlas gibi şeylere iman etmek de gerektir. Demek kelam ve fıkhı ilahi olduğu kadar tasavvuf da ilahidir. Zira Kur'an-ı Kerim kelam ve fıkıh meselelerinden söz ettiği gibi zikir, fikir ve ihlas gibi tasavvuf meselelerinden de söz etmiştir. Tasavvufu Hz. Ebubekir veya Hz. Ali'ye isnad etmek doğru değildir. Ayrıca "Herkesin mutlaka bir şeyhe intisab etmesi gerekir” diye bir şart yoktur. Böyle olsaydı mutlaka Kur'an veya sünnet bunu kesin olarak açıklayacak ve islam'ın farzlarından biri kabul edecekti. Mesela kelam ve fıkhı için bir kelamcıya veya bir fakihe intisab etmek icab eder mi? Etmez. Etmediğine göre tasavvuf için de bir mutasavvıfa intisab etmek de icab etmez. Ve bunun için delil yoktur. islam'ın kaynakları meydandadır. Ancak herkes için bilinmesi gereken kelam ve fıkhı meseleleri öğrenmek zorunlu olduğu kadar tasavvufi meseleleri öğrenmek de zorunludur. Yani kelamdan Allah'ı ve sıfatlarını bilip O'na iman etmek, fıkhıtan namaz, zekat, oruç ve hacc gibi meseleleri öğrenmek ve uygulamak vacib olduğu kadar zikri, fikri, ihlası, muhabbeti, öğrenmek ve onu uygulamak, riyakarlığı ve müslümanlara karşı buğzun haram olduğu bilmek ve ondan uzaklaşmak da vacibtir. Ancak bir kimse kelamcı veya fakih olmak isterse bir kelamcıdan veya fakihten mutlaka ders almak ve derse devam etmek mecburiyetindedir. Yoksa ne kelamcı ne fakih olur. Kezalık bir kimse mutasavvıf olmak istiyorsa mutlaka bir tasavvuf mürşidine devam etmesi lazımdır.

kaynak:sorularlaislamiyet.com
her insanın içinde hapsolmuş ilahi kıvılcım'ını beden engelinden kurtarıp allah'la irtibata geçirmesini amaçlayan öğreti. sanıldığı gibi hinduizm ve budizm'den etkilenmemiştir. peygamber tarafından bu öğreti sahabelerin önde gelenlerine aktarılmıştır. hz. ebubekir, selman-ı farisi ve hz. ali en bilinenleridir.

derviş mürşidinin kendisine yol göstermesi ve rehberliği sayesinde nefsini kademe kademe olgunlaştırıp kalbiyle allah arasındaki irtibatı sağlamlaştırır. işte tüm bu eğitim sürecine tasavvuf denir.
en zor adımı (bkz: terk i hesti) kısmıdır. kişi bu adımda maddi ve dünyevi arzu akabinde heveslerden vazgeçmektedir. mevlana'nın tabiri ile bir ateş gibi yanıp, kavrulan adım bu adımdır. eğer kişi inşallah bu adımı başarı ile geçerse büyük bir aşama kaydederek sonraki adıma geçecektir.
Tasavvufu Allah´a giden yollardan biri gibi düşünebiliriz. Bu yolda iki hedef vardır. Birinci hedef eskilerin tabiriyle Allah´a ermek, ikincisi ise ölüm ötesi yaşama hazırlık.
CAN-I GÖRMEK iÇiN, CAN-I GÖZÜ GEREKLiDiR.
tasavvuf bir hal'dir izahı yoktur.
bu aralar içine girdiğim fakat çıkamadığım ruh deryası.
tasavvuf ummana(allah'a) ulaşmanızı sağlayan bir araçtır efenim.ehil insanda bambaşka dünyalar ,kapılar açmakta marifet meselesidir.herkes marifetince ulaşır, kimi patikadan,kimi uzun yoldan dolanırda dolanır sevgiliye ulaşmak için kainatı,sistemi,döngüyü,yaratılışı,amacı,gayeyi anlatır.(sen çok mu biliyosun derseniz hayır haşa! ne haddime biz kimiz ki?)..
(bkz: bir ben var benden içeri)
kendimden bir çıkabilsem buna da ulaşacağım. yani tasavvufa. 29 yıldır kendimde patinaj çekiyorum. bu da benim ayıbım olsun. içsel bir yolculuğa çıktım. kayboldum.
insanın kendi iç dünyasına doğru o dünyanın sahibine ulaşmak için kendini kendinde bilmek kendini kendinden bilmek için, bilmediğini bildirene yaptığı yolculuk. hz.muhammed "bana eşyanın hakikatinden nasip ver " diye dua edermiş. kuran-ı kerim'de , "kendi içinizde olup bitenlere de mi bakmıyorsunuz" mealinde bir ayet var.
demişki o mezhepler üstü felsefe mimarı mevlana;

"demedim mi şu görünene razı olma
madem ki ben güneşe kulum güneşten söz açmalıyım sana"

"sen sensiz gel bende bensiz ne varsa şu ırmakta var"

insanın ırmağı kendi içinde akandır, insan kendi içindeki bilgiyle yaşayandır, kendisine bilgiyi lutfeden onu iç yolculuğuna çıkaran, ezelde insanın tanrı'sına verdiği söz, ruhuna üflenen ilahi nefestir.
aşktır.
tasavvuf bir allah dostu ile allah yolunda ilerlemektir.
baştan sona edeptir.
nefsini bilip allaha ulaşmaktır.
muhabbetullahtır.
zikrullahtır.

kısaca olmazsa olmazdır.

menzile ulaşmanın en kısa yoludur.
tasavvuf muhabbettir. ve her güzel varoluş,inşa muhabbetle gelir. muhabbet aşkın yoludur. muhabbet sevmektir. muhabbet önce karşısındakini düşünmektir. tasavvufta önce can sonra canan denir. çünkü oradaki can da cananın canıdır.